KOMİSYON KONUŞMASI

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Tabii, diğer arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, hakikaten Plan ve Bütçe Komisyonunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir değişikliğinin konuşulması hakikaten doğru değil. Bunun hem Millî Savunma Komisyonuna hakaret hem de Plan ve Bütçe Komisyonuna karşı yapılan bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, tabii, burada Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili önemli düzenlemeler var.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bakın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, maalesef, geçmişte kimyasını bozdunuz, hâlâ da düzeltemiyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde bir haber çıktı, darbenin üzerinden dokuz yıl geçmiş, FETÖ tasfiyesinden -yaklaşık 2014'te başladı- on bir yıl geçmiş ama bakın, hâlâ FETÖ'cü askerler olduğu iddia ediliyor. Millî Savunma Bakanının emir erinin tutuklandığı iddia ediliyor, bir albayın. Ya, olacak iş değil. "Emir eri" dediğiniz şey Türk Silahlı Kuvvetlerinin yatak odası. Hâlâ bunlarla uğraşıyoruz. Tabii, burada da çeşitli soru işaretleri var. Acaba FETÖ'cü mü, değil mi? Bunlarla ilgili de soru işaretleri var ama bir Millî Savunma Bakanının özel kaleminin ya da emir subayının FETÖ'cü olmasında bu bozulan dengenin yansımalarını görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye bir savaş bölgesinde. Geçtiğimiz yıllarda, hatırlarsınız, Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir savaş çıktı. Bu dönemde Suriye'deki durumu görüyorsunuz. İran-İsrail savaşını gördük. Yani biz çatışmalı bir bölgedeyiz. Bizim hepimizin, bu memlekette yaşayan herkesin ortak noktası, göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetleri ama maalesef, 15 Temmuz sonrasında çok yanlış yaptınız. Bakın, 15 Temmuz öncesine geleceğim ama 15 Temmuz sonrasında çok yanlış yaptınız. Türk Silahlı Kuvvetlerinin gelenekleri var, belli bir yapısı var. Geldiğiniz gün, 15 Temmuzdan hemen sonra askerî hastaneleri kapattınız. Bakın, savaş bölgesindeyiz diyoruz; bunlar askerlerin yaralanması durumunda uzmanlık isteyen hastaneler ama şu anda bir hastanemiz yok. Askerî okullarımız vardı, yıllardan beri devam eden askerî okullar, çok da başarılıydı. Bunların hepsini kapattınız ve bir Millî Savunma Üniversitesi kurdunuz, başına da size yakın bir profesörü getirdiniz; askerlikle ilgisi yok, askerlik yapıp yapmadığı belli değil. Maalesef, komutanlar ile bu okullarda yetişen öğrenciler arasındaki bir bağı kopardınız. Eskiden Harp Okullarında, Akademide komutan ile bir yeni yetişen askerin, subayın bir ilişkisi vardı; maalesef koptu. TSK'de emir komuta sistemi maalesef felç oldu.

Değerli arkadaşlar, bakın, savaş kim yönetecek? Savaşı fiilen Genelkurmay Başkanı yönetecek. Peki, Genelkurmay Başkanı yönetecek de kuvvet komutanları kime bağlı? Millî Savunma Bakanına bağlı. Bunun da ayrıca bir değerlendirilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye hiç yaşamadığı şeyleri yaşadı, savaşta bile yaşamadığımız şeyler yaşadı. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı darbede esir düştü. Darbede esir düştü, en yakınlarının hepsi FETÖ'cü çıktı ama ne hikmetse Genelkurmay Başkanı yapıldı. Şimdi, bu 15 Temmuz sonrasında birçok şey maalesef yanlış yapıldı değerli arkadaşlar. Bakın, hâlâ onun acısını çekiyoruz. Hızlıca yaptınız, kimseye danışmadan, sormadan yaptınız ve acısını çekiyoruz.

Şimdi, 15 Temmuza gelen süreci de bir değerlendirin arkadaşlar. 15 Temmuza nasıl gelindi? Niye 15 Temmuz oldu? Vallahi onu, siz yaptınız 15 Temmuzu. 15 Temmuza giden yolu siz döşediniz, AK PARTİ döşedi. Bakın, biz bir kitap yazdık "Balyoz Kumpası" diye. Bu Balyoz kumpası ilk başından sonuna kadar nasıl yapılmış, nasıl medyayla altyapısı yapılmış, nasıl taşları döşenmiş, hepsi yazıyor burada; Mecliste kim ne söylemiş, hepsi yazıyor burada ve bu Balyoz kumpasıyla değerli arkadaşlar... Balyoz kumpası var, İzmir casusluk var, İstanbul casusluk var, Ergenekon var. 400 subayımız cezaevine girdi. Bakın, burada, Birinci Ordu Komutanı var, eski Genelkurmay Başkanları var, Deniz Kuvvetleri Komutanı var. Yani burada Türk Silahlı Kuvvetlerine, maalesef, düşmanın yapmadığını yaptınız. Kiminle yaptınız? AK PARTİ ile FETÖ yaptı. Nasıl yaptınız? Mahkemeyle yaptınız, yargıyla yaptınız. O zaman bağırdık yapmayın, etmeyin diye değerli arkadaşlar. Bakın, bu Deniz Kuvvetlerinde çok yetişmiş insanlar vardı, Hava Kuvvetlerinde çok yetişmiş insanlar vardı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kimyasını âdeta bozdunuz, yerle bir ettiniz. Sonra davalar açıldı, idam cezası olsaydı İlker Başbuğ'a idam cezası verecektiniz. Bakın, değerli arkadaşlar, bunlar hep sizin gazeteleriniz. Bunların hepsi sizin gazeteleriniz, bunlar hepsi sizin okuduğunuz ve yönlendirdiğiniz, sizden talimat alan gazeteler. Ne yazıyor burada? Ne yazıyor? Bakın, aynı yanlış... Ne yazıyor? "Darbede Cuntaya Ceza Yağdı" "Ergenekon'da Hüküm Bozuldu" "Böyle Bir Örgüt Yok" yani şu manşetlere bakın, bunları hatırlatmaya hep devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin oldu. O Balyoz ve Ergenekon'daki, askeri casusluktaki, maalesef, yargılamalar Türk Silahlı Kuvvetlerini yerle bir etti. Şimdi, aynı şekilde devam ediyorsunuz değerli arkadaşlar, aynı şekilde devam ediyorsunuz.

Şunu da söyleyelim: Darbeye direnen askerler de tasfiye edildi. Örnekleri var, darbeye direnenleri önce terfi ettirdiniz, sonra kadrosuzluktan emekli ettiniz onları. Niye? Size uymuyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısını bozmamak lazım; bakın, Türk Silahlı Kuvvetlerine "peygamber ocağı" diyoruz, siyasetin girmemesi lazım, siyaset girerse geçmişte diğer yıkılan ülkeler neler yaşadıysa aynısını biz de yaşarız Allah korusun.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir örnek vereceğim size. 2. Zırhlı Tugay'da gidip darbeci tugay komutanını derdest eden ve daha fazla tankın sokağa çıkmasını önleyen albaylar Erkan Olgay ve Hançeri Sayat; bu iki albay önce rütbe aldılar, üç yıl sonra YAŞ kararıyla emekli edildiler. Bu albaylar terfi ettikten sonra üç yıl içerisinde 2'nci Ordunun bölgesinde terörle mücadele ve Suriye operasyonunu geçirmiş subaylardı. Bununla ilgili birçok örnek var. Başka bir subay Mustafa Barut; Mustafa Barut da Afrin'e Türk Bayrağı'nı diken tugay komutanıydı, süresi dolmadan emekli edildi. Dolayısıyla kaş yaparken göz çıkarıyorsunuz.

Bakın arkadaşlar, yaş haddi 65, kuvvet komutanları ile diğer amirallerin yaş haddinin birer yıllık sürelerle 72 yaşına kadar uzatabilmesine yönelik Cumhurbaşkanına yetki veriyorsunuz. Arkadaşlar, olacak iş değil. Bakın, bu Türk Silahlı Kuvvetleri dün kurulmuş bir ordu değil ki; Türk Silahlı Kuvvetleri geleneği olan, geçmişi olan, hafızası olan bir yapı. Geçmişte hiç bu düşünülmemiş de sizin aklınıza niye geliyor? Kişiye özel bir düzenleme olduğu söyleniyor. Niye? Deniz Kuvvetlerinde bir tane oramiral var, ona da güvenilmediği iddia ediliyor -donanma komutanına- bundan dolayı bir değişiklik yapıldığı söyleniyor ama bakın, bu ileride ayağınıza takılacak yine.

Değerli arkadaşlar, bakın, orduya tarikatları sokmamamız lazım. Maalesef, orduda, Deniz Kuvvetlerinde geçmişte cübbeyle gidip bir tarikat liderinin dizinin dibinde el öpen birisine hiçbir işlem yapmadınız ama o Atatürkçü çocukları, gençleri oradan ihraç ettiniz; bu büyük bir çelişki. Türk Silahlı Kuvvetlerine tarikat girer mi? Tarikat girerse ne olur? Komutandan emir almaz, şeyhten emir alır. O ne yapar? Meclisi bombalar, masum insanları katleder; bu, doğru değil. Şimdi, arkadaşlar, dediğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir hafızası var "bin yıllık ordu" diyoruz. Ya, kurmaylığı kaldırıyorsunuz. Kimsenin aklına gelmedi, sizin aklınıza geldi; kimse düşünmedi, siz düşünüyorsunuz; bu da doğru değil değerli arkadaşlar. Bakın, liyakat yerine sadakat ya da başka bağlar bulursanız Türk Silahlı Kuvvetlerinde darbe de olur, ordumuz da zayıflar. Türk Silahlı Kuvvetlerine lütfen kıymayın değerli arkadaşlar.

Şimdi, başka bir şey: Turizm iş kolunda çalışanlarla ilgili on gün aralıksız çalıştırmayı yasal hâle getiriyorsunuz. Ya, Allah'tan korkun, Allah'tan korkun! Bir hafta çalışınca, kırk beş saat çalışınca bir gün hafta sonu izni oluyor, o izinde çalışırsa yüzde 50 fazla para alıyor işçi. Şimdi, on gün olsun, on günün sonunda izin olsun; bu, doğru değil değerli arkadaşlar. "İşçi izin alırsa, işçi yazılı başvurursa" diyorlar. Hangi işçi başvuracak? Turizm sektöründe çalışan insanlar öyle sekiz saat falan çalışmıyor -hepiniz biliyorsunuz- on iki saat, on beş saat çalışıyor. Bu da doğru bir uygulama değil, 10'uncu maddenin derhâl çekilmesi lazım; doğru değil.

Şimdi, değerli arkadaşlar, en önemli konumuz ne? En önemli konu, bu memleketin en önemli konusu yoksulluk. Bakın, biraz önce enflasyon açıklandı, TÜİK her zamanki gibi mucizeler yaratıyor. Şimdi, muhtemelen emekliye 2.500 lira civarında zam gelecek, herhâlde 17 bin civarında bir emekli maaşı olacak.

