KOMİSYON KONUŞMASI

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Şimdi biraz da taktik değiştirelim. Dün bazı arkadaşlarımız burada birtakım şeyler söyledi, ben de onlara cevap hakkı doğsun, biraz da onlar konuşsun sabahın bu saatinde diye isimlerini vererek şey yapayım. Nebi Bey mesela dün dedi ki: "Hayvan varlığımız arttı." Ben öyle bir not almışım. Ya, bizim hayvan varlığımız arttı da bu et niye bu kadar pahalı?

İDRİS NEBİ HATİPOĞLU (Eskişehir) - Haklısın, biz de şikâyetçiyiz.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Ben size bir şey söyleyeyim mi Nebi Bey, vallahi bak, bizim memlekette iktidarınız döneminde sevap bile daha pahalı, bakın sevap işlemek bile daha pahalı. Diyanet Vakfı, Kızılay diyor ya: "Bir kurban hissesi, Türkiye'de, yurt içinde 13.250 lira, yurt dışında 5.250 lira." Yani sevap işlemek bile pahalı bu anlamıyla. Yani hayvan varlığımız arttıysa et fiyatları niye düşmüyor? Demek ki burada bir sorun var, demek ki hayvancılık maliyetlerinde problem var. Yemde problem var, tarımda problem var, yem bitkisinde problem var, merada problem var, var oğlu var yani bir sürü sıkıntı var yani dediğim gibi, sevap bile bu süreçte pahalı. Ahmet Bey'e de bir söz hakkı verelim, Ahmet Bey de belki kullanır, işi uzatır. Ahmet Bey dedi ki: "Altın madencileri size geliyor." Benim bildiğim bir altıncı var, o da Adem Bey, kuyumcu, bir onu biliyorum altıncı, ben başka altıncı bilmiyorum. Kuyumcu efendim, çok güzel iş yapan köşede, Kars'ta, köşede hayvan pazarının orada güzel bir kuyumcusu var, çok da güzel geliri var. Şimdi, işin latifesi bir tarafa, mesela şey dedi arkadaşlar "Zeytin varlığımız arttı." zeytin varlığımızın artmasından hiç kimse mutsuz olmaz, bu ülkeyi seven hiç kimse mutsuz olmaz. Zeytinyağı üretiminde artış var, bundan da mutlu oluruz, niye mutlu olmayalım, sonuçta bizim çiftçimiz, bizim insanımız üretiyor. Ama şu mukayeseyi yapmak doğru değil: Ya, 200 milyon ağacımız var, ne olacak bunun 80 bin tanesinin kesilmesinden? Yani bu, çok doğru bir cümle değil -yani ben notumu aldım buraya Adem Bey- yani "200 milyon var 80 bini gitsin." bunu böyle telaffuz etmemek gerekir çünkü o ağaca emeğimiz yok, o ağacın geçmişinde, onun varoluşunda bir katkımız yok. Biz yok etmemeliyiz, varlığı daha da artırmalıyız. Ne güzel diyorsun, bak, 100 milyondan 200 milyon olmuş, inşallah 500 milyon olur. İnşallah, dünyadaki zeytinyağı üretiminde, işte, o dediğimiz yüzde 15'lik hedefe geliriz, bütün dünyaya zeytinyağı satan bir ülke hâline geliriz, biz, bundan mutluluk duyarız.

Dün, burada, maalesef, şunu gördük, çok üzüldük: İki tür köylü grup var, ikisi de haklı. Termik santral gelmiş, yapılmış, oradaki köylünün arazisi, tarlası elinden alınmış, getirilmiş, termik santralde işçi olmuş onların çocukları ve onlar şu şekilde tehdit ediliyor: "Bu yasa geçmezse işinizden olacaksınız." deniyor. Bu taraftaki köylü de haklı çünkü o görmüş ötekinin yaşadığı sıkıntıyı, problemi, o termik santralde işçi olmak istemiyor, o da kendi toprağında, atasından, dedesinden kalmış o zeytinle geçimini sağlamak istiyor çünkü başka geçim kaynağı yok onun, ikincil bir geçim kaynağı yok, o da haklı. Peki, burada hakem kim? İşte, hakem biziz, hakem devlet. Biz yapacağız o işi; oturacağız, konuşacağız, başka bir çözüm bulacağız, başka bir çözümü nasıl bulacaksak, nasıl üreteceksek bunu yapmak zorundayız. Biz o termik santraller kapansın demiyoruz. Bakın, ben elektrik elektronik mühendisiyim. Oradaki kapasiteden bahsetti Kıymetli Bakan Yardımcımız, güzel veriler. Evet, bu ülkenin enerjiye ihtiyacı var, yarın da olacak, daha sonra da artacak, bunlarda hemfikiriz ama oradaki kömürü çıkarıp on beş yirmi yıl sonra o termik santralin ekonomik ömrü dolacaksa ya da biz hâlâ navlunla, kamyonlarla o rezerv bittiği için taşıyıp getireceksek o zaman hiç çıkarmayalım onu. Gene gelsin, yirmi senede gelsin, teşvik verelim, başka bir şey yapalım, ne bileyim, iletim hatlarındaki onlardan aldığımız bedelleri düşürelim, rantabl hâle getirelim o santral için bu işi ama oradaki o köylünün... Ya, kadın burada bağırıyor: "Benim bedenimi çiğnerseniz, cesedimi çiğnerseniz..." Çok değerli o kadın, bir insan da olsa yani itirazı var, sonuçta bir şeye itiraz ediyor insanlar.

MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - "Peşkeş çekiyor." diyorsunuz o zaman.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Bakın, ben teklif ediyorum bunu Değerli Vekilim. Oradaki bu sorunu çözmemiz lazım. Diyoruz ki: Bakın, işin iki tarafı var, iki tür köylü var, ikisi de bizim insanımız, biri diğerinden daha az değerli de değil, biri diğerinden daha da değerli değil ama orada yirmi yıl bir santralin ömrü varken yüzyıllarca yaşayacak bir ekolojik sistemi yok etmemek gerekir. Buna dikkat etmek gerekir. Bizim oradaki zeytin varlığının arttırmamız gerekirken -işte üzülüyoruz ya- 82 bin tane ağaç kesilecek.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Sayın Vekilim, toparlayın lütfen.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Yani bu, şuna benzer: Ya, ne olacak 86 milyon insan var, bunun 3 bini de 5 bini de 100'ü de 5'i de ölebilir gibi bir şey oluyor ya, çok doğru değil yani bu cümleleri bizim kurmamamız gerekiyor.

Mesela "Yatırımcıyı yankesici gibi görmek." dedi biri. Vallahi, biz hiçbir yatırımcıyı yankesici gibi görmüyoruz. Ben, her toplantıda yerli, millî... Hatta bugün de söyledim, dedim ki: Yahu, keşke güneş panellerini bu ülkede bizim arkadaşlar üretse. İşte, konuştuk, hemşehrim hem de İzmirliymiş, ne güzel bak, RES'lerle ilgili güzel işler yapıyorlar. Mesela, Çeşme'de 14 tane rüzgârgülüne karşılık gelen 1 tane rüzgârgülü yapıyorlar, ne güzel yerden de tasarruf. O 14 tanenin yerine kattığın zaman, 14 kat daha verim artacak, bu anlamıyla da kapasiteler artacak, ihtiyacımız olan enerjiyi sağlayacak; ne güzel. Biz bunların hiçbirine karşı değiliz. Biz ne yatırımcı düşmanıyız ne madencilerin düşmanıyız.

"Maden çıkmasın mı?" Çıksın arkadaşlar, niye maden çıkmasın ya? Bu ülkede maden çıkarılsın ama doğayı yok ederek, vahşi madencilik yaparak yapmayalım, doğru örneklerle bu işi yapalım. Nasıl yapabileceğimizi, bunu -belki de bizim koşullarımız başkalarına göre daha özgün ama- oturup değerlendirelim hep beraber.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Ednan Bey, belki söz attıklarınız cevap verir.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Versin, versin, çok güzel olur. Ben zaten uzatıyorum.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Tamam, işte bitirelim artık.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Ama, dur ben bir bitireyim Başkanım.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Yani arkadaşlar, bu usul...

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Yani şöyle de bir şey var: Üzülerek tabii, işte, yüzde 2'lerde falan bu baz istasyonunun ülkeye katkısı "2-3" falan dediler, "3" diyenler de oldu. Yani sanki bu elektrik üretmese memleket enerji darboğazına girecekmiş gibi algı yaratıyoruz. Değil arkadaşlar, bakın, bu santral kapatılsın demiyoruz, bu santral işlemeye devam etsin ama o santralden, oradaki elektrikten daha değerli olan oradaki ekolojik sistem ve korunması gereken de bu ekolojik sistemdir diyorum.

Arkadaşlarımız, güzel, söylüyoruz... Mesela, Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi asgari ücretle ilgili? "10 depo benzin alıyor." dedi, maşallah, o günden bugüne 1 depo gitti, zam gele gele 1 deposu gitti bu benzinin, kaldı 9 depo.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Toparlayalım arkadaşlar, lütfen.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Ülkede asgari ücret, emekli maaşları malum yani biraz da bunları görmek lazım, bunları da anlatmak lazım. İyi şeyler anlatıyorsunuz, eksik kaldığımız yerler var, onları da nasıl iyileştireceğinizi anlatırsak, işsizliği, yoksulluğu çözebilirsek hep beraber mutlu oluruz. Neyse Başkanım siz...