KOMİSYON KONUŞMASI

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Tekrar merhaba.

Bu saate kadar burada kalmak iradesi gösteren hem köylüleri hem işçileri saygıyla selamlıyorum.

Şunu baştan söylemek isterim: Bizim burada yürüttüğümüz tartışma, kimsenin ekmeğini elinden almakla ilgili değil, doğanın da halkın da yararını sonuna kadar gözetmekle ilgilidir, böyle bir çelişki varmış gibi gösterilmesini gayriahlaki buluyorum. İşçilere değildi bu sözüm, yanlış anlaşılmasın.

Karşımıza gelen bu Kanun Teklifi, ilk sözümde de söylemiştim, geneli üzerinde, sermayenin lehine bir şekilde karşımıza geldi. Doğayı insan merkezli bir şekilde tanımlarken bu, insan merkezli değil de sermaye merkezli, kapitalizm merkezli ve sadece bunun odağında görüyor. Gelişimin kendisini, ilerlemenin kendisini sadece sanayi yatırımları ve bunların da doğa ve insan perspektifinden tamamen uzak şekilde koyulması olarak görüyor ve böyle karşımıza geliyor. En kritik maddelerinden biri, çevresel etki değerlendirme süreçlerinin fiilen işlevsiz hâle getirilmesi girişimi. Teklifte yer alan ilgili kurumların görüş vermemesi durumunda olumlu görüş verilmiş sayılması kuralı çevresel koruma hukukunun askıya alınması anlamına geliyor. Bu düzenlemeyle "Ek 2 listesindeki projeler için artık ÇED Gerekli Değildir." kararı dahi yer almayacak, hatta ek 1 projeleri için de ÇED olumlu kararı ön şart olmaktan çıkmış olacak. Bu durum, denetimsizliğe kapı aralayacak ve halkın katılımını tamamen ortadan kaldıracak ve dışlayan zaten bir perspektif var.

Anayasa’nın 56'ncı maddesinde yer alan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı bu düzenlemeyle doğrudan ihlal ediliyor. ÇED süreçlerinin göstermelik biçimde tamamlanması doğa tahribatını hızlandıracak, halkın katılımını dışlayacak ve bilimsel değerlendirme süreçlerini işlevsiz hâle getirecek.

Kanun Teklifi'nin ekinde yer alan kroki ve koordinat listeleri doğrudan Muğla Yatağan, Kemerköy ve özellikle Akbelen gibi bölgelerdeki zeytinlik alanları hedef alıyor. Teklifin 11'inci maddesiyle zeytinlik alanlarda madencilik yapılabilmesinin önü açılıp Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanun fiilen yok sayılıyor. Geçici 45'inci maddeyle Akbelen ve çevresindeki zeytinlikler istisna düzenlemelerle doğrudan madenciliğe açılacak. Zeytinlerin taşınması veya eş değer alanlara bahçelere kurulması gibi önerilerle Zeytincilik Kanunu baypas ediliyor. 3573 sayılı Zeytincilik Kanunu'nun 20'nci maddesi dolaylı olarak etkisizleştiriliyor. Bu, yalnızca doğayı değil geçimini zeytin tarımıyla sağlayan binlerce köylüyü ve üreticiyi yoksulluğa iten bir ekonomik saldırıdır. Milas İkizköylülerin mücadelesi, sadece topraklarına sahip çıkmak değil; yaşam haklarına, gıdalarına, geleneklerine ve tarihsel hafızalarına sahip çıkmaktır, geleceğe sahip çıkmaktır.

Bu yasa teklifiyle enerji ve maden yatırımları stratejik ve kritik yatırım ilan edilerek acele kamulaştırma kararlarının Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki bir kurul tarafından alınması öngörülmektedir. Bu süper yetkili kurul zeytinlikler dâhil olmak üzere tüm tarım, orman, mera ve sit alanlarını kamulaştırabilecek ve şirketlere devredebilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Üç dakika mı konuşma süremiz?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Yok, yanlışlıkla bastık.

Buyurun.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Kurulda yalnızca yürütmeye bağlı bakanların yer alması yerel yönetimlerin, meslek örgütlerinin ve halkın yok sayılması anlamına gelmektedir. İlgili kurumlar izin vermezse kurul devreye girerek "üstün kamu yararı" adı altında izin verebilecek. Bu durum yargı denetiminin ve toplumsal katılımın tamamen dışlandığı bir yönelimdir ve bunu sadece tek adım değil, doğrudan kapitalizmin bütün çıkarlarına uygun bir yönelim olarak tarifliyoruz. Kamulaştırma kararlarının tapu hükmü kazanması yurttaşın mülkiyet hakkının gasbı anlamına gelmektedir. Adalet mülkiyetin temeliydi, o da ortadan kalkmış ama tersinden kalkmış, çok yanlış bir yerden.

Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde bulunan Hesandin Yaylası'nda yaşananlar bu keyfî kamulaştırma kararlarının ve denetimsizliğin somut bir örneği. Hesandin Yaylası'ndaki 6 köy on yedi yıldır maden şirketlerine karşı ekolojik mücadele vermekte. Şirketin usulsüz bir "ÇED gerekli değildir." raporuyla başladığı maden arama faaliyetleri köylülerin direnişi sayesinde defalarca engellendi ancak son yaşananlar kaygılarımızı daha da arttırıyor. Nisan 2025'te köylülerin şirketin maden arama alanında tekrar yol çalışmaları yapıldığını görmesi üzerine avukatların sahaya gitmesiyle karşılaştıkları durum vahim. Kolluk, alanda bir karakol yapılacağını ve yol çalışmalarının bu nedenle gerçekleştiğini söylüyor. Avukatlara proje gösterilmiyor ve "Göstermeyeceğiz." deniliyor. Avukat Ahmet İnan'ın da ifade ettiği gibi, çatışmasızlığın ilan edildiği bir süreçte, yirmi yıldır karakol inşa edilmeyen bir bölgede tam da şimdi bir karakol inşa edilmek istenmesi yalnızca askerî bir kaygıyla açıklanamaz. Bu durum, daha çok, şirketlerin güvenliğini sağlamak ve bölgeyi talana açmak için oluşturulan bir güvenlik konseptinin parçası.

Burada hatırlatmak isterim: Muğla Akbelen'de jandarma saldırısına köylülerle birlikte ben de maruz kaldım, orada gözaltına alındım ve yaralandım; bir vekilken. Bu ne demektir? Tekrar, tekrar anlayalım. Özgül Vekilimiz de bahsetmişti bu güvenlik konseptinden. Bu güvenlik konseptinin halkın çıkarına değil, sermayenin çıkarına olduğunu görüyoruz ve bunun ülkenin çıkarına olmadığını da biliyoruz.

Bu kanun teklifi doğamızı, yaşam alanlarımızı, halkın geçim kaynaklarını tehdit ediyor. Bizler, insan yaşamının, doğanın ve kamu yararının ticari kârlardan üstün olduğunu biliyoruz ve inanıyoruz. Bu nedenle, bu kanun teklifinin geri çekilmesi gerektiğini tekrar tekrar beyan ediyoruz. Yaşam hakkımıza, sağlıklı çevrede yaşama hakkımıza, doğanın bütünlüğüne sahip çıkmaya; yıkıma, talana ve mülksüzleştirmeye, kaynakların el değiştirerek sermayeye peşkeş çekilmesine karşı çıkmaya devam edeceğiz. ÇED raporlarının sonuna kadar da takipçisi olacağız.

Teşekkürler.