KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Şöyle bir şey söyleyeyim önce de orada yanlışlık olmasın diye: Bu değerlendirme yüzde 30'u kapsıyor, yapılan araştırmalara göre yüzde 70'i bildiğini ekiyor. Parasını kazanabilmek için ekilen yüzde 30'u geçmiyor, hâlâ orada geçmişten gelen eksen devam ediyor.

Şimdi, benim sorum da şöyle Sayın Hocam: 2014 yılının Mart ayında bir don olayı yaşadık Malatya, Elâzığ, Erzincan, Iğdır, Konya, Niğde, Nevşehir, Afyon, Uşak, Manisa, Bursa ve Balıkesir'de, sizin ifadenizle. Hemen hemen aynısını tekrar 2025 yılında bir daha yaşıyoruz ve hemen hemen aynı illerde olay meydana geliyor. Şimdi, 1937'de Meteoroloji kurulmuş ama "Elli dört yılın rekoru kırıldı." denilirken saptanan bilgiler sanırım o günkü teknolojiyle sınırlı illeri kapsıyor çünkü Türkiye'nin her yerinde yaygınlık yoktu. Onun için, bu "elli dört yıllık rekor" tanımı biraz sanki eldeki veriler üzerinden yorumlanarak yapılmış gibi. Çünkü bizim dönemimizde 1 metre kar yağardı okul kapanmaz; 1 metre saçak olurdu, ürünler böyle donmazdı. Burada benim sorum şuna dayalı: Türkiye'de son yıllarda bahçe bitkilerinde özellikle çok sayıda farklı ürünün ağaçları dikildi -örneğin, ceviz, badem- ama biz don olmadan da diktiğimiz zaman, verimliliği olmayan, kimisi ürün vermeyen ve yapılan yatırımların da karşılığının alınmadığı süreçleri yaşadık. Şimdi, bu son don olayında gördük ki cevizlerin bir kısmının yapraklanması bile yok, mesela Niğde'de Aladağlar'ın eteğinde. Ürün tercihlerinde yönlendirici olup bu tür afetlerin de yaşanacağı dikkate alınarak buna göre ürün fidanlarının geliştirilip bölgesel olarak da yeniden iklim değişiklikleri dikkate alınarak bir planlama yapılıyor mu? Çünkü biz Hatay bölgesine gittik. Bundan beş yıl önce kuraklığın etkisiyle mandalinalar, erkenci mandalinalar zeytine dönmüşlerdi yani kurumuştu; sıcağa dayanıksızdır. Oysa orada geleneksel, geçmişten gelen ürünlerin çoğunda bu sorun yaşanmamıştı. Şimdi, Türkiye'de tabii ki planlama tarımda olmadığı ve öngörülebilir bir politika alanda uygulanmadığı için sorun oluyor. Örneğin, teknik anlamda siz donanımlı insanlarsınız, Tarım Bakanlığında çok iyi yetişmiş kadrolar var ama alan hâkimiyetinizi sağlayacak çalışmalar yeterli ölçüde yaygınlık kazanmış durumda değil. Nedeni, ziraat odasında 5 milyon kayıtlı çiftçi görünüyor, ÇKS'li 2 milyon 300 bin çiftçi, bunun da en az 1 milyonu kendi ekmiyor, kiraya veriyor, destek almak için çiftçiliği sürdürüyor. Bu süreci yaşadıktan sonra, önümüzdeki süreçte benzer sorunların yaşanmaması için öncelikle bölgesel olarak ürün desenlerinin saptanmasını, kuraklığa, doluya, dona ve olumsuzluğa karşı bunlarla ilgili yapılacak çalışmaların programlanmasını bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Bu konuda Bakanlığın son dönemlerde bazı çalışmaları var ama 2014'te olan don dikkate alınsa belki 2025'teki dona yönelik bazı çalışmalar oluşturulabilirdi. AR-GE çalışmalarında yeterli bütçenin olmadığını biliyoruz. Hatta şunu da söyleyebilirim: Tarım Kanunu'nun 21'nci maddesine göre 2025 yılında çiftçiye verilmesi gereken destek 615 milyar lira çünkü "Millî gelirin yüzde 1'i çiftçiye verilecek." deniyor. Ayrılan destek 135 milyar lira ama oradaki sorun şu: Tarım Bakanlığının kendi bütçesi zaten 438 milyar lira yani çiftçiye verilmesi gerekli desteği Tarım Bakanlığına bütçe olarak vermiyoruz. Bunun için de tarım politikalarını doğru oluşturmanın yanında, Türkiye gıdada sorun yaşamayacaksa, bölgesel anlamda hangi bölgede bu sorunlar yaşanmayacaksa veya sizin tanımladığınız don olayının etkisinin en az olacağı bölge nereyse buna göre önlemleri geliştirmek gerekiyor. Keza, iklim değişikliğiyle ilgili 2 derecelik bir ısınmayla Akdeniz illerinin önemli ölçüde tarım dışı kalacağı da biliniyor ama şimdi muzla ilgili son beş yılda çok önemli bir gelişme sağlandı, muz dikim alanları artırıldı, sonra verilen krediler kaldırıldı, o yapılan çalışmalar şu anda tersine döndü. Bizleri arıyorlar, sürekli diyorlar ki: "Bunu gündeme getirin." Oysa Türkiye'nin kendi muzunu karşılayacak kadar yatırım politikası oluşturulup son iki yılda bundan geri vazgeçildi. Tarımda istikrarı sağlamak için sürekli, geleceğe dönük ve bu sorunları daha kapsayıcı bir politikanın oluşturulması, her Bakan değiştiğinde bu politikaların değişmemesi gerekiyor.

