KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasının Sayın Başkanı, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni yasama yılında ilk toplantımızı yapıyoruz Komisyon olarak, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Şimdi, Merkez Bankamız 6 Mayıs 2025'te en son gelmişti, sunumunu yapmıştı, kanunundan kaynaklanan sunumunu. O gün ile bugün arasında baktığımızda beş ay geçmiş sanırım. Ne kadar farklılık var yani ne kadar, ne değişmiş diye baktığınızda aslında çok fazla bir değişiklik yok. Bir kısım makro gösterge diyebileceğimiz, makro da demeyim de rakamsal, işte rezerv değişiminde bir miktar iyileşme var rezervlerimizde. Onun dışında, enflasyonda birkaç puanlık bir iyileşme var ama onun dışında, vatandaşa yansıyan yanıyla, ihracat yönüyle, sanayi yönüyle o günden daha kötü bir durumdayız. Dolayısıyla "Biz ne yapıyoruz, nerede hata yapıyoruz, bir yerde hata mı yapıyoruz?" diye bence bir durup düşünmek lazım. Şöyle bir geri çekilip yani şu yoğunluğun bir dışına çıkıp gerçekten bakmamız gerekiyor.

Şu anda, işte önümde liste var, Merkez Bankası politika faiz oranları, 145 tane ülke var Türkiye 144'üncü sırada, yüzde 40,5'luk politika faiziyle, bizden yüksek olan Venezuela var, onunki de yüzde 59. Enflasyonlara bakıyorsun, şimdi, 2022'de dünyada 6'ncı sıradaymışız 2023'te 7'nci sıradayız, 2024'te 7'nci sıradayız, 2025'te de buradaki bu IMF tahminine göre 6'ncı sırada olacağız. Yani üzerimizdeki ülkeler de Myanmar, Burundi, İran, Sudan, Venezuela gibi ülkeler yani şöyle, hani gelişmişlik açısından falan da değil ismini bilmek anlamında, demokrasisiyle, bilmem neyiyle belki de hiç başka ülke yok üzerimizde yani dünyada en yüksek enflasyonu olan ülkeyiz. Tabii, politika faizinde de öyle.

Tabii, hani geçmişi çok fazla konuşmak istemiyoruz, önceki toplantılarda bunu konuştuk. Bugünkü yaşadığımız temel sıkıntılar, Mart 2021'de Merkez Bankasına Sayın Cumhurbaşkanının hiç olmayacak şekilde müdahalesi, "Söz dinlemiyorlar bunlar." deyip müdahalesi, sonradan Eylül 2021'den itibaren ekonomik temellerden bağımsız bir şekilde faiz indirim sürecine Türkiye'nin girmesi ve ondan sonra Türkiye neredeyse bir yangın yerine döndü. İki yılı aşkın bir süredir Sayın Başkan, çok yüksek bir faiz uyguluyoruz. Yani şimdi bu kadar yüksek faize -bunu geçen sefer de sordum, o günden bugüne bir beş ay daha geçti- hangi ülkenin vatandaşı dayanabilir, hangi ülkenin sanayicisi dayanabilir, hangi ülkenin ihracatçısı dayanabilir? Bu çok yüksek. Bakın, tabii, devlette devamlılık esas, Hükûmet değişmedi, aynı iktidar nihayetinde. Şunu da yapmıyoruz, nihayetinde bütün eleştirilerin aynısını size de yapabiliriz. Buraya "Merkez Bankası Başkanı" diye oturdular diğer gelenler de yani politika faizini 8,5'a düşürenler de Merkez Bankası Başkanıydı, ekonominin temellerinden kopuk bir şekilde siyasi talimatlarla. Bakın, onu filan demiyorum. Bunların sorumluluğunu da bugünkü yönetime yüklemek filan da istemiyorum. Ben, Merkez Bankasının çok değerli ekonomistlerinin, uzmanlarının, orta düzey yöneticilerinin olduğunu biliyorum. Onlar muhtemelen o gün söyleyebildilerse, konuşabildilerse tabii, o günkü politikalara feryat etmişlerdi. Yani hani işi oraya götürmek filan değil amacımız ama bugün şimdi bakmamız lazım. Yani yüzde 40'ın üzerinde -kendiniz söylediniz- yüzde 56-57 tüketici faizi, işte, yüzde 50 civarlarında ticari kredi faizleri olan bir ekonomi, politika faizimiz daha yeni 40,5 oldu. Bu politika faizi de henüz ticari kredilere yansımış değil, bir de bunu takip etmek lazım. Gerçekten niye yansıtılmıyor, niye yansımasını sağlamıyorsunuz? Buradaki tıkanıklık ne? Bankalar bu kadar keyfî nasıl davranabilirler? Siz politika faizini düşürüyorsunuz ama öbür tarafta ticari kredilere yeteri kadar yansımıyor, son düşüşler yansımadı. Bu da ayrı bakılması gereken bir şey.

