KOMİSYON KONUŞMASI

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni yasama yılının ilk kanun teklifinin görüşmelerini yapıyoruz. Hayırlı olmasını talep ediyorum ama emekçiler için hayırlı olacak bir durum olmadığını da öncelikle ifade edelim.

Görüşmekte olduğumuz torba yasa teklifi 36 maddeden oluşuyor. İçerisinde vergi kanunlarından sosyal güvenliğe, yerel yönetimlerden motorlu taşıtlar vergisine kadar pek çok düzenleme barındırıyor. Teklifin gerekçesi, vergi adaletini güçlendirmek başlığıyla kaleme alınmış ve öyle sunuluyor ancak bu ülkede vergi adaletinden bahsetmek ne yazık ki mümkün değildir. Bu ülkede emekçinin, memurun, işçinin her lokmasından -her lokmasından ama- vergi alınırken dev holdinglerden, büyük müteahhitlerden, sermaye kazançlarından neredeyse hiç vergi alınmıyor. Yani iktidar "adalet" diyor ama uygulamada adaletsizliğin kalıcılığı için her şeyi yapıyor, her düzenlemeyi getiriyor. Bu paket "az kazanandan az, çok kazanandan çok" değil, "Yoksuldan al, zengine dokunma." paketidir aslında. Türkiye'de vergi yükü yıllardır bu emeğin sırtına bindirilmiş ve devam ettiriliyor. Alın teriyle geçinen milyonlar her kuruşunun hesabını verirken büyük sermaye "teşvik" adı altında ödüllendiriliyor. Oysa eğer gerçekten vergi adaleti isteniyorsa bunun ufak tefek yama düzenlemelerle değil, ekonomi politikasında köklü bir dönüşümle olması gerekiyor. Yani zenginden yana değil, emekten yana bir tercih edilmesi gerektir.

Bu teklifin temel gündemini aslında depremler ve finans ihtiyacı olarak ifade edebiliriz. Türkiye'nin deprem bölgesinde olduğu hepimizin malumudur. Son yirmi beş yılda maalesef Kocaeli'de, Düzce'de, Bingöl'de, Sivrice'de, Seferihisar'da, Van'da ve en son olarak da 2023 yılında Maraş merkezli yaşanan depremler zincirini hep beraber yaşadık. Bütün bu felaketlerde yaşamını kaybedenlere bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum ve ailelerine başsağlığı diliyorum. Ne yazık ki ölenlerin sayısının bile tam anlamıyla bile bilinmediği, sakat kalanların akıbetini öğrenemediğimiz bir tablo ile karşı karşıyayız. 6 Şubat depremleri bugüne kadar yaşanan büyük depremlere rağmen Türkiye ve iktidarın depreme hazır olmadığı gerçeğini çok acı bir biçimde ortaya çıkarmıştır. Depremin üzerinden iki buçuk yıl geçti ama sonuçları hakkında veya yaraların sarılması hakkında herhangi bir durum söz konusu değil, herhangi bir düzenleme söz konusu değil. Henüz çözülmemiş sorunlar çok fazla. Deprem bölgelerinde hâlen konteynerlerde yaşayan yurttaşlarımızın olması, bu yaraların tam olarak sarılmamış olması kabul edilebilir bir durum değildir.

Bakın, önümüzde duran ve üzerinde konuştuğumuz bu teklifin 17'nci maddesiyle yapılan düzenlemeyle Bakan ve Cumhurbaşkanına, ilave olarak 595 milyar TL borçlanma yetkisi tanınmaktadır. Madde gerekçesinde ise 2023 yılında ülkemizde yaşanan deprem afetinin ekonomik ve sosyal etkilerin azaltılması amacıyla yapılan harcamalar için net borç kullanım tutarının artırılması hedeflenmektedir. Gerekçe bu. Aslında deprem bir afet değil, bir doğa olayı, öncesinde biz önlem alamazsak afete dönüşüyor. Dolayısıyla "afet" kelimesi başlı başına çıkarılması gereken ve yanlış değerlendirilen bir durumdur. Eğer bir afetten bahsedeceksek ne yazık ki bu ülkenin iktidarı şu anda ülkeyi yönetmemekle bir afet zemini hazırlıyor diyebiliriz.

İktidarın her sıkıştığında Maraş depremini bahane olarak kabul etmesi kabul edilemez bir durumdur. Deprem vergilerini depreme hazırