Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3159) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 19 .06.2025 |
İBRAHİM AKIN (İzmir) - Teşekkür ederim.
Öncelikle saat ondan itibaren Komisyonumuzun yaşadığı pratik bakımından değerlendirdiğimizde, biraz önce sevgili Ömer Vekilimin ifade ettiği "Nerede duruyoruz, nasıl duruyoruz? Gerçekten Türkiye halkının hepsini kapsayan, ona uygun bir yasama sistemini hayata geçirmeye çalışan bir yerde mi duruyoruz, yoksa kaçırırcasına bir yasayı geçirmeye mi çalışıyoruz?" fotoğrafını en güzel bugün gerçekleştirmiş olduk. Kimse bunu gördükten sonra "Burası gayet iyi bir şekilde, demokratik bir şekilde, herkesin sözünü alan, herkesin katılımını sağlayan bir şekilde yasa yapıyor." fotoğrafı verdiğimizi söyleyemez. Dolayısıyla, bu, tasarlanarak, bilerek ve isteyerek yapılan yöntemin kendisi birkaç toplantıdır tekrar ediliyor; neredeyse yasa yapma etiği bakımından, aynı zamanda komisyonlarımızın ve Genel Kurulumuzun işleyişi bakımından bir AKP klasiği hâline gelmiş durumda. Burada demokrasi yok, burada katılımcılık yok, burada Meclisin ve aynı zamanda vekillerin gerçekten bu sürece katılması bakımından değerlendirildiğinde bir varlık meselesi söz konusu değil. Dolayısıyla, eğer buradaki vekiller bu sürece katılamıyorsa, halk katılamıyorsa, söz kuramıyorsa o zaman korkunç bir şekilde değersizleştirme durumuyla karşı karşıya kalıyoruz. Biz, şu aşamada... Bizi belki böyle bir duruma sokmaya çalışıyor olabilirsiniz ancak bu sürecin bir parçasısınız. Dolayısıyla yönetenler açısından bakıldığı zaman da aynı değersizleştirmenin parçası hâline geldiğinizi lütfen hatırlayın. Şu andaki bu Meclis gerçek anlamında değerlendirildiğinde bu ülkenin ihtiyacına, çıkarına, onların ortak yaşamına, gerçekten huzurlu bir şekilde, adaletli bir şekilde yapılması gereken bir işi biz maalesef gerçekleştiremiyoruz. Ben iki yıllık bir milletvekili olarak böyle bir pratiği bu Mecliste görmedim. Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum: Birincisi, usul bakımından bu yasa yapma tekniği pratik olarak hukuken de ve fiilen de, Meclisin işleyişi bakımından da bence hukuksuz. Örneğin, bu yasanın içerisinde, en çok önemli olan konulardan bir tanesi Tarım ve Orman Bakanlığının geçmesi gerekiyor. Peki, Tarım ve Orman Bakanlığı bu meseleyle ilgili bir hazırlık yaptı mı, görüş söyledi mi? Ben komisyon üyesi olarak oraya katıldım mı? Benim sözüm orada geçerli oldu mu? Yok. Sanayi Bakanlığı enerjiyle ilgili, tarımla ilgili, çevreyle ilgili her türlü yetkiyi kullanarak bizim önümüze bir yasa getiriyor ve herkesi ilgilendiren bir konu hakkında sanki iki günde çıkartılmak istenen bir yasa gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu, bizim açımızdan yok sayma hâlidir. Biz kendimizin burada yok sayılmasını kabul etmiyoruz. Aynı zamanda, halkın oyunu almış gelmiş, onların temsilcisi olan bir insan olarak sözümüz ve sorumluluğumuz var. O insanlarla karşı karşıya geldiğimizde biz onların vekili olarak şu sorumluluğu taşıyoruz: "Biz, sizlerin sözlerini bu Meclise taşımaya, sizlerin karar süreçlerine katılmanızı sağlamaya çalışıyoruz." diye söz verdik, yemin ettik biz burada. Biz bu yeminimizin gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz ve bunun önünde, maalesef, engeller çok yüksek bir şekilde var. Bu ülkede vekillerden daha fazla görevli vatandaşlar ya da görevli memurlar daha yetkili hâle gelmiş durumda. İçeriye vekilleri almayacak kadar kararlı olabiliyorlar. Nereden alıyorlar bu gücü? Bizim yaşadığımız rejimden ve bizim yaşadığımız sistemden alıyorlar. Bunu kabul etmeyeceğiz. Siz bunu zorlayabilirsiniz ancak, maalesef, tarihin her yerinde bu yaşanmıştır. Böylesine otoriter, hukuksuz sistemler fazla yaşayamamıştır, ömrü sonsuz değildir, bitmişlerdir. Dolayısıyla, bu tarzın sonsuz olmadığını bence bir tarz katılımcılık olmadığı bir yerde çürümenin ve kötülük sistemini oluşturduğunu ifade etmek isterim.
Konuya gelince, konu bizim açımızdan şöyle: Birincisi, bu mesele bizim açımızdan uzun süredir sürdürdüğümüz birçok mücadele sırasında açığa çıkan, gördüğümüz, özellikle 1'inci maddeden itibaren başladığımda ÇED meselesi sanki eskisi gibi yapılıyor diye bakılır; ancak maalesef ÇED meselesi toplumsal katılım bakımından önemliydi. Neredeyse sizin iktidarınızın yılı kadar değişiklik yaptınız ama bu değişiklikler size yetmedi, şimdi neredeyse şunu istiyorsunuz: Jet hızıyla ruhsat vermek için bir tedbir almış durumdasınız. 1'inci madde aslına bakarsanız bunun ifadesini çok net bir şekilde söylüyor, 3'üncü madde bunu besliyor. Biraz önce yemekte aslında bunla ilgili, Komisyonda görevli arkadaşlarla görüştük. Bizim algımız şudur... Bu algımızın yanlış olduğunu söylüyorsanız, önce bu algımızın giderilmesi için bir müzakere ortamı yaratmanız gerekiyordu. Bunu yaratmadınız. Bizim algımız şudur: Bu ülkede hızlandırılmış bir şekilde ÇED süreci bitirilmek isteniyor. Maksimum dört ay içerisinde bitirilecek ve eğer herhangi bir yetkili bu konuda olur olmaz rapor vermiyorsa zaten geçerli hâle gelecek, fiilen önü açılacak anlamına geliyor. "Bu, eskiden de böyleydi." diyebilirsiniz ama bizim açımızdan mesela ben pratiğini yaşadım. Bir yıl süren bir ÇED süreci vardı. Biz geldik Çevre Bakanlığında bunla ilgili çok tartışmalar yaptık, itirazlarımız olmasına rağmen, ÇED olmamasına rağmen de çok işletme yapıldı bu ülkede. Dolayısıyla, bu, 1'inci maddeyle başlayan süreç bizim açımızdan böyle ama örtülmek istenen, kaçırılmak istenen, tehlikeli olan asıl durum bizim açımızdan şu: Bu ülkede artık hukukun yok sayıldığı bir yere, kurumların yok sayıldığı bir yere, hatta bakanların bile yok saydığı bir yere doğru sürükleniyoruz. Cumhurbaşkanlığı kurulu diye bir kurul oluşturmak istiyorsunuz. Bu kurulun kendisi aslına bakarsanız, kritik ve stratejik madenler diye bahsedilen madenler konusunda sonsuz yetkili, istediği zaman kapsamını bunun içerisine alabilecek bir şekilde karar vermek istiyor ve bu kurul vasıtasıyla şu anda sadece 2024 yılında başvuru yapılmış olan 12.863 tane ruhsat başvurusu var arkadaşlar, 2024 yılındaki ruhsat başvurusunun sayısı 2023 yılına göre 3 kat artmış durumda. Bu ne demek anlamına geliyor biliyor musunuz? Şu anda ülkemizde ruhsat almak için yarışa girmiş, çantasında ruhsat başvurusu yapmak isteyen yüzlerce, binlerce insan gelmeye çalışıyor. Şu anda Bakanlık da bunlara en hızlı bir şekilde ruhsat vermeye çalışıyor. Bizim gördüğümüz tablo bu. Bakın, bu mesele öyle sıradan bir mesele değil, herhangi bir maden meselesi değil, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren bir mesele. Bugün Akbelen'i, Milas'ı, Yatağan'ı ilgilendiriyor olabilir; 460 bin dönümlük araziyi siz madene peşkeş çekmeye çalışıyorsunuz olabilir ama burada sadece zeytin de yok onu da söyleyeyim, orman var yarısı şekilde ve bu ormanlar öyle az buz bir orman değil, belki iki yüz yıllık çamlarımız ve orada Milas'ın en meşhur ormanlarından bir tanesi, bal yetiştiriliyor, sadece zeytin de değil; hayatın bütün dinamikleri var orada, yaşam var ve aynı zamanda burada 40 tane köy var arkadaşlar. Bu 40 tane köyün siz yaşamını ortadan kaldıracak bir karara imza atmaya çalışıyorsunuz. Bu köylüler orada yaşıyorlar. Biraz önce ağlaya sızlaya baygınlık geçire geçire buradan çıktılar insanlar. Peki, bu insanların bu kadar politika karşısında varlığı sizi hiç ilgilendirmiyor mu, hiç düşünmüyor musunuz? Bunların geleceğinin ne olacağına bakmayacak mısınız? Şirketlerin ihtiyacına bağlı olarak verdiğiniz kararların sonuçlarının