Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin (TÜRKŞEKER) 2021 ve 2022 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 25 .06.2025 |
MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Kurumumuzun değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Halkın temel gıda maddelerinden biri olan şeker üretimi, fiyatı ve kamu denetimi üzerine konuşmamı yapacağım çünkü bu mesele, sadece tarım meselesi değildir, aynı zamanda önemli bir halk sağlığı meselesi, genel kamu yararı ve zararı konusu, bir de geçim ve güven meselesidir.
Bakınız, Türkiye'de şekerin kilosu 2023'te 20-22 TL bandında iken bugün market raflarında 40 ile 70 TL arasında değişiyor, tabii, bazı markalar hatta 90-100 TL'yi aşmış durumda. Aradan sadece iki yıl geçti, bu tabii ki gıda enflasyonu değil, bu düpedüz piyasa denetimsizliğidir. Maliyetiyle, kalitesiyle açıklanamayacak bu fiyat farkları halkın sofrasını doğrudan etkiliyor. Tabii, bu, dünya piyasalarındaki artış oranlarının çok çok üzerinde. Son beş yılda toz şeker fiyatı yaklaşık yüzde 260, küp şeker fiyatı ise yaklaşık yüzde 300 oranında artmış durumdadır. Peki, neden böyle oldu? Çünkü siyasal iktidar şeker üretiminin kamusal olması gereken niteliğini "özelleştirme" adı altında tasfiye etti. 2018'de 10 şeker fabrikasını özel sektöre devretti. Bugün geldiğimiz noktada 33 fabrikadan yalnızca 15'i kamunun elinde kalmış görünüyor. Buralarda da taşeronlaşma maalesef üst düzeydedir. Sektördeki kamu payı yüzde 37'ye gerilemiş, kooperatifler yüzde 35, özel sektör ise yüzde 28'e ulaşmış durumdadır. Bu özel sektör fiyatları istediği gibi oynatıyor; ne üretici korunuyor ne de yurttaş; ne kotalar şeffaf ne de denetimler etkindir.
Dahası var, geçtiğimiz yıllarda Kayseri Şeker örneğinde olduğu gibi milyarlık yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı ama süreçler şeffaf işletilmediği için benzer durumların başka yerlerde de olup olmadığı ve sonucun ne olduğu tam olarak kamuoyuna açıklanmadı. Bu Komisyonun ve ilgili Bakanlığın benzer durumların yaşanmaması için tabii ki gerekli incelemeleri başlatması ve yargının görevini yerine getirmesi de gerekiyor.
Yine, 2023'te bazı firmaların sahte kapasite raporlarıyla devletten ucuz şeker temin edip iç piyasaya yüksek fiyattan sattığı iddiaları gündeme geldi. Bu ne oldu, soruşturma açıldı mı, açıldıysa sonucu nedir?
Şeker pancarı sadece bir bitki değildir; Türkiye'de 100 bini aşkın çiftçi tarafından üretilen, 10 milyona yakın yurttaşın geçimini doğrudan etkileyen bir üründen söz ediyoruz; bir tarım ürünü olarak değil, elbette stratejik bir varlık olarak değerlendirilmelidir ama iktidar ne yaptı? Kota uygulamalarıyla pancar üretimini daralttı. 2003'te 460 bin pancar üreticisi vardı, 2017'de bu sayı 105 bine düştü; bu, sadece rakam değil kırsalın çöküşüdür, göçün artışıdır, istihdamın yok oluşudur. Kapasite yetersizlikleri nedeniyle her yıl kantar önlerinde kuyruk bekletilen, alım ve ödemeleri geciktirilen, emekleri değersizleştirilen çiftçiler bezdirilmek isteniyor. İşçi, sulama, gübre ve diğer maliyetler nedeniyle şeker çiftçisi yıllar itibarıyla karın tokluğuna çalışır duruma getirildi.
Özelleştirme politikalarının bir diğer sonucu da nişasta bazlı şekerlerin önünün açılması oldu. Nişasta bazlı şeker üretimi riskleri nedeniyle dünyada azalırken, denetlenirken burada neredeyse teşvik ediliyor. Avrupa'da birçok yerde üretimi yasaklanan, ABD'de de bile kotası düşürülen mısır bazlı şekerler Türkiye'de serbestçe dolaşıyor. Obezite, diyabet, kanser gibi hastalıklarla bağlantısı defalarca bilimsel olarak ortaya konmuş nişasta bazlı şeker ürünleri şimdi ne oranda sofralarımıza giriyor? Bu, halk sağlığına açık tehdittir ve şeker üretiminin neden kamusal olması gerektiğinin de aslında kanıtıdır. Pancar şekeri üretimi sadece sağlıklı şeker için değil, aynı zamanda çevre dostu bir ürün olması nedeniyle de desteklenmelidir. 1 dekar pancar 3 dekar çam ormanından fazla oksijen üretir. Bu yönüyle bir ürüne yönelik destekleme veya kısıtlama politikasının ekolojik sonuçlarının da olabileceği öngörülmelidir.
Sonuç olarak "özelleştirme" adı altında kamu zararına, halk sağlığının zedelenmesine ve çiftçinin tasfiyesine neden olan bir süreç yürütülüyor. Şeker ve çay bu ülkenin stratejik gıda güvenliğini ilgilendirmektedir. Çay ve şekerin piyasası serbest bırakılacak bir alan değildir. Şekerin kullanıldığı alanların sayısı düşünüldüğünde birçok alanı etkilediği de görülecektir. Kamu şeker fabrikalarının güçlendirilmesini, NBŞ kullanımının sınırlandırılmasını ve pancar üreticisinin yeniden desteklenmesini sağlayacak yeni bir politika inşa edilmeden bu alandaki riskler bertaraf edilmiş olmayacaktır.
Tabii, kurumumuzun yetkililerine, Sayın Genel Müdürümüze sorularım da olacaktır. 2021 yılında oluşan 2,1 milyar TL'lik zarar hangi kalemlerden kaynaklanmıştır, bu zararının kamuya etkisi nedir? Şeker satışları 2022 yılında yüzde 40'tan fazla düşmesine rağmen dönem kârı nasıl elde edilmiştir, satış fiyatlarında oynama mı yapılmıştır? Personel giderleri artmasına rağmen çalışan sayısının azalması nasıl açıklanabilir? Bu durum kamu kaynaklarının etkin kullanılmadığını mı göstermektedir? Şirketin yaptığı alımların önemli kısmının Kamu İhale Kanunu istisnası kapsamında yapılması denetimsizlik riskini artırmıyor mu?
Teşekkür ediyorum.