KOMİSYON KONUŞMASI

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekillerimiz, Bakanlık temsilcilerimiz ve değerli bürokrat arkadaşlarımız; Millî Parklar Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında İYİ Parti Grubumuz adına değerlendirmelerde bulunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada görüşmelerine başlayacağımız kanun teklifinden de anlaşılacağı gibi, mevcut iktidar vatandaşların gündeminden tamamen kopmuş ve üreticilerin tarım ve hayvancılık konusunda yaşadıklarıyla, ormanların yangından korunmasıyla ilgili alınması gerekli tedbirlerden iyice uzaklaşmıştır. Bilindiği gibi, bu orman yangınlarıyla ilgili mayıs ayının başında biz bir önerge vermiştik, eksikleri gedikleri tespit edelim, bu yıl hiç olmazsa geçmiş yıllarda olduğu gibi yangınlardan daha fazla zarar görmeyelim demiştik ama bunların hiçbiri dikkate alınmadı ve bu yıl geçmiş yılları aratırcasına çok büyük yangınlarla karşılaştık, çok büyük alanları kaybettik. Bugün burada "Ormanlık alanlar, tarım arazileri ve sulak alanlardan sonra millî parklar ve tabiat parklarını nasıl ranta dönüştürebiliriz?" gündeme getirerek asıl problemleri çözmeyi iktidar aklının ucundan bile geçirmemekte. Hâlbuki, bugün, burada, üreticilerimizin yüksek girdiler başta olmak üzere, tarım ve hayvancılık konusunda yaşadıkları sorunları ve orman yangınlarındaki ihmalleri görüşmek ve onlara yönelik düzenlemeler yapmak üzere toplanmış olmamız gerekirken bu konuların hiçbirisi gündeme getirilmiyor. Hepimiz biliyoruz ki çiftçilerimiz bu yıl, binbir emekle yetiştirmeye çalıştıkları ürünleri tarlada, bahçede, ağacın dalındayken hem dolu felaketi hem zirai don hem de iklim değişikliği nedeniyle aşırı sıcaklar yüzünden çok büyük zararlar yaşadı. Zirai don, seçim bölgem Mersin dâhil olmak üzere 36 ilimizi vurdu, ürünler telef oldu. İktidarın yıllardır uygulamış olduğu yanlış su yönetimi politikaları yüzünden çiftçilerimiz bu yıl ürünlerini yeterince sulayamadı, dolayısıyla verimde çok büyük kayıplar yaşandı. Türkiye bu yıl önemli bir kuraklık yaşarken bu kuraklığın en büyük bedelini de çiftçilerimiz ödedi. Dereler üzerine kurulan HES'ler yalnızca dereleri kurutmakla kalmadı aynı zamanda, barajlar yeterince suyla beslenemediği için kurudu. Göller ve derelerden sonra, maalesef barajları da dolduramadık. Dereler üzerine kurulmasına izin verilen HES projeleri ve bunları kuran özel şirket sahipleri, doğal hayatı sürdürebilmek için bölgeye verilmesi gereken can suyunu bile çok gördüler. Derelere verilmesi gereken can suyunu kimin koruyacağına yönelik bugüne kadar bir düzenleme bile yapılmadı. Bu konuda yetki hangi bakanlığımızdadır? Şu anda bilen de takip eden de yok. Maden ocakları ve HES projeleri hayata geçirilirken inşaat aşamasında ve sonrasında çevrenin korunmasına yönelik taahhütler hiçbir kurum tarafından denetlenmemiş, şirketler tarafından da verilen taahhütler yerine getirilmemiştir. Maden ocakları ve HES projeleri sırasında çok büyük doğa tahribatları yaşanmıştır. Ne yazık ki, bu iktidar döneminde doğayı ve çevreyi koruma altına alan hemen hemen tüm yasalar bu teklifte olduğu gibi değiştirilmiş ve özel sektöre karşı korumasız hâle getirilmiştir. Madencilik faaliyetlerinin önünü siz açtınız. Tarım arazilerinin göbeğinde izin verilen taş ocakları ve çimento fabrikaları tarım arazilerini öldürdü. Buralara yakın yerleşim alanlarında maalesef hayat bitti. Hâlen de inatla, bu tür projelere izin verilmeye devam ediliyor. Kanadalı maden şirketleri ormanlarımızı tahrip etmeye, yer altı ve yer üstü sularını ve topraklarımızı kirletmeye geleceğimizi yok etmeye devam ediyor. Kaz dağlarında, Fatsa altın madeninde, Erzincan İliç'te doğanın nasıl tahrip edildiği, insanların nasıl katledildiği, Muğla'da zeytin ağaçlarının nasıl yok edilmek istendiği ortada. İnsanlarımızın nefes alabilecekleri çok fazla yer kalmadı. O da millî parklarımız ve tabiat parklarımız varken şu anda onlara da göz dikildi. Şimdi, onları da bu düzenlemeyle isminin başında "doğa koruma" cümlesi yer alan Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü marifetiyle doğa, yok edilmek, kirletilmek ve katledilmek isteniyor. Belli ki millî parklarımız da orman arazileri ve sulak alanlar gibi yandaşlara peşkeş çekilecek, yapılaşmaya açılacak. Sizleri, buradan millî parkları yapılaşmaya açmadan önce bir kez daha uyarıyor ve düşünmeye davet ediyorum. Siz siz olun, telafisi mümkün olmayan yeni yeni yaralar açmayın. Bu kanun teklifi, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun bir benzeri niteliğindedir. Orada da madencilik faaliyetlerini sürdüren firmalara kırk dokuz ve doksan dokuz yıllığına süreler verilmişti. Bu düzenleme, bu hâliyle, Madencilik Kanunu'ndan sonra, bu cennet vatanı cehenneme çevirecek olan en son halka olacaktır. Yakın bir gelecekte Türkiye, yeşile ve doğaya hasret kalacak. Ormanlarımız zaten, her yıl yaşanan ve uzun süre söndürülemeyen yangınlar nedeniyle binlerce hektar azalmakta. Bu nedenle, hiç olmazsa millî parklarımızın doğal hâlini korumamız gerekiyor. Ülke genelinde 50 adet millî park, 274 adet de tabiat parkımız olduğu söyleniyor. Millî parkların sınırlarının yeniden belirlenmesi konusunda daha önce de birçok konuda olduğu gibi Sayın Cumhurbaşkanına yetki verilmek isteniyor. Bu yetkilerinde bakanlık yerine Sayın Cumhurbaşkanına verilmesine açıkçası biz anlam veremiyoruz. Cumhurbaşkanı koskoca Türkiye'de her yeri ve her konuyu nasıl bilecek. Ayrıca, teklifin 3'üncü maddesinde alan kılavuzu ve av ve doğa koruma memuru gibi yeni statülerin oluşturulması olumlu bir adım olsa da bu kişilerin eğitimi, yetkinliği, sayısı ve donanımı gibi kritik konuların kanunla düzenlenmek yerine yönetmeliklere bırakılması da ayrı bir sıkıntı yaratacaktır. Büyük ihtimal bu teklif yasalaşırsa Anayasa Mahkemesinden de dönecektir.

Teklifin 4'üncü maddesinde, maddeyle korunan alanlara ilişkin uzun devreli gelişme planı ve yönetim planı gibi planlamaların yetkisinin Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanacağı ya da hazırlattırılacağı düzenlenmektedir. Gelişme planı ve yönetim planı konusunda yerel yönetimlerden de görüş alınmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Teklifin 5'inci maddesinde millî park ve tabiat parklarında, planlara uygun olması ve kamu yararı ve zaruret bulunması hâlinde, enerji nakil hatları, petrol, doğal gaz boru hatları, haberleşme ve altyapı tesisleri gibi projelere özel kişiler lehine izin verilebileceğini, içme suyu temini açısından yapımı aciliyet gösteren ve kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk arz eden tesisler için uzun devreli gelişme planı şartı aranmayacağı söylenmektedir. Millî parklarda mümkün oldukça ve mecbur kalmadıkça bu tip projelerden uzak durulmalıdır.

Teklifin 6'ncı maddesinde Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğüne verilmiş olan "işletilir" yetkisi "işlettirilir" olarak düzenlenmektedir. Burada da muallak bir ifade yer almaktadır. Burada işlettirme hususu detaylandırılmalıdır. Nasıl işlettirilecek? Bu konuda herhangi bir detay yok. Acaba buralarda yandaş şirketlere betonarme ve çok katlı yapılar yaptırılarak peşkeş mi çekilecek sorusu insanın aklına geliyor.

Teklifin 7'nci maddesinde kanuna aykırı yapılan yapıların mahkeme kararı gerekmeden yıkılması düzenlenmektedir. Burada, bu yapı sahiplerine en azından başlarının çarelerine bakmak için belli bir süre verilmesi gerekir. Kişilere otuz günlük itiraz süresi, Genel Müdürlüğe de otuz günlük karar verme süresi verilmesi yerinde olacaktır. Yoksa, bu tür konuların tamamı mahkemelerde sürüncemede kalabilir.

Sayın Başkan, değerli hazırun; kanun teklifi kendi içinde birçok çelişkileri barındırmaktadır. Mesela, 22 ve 23'üncü maddelerde doğayı ve yaban hayatını korumak için ceza artışına gidilirken 24'üncü maddede cezalar azaltılmakta ve 25'inci maddede af getirilmektedir. Sonuç olarak, millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanlarında yeni yapılaşmaya ve ranta karşı olduğumuzu belirtiyor, değerli hazırunu saygıyla selamlarken bu kanun teklifiyle doğal alanların tapusuna son çivi çakılacağını belirtiyor, herkesi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.