sizin üzerinizde hangi vebali oluşturacağını düşünmeyecek misiniz? Dolayısıyla lütfen birazcık empati yapın, bu insanların geleceğini düşünün. Ben beş yıl gittim geldim Akbelen'e, insanlar ağaçlarına sarıldılar. Şu anda, inanın, şöyle bir gerçek: Muğla Valisiyle görüştüm, gecenin saat on ikisinde bombalama yapılıyordu orada. Bakın, sizin evinizin dibinde saat beşten sonra hiçbir inşaat çalışması yapılıyor mu? Peki, o köylüler orada yaşarken gece uyuyamaz hâle gelmesinin sorumlusu kim? Oraya siz korucu dikmişsiniz, asker dikmişsiniz; Vali buna izin veriyor. Valiye diyorum ki: Bak, Vali Bey, sen burada bu insanlara saat beşten sonra izin veremezsin, yaşam alanı burası ama "Yapılması lazım, ne yapacağız?" diyor. Şimdi, böyle bir durum yok. Bu kadar ayrımcılık, bu kadar kötülük, gerçekten bu kadar insanları oradan bıktıran, kendi ülkesinde neredeyse düşman muamelesi yapılan bir durumu kabul etmek mümkün değil. Yaşamıyorsanız gidin görün, orada yaşananları bir izleyin. Bunu ben uydurmuyorum, orada yaşadık. Biz gittik, kaldık, gece nöbet tuttum ben orada. Dolayısıyla masa başında proje yaparak, onlara ruhsat vererek bu ülkeyi yönetemezsiniz.
İkincisi, gerçekten, bu sürecin böyle yönetilmesinin olumsuzlukları her yerde yaşanıyor, sadece burada değil. Bakın, son zamanlarda terör gerekçesiyle ifade ettiğiniz, güvenlik politikaları gerekçesiyle ifade ettiğiniz yapılamayan yerlerde korkunç bir durum var; mesela, Ağrı'da. Bakın, Ağrı'daki vekillerimiz, oradaki insanların yaşam alanı olan hayvanlarını otlattıkları, suların aktığı yere GES kurmaya çalıştığınız. Bak, güneş enerjisi; bize güneş enerjisinin, rüzgâr enerjisinin temiz olduğunu anlatabilirsiniz. Ben aynı zamanda yeşil hareketin içinden gelen bir insanım, uluslararası siyaseti çok iyi biliyorum. Avrupa Yeşilleriyle birlikte iş birliği içinde çalışıyoruz ama bizim ülkemizdeki kurulan sistemin hiçbiri mevcut uluslararası standartlara uygun değil, böyle bir standart yok. Yani, şöyle bir durum yok: Tam yağmalanırcasına, örneğin, bütün mera alanlarını, böyle neredeyse GES enerjisi yapmaya dönük teşvik etmek ve oralara ruhsat vermek kabul edilebilir bir şey değil. Bununla ilgili çok tartışma yaptık; Karaburun'daki RES'lerle ilgili yaptık, Seferihisar'daki RES'lerle ilgili yaptık. Bunların uygulanma pratikleri uluslararası standartlara hiç uygun değil. Yaşamı bozan, oradaki kuşları, kurtları bozan, yaşam alanlarını tehdit eden, kentin içerisine bile rüzgâr enerjisi koyan bir anlayış biçimi olamaz. Burası gecekondu sistemiyle yönetilemez, böyle bir sistemin kabul edilmesi mümkün değil; onun için insanlar öfkeli, onun için herkes size karşı pozisyon almaya başlıyor. Şunu diyorsanız bence yanılıyorsunuz: Bundan sonra, önümüzdeki dönemde eğer bu uygulamalara devam ederseniz şirketlerden çok iyi destek alabilirsiniz, her türlü mali, maddi destek alabilirsiniz, sizi çok destekleyebilirler ama inanın, bu halk bundan sonra bu kadar hukuksuz, bu adaletsiz bir şekildeki yaşamda kendisine destek vermeyecek, böyle bir iktidar sisteminde böyle bir anlayışa destek vermeyecek. Bugün gelen köylülerin çoğu geçmişte AKP'liydi, onu da söyleyeyim; geçmişte MHP'liydi, onu da söyleyeyim ve bu insanlar şimdi, artık başka türlü düşünüyorlar. "Bu devlet bizim değil sanki." diyorlar. "Bu ülke sanki bizim ülkemiz gibi değil." diyorlar. "Biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz?" diye bakıyorlar. Dolayısıyla öfkeleri çok fazla. Bu, aynı zamanda şunu da gösteriyor: Bu önümüzdeki dönem açısından gerçekten bunu bir kez daha gözden geçirmeniz gerekiyor.
Başka bir konuya değinmek istiyorum, özellikle bu kritik madenler kısmı çok önemli. Burada, yine, Komisyon Başkanımız söyledi, biz her şeye karşı değiliz. Bakın, her şeye karşı olmak gibi bir itiraz içerisinde değiliz. Meseleyi hayatın toplamı içerisinde ele alarak nerede zararlı, nerede zararsız, nerede ortak hayatımız olabilir, bütün yaşamı zarar vermeden sürdürülebilir; buna bakmaya çalışıyoruz. Biz, ülkemizin siyasetinde, önümüzdeki dönemde eğer bu ülke yönetimine gelirsek bizim de elbette bir enerji politikamız olacak ve biz buna hazırız. Dolayısıyla "temiz enerji" diye bahsettiğimiz enerjileri doğru üretmeye, doğru yapmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
İkincisi, fosil yakıtlar meselesinde bu kadar teşvik ediyorsunuz ama biraz önce vekilim söyledi, yine diğer arkadaşlar da söyledi, yahu, siz aynı zamanda uluslararası sözleşmelere imza attınız, 2030 yılına kadar fosil yakıtların bitirilmesiyle ilgili imza attınız; artı, aynı zamanda yeşil enerji politikasına imza attınız. Bu imzalar ile şu andaki mevcut uygulamanız arasında hiçbir ilişki yok; fosil yakıtları devam ettiriyorsunuz. Bak, bir İklim Yasası çıkardık; İklim Yasası'nın sonrasında vazgeçildi, İklim Yasası'nın ana ekseninde de bu vardı. Bu ülkede birlikte yaşadığımız iklimin bozulması karşısında çözüm üretmemiz gereken bir yerde, tam aksine, iklimi siz sürekli bozan bir iş yapıyorsunuz. Bakın, o konuşma sırası bir örnek verdim, benim için şu çok kıymetlidir: Sigara bağımlısı olan bir insan gibi, biz şu anda fosil yakıt bağımlısı olan bir insan hâline gelmiş durumdayız. Sigara bağımlısı olan bir insan bir süre sonra ölüyor, biz de bu fosil yakıt meselesiyle birçok insanın ölümüne sebep oluyoruz. Bakın, burada arkadaşım var, bizzat bu işin bilimsel olarak hazırlayanı; 2023 yılında 68 bin civarında insan şu anda bizim ürettiğimiz politikalardan dolayı hayatını kaybetmiş durumda; solunum meselesi, kanser ve başka sebeplerle hayatını kaybetmiş durumda. Bu ürettiğiniz politikaların sonucu olarak bu kadar insanın hayatına mal olan bir durumu nasıl devam ettirebileceksiniz? Dolayısıyla yaptığımız işin kendisinin sonuçlarını düşünerek, birlikte müzakere ederek bu Meclisteki insanların aynı zamanda bu halkın bir parçası olduğunu kabul ederek, müzakere ederek tartışalım ve değerlendirelim. Bu yasayı çekin çünkü bu yasa aynı zamanda -biraz önce hukukçu arkadaşlarımız söylediler- 4 maddesiyle Anayasa'ya aykırı zaten. Bizim gördüğümüz durum şu: "Bu Anayasa'ya aykırılık meselesini biz aşıyoruz. Bir yıl, iki yıl biz bunları icra ederiz, sonra tekrar usul değişikliği yaparız, bir daha geçiririz." diyorsunuz; dolayısıyla zaten Anayasa'ya aykırılık meselesini bile isteye yapıyorsunuz yani taammüden yapıyorsunuz. Bu, şunu gösteriyor: Bakın, önümüzdeki dönemde anayasa tartışması Türkiye'nin en önemli konusu olabilir ama bu ülkede Anayasa'yı sürekli arkadan dolanarak aşmaya çalışan bir rejim, bir iktidar sağlıklı, adaletli, doğru, katılımcı anayasa yapamaz. Her örneğiniz güvensizliği besleyen, böyle bir sistemin sürekliliğini devam ettirmek için yaptığınız bir işi oturtan anlayışa gittiği için de mümkün olmadığını düşünüyoruz.
Özetle -bitireyim, çok uzatmayayım- şu andaki mevcut durum açıdan bakıldığında, bu maddelerin toplamının hepsi -19 maddesine de baktığımızda- gerçek anlamda jet hızıyla mevcut Maden Yasası'nı, enerji politikasını, ÇED meselesini hızlandırmak üzerine kurulmuş ve en tehlikelisi olarak da gerçekten bir kurula irade vererek bakanların bile yetkisini ortadan kaldıran bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Bu, bütün yetkileri aslında hukuki olmayan bir şekilde ele geçirme gayesinden başka bir şey değil. Bundan vazgeçin ve bir an önce bu yasayı geri çekin diye ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.