Değerli arkadaşlar, 2002'de en düşük emekli maaşı asgari ücretin 1,4 katıydı, şu anda yüzde 65'ine gerilemiş durumda. Burada emekli dernekleri var, onlara da sesleniyorum: Vallahi korkmayın; Kazım Başkan, korkmayın, isyan edin, çıkın sokağa. Ne yapacaklar? İdam mı edecekler sizi, öldürecekler mi sizi? Emekli derneklerine söylüyorum: Sokağa çıkmadığınız sürece bu açlığa mahkûmsunuz, sesiniz çıkmadığı sürece bu yoksulluğa mahkûmsunuz; çıkın sokağa, çıkın! Böyle bir şey olur mu ya? Yıllarca çalışıyorsun, bir emekli doktora gidemiyor değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, hemen bitiriyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bakın, üyelerinize sorun, üyelerinize sorun, burada bir emekli derneği var. En son ceketi ne zaman aldın ya? En son pantolonu, ayakkabıyı ne zaman aldın? Emekliler ikinci elden alışveriş yapıyor hatta alışveriş yapamıyor. Emekliler, bakın, üyelerinizi düşünüyorsanız, kendinizi düşünüyorsanız, çoluğunuzu çocuğunuzu düşünüyorsanız isyan edin; çıkın sokağa, çıkın sokağa!

Bakın, arkadaşlar, emekli 14.469 lira maaş alıyor. "Türkiye'de 70 bin lira, 80 bin lira maaş alan var." diyorlar. Bakın, değerli arkadaşlar, TÜİK verilerine göre 2020'de en düşük emekli maaşı 12.500'dü, şimdi, 2024 sonu istatistiklerine göre nüfusun en düşük gelir grubundaki yüzde 5 yani 4 milyon 283 bin kişi 3.161 lira gelirle yaşıyor. 2'nci en düşük gelire sahip yüzde 5'lik dilimse 4.642 TL'yle yaşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayalım.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Tamam.

3'üncü en düşük yüzde 5'lik kesim ise 5.485 lirayla yaşamaya çalışıyor. 4'üncü en düşük yüzde 5'lik kesim 6.275 lirayla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Nüfusun yüzde 20'si, 17 milyon kişi 4 bin TL'yle, 6 bin TL'yle yaşamını sürdürmeye çalışıyor; bu da Türkiye'nin gerçeği. Hiç kimse "Emekli maaşı 70 bin, 80 bin." diye hikâye okumasın.

Bakın, 85 milyonun nüfusunun ortalama aylık geliri ise ne kadar biliyor musunuz? 15.644 TL. Bunu nereden aldım? Bunu TÜİK'ten aldım. 15.644 TL'yle geçimini sürdürmeye çalışıyorlar. 5 milyon aile devletten düzenli sosyal yardım alıyor, hane nüfusu da göz önüne alındığında nüfusun dörtte 1'i yani 20 milyondan fazla kişi sosyal yardım olmazsa ekmeğe muhtaç. Bunun da değerlendirilmesini rica ediyoruz.

Lütfen emekliyi görün, biraz vicdan varsa bu emeklileri görün. Bakın, sokağa çıkın; eğer hâlinden, durumundan memnun olan memur emeklisi, işçi emeklisi, herhangi bir emekli varsa gelin benim yakamı tutun. Bakın, memur emekli oluyor, 40 bin lira alırken 20 bin liraya düşüyor; işçisi aynı şekilde. Başkanlar bilir, eskiden bir emekli emekli olduğu zaman düğün, bayram yeriydi evi. Niye? Emekli evini alırdı, çoluğunun çocuğunun düğün parasını ayırırdı. Emekli, aldığı ikramiyeyle ev almayı bırak tuvalet alamıyor şimdi, araba almayı bırak teker alamıyor ama burada biraz suç emeklilerin çünkü 2008'deki aylık bağlama oranlarında sesi çıkmadı emekli derneklerinin, sendikaların; isyan etmediniz, yaşadığımız sorunların hepsi de bu yüzden. Tekrar söylüyorum: Emekli hakkını alırsa... Mücadelesiz olmaz; korkmayın, yanınızdayız, arkanızdayız.

Teşekkür ederim.