Yani dolayısıyla şu noktaya gidiyoruz: Sayın Cumhurbaşkanının o iktisatla alakası olmayan bir teorisi vardı ya "Faiz sebep, enflasyon sonuç." diyordu, hakikaten Sayın Cumhurbaşkanını bu politikalar artık haklı çıkaracak. Şu anda yüksek faiz, bir maliyet unsuru ve enflasyonun sebebi hâline gelmeye başlıyor. Bakın, Cumhurbaşkanının o teorisine doğru falan demiyorum yani o zaten ülkeyi bu hâle getirdi de ama bu kadar yüksek faizin bu kadar uzun süre sürdürülmesi artık bir maliyet unsuru ve işte, üretim kaybı, ihracatta zorluklar. Tabii, kuru tutmak durumundasınız, Türkiye'de enflasyon hikâyesi kurdur arkadaşlar, başka bir şey falan değil. Kuru tuttuğunuz zaman da Türk lirası değer kazandığı zaman da enflasyonu düşürmüşüz, diğer zamanlarda enflasyon almış başını gitmiş, büyük ölçüde bu. E, şimdi, kur tutuluyor, enflasyonu buna rağmen yeteri kadar da düşüremiyoruz. E, kur salınsın filan da demiyorum ama bu kurla bu ihracatçı bu işi nasıl sürdürecek? Bir yandan üretim rakamları olumsuz gelmeye başladı. İşte, büyüme tahminleri aşağı çekiliyor. Bakın, son OVP'de şu çelişki herhâlde dikkatinizi çekmiştir: Bir revizyona gidiliyor -revizyon yapılabilir elbette, geçmişte biz de yaptık bürokratken- yani büyümeyi aşağı çekiyorsunuz, enflasyonu yukarı çekiyorsunuz. Bu, kabul edilebilir bir revizyon değil. Hani, büyümeyle birlikte enflasyonu da aşağı çeksen veya ikisini de şey... Ama büyümeyi aşağı çekerken enflasyonun yukarıya doğru revize edilmesi zaten çok kabul edilebilir bir şey değil.

Bilmiyorum, dikkatinizi çekiyor mu, ihracatta hem 2024'te hedefin altında kaldık hem de 2025'te hedefin altında kalacağımıza ilişkin yeni OVP'de tahminler var. 2024'te ihracatın millî gelire oranı 19,3'müş, şimdiki yeni OVP'de 2025 yılında bunun 17,5'a düşeceği söyleniyor; 1,8 puan. Eğer bu millî gelir doğruysa bir bakmak lazım yani ihracatın millî gelire oranının düşüşünü biz nasıl açıklayacağız? Bir yandan içeride talebi kısmaya çalışıyorsunuz, o zaman ne yapacağız? Dış kaynakla büyümemiz lazım. Ama burada, ihracatta bu kadar düşüş olurken, dış taleple nasıl büyüyeceğiz? Bu, herhâlde, tekrar üzerinde bakılması gereken, değerlendirilmesi gereken bir şey.

Dolayısıyla, Sayın Başkan "Bu programın eksiği nedir, biz nerede hata yapıyoruz?" diye bir kendimize sormamız lazım. Elbette elinizde olmayan hususlar var, onları biliyoruz, birazdan sıralayacağım onları ama nihayetinde de enflasyondan, para politikasından sorumlu kurum da sizsiniz. Bazı şeyleri aleni olarak kamuoyuna açık söyleyemeyebilirsiniz ama ne olursa olsun, Hükûmeti bazı konularda ikna etmeniz gerekiyor.

Şimdi, bu programın bir defa kamu maliyesi tarafından harcama ayağı eksik. Bakın, yani, yıllarını bu işe vermiş bir eski bürokrat olarak söylüyorum. Yani harcama tarafında hiçbir tasarruf falan yok, Sayın Mehmet Şimşek'in "Tasarruf ediyoruz." falan dediğine falan bakmayın. Gidin, mal-hizmet giderlerine bakın. 2024 yılında ödeneğin üzerinde bu ülke mal-hizmet gideri yapıyorsa, 70-80 milyar lira, burada tasarruf yok demektir. 70-80 milyar aşağı çekmesi gereken bir şeyi, ödeneğini dahi kullanmaması gerekirken 70-80 milyar üzerinde harcama yapıyor. Bu nasıl tasarruf, nereden tasarruf ediyorsunuz? Tasarruf filan yok, bu ayak eksik. E, yapısal reform ayağı, sürekli söylüyoruz, hiçbir şey yok. İki yıl geçti şu yeni Hükûmet geleli, eski zaten bir şey yapmadı, eski zaten çok kötüydü. Şu Hükûmet geleli iki yıl geçti, Allah rızası için, soru-cevapta şimdi soruyorum ben size: Bana bir tane "Yapısal reform mahiyetli şu iş yaptık." diye tek bir örnek verin, ben "Tamam." diyeceğim. Yapısal reform mahiyetli bu ülkede ne yapıldı? E, şimdi, bu ayağını yapmadığınız zaman bu yüksek faizle bu işi daha ne kadar sürdürebiliriz? Yani sanayici çok zor durumda. Bakın, dolaşıyoruz, illeri dolaşıyoruz, daha bugün de Ankara'daydık, diğer illeri dolaştık. Gerçekten insanlar zor durumda. Yani, ben, Merkez Bankasının sektörel analizlerinin de çok kaliteli, nitelikli olduğunu biliyorum, en azından biz devlette çalışırken öyleydi, hâlâ öyle midir, değil midir onu bilmiyorum ama yani mutlaka sizin ekonomistleriniz söylüyordur ve görüyorlardır sanayideki sıkıntıyı, zaten kâr marjları falan çok büyük ölçüde gitti ama insanlar hayatını devam ettirmek için sürekli firmalarına dışarıdan kaynak getirmek durumundalar, onu da bulabilirlerse. İşte, konkordatoları görüyoruz. Yani dolayısıyla bu çok sürdürülebilir değil, burada bir şey yapmak, bir şeyler yapmak gerekiyor.

Şimdi, şöyle de bir ikilem var, tabii kendi sunumunuza da baktım, sözel kısmında da söylediniz, dediniz ki: "Tabii, enflasyonu niye yeteri kadar indiremedik, şeklinde birtakım mazeretlerimiz var." Çünkü bakın, bu yıl enflasyon orijinal tahminimiz kaçtı? 17,5'tu, sonra kaç dediniz? "21 olacak." dediniz. Sonra "Orta nokta 24." dediniz, sonra "29 üst noktaya doğru olur." dediniz. OVP'ye 28,5 yazdınız, şimdi "36." diyor. Bu da bir belirsizlik zaten bu kadar belirsizlikte yani 17,5'tan başlayıp 29'a kadar giden -30'un altında olmayacağı da kesin herhâlde- 30'un altında olan, daha doğrusu 28,5 olabilmesi için bundan sonra üç ayda ortalama 0,8 enflasyon gelmesi lazım. Nerede böyle bir enflasyon? Böyle bir şey yok yani geçen yılkinin aynısı gibi gelirse yüzde 32 oluyor enflasyon yani dolayısıyla bu da ayrı bir hikâye.

Şimdi, diyorsunuz ki: "Ya, don benim elimde değil." doğru. Başka ne diyorsunuz? Burada mazeretler var, işte "Okul, yurt, servis ücretleri..." diyorsunuz, altını konuşacağız "Altın talebi." diyorsunuz "Kuraklık." diyorsunuz. "Petrol fiyatları, uluslararası fiyatlar bir risk unsurudur, bizim elimizde değil." diyorsunuz ki değil. Ondan sonra "Beklentiler en büyük risk unsuru." diyorsunuz, onları düzeltme göreviniz var ama o da düzeltilemiyor çünkü sizin dışınızdaki faktörler beklentileri çok bozuyor; siyasi operasyonlar, hukuk dışı davranışlar yani sürekli olarak antidemokratik davranışlar beklentileri bozuyor. Bakıyorsunuz, hâlâ hane halkının -yüzde kaçtı, 53 müydü, 58 miydi?- önümüzdeki on iki aylık enflasyon beklentisi yani 52,99...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sürenizi açıyorum, iki dakika.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

53 yani reel sektörün -on iki ay bakın, yıl sonu falan da değil- on iki aylık enflasyon beklentisi 36,8 yani bu enflasyon beklentisi böyleyken enflasyon nasıl düşürülecek? Beklentiler elinizde değil, dediğim gibi siyasi operasyonlar elinizde değil, o zaman "Ne elinde Merkez Bankasının, o zaman niye bu kadar yüksek faizi sürdürüyoruz?" diye bir soruyu sormak bizim açımızdan haklı hâle geliyor ve bu sorunun cevabına ilişkin de mutlaka bir şey söyleyeceksinizdir. "Yani elinizde olan unsurlar neler? Bunlar elinizde değilse, bunlar bir veri olarak alınıyorsa o zaman bu enflasyonu nasıl düşüreceksiniz?" diye maalesef sormamız gerekiyor.

Şimdi, tabii, güven tesis edilemedi ekonomide maalesef yani bir miktar bir şeyler vardı, o da 19 Mart operasyonuyla tekrar bozuldu, aradan bir altı yedi ay geçti, eskiye dönülmeye çalışılıyor, bütçenin üzerine yaklaşık 1 trilyon lira ilave yük geldi, diğer hani rezervdir, şudur budur, onu söylemiyorum. Onun dışında ciddi olarak yük geldi ama bundan sonra, geçen sefer sormuştum yani tekrar bir daha bir siyasi operasyon yapacak barutunuz var mı? Siz de aslında yok anlamında bir şey ifade etmiştiniz. İnşallah olmaz ama yine tekrar birtakım meseleler devam ediyor, bunlar da ciddi bir belirsizlik ve güvensizlik yaratıyor ve bunun maliyetini vatandaş ödüyor. Bakın, artık emekliliği filan konuşmuyoruz, durum iyileştiği için filan değil, konuşmamızın zaten bir şeye faydası olmuyor. Emekli perişan, asgari ücretli perişan; ya, asgari ücretli de perişan, işverenin de o asgari ücreti dahi ödeyecek durumu yok. Şu kadar yıldır ben bu işin içerisindeyim, hem çalışanın hem de işverenin aynı anda ücretler seviyesinden bu kadar şikâyet ettiği bir dönemi biz hiç yaşamadık. Bu, kötü yönetimden başka bir şey değil, bunu tek açıklayabileceğimiz şey kötü yönetimdir; hem işçi hem işveren hepsi birlikte şikâyet ediyorlar, bu kabul edilebilecek bir şey değil.

Şimdi "Enflasyon yüksek." filan diyoruz, hadi biraz işte, 33'e filan geldi, işte, aşağı gelecek inşallah. Yani beklentiler kötü, beklentiler bu kadar kötüyken getirmek de zor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Enflasyonun dışında bir de hayat pahalılığı meselesi var, bu da çok önemli bir sorun. Enflasyon isterse aşağı gelsin yani bu kadar yüksek giderleri, kira giderleri başta olmak üzere gıda fiyatları, et fiyatları yani insanların temel olarak kullandığı mal fiyatlarında çok ciddi bir pahalılık var, geliriyle mukayese olarak baktığımızda orada çok ciddi bir problem olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bu yastıkaltı altın meselesi, buna ben de bir miktar girmek istiyorum. Ya, buradaki mekanizmayı hakikaten ben merak ettim. Şimdi, normalde tabii, yastıkaltına giden hiçbir şey iyi değildir. Sistem dışına çıkıyorsa bizim gibi finansman ihtiyacı olan bir ülkede dışarıya döviz vererek döviz ihtiyacı yaratan bir şeyin sistem dışına çıkması kötü bir şey ama sizin kastınız zannediyorum bu değil yani enflasyon açısından bakınca.

Şimdi, birileri altın talep ediyorsa hele bunu vatandaş talep ediyorsa harcamayacak, altın alıyor; bu aslında tasarruf etti, tasarrufla ancak altın alınabilir, o yönüyle iyi olması lazım. Dövize talepten dolayı bize "Dövize talep var, dövizi tutabilmek için de faizi yüksek tutuyoruz." derseniz zaten faizi yüksek tutuyorsunuz yani buradaki mekanizma çok anlaşılır değil.

Aklıma bir tane daha şey geliyor, üretim yapmak yerine yani bir arz oluşturmak yerine, bu tarafa gidiyor, ölü bir yatırıma gidiyor. O anlamda mı diyorsunuz? Bunu bir açmanızda fayda var. Buradaki mekanizmayı bir defa çok iyi bir şekilde anlamamız lazım.

Bir de şu var: Bakın, Aralık 2016, arkadaşlar baksın hemen şimdi. Sayın Cumhurbaşkanı -daha önceden de var da- Aralık 2016'da böyle bas bas bağırdı: "Döviz talep etmeyin, altın alın, altına yatırım yapın." Ben de Genel Kurulda "Ya, hiç mi akıl veren bir kişi kalmadı artık bu ülkede Sayın Cumhurbaşkanına." diye feryat etmiştim. Ya, bu ülkede, bu millete bu Hükûmetin şu andaki Cumhurbaşkanı, sizin yönetiminizdeki Cumhurbaşkanı "Altın alın, altın alın." diye böyle propaganda yaptı. Şimdi siz de diyorsunuz ki: "Altın, enflasyonla mücadelede işimizi zorlaştırıyor." Hanginiz, hangisi doğru? Bunu bilmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, bir daha uzatıyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, teşekkür ederim Başkanım.

Ben o zaman dedim ki: "Ya, Sayın Cumhurbaşkanı dolar talep etmeyin, Amerika'nın parasına talepte bulunmayın." Ya, altın almak için önce dolar almamız gerekmiyor mu? Yani, hiç olmazsa sadece dolar talep etse dış ticaret açığın bozulmaz. Şimdi hem dolar talep edeceksin hem de üzerine bir de altın aldığın zaman bir de ticaret açığını bozuyorsun, cari açıktan kaynaklı risklerle karşı karşıyasın. Yani, dolayısıyla bu ülkede yaşayan biri olarak Sayın Cumhurbaşkanının o şeyini zaten anlamak mümkün değildi ama şimdi, bugünkü Merkez Bankası Başkanı diyor ki: "Altına talep benim enflasyonla mücadelemi zorlaştırıyor." İşte, bundan bir süre önce de yine, bugün hâlen Cumhurbaşkanı olan Cumhurbaşkanı da millete "Altın talep edin." diye efendim, böyle tavsiyelerde bulundu. Bunlar böyle çok anlaşılabilir meseleler değil.

Şimdi, geçen yılki sunumunuzda işsizliğe ilişkin bir grafik yoktu, atıl iş gücü grafiği de yoktu, biz bunun niye olmadığını sorduk. Çok şükür bu sefer koymuşsunuz. Bakın, siyasete çok endeksli gidiyorsunuz Sayın Başkanım, benim buradan çıkardığım sonuç bu. Bakın, hakikaten ben bugünkü Merkez Bankası yönetimini yıpratmak ve üzerine gitmek istemiyorum, söylenecek çok şey var ama iyi niyetli çalıştığınızı biliyoruz, bir şeyler yapılmaya çalışılıyor bütün zorluklara rağmen, siyasetin bu kadar ortamı bozmasına rağmen yani iktidarın bozmasına rağmen bir şeyler yapılmaya çalışılıyor.

Şimdi -muhtemelen- bilmiyorum, bunu hazırlayan arkadaşlar, siz farkında mısınız; Cevdet Yılmaz -biz, burada zorlaya zorlaya- atıl iş gücü göstergesini en son OVP sunumunda kullandı. Şimdi o kullandı diye mi buraya koydunuz? Hâlbuki buna karşı olmayı bize savundunuz. "Atıl iş gücü şöyledir, böyledir, çok iyi bir gösterge değildir." filan şeklinde burada bir şeyler söylediniz, hatırlayın ama o çok önemli, trendi de önemli. Bakın, sadece "level" değil. Biri 8,5; biri 29,7 ama biri, manşet işsizlik aşağı gidiyor, nasıl oluyor anlamadık, bu ülkede işsizlik aşağı nasıl gidiyor? Yani sanayi üretiminin çeyreklik bazda Q2'ye göre, geçen yılın Q4'ine göre Q2'de 217 bin kişinin azaldığı bir ülkede işsizlik nasıl aşağı gidiyor, onu zaten ben anlamadım da ama diğeri de yukarı doğru gidiyor. Dolayısıyla atıl iş gücü verisinin önemli bir veri olduğu da... Artık bu sefer en azından koydunuz ama bunu eğer yani "Artık siyaset de kullandı, artık biz de kullanabiliriz, buradan bir zılgıt yemeyiz." anlamında filan düşünerek yaptıysanız bence o çok şık olmadı, onu söylemek istiyorum. Hâlbuki buralarda sizin öncü rolde olmanız lazım, Merkez Bankasının öncü rolde olması lazım.

Tabii, bizim gibi konuşamazsınız ama geçen sefer de söyledik yani geçmiş Merkez Bankası Başkanlarının beyanlarına bakın. Maliye politikasında bizim gibi eleştirileri söylemezsiniz de siz de şöyle söylersiniz, dersiniz ki: "Maliye politikası, bizim Enflasyonla Mücadele Programı'mıza yeteri kadar destek vermiyor." Bunu anlayan anlar, lafın tamamını söylemeye gerek yok ama biz sizden bu cümleleri duyamıyoruz, bunu söylemeniz lazım. Maliye politikasından beklentinizi veya orada en azından varsayım olarak "Biz maliye politikasının şöyle olacağı varsayımıyla bunu yapıyoruz." deyip oraya sıkı duruşu koymanız lazım. Şimdi, sadece bu tarafı kısıyoruz, kıstığımız yer de Sayın Başkan, hakikaten bakın, çok zor durumda. Küçük esnaf da zor durumda, sanayici de zor durumda, ihracatçı da zor durumda. Şu makroihtiyatileri, şu 2,5'luk rasyoya filan, bu kredi oranına filan belki bir bakmak lazım. Yani, bunun tabii, analizini mutlaka yapmışsınızdır. Yani bunun diyelim ki 2,5 değil de 3,5 olması, 3 olması sizin enflasyonla mücadelenizi ne kadar olumsuz etkileyecek? Yani, ben çok fazla etkileyeceğini düşünmüyorum çünkü gerçekten enflasyon dışı enflasyon diyorum. Yani sizin para politikasının etki alanı dışındaki faktörler koskoca bir yığın hâline geldi. O zaman bu tarafı bu kadar fazla sıkmayın da hiç olmazsa üretimi ve ihracatı bu kadar zor durumda bırakmayalım derim ben, oralara bakılması lazım.

Bizim birkaç gün önce İYİ Parti olarak birtakım önerilerimiz olmuştu, onları sizinle de paylaşmak istiyorum: Mesela neydi? Şu pos cihazları var ya, bu kredi kartı... Biz önermiştik, biz önerdik diye mi yaptılar, niye yaptılar onu bilmiyorum ama bizim önerimizden sonra banka kartlarında oran düşüşü oldu; tamam, gayet güzel ama kredi kartlarında hâlâ 3,56. Siz bankaları ortalama aylık kaçla fonluyorsunuz? Herhâlde, tahmin ediyorum, 3'ün altında falan bir yerde olması lazım veya 3 civarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Bitireceğim Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun lütfen, toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Niye hâlâ 3,56? E, buna bakmak lazım yani bunu, hiç olmazsa 1 puan; 1,5 puan... Esnafın -ki kredi kartları çok yoğun kullanılıyor- bir nefes almasını sağlayacağız. Bankaları zengin ediyoruz, bankaları bu kadar zengin etmeyelim, bu 3,56'nın aşağı çekilmesini mutlaka sağlamanız gerekiyor yani buradan da kâr etmesin, zaten kâr ediyor, sattığı maldan kâr ediyor, bir de kullanılan enstrümandan... Yani nakit vermek yerine kredi kartıyla alması banka açısından daha kârlı. Böyle bir şey olabilir mi? Buna fırsat vermemeniz lazım. Niye bu aşağı çekilmiyor? Bak, bas bas bağırıyoruz, söylüyoruz, sesimiz herhâlde duyulmuyor ama söylüyoruz en azından yani bunun aşağı çekilmesi lazım. Bununla ilgili olarak Hükûmet tarafıyla, BDDK'yle hep birlikte bakıp bunu sağlamak lazım.

Şimdi, döviz dönüşüm desteği yüzde 3. Avrupa Birliğinin burada bizi sıkıştırdığını filan duyuyoruz, ediyoruz ama artık Avrupa Birliğidir, Dünya Ticaret Örgütüdür; Trump'ın yaptıkları, her şey ortada. Yani burada ben demiyorum ki kuru salın, kuru saldığınız zaman enflasyon yeniden alacak başını gidecek, hikâye aynı yere gelecek ama ihracatçının bir miktar kur açısından... Bakın, ben kurla rekabet olmaz diye bugüne kadar dilinde tüy bitmiş bir insanım ama bu kadar da sıktığınız zaman, aşağıda tuttuğunuz zaman da zararı olmaz diyemeyiz. Yoksa, kur 60 lira olsa iki gün sonra her şey aynı olur, yine ihracatçı şikâyet eder ama bir miktar burada yani kur baskısını hafifletmek için bu döviz dönüşüm desteğini yüzde 3'ün üzerinde... Bunun maliyeti de nedir, her bir puanın maliyetinin ne olduğunu da bize bir söylerseniz çok memnun olurum ama bunun yüzde 3'ün üzerine çıkartılması lazım. Bu, bir miktar nefes almalarını sağlayacaktır. Bu, Merkez Bankasının bilançosunu bozar; kamu maliyesine filan da etkisi olmaz zaten dolayısıyla bütçe açısından filan sorun olmaz diye düşünüyorum, onun yapılması lazım.

Bu konkordatoyla ilgili bizim önerimiz bir fon kurulsun. Bu fonun kurulacağı yer neresi olabilir? Biliyorsunuz, ticaret odaları, sanayi odaları, şimdi, tabii, onlar bana kızacaklar biraz kurumsal...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitireceğim, öneri...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, çok fazla talep var.

ERHAN USTA (Samsun) - Hemen bitiriyorum, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Konkordato fonu gibi bir şey kurup ... Biliyorsunuz onlar bir normal aidat alıyorlar, bir de "munzam karşılık" adı altında kârın belli bir miktarında oradan bir para alınıyor, onun hesaplarına, kitaplarına filan bakılabilir ama bir miktarını en azından orada, o fondan konkordato ilan eden, daha doğrusu o kararı alan firmaların tedarikçilerine ödemek lazım. Şimdi tedarikçiler çok zor durumda. 1 tane firma konkordato alıyor ama peşinden 20 tane, 30 tane firmanın durumunu bozuyor. Şimdi, bununla ilgili de "Çok önemli değil." diye ya sizin ya da Sayın Başkanın hatırlayamıyorum -soyadlarınız da birbirine çok benziyor- birinizin açıklaması oldu. Sayın Başkan Yardımcısının açıklaması mıydı, sizin miydi, bilmiyorum yani "Öyle çok önemli boyutta değil, girdi tedarikinde problem yok." gibi. Öyle filan değil, bakın, öyle değil. Yani 1 tane firma en az 20-30 tane firmanın fon akışını ciddi şekilde bozuyor. Orada kanuni düzenleme gerekiyor zannediyorum. Yani bir defa o, kamu alacaklarının dahi önüne alınsın çünkü bakın, hem onların durumunu bozuyoruz hem de ya girdisini alamayan bir firma konkordato alsa bile durumunu nasıl düzeltecek üretim yapamadıktan sonra? Yani onun da üretim süreçlerinin devam etmesini sağlamamız lazım. Bu önerilerimiz de eğer dikkate alınırsa...

Bir de son olarak, işte, politika faizi ticari kredi faizine yansımadı, bunun yansımasını da sağlamak gerekir. Hiç olmazsa bir miktar yani şu kısa vade için nefes almalarını sağlar diye düşünüyorum.

Tekrar sunumunuz için teşekkür ediyorum.

Heyeti saygıyla selamlıyorum.