KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkanım, arkadaşların söylediği gibi ben de hem Komisyon üyelerimize hem size teşekkür ederim ama şu anda 22 kişilik Komisyonda 8 kişiyiz.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Evet.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Çok duyarlı olduğumuz için 8 kişi kalmışız(!) Herhâlde gezilerde de benzer durum yaşadık, onun altını çizelim.

Şimdi, çok enteresan bir süreçteyiz, son zirai don olayı bir deprem. Hani, vatandaş, Allah tarafından olduğu için biraz kabullendi ama biz bilimle de bu işin aşılabileceği noktasında Allah'ın akıl verdiğini her yerde söylemeye çalıştık. Yalnız, Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisinin getirdiği 2 tane kanun var. Bu 2 kanun da Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle deprem; biri İklim Kanunu, biri Maden Kanunu.

Bakın, Ziraat Mühendisleri Odasının... Yalnızca girişini okuyayım, diyor ki: "Cehenneme giden son virajda milletvekillerimize çağrımızdır: Topraklarımıza, zeytinliklerimize, meralarımıza, ormanlarımıza, tarım arazilerimize, su havzalarımıza, biyoçeşitliliğimize, kültürel varlıklarımıza, doğamıza, çevremize, geleceğimize sahip çıkmak için, bilimi, kamu yararını ve toplum çıkarını korumak için birkaç şirketin özel çıkarını düzenleyen torba yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminden geri çekin."

Şimdi, biz, o kanunu bugün görüşüyoruz. Burada zeytinlikleri yok ediyoruz, bunun yerine kömüre alan açıyoruz ve uygulamayla -üç aylık süre dâhilinde- ÇED'i kaldırıyoruz.

Şimdi, tarımla ilgili yaşadığımızı alana gidip görünce hepimizin ortaklaştığı çok alan oluştu; bunun da altını çizmekte fayda var. Biri, iklim değişikliğiyle ortaya çıkan tablo, biri de bundan sonraki yaşayacaklarımızın insan eliyle ve özellikle de Meclis eliyle ortaya konan bir olumsuzluğu.

Şimdi, bu süreçte neler oldu? Bu süreçte sizin ben gayretinize tanıklık ettiğim için söylüyorum, valileri uyardığınız hâlde istenilen biçimde bazı illerde çalışmada bizi bilgilendirecek yetkilileri göremedik. Çoğunda iyiydi ama birkaçında -ben, sizin telefon konuşmalarınıza yakınınızda olduğum için tanık olduğum için söylüyorum- olmadı. Örneğin, ziraat mühendisleri odalarının şubesi bulunan yerlerde çağırmadılar. Vali beye "Şunlar bizim için olumsuz beyanda bulunabilir." duygusu verilmiş olacak ki bunlar olmadı.

İkincisi, Ziraat Odasının Genel Başkanı dahi Komisyona gelme gereği duymadı, teknik bir ekip gönderdi. Oysa onun burada olması lazım çünkü Ziraat Odası Başkanı, Zirai Don Komisyonuna gelmeyecekse nereye gelecek?

Üçüncüsü, yine, sendikalar, tarım sendikaları yoktu ve bu Zirai Don Komisyonunun bence atladığı en önemli konulardan biri, dile getirmemize rağmen, tarım alanlarında çalışan mevsimlik tarım işçileri ve sabit işçilerin durumuyla ilgili detaylı, kapsamlı... Ne kadar onlardan, bu olaydan etkilenecek, zarar görecek insan var; onu göremedik. O insanlar için ne yapılacak? O konuda şu anda raporumuza neyi nasıl belirteceğimizi bilemiyorum ama ifade olarak mutlaka tarım işçilerinin "sabit olarak" dediğimiz örneğin, soğuk hava deposunda çalışan mühendisin, yetkilinin, muhasebecinin durumları; bunların iş kayıpları, tarımsal hasılanın düşmesi ve bölgesel olarak ürün yetersizliğinden ortaya çıkabilecek göçleri de kapsayacak bir çalışma bizim Komisyonda şu ana kadar gerçekleşmeyen bir alan oldu.

Keza ihracatçılarla ilgili birkaç yerde konuşmanın ötesinde şöyle bir algı oluştu: İhracatçılar sorun yaşamayacak çünkü başka bölgeden getirecekler dondan zarar gören ürünü, menşesi o ülkenin olmak üzere sevkiyat yapılıp kendi ihracat bağlantıları gerçekleşecekmiş izlenimi veren anlatılara tanık olduk. Yani Mısır'dan ya da işte İran'dan Türkiye'nin elma üretimi hesaplamalara göre önemli ölçüde düştüğü için gelecek, Türkiye'de ambalajlanacak, o ülkelere gönderilecek gibi bir yaklaşım ortaya çıktı.

TÜİK verilerine göre 28 milyon ton bir yıl önce meyve oluşmuş, bu yılki tahmini 21 milyon ton; 7 milyon tonluk bir ürün kaybı var. Bu, az bir miktar değil. Şimdi, tarım ticarileştiği için de bizimle genelde muhatap olanlar büyük işletmeler. Küçük işletmeler... Sayın Vekilim biraz evvel dedi ki: "ÇKS'si olmayanları ÇKS içine alalım."

Sayın Vekilim, "ÇKS'si olmayan" dediğimiz 2-3 dönümlük atadan dededen kalan, miras yoluyla bölünen ama burada da ürünün yetiştiği yerler. Buralarda toplulaştırma sağlanamadığı için 2-3 dönümde kendisine yetecek kadar ürünün dışına çıkanı orada pazar yerinde satıyor. Şimdi, o dar gelirli, sabit gelirli insanın bu ürünü yok, olmadığı için ne yapacak? Pazara çıkıp ürün satamayacak. Pazara çıkıp ürün satamadığı gibi onu kurutup da kışın da kendine küçük bir gelir sağlıyordu, ondan da mahrum kalacak. Şimdi, bizim bu insanların zararını tespit edip bir ödeme yapmamız onlara katkı olur.

Bakınız, "kaynak" diye tanımlanıyor. Dün ben Silivri'deydim, cezaevinden çıktıktan sonra 5 ayrı yerde yol boyunca para ödedim ya! Yani bir yol yapılmış, Deli Dumrul hesabı veya Sülün Osman gibi geçtikçe para alıyorlar, geçtikçe para alıyorlar; neredeyse bir depo akaryakıt parası kadar da ben geçiş ücreti ödedim. Yani devlet şu an yaptığının da parasını mutlaka bir yoldan alıyor. Onun için bu kaynak olayı istendiği zaman yaratılabilen bir olgu. Bir afet fonunun oluşturulması ve buraya 1 lira, 2 lira, belli ölçüde bu işin içinde olanların katkısıyla süreci TARSİM'de olsun olmasın, ÇKS'de olsun olmasın, tamamının sorununu çözümcü boyuta taşıyabilecek düzenleme yapılabilir ki daha önce Cumhurbaşkanının afetlerde ÇKS'si olmayanlara da destek sağladığı uygulama örnekleri var. Şimdi, TARSİM'e yüzde 27 kayıtlı, yüzde 27 TARSİM'in olduğu yerde geriye kalanların TARSİM'siz olduğu sistemde ÇKS'li de yarı yarıya neredeyse. Orada büyük bir sorun bu.

İkincisi, tarla bitkileriyle ilgili tespit yapılmadı. Tarla bitkileriyle ilgili yapılmadığı gibi ÇKS'si olmayanlarda da bir tespit yapılmadı. Böyle olunca, afetin tüm boyutları net olarak ortaya çıkmış değil. Ortaya çıkmaması, bu konuda yapılacak çalışmalarda eksikliklerin olabileceğinin de göstergesi. Şimdi, tarlaya erkenden lahanaydı, pancardı dikmiş, dona yakalandı. Ne yaptı onu? Söktü, yeniden fide aldı, yeniden gübre aldı; yeniden ekim yaptı 2 kere. Şimdi, bu ürünü diğer satıcının karşısında rekabet şansı olmadığı için aynı fiyata satacak; 2 kere iş yapan ile 1 kere yapan aynı fiyata satacak. E, bunun da bir zararı var.

Sonra, bu yılki süreçte çiftçiye şu ana kadar yüzde 2 civarında TARSİM'in sağladığı bir sigorta dışında destek verilmedi. Şimdi, gidiyor esnafa diyor ki: "Bana ilaç veya gübre ver." "E, ya, senin bahçede dalda meyve yok. Bu parayı neyle ödeyeceksin? E, ödeyemeyeceksin. O zaman ben sana nasıl vereyim, nasıl güveneyim?" Buna bir ek destek verilmesi lazım.

Daha önce söyledim, tekrarlayayım: Borçlarının üç yıl ötelenmesi ve faizlerinin silinmesi için kanun teklifini Meclis Başkanlığına sundum. TARSİM sigorta poliçelerini yüzde 65 olarak tanımlıyorduk, o gün "yüzde 67" dediler; donda bunun yüzde 75'e çıkarılması için kanun teklifini sundum. İcraların durdurulması ve tarıma yönelik arazi, ekipman, makine haczedilmemesi için de bir kanun teklifi verdim.

Bakınız arkadaşlar, zirai don bölgesinde şu anda 1.500'e yakın arazi icra yoluyla satışta. Toplamda 6 binin üzerinde icra yoluyla satışta arazi var ama don bölgesinde baktım, o bölgede de 1.500'e yakın arazi satışa çıkmış; bunların bir an önce durdurulması gerekiyor. Biraz evvel İbrahim Bey sorduğu için söyleyeyim: Hani TARSİM'i, ÇKS'yi yaptırmayanların yaptırması. Şunu yapmak lazım: Niye yaptırmıyorsun arkadaş sen? Bu soruyu sormak lazım. Birinci derecede bu soruyu sorduğumuz zaman oradan o cevabı alma şansımız ortaya çıkar. Çünkü güven duygusunun dışında uygulamada ortaya çıkan bir tablo var. Bugün, TARSİM bir yerde, yaptıranın neredeyse ortağı gibi. Öyle ki yüzde 9 ila 10 aralığında, TARSİM, ürünün tutarı kadar tahsilat yapıyor. Bir de süreci oluştururken TARSİM'in kendi kuralları var; o kurallara uymadığınız zaman karşılaştığınız problem var, bürokrasi orada egemen. İkincisi, olay olduktan sonra da orada yapılan incelemelerde bütün olaylar eksperin insafına kalmış. Geliyor, olmadık noktada olmadık problem üretiyor. Adam bir kere bunu yaşadı mı bir daha yaptırmıyor. Bizim orada 600 dekar elma bahçesi var adamın, "TARSİM var mı?" dedim, yok. Niye? "Ağabey, o kadar çok bürokrasi vardı ki 'vay tomurcuğu, vay çiçeği' derken, biz de don olacağını bugüne kadar öngörmeyince yaptırmadım." dedi. 600 dekarlık arazide TARSİM yok. Yani yalnızca 2-3 dönüm dediğimiz küçük yerde değil büyük işletmelerde de yok. Demek ki burada hepimizin de gördüğü gibi bir sorun var. TARSİM yeniden yapılandırılmalı ve mutlak surette bu TARSİM'le ilgili kapsayıcı bir noktaya taşınmalı, ÇKS'si olmayan çiftçiyi de ÇKS'li sisteme dâhil edecek politikalar üretmeliyiz. Yani, mesela, iki yıl ekilmeyene gidip el koyma mantığını ben kabullenmiyorum. "İki yıl niye ekmedin arkadaş?" sorusunu sorup onun tekrar tarımın içinde tutulması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, bunda da "ÇKS'yi sen yaptırmadın, yaptırmadıysan donsun senin malın, mülkün, ürünün." böyle bir anlayışı doğru bulmuyorum. Onun için, TARSİM'i olsun olmasın, ÇKS'si olsun olmasın, bu yaşanan deprem, zirai deprem sonucu oluşan tüm hasarlar mutlaka karşılanmalı.

Bunun yanı sıra bölgelere göre tespitte de problemlerin oluştuğunu gördük. Oradaki yöneticinin duyarlılığı, işe bakış anlayışı soruna ya çözümcü olmuş ya çözümü daha da karmaşık hâle getirmiş. "Yukarıdan bana olumsuz bir şey gelir." diyen bürokratik bir anlayış engelleyici olmuş, kapsayıcı olmamış. Kendisini kollama adına "Ne kadar daraltırsam, ne kadar küçültürsem, ne kadar buradaki olayı daha olduğundan küçük gösterirsem daha az başım ağrır." noktasında uygulamaları da gittiğimiz zaman alanlarda görüyoruz. Ama bazı yöneticiler, gerçekten işini dört dörtlük yapan isimler var. Mesela, tarım il müdürlerinin çoğunun bilgi verdikleri noktalarda tatmin olucu açıklamalarına tanık olduk, alanda da olmuşlar ama bunun yanında orada şu soruyu sorma hakkını kullanmadık -çünkü o, bu yapının içinde değil- ziraat mühendisin kaç kişi, bölgede senin ziraat mühendisin alana kaç kere çıkabiliyor, yalnızca uydudan mı bakıp bunları belirliyorsun? Şimdi, tarım sayımı yapılıyor TÜİK'le beraber, bu tarım sayımında alanda kaç kişi var? Ben biliyorum ki çoğu dosyayı çekiyor, o dosya üzerinden "Şu kadar tarlada şu ürün var." diyor. Daha önce örnek verdim, Niğde'de bizim 3 dönüm topu topu arazinin "Burası ne oldu?" diye sorusunu sordum; yazmışlar "Şu kadar elma ağacı var, bu kadar üzüm omcası var." diye. Yaklaşık kırk yıldır üzerinde, bırakın ağacı, omcayı, ot da bitmiyor su olmadığı için. Ama kayıtlarda bizim bahçe görünüyor yani bahçe var, o da iyi bir şey yani bahçemiz en azından var görünüyor. Yani bu gibi şeylerin de doğru bilgilenmenin önünü kestiğini belirtmekte yarar var.

Şimdi, zirai don gibi kuraklığın da büyük olumsuz yansıması Türkiye'de var. Hele bu yıl gerçekten şu an zirai don kadar da kuraklık etkili oluyor ve bütün ürünlerde üretim kayıpları ortaya çıkacak. Özellikle buğdayda durum gerçekten hesaplanandan daha riskli biçimde gidiyor. Bu anlamda, biraz evvel belirttiğim bu esnafların durumu, ilaç, gübre alıp ondan sonra da satamayanların kredileri de bu bağlamda bu sigorta değerlendirmesi içinde ele alınmalı.

Arıcıları ifade etmiştik; ben bölgeye gittiğimde, arıcıların çiçek olmaması nedeniyle hem göçlerde nakliyeyle ortaya çıkan problemleri filan anlatıyorlar ama arının da çoğunun ürünü oluşturmada sorun yaşadığı ve bu konuda ciddi kayıpları olduğunu ifade ettiler. Keza bu ürünlerdeki bölgesel olarak, o bölgeye ait taşımalarda problemler ortaya çıkacak ki nakliyeci firmalar bu ürünleri hasat dönemi taşıyorlar.

Şimdi, esas yoğunlaşacağı süreç ağustostan sonra, bu donla ilgili ne kadar ürünün olumsuz olduğunu göreceğiz çünkü belli bölgeler turfanda sayılabilecek ürünlerle -ve bugün de işte geldi, önümüzde de var- süreci kurtardı ama soğuk hava depolarının stok ürünleri bitmek üzere, o bittikten sonra eğer ithal gelecekse belki bazı ürünlerde fiyatlarda denge sağlanabilir, olmazsa önemli bir arz açığı oluşacak, o arz açığı üzerinden de fiyat fırlayacak. Yine, dar gelirli, sabit gelirli, yoksul kesimlerin meyveden dahi fayda sağlayamayacağı bir boyuta süreç evrilecek.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir de şu konuyu ben önemsiyorum: Siyasi iktidar birazcık Komisyonun arkasına saklanarak ödemeleri olmayacak biçimde salladı, kasım ayına Sayın Cumhurbaşkanı tarih verdi, oysa olayın olduğu ay mayıs ayı.

ERCAN ÖZTÜRK (Düzce) - Ya orayı durdur ya burayı durdur Ömer ağabey.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Nisan ayı.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Nisan ayı, Nisan ayında yaşanan bir dona kasımda vereceğiniz destekle herhangi bir artısı olmaz. Sayın Bakanım "Bayram sonrası müjde gelecek." dedi ama o müjde bir türlü gelmedi.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Kasım da bayram sonrası.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - O da 29 Ekim Bayramı'ndan sonra herhâlde.

Şunun altını çizmekte fayda var arkadaşlar, bakın, hep söylüyoruz, bazen duygusal da bakılıyor: Tarımın siyaseti olmaz. Tarım, hepimizi doğrudan ilgilendiren, gıda alanında olduğu gibi giydiren de bir sektör hem giydiren hem doyuran bir sektör. Burada yapılacak işlerin geleceğe uzun vadede yansımaları hepimizin çoluk çocuğuna, ülkenin geleceğine de etki edecek. Onun için doğru bilgiyi doğru zamanda doğru biçimde kullanmak herkesin hayrına olur. "O da ne?" diyeceksiniz. Şimdi, nisan ayında don olduktan sonra bir beklenti oluştu ve şu ana kadar ödeme yapılmayınca bağ, bahçe bakımları ve ilaç, gübre gibi zorunlu ihtiyaçlar yeterli ölçüde yerine getirilmiyor. Bakınız, bunda gelecek yıl verim kaybı, rekolte kaybına yol açacak boyutta daralma meydana geldi çünkü atmak zorunda, atıyor. Soruyorum "Ne yapıyorsun amca?" diyorum; "Aldık yeğen, atıyoruz yine ilacı ama geçen seneki attığımız ilacı atamayacağız." diyor. Niye? Korumacı bir anlayışla yapıyor. Oysa ilaç yalnızca koruma anlamında atılmıyor hem verimlilik açısından hem de o ağacın bir bakım unsuru gibi de artık değerlendiriliyor. Eskisi gibi tarım ilaçları tek amaçlı değil. Şimdi, bunu alamayıp atamaması önemli sorun yaratıyor. Ben hayvancılık yapan bir hemşehrime dedim ki: "Ya, yem fiyatları artıyor, senin inek ne yapıyor?" dedim, "Ne kadar yem verirsem o kadar süt veriyor, anlaştık hayvanla." dedi. Şimdi, ağaç bu, bakım yapılacak bu ağaca. Bu ağaca bakım yapacağız, seneyi kurtaracağız.

Bir de bu yıl verimi olan, gelecek sene olmayacak olan ağaçlar olayı vardı. Bunu daha önce de söyledik; örneğin Amasya, bizim bölgemizde bu yıl verim yılıydı, dona yakalandı, seneye Amasya gene yok. Onun için, bu süreçleri kurtarmanın yolu, bu kereye mahsus, ayrımsız destekleri bir an önce vermek gerekiyor. Tarım şu anda gerçekten boyut olarak problemli. 1 trilyon 36 milyar lira Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun geçen haftaki tarım kesimindeki borçlarıydı ama bu hafta 76'ya çıkmış. Durmuyor, borçlar devam ediyor.

CÜNEYT ALDEMİR (Tokat) - Biz yoklamaya gidiyoruz Başkanım.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Siz oylamaya gidin, biz konuşmaya devam edelim.

ERCAN ÖZTÜRK (Düzce) - Kusura bakmayın, bölmüş olmayalım.

CÜNEYT ALDEMİR (Tokat) - Devamını dönüşte görüşürüz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok yok, buyurun siz; Başkan kalsın da Başkana anlatalım, nasıl olsa tutanaklara girsin.

Şimdi, Başkanım, o konuda da bir şey söyleyeyim: Toplantı günleri de çok değişti, saatleri de değişti ama on birde şunu yapsaydık siz de böyle oylama var diye ikide bir zorlanmazdınız ama o da değişti bak, onu da antrparantez söyleyelim.

Son olarak şunu da ifade edeyim: Don olayı Komisyonun ve Meclisin ciddiye aldığı bir konu, Meclis Araştırma Komisyonunun açılması çok yerinde, yararlı, faydalı olmuştur. Biraz evvel vekilimin söylediği gibi, ben de aynı görüşteyim, Meclis araştırmaları geldiğinde ülke yararına olacak konularda iktidar milletvekillerimizin ret verme anlayışları bu kez buradaki çalışmayla ne kadar yararlı olduğu noktasında hemfikir olunan bir boyuta ermiştir. Ben çalışmalar boyunca bizimle birlikte olan Meclis görevlisi arkadaşlarımıza, emeği geçenlere, Komisyon Başkanı olarak size -özellikle çalıştay çok iyiydi- teşekkür ederim ama katılım sürecindeki bürokratların -makam değerlendirmesi benim açımdan- daha üst düzeyde katkı sağlayacak isimlerden oluşması gerektiğini düşünüyorum. Zirai Don Komisyonunun artık bir an önce raporunu hazırlamasını, ekime kadar uzatmamasını öneriyorum çünkü bu zirai donla ilgili yurt dışı örnekleri incelemesinin dışında, alanda bizim yapacağımız kalmadı, bütün ürünleri yerinde gördük, bölgeleri gördük. Bu anlamda olması gerekenleri saptadık ve önemli ölçüde fikir birliği oluşturduğumuz bir süreç geçti. TARSİM konusunda ortaklaştık, zararların ödenmesi konusunda ortaklaştık, çiftçilerin eğitimi ve bunlarla ilgili yapılması gerekenler konusunda ortaklaştık; Zirai Don Komisyonu bence belirledikleriyle hedefsel olarak düşünceyi olgunlaştırdı. Onun için, Komisyonun bir an önce raporunu hazırlaması, sonlandırması gerektiği noktasındayım. Her geciken sürenin çiftçiler ve bahçe ürün sahipleri üzerinde beklentiyi artırıp sanki Komisyonun böyle bir işlevi varmış boyutunda, ödeme konusunda yanlış bir algıyı beslemesi hoş olmuyor. Onun için de Komisyon çalışmalarını tamamlayıp raporunu bir an önce Meclis Başkanlığına sunsun diyor, teşekkür ediyorum.