Şimdi, en büyük sorun şu: Konuyu biliyorsunuz, uygulayıcı olmak istiyorsunuz, uygulama alanında sizin karşınıza gelen uygulama biçiminde ne bilinçlendirilmiş bir altyapı var ne yeterli teknik donanım var ne de sorunu önceden öngörerek buna yönelik bir çözüm oluşturulabiliyor. Şimdi, size sorduğum zaman benim anlattığımdan daha fazlası sizde de var ama alan uygulaması gerçekleşmezse bu iklim değişikliğiyle 2025'te yaşadığımızı altı ay sonra yaşamayacağımızı kimse söyleyemez.

Ayrıca, son dönemde işte Yozgat'ı örnek verdim, çiftçi arkadaşlar arayıp duruyorlar, dolu acayip etkilemiş. Ağustosta, tam hasat zamanı bu ülkede dolu görürsek şaşmamak lazım çünkü geçen yıl mevsim bir ay öne geldi. Bir ay öne gelmesi demek ilaç kullanımında, gübre kullanımında ya da hasat döneminde, ürün oluşumunda sorunlar yaratması demek.

Bir de bu bitkisel üretimle ilgili tarla bitkileri bu süreçte ne yazık ki tespit edilmedi. Bakanlıktan gelen yazıda yalnızca bahçe bitkilerinin tespiti var. Oysa sizler de biliyorsunuz ki erkenci ekilen ürünlerin çoğunda problem yaşandı. Örneğin, şeker pancarı ile lahanayı bölgemde örneklemiştim ama başka yerlerde örneğin erkenci patateste benzer sorun yaşandı. Tabii, ilginç olan şu: Bazı yerlerde "Niğde'de patates dondu." diyorlar. Niğde'de daha bu önümüzdeki aydan itibaren kışlık patates ekimi başlayacak. Yani orada da doğal olarak ne yetişiyor? "Niğde'de don oldu, patates dondu." Oysa Niğde'de donan elma, ceviz, bir de kiraz yoğun biçimde.

Şimdi, sizin bu çalışmalarınız içinde önümüzdeki dönemlerde tekrar benzer afetlerin yaşanmaması için dünya genelinde bu tür don olayına karşı dayanıklı... Çünkü derecelerinize baktım, bu derecelerin altında da bizim bölgelerde yaşayan ağaç var. Örneğin karganın diktiği ceviz şehirdeki don olayından etkilenen cevize göre daha az etkilenmiş ya da yaban armudu, işte dağdaki yaban ürünleri. Bunlara yönelik Bakanlık olarak bir çalışma yürütülüyor mu? Yani bir daha bir donu önümüzdeki dönem yaşasak yine böyle Komisyon kurup aynı şeyleri mi konuşacağız, yoksa çözüme yönelik bugün bir çalışma yapılıyor mu?

Teşekkür ederim.

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI TARIMSAL ARAŞTIRMALAR VE POLİTİKALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BAHÇE BİTKİLERİ ARAŞTIRMALARI DAİRE BAŞKANI DAVUT KELEŞ - Ben teşekkür ederim Sayın Vekilim.

Şimdi, şöyle bir şey var... Biz "abiyotik stres koşulları" diyoruz. Bu yüksek sıcaklık, düşük sıcaklık, tuzluluk, kuraklık, bunlara yönelik olarak çeşit geliştirme çalışmaları, kültürel uygulamalar geliştirmeleri konusunda AR-GE'ler yapılıyor. Bunların arazide demonstrasyonları da yapılıyor. Az önce sayın vekilim de söyledi, bizim don tehlikesi olan yerlerde geçici çeşitleri ekmemiz gerekiyor ama para eden ne oluyor? Erkenci çeşit oluyor veya başka bir çeşit ihracat ediliyor, o zaman üreticilerimizin tercihleri o yönde oluyor, normalde o ekolojiye uygun olmayan, seçmemesi gereken çeşitleri seçiyorlar, birinci sıkıntımız bu.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Peki, bununla ilgili bir kanuni düzenlemeyle zorunluluk getirilemez mi?

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI TARIMSAL ARAŞTIRMALAR VE POLİTİKALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BAHÇE BİTKİLERİ ARAŞTIRMALARI DAİRE BAŞKANI DAVUT KELEŞ - O sizlerin görevi. Şimdi...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok yani önerme olarak soruyorum. Getirilebilir değil mi, böyle bir şey yapılabilir, örnekleri var.

