KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bakınız, problem alttaki insanlardan kaynaklanan bir problem değil ki. Biraz evvelki konuşmamda da ifade ettim, yani burada zarar gören, sözleşmenin dışında kalan üçüncü şahıslardan kaynaklanan bir problem değil. Sonra öyle bir sistem var ki hangi şeyi kurtaracaksınız? Mesela, şimdi Otomobilciler Federasyonundan burada arkadaşlar vardı. Onların sorunlarını hiç konuşmadık. Sadece sigorta primleri biraz düşer mi? Düşmeyeceği de söylendi arkadaşlar tarafından ama acaba filan diye bir beklenti içindeler. Ama bir sektöre bakın, sadece taksicilere bakın Sayın Bakanım. Şöyle bir şey var mı? Dünyada varsa nasıl var, bunu bir anlatın. Bir insan taksi plakası alıyor -şu andaki değeri 1,5 milyon TL, 2 trilyon eski şeyle- onu bir başkasına kiralıyor, 8 bin lira, işte 10 bin lira neyse aylık, o bir başkasına kiralıyor, o bir başkası da bir tane şoför tutuyor, o şoför gariban masrafları çıkardıktan sonra diyor ki bana şu kadar para getireceksin, kalanını sana ne yaparsan yap. Böyle bir düzen var yani. Bu düzene bir şekilde izin veriliyor. Yani bunları öyle gelişigüzel söylüyoruz, edebiyat olsun diye söylüyoruz değil, sokakta öyle. Gidin, bir taksiye binin ve şoförle bir sohbet edin, kimindir araba diye sorun, sen nasıl çalışıyorsun, hangi şartlarda çalışıyorsun diye sorun. Bu sadece taksici esnafı için değil, bütün toplum kesimleri için böyledir. Hani uzun yıllar işte az devlet, çok toplum, çok piyasa filan, sürekli şekilde böyle uyardılar, işte devlet çok büyük, çok güçlü, bütün işte üretim, fabrikalar onun. Dolayısıyla devletin üretimden, piyasadan, ekonomiden çekilmesi gerekiyor, az devlet. Yani bu çok anlatıldı, yazıldı çizildi, liberal politikalar. Şimdi gördük ki aslında az devlet filan değilmiş, devlet bizim lehimize karar versin, güçlülerin lehine karar versin! Hâlbuki biraz evvel de ifade etmeye çalıştım, devlet gerçekten zayıf olan toplum kesimleri için vardır. Yani bilançolar, zararlar filan ama serbest piyasa, iyi. Serbest piyasa dediğiniz zaman hiçbir sesiniz çıkmıyor ama o piyasada bir tıkanıklık olduğu zaman hiç serbest piyasa filan demiyorsunuz, hemen devlete koşuyorsunuz ve -sadece sigortacıları filan söylemiyorum yani sermaye elinde olanlar, güçlüler için söylüyorum- devletin sizin lehinizde, sizin yanınızda yer almasını istiyorsunuz. Öyle bir düzenleme yapın ki işte mahkemeler çok genişlettiler bunu, mahkemeler geniş halk kesimlerinin lehine kararlar veriyor, bu bizim kârlarımızı azalttı, aman devlet baba gel, bizim lehimize kararlar al, dolayısıyla biz rahat edelim! Böyle değil yani.

Şimdi zorunlu trafik sigortası... Zorunlu trafik sigortası burada espri. Gerçekten üçüncü şahısları korumak için devlet, kamu lehine, geniş kitleler lehine sosyal devlet olarak bir şey yapıyor. Evet, taraflar var, sigorta şirketleri var, işte sigorta ettirenler var ama bundan zarar görecek, bu şeyden zarar görecek üçüncü kesimler de var, halk da var, sosyal devlet olarak halkımı korumak durumundayım. Zorunlu trafik sigortası olması gerekir ki buradan doğacak zararlar, bu işin, bu sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü taraflar, vatandaş da, -barodaki arkadaşımızın söylediği gibi, tıp fakültesi öğrencisi, dönerci ya da bir başkası da- bundan faydalansın. Bu çok normal ve doğru bir şey, yani sosyal devlet.

Burada sigorta sektöründe bir sıkıntı çıkarsa kriz ortaya çıkar. Yani bu endişeyi de anlıyorum. Daha evvel de bankacılık sektöründe bir kriz ortaya çıktı, problem ortaya çıktı. Bedelini hepimiz ödedik. Bedelini hepimiz filan ödemedik. Dönerseniz 2001 krizinden sonra çıkan yasalara bakarsanız bedelini öyle büyükler filan değil, yine geniş halk kesimleri ödedi. Yani bankacılık sektörüyle ilgili, güçlü bankacılık için müthiş düzenlemeler yapıldı. Evet, şu anda bankacılık sektörü çok güçlü ama yani vatandaştan aldıkları paralara, kalemlere filan bakarsan ki sizin Hükûmetiniz de dönem dönem buna müdahale etmeye kalktı ama kalemler gitti, başka kalemler geldi. Şimdi güçlü bir sektör var. Ne oluyor? Sosyal devletin ya da devletin, kamu yönetiminin geniş kitleleri korumak için almış olduğu bir karar, yine biraz evvel sözünü ettiğim mekanizma işleyerek, yani güçlü olanın, lobisi olanın, örgütü olanın gücünü kullanarak, Hükûmeti etkileyerek şimdi devleti kendi lehine kullanmaya başlıyor.

Peki ne oldu? Yani şimdi İbrahim Bey burada yok. Edebiyat mı yapıyoruz, yani geniş kitleler lehine bir şey söylediğimiz zaman bu edebiyat mı oluyor?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Bekaroğlu, sizin benimle ilgili...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Burada mısınız, pardon.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Yani dün de bakın, şoförler odası temsilcisi yok dediniz, onun olduğunu söyledik.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Konuşmamış.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Şimdi de beni yok sayıyorsunuz. Çok kırıyorsunuz beni.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Pardon, ben göremedim, bu tarafa baktığım için. Özür diliyorum. Siz buradasınız. Çok güzel.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Ben deminden beri dikkatle sizi dinliyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Çok memnun oldum ama evet, İbrahim Bey, bunlar edebiyat filan değil arkadaşım. Yani aşağıda edebiyat yaşanmıyor. Siz de izlemişsinizdir haberi. Önceki gün -ben haberleri izledim- Sur'da yıkılan binaların enkazı kaldırılıyor ve bir geniş alana yığılıyor. Vatandaş oradan bir tane yastığını kurtarmaya çalışıyor, vatandaş. O vatandaşla -bilmiyorum yani- hiç göz göze gelme şansınız var mı? Şimdi, o vatandaş için bir şey söylediğimizde bu edebiyat filan olmuyor, hayatın...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Bunun mali mesuliyet sigortasıyla ilişkisini kurmakta zorlanıyorum ben sadece.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Biraz soyut düşünme şeyini geliştirirseniz bulursunuz. Ben genel anlamda bir şey söylüyorum. Yani oradaki insanları, tek tek insanları ve zayıf olan insanları, örgütlü olmayan toplum kesimlerini koruma görevinin devletin olduğunu, bunu anlatmaya çalışıyorum. Oradaki vatandaş bu yaptığınızla da ilgilidir. Yani o vatandaşta bir kaza şeyi de olabilir, o vatandaş başka sigortalardan dolayı etkilenmiş olabilir. Dolayısıyla yani böyle bağımsız, daldan dala, edebiyat, retorik diye bir şey yapmıyoruz, gerçeğin ta kendisini söylüyoruz ve biraz da sizin ne yapmaya çalıştığınızı anlaşılır hâle getirmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, siz çok farklı terminolojiyi farklı alanlarda kullanıyorsunuz ama görüyorum ki bu neoliberal terminolojiyi de çok güzel bir şekilde kavramışsınız. Bütün eski sistemi yerden yere vuruyorsunuz, vesayet sistemi diyorsunuz, her şeyi eleştirdiniz ama bir tek Kemal Derviş'in 2001'de -Türkiye'de ben ikinci neoliberal dalga diyorum- ikinci neoliberal dalgada yaptıklarının hiçbir şekilde dışına çıkmadınız, harfiyen bunları uygulamaya devam ettiniz, aynı şeyde yapmaya devam ediyorsunuz. Bunlar anlaşılır hâle gelsin. Hiç kimseye hakaret etmek için filan söylemedim. Ya bu nasıl bir sistem arkadaşlar?

Tekrar döneyim. 1,5-2 milyar. Bizim zamanımızda olmadı, siz düzeltin, "adalet" var isminizde.

2 milyon liraya bir artist, ilgisi olmayan bir lokantacı, parası olan bir adamın taksi plakası var. 1 tane de değil, 100 tane, 200 tane Sayın Bakanım, yani. Onlardan rant vergisi falan alınıyor mu? Taksi plakası var. 50 tane taksi kiralıyor başka birisi daha az kâr ediyor. O da bir başkasına veriyor. O da şoföre veriyor. 4 tane şey geçiyor. Bu nasıl bir sistem arkadaşlar yani? Bunun adaletle, hakla, hukukla, neyle bunun ilgisi var? Bunların hiçbiri retorik ve edebiyat değil.

Teşekkür ederim.