KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Bu hafta Komisyonumuzun kendisi bizatihi konuyla ilgili değerlendirmeleri için toplandık. Daha önce 20 Mayısta başlayan çalışma programımızın içerisinde, 28 Mayısta ilk defa Komisyonumuzda Tarım ve Orman Bakanlığından Tarım Sigortaları ve Doğal Afetler Daire Başkanlığı, TARSİM Genel Müdürü, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkan Vekilini dinledik. 31 Mayısta başlayıp 2 Haziranı içine alan Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye, Niğde, Karaman ve Kayseri illerinde toplantılar yaparak, yakın iller Aksaray ve Nevşehir de dâhil olmak üzere bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Bu ziyarette hem kurumlarımızdan ve sivil toplum örgütlerinden yetiştiricileri dinledik, aynı zamanda da sahada zirai donun etkilerini bizatihi gözlemledik. Sonra hemen 3 Haziranda Komisyonumuz bir araya gelerek, alınması gereken önlemlere ilişkin bir ön rapor, taslak rapor hazırlayarak bunu da 4 Haziranda Tarım ve Orman Bakanlığımıza gönderdik. Bu raporda da özü itibarıyla hemen saha gözlemlerimizden elde ettiğimiz bulguları kurumlarımızdan aldığımız bilgiyle birleştirerek aciliyet taşıyan -tabii ki raporumuzun tamamı çıktığında daha ciddi yapısal önerilerimiz de olacak ama- gündemin sıcaklığıyla ilgili konuları çok hızlıca Bakanlığımıza ilettik.

Yine, 12 Haziranda Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı, Malatya Ticaret Odası Başkanı, Malatya Ticaret Borsası, Manisa Ticaret Borsası ve Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitemizden akademisyenlerin katıldığı toplantımızı gerçekleştirdik.

Yine, 13 Haziranda -hemen ertesi günü- Bolu, Düzce ve Adapazarı'nı içine alan bir çalışma ve saha inceleme ziyareti gerçekleştirdik. Peşinden 18 Haziranda ise -bir hafta sonra- tarım sigortacılığına ilişkin güncel gelişmelerin ele alındığı Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurulunu, Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliğini ve Konya Karatay Üniversitesinden bir akademisyeni dinledik; daha çok sigorta, TARSİM konusu burada masaya yatırıldı.

25 Haziranda Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünden, Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezinden, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından, İklim Değişikliği Biriminden ve Meteoroloji Genel Müdürlüğünden sunumları izledik konunun iklimle ilgili kısmında, sadece zirai donun değil, genel anlamda iklim değişikliklerinin tarımı nasıl etkileyeceği ve etkilediği konusunda.

28 Haziran haftasında da Ordu'da başladığımız Giresun, Ordu, Tokat ve Amasya programımızı 29 Haziranda tamamladık.

4 Temmuzda ise iki konuda çalıştay planladık. Artık konunun iki farklı boyutunun olduğu ortada; bunlardan biri, iklim meselesi günümüzde artık bütün tarımsal üretimi etkileyen birincil faktör hâline geldi yani "iklim değişimi" dediğimiz, belki de bu iklim değişti ya da değişmeye devam ediyor ya da devam edecek; bunu masaya yatırdık. "Bu durumda, tarım ne olacak? Tarımla ilgili politikaların bundan sonraki evriminin nasıl olması gerekiyor? Yeni tarım politikasının, yeni tarımsal ürün deseninin ne olması gerekir?" konusunu masaya yatırdık.

Diğer taraftan da bir başka akademisyen grupta -Komisyon üyelerimizin de katıldığı bir toplantıydı bu- sürdürülebilir tarımsal üretim için tarımsal sigorta ne olmalıdır, nasıl olmalıdır; tabii, özünde TARSİM'i de masaya yatırdık çünkü sahadaki TARSİM konusundaki toplumun beklentileriyle, TARSİM'le ilgili toplumun, üreticinin zihninde oluşan algı ile bir tarım sigortası, aktüeryal dengeye dayalı olarak kurgulanmış, profesyonel, çağdaş bir tarım sigortası arasında toplumun beklentisi ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ile mevcut TARSİM'in hâlihazırdaki yapısı arasındaki açıklık, farktan kaynaklı problemlerin olduğunu gözlemledik. Bu konuda bir reforma ihtiyacının olduğu ya da yeniden yapılanmaya ihtiyacının olduğu anlamındaki çalışmada yine akademisyenler, teknokratlar ve Komisyon üyelerimizin katılımıyla iki ayrı çalıştay gerçekleştirildi.

5 Temmuzda da hem Burdur hem Isparta bölgesinde zirai dona maruz kalmış bahçelerde incelemeler yapıldı, toplantılar yapıldı.

6 Temmuzda ise hem Denizli'de hem de Manisa'da -özellikle kiraz ve Manisa'da üzüm bahçelerinde- çalışmalar gerçekleştirildi.

10 Temmuzda ise yine zirai dondan etkilenen hemen bitişiğimizdeki Eskişehir bölgesini, özellikle bölgenin en çok kiraz üreten ve meyveciliği ağır olan Mihalıççık ilçesindeki bölgeyi ziyaret ettik, orada toplantımızı gerçekleştirdik.

Yani daha önce de söylemiştim, toplantımız, Meclis Komisyonumuzun çalışmaları üç ayrı boyutta devam etti. Bunlardan birincisi, burada teknik, idari ve akademik bilgilendirmelerle Komisyon üyelerimiz, bizler konunun değişik boyutlarına vâkıf olduk. İkincisi, saha çalışmalarıyla konuyu bizzat yerinde görmek. Yani kabaca 25 tane ille temas sağlanmış bir şekilde, bu da zirai dona uğrayan birinci derece illerin neredeyse toplam yüzde 70'ine falan denk geliyor... Hani keşke zamanımız olsaydı bütün illeri gezseydik. Üçüncüsü de bilime başvurmak. Yani ne dersek diyelim, bazen işimize de gelmese politik olarak, bizim politik sorumluluğumuz ile gerçekler arasındaki zıtlığı siyasetçi hep yaşar genellikle çünkü toplum günü yaşar ve günün problemlerini bugün çözmek ister ya da bugün mutlaka olumlu bir dönüş almak ister ama gerçekler daha uzun vadeli, orta vadeli perspektifler koymayı gerektirir. Burada başvuracağımız yöntem ise bilimin görüşü nedir, bilim dünyasının buradaki fikri nedir? İşte esas yapılması gereken budur, bunu da gerçekleştirdik, iki ciddi çalıştay gerçekleştirildi, şu anda bunlar raporlanıyor ve belli bir noktaya geldiği zaman zaten hiçbir ekleme çıkarma olmaksızın raporumuzda bunlara değineceğiz. Yani üç ayrı boyutla konuyu esasında değerlendirdik.

Ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim: 10-12 kişinin altında yani yüzde 50'nin altında neredeyse hiçbir saha çalışmamız olmadı. Bu anlamda da hem bütün Komisyon üyesi arkadaşlarımıza...

Bir de şunu çok açık yüreklilikle yaptık: Sahada hiçbir şekilde -ister iktidar deyin, ister muhalefet deyin- bir tarafın sürekli olarak konunun politik açığını ortaya çıkarmak, bir tarafın da "hayır" deyip kapatma refleksi hiç olmadı bütün şeffaflığıyla konuşmaları da eleştirileri de çünkü neticede konuştuğumuz konu tarım ve gıdayı ilgilendiriyor. Burada varsa eksiğimiz... İyi şeyler de herkes tarafından çok dillendirildi "Ya, şu da çok iyi olmuş, şu il müdürünün bu konuya çok vâkıf olduğu, konuya çalıştığı..." gibi. Eksikleri kendi aramızda da böyle fısıldadık "Bak, burada sıkıntılar var." diye, biz bunları kendi informel ortamlarımızda da konuştuk. Resmî kayıtlarımızda da hiçbir konuda bir örtme, kapatma ya da aşırı eleştiri... Yani eleştirilerin tamamı da yapıcı ve belki bir konuyu dillendirme noktasında, gündeme taşıma noktasında çok çok katkısı olduğunu düşünüyorum.

Biz Komisyon üyeleri yaptığımız saha çalışmalarında hep başkalarını dinledik ya da etkileşim üzerinden ikinci ya da üçüncü kişilerle yaptığımız temaslar üzerinden hep yorumlar yaptık, şimdi de bugün bu değerlendirmeleri yapalım arzu ediyorum.

Bundan sonraki süreçle ilgili de nasıl yapalım yani artık yavaş yavaş raporlama aşamasına geliyoruz diye düşünüyorum. Çünkü hani daha zamanımız var, muhtemelen biraz süre alacağız ama zirai donu sonbaharda, eylülde, ekimde tekrar kamuoyunda tartışıyor olursak herhâlde biz de toplumda "Siz de bu işi bitiremeyeceksiniz." noktasına geliriz ve eleştiri de alırız, toplumsal anlamda söylüyorum. Bundan sonra da raporlama aşamasına geçelim ve bu süreçle ilgili yapılacakları, önerilerinizi de alarak yolumuza devam edelim diye düşünüyorum.

Benim bu kısa değerlendirmemden sonra, karışık, söz almak isteyenler üzerinden de değerlendirmemizi yapalım istiyorum.

Nilgün Hanım, buyurun.