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI TARIMSAL ARAŞTIRMALAR VE POLİTİKALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BAHÇE BİTKİLERİ ARAŞTIRMALARI DAİRE BAŞKANI DAVUT KELEŞ - Bazı şeyleri de çok zorlarsak bu sefer biliyorsunuz...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yani şimdi Ayhan Bey bahçesinde 20 bin ağaç söken bir ziraat mühendisimiz. Şimdi bunu bu yaşadığı zaman öbürünün yaşamasını beklememek lazım, bu konuda bir düzenleme yapmak lazım. Yani herkes aklına estiği ağacı ekememeli, dikememeli, herkes aklına estiği ürünü de ekememeli. Esas sorun bu bence.

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI TARIMSAL ARAŞTIRMALAR VE POLİTİKALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BAHÇE BİTKİLERİ ARAŞTIRMALARI DAİRE BAŞKANI DAVUT KELEŞ - Şimdi, uygun ekolojiye uygun çeşidin buluşturulması gerekiyor. Eğer o uygun ekolojiyle şeyi buluşturursanız o zaman...

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Ama Sayın Başkanım, şimdi, tescil oluyor biliyorsunuz bu çeşitler Bakanlık tarafından. İşte tescil olurken daha hassas davranılsa, bölgelerin dışında dikim yapılmaması konusunun takibi sağlam yapılsa çok daha iyi olacağız. Sadece bahçe bitkilerinde değil, tarla bitkilerinde de aynı problem var çünkü A çeşidi bir buğday alternatif çeşidini götürürseniz siz Erzurum'a tabii ki sonuç alamazsınız çünkü orada karasal iklim var.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ya da suyu çok isteyen ürünü gidip de suyu olmayan yere dikersen aynı sonuç.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Şimdi, işte burada asıl bağlayıcı olan, o tescil aşamasındaki, Bakanlığın tescil aşamasındaki o sınırların iyi belirlenmesi ve o sınırlar dışarısında yapılacak olan uygulamalarda cezai müeyyidenin artırılması gerekiyor. Çünkü bir olumsuzlukta kim kaldı şimdi karşı karşıya? Bakanlıkla çiftçi karşı karşıya kaldı. Bunun sebebini ortadan kaldırmak için bana göre daha yapıcı tedbirler almak gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI TARIMSAL ARAŞTIRMALAR VE POLİTİKALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BAHÇE BİTKİLERİ ARAŞTIRMALARI DAİRE BAŞKANI DAVUT KELEŞ - Ben teşekkür ederim Sayın Vekilim.

Biz çeşitlerimizi tescil ederken "erkenci" "orta mevsim" "geççi" kabaca, daha da fazla sınıflandırıyoruz, o sınıflandırmaya göre de üreticilerimizin seçim yapması gerekiyor, yoksa biz tescil sırasında çeşidimizin "geççi" "orta mevsim" "erkenci" olarak sınıflayarak hangi ekolojiye uygun olduğunu esasen orada belirlemiş oluyoruz. Ona göre, ilkbahar geç donlarına göre de çeşit seçmeleri gerekiyor, bunu da tüm yayım faaliyetlerinde tarım il, ilçe müdürlüklerimiz söylüyor, bizler sürekli bunları anlatıyoruz ama burada bu yılki don olayının şöyle bir şeyi var: Bir, daha saat akşam dokuz, onda başlıyor, sabah sekiz, dokuza kadar ekside kalıyor; süre çok uzun. İkinci bir şey, bu derece eksi 17'lere, bazı yerlerde eksi 20'lere kadar ölçülüyor. Üçüncü bir şeyse, tam bitkinin çiçeklenme zamanına denk geliyor. Mesela, bu don olayı bundan bir hafta önce olmuş olsaydı bu kadar zarar görülmezdi. Bu da bir doğal afet, bizlerin böyle çok tahmin edebileceği bir durum değil, sadece tedbirlerimizi alırız. Mesela, bu bizim önerdiğimiz tedbirler eksi 7-8 derecelere kadar olmuş olsaydı bir başarı şansımız veya bir sorgulama şansımız vardı ama bu eksi 17'ler, eksi 20'ler görüldüğü için ve süre de uzun olduğu için doğal bir afet, aynı deprem gibi. Bizim burada yani tüm dünya olarak bilimsel olarak yapabileceğimiz bir şey yok. Mesela, bizim ülkemizde bazı yıllar bazı ürünlerin para etmesinin altında da şu yatıyor: Bizim rakibimiz veya bizimle birlikte aynı ürünü üreten ülkeler ya kuraklıktan dolayı ya böyle bir dondan dolayı veya doludan dolayı bir zarar görüyor, bizim ürünlerimiz o zaman ihracatta çok büyük para ediyor. Oralarda verim fazla olursa, düzgün olursa bizim ihracattaki ürünümüzün fiyatları aşağı doğru düşüyor, bu da arz-talep dengesinden kaynaklı bir şey. Sonuçta bir doğal afet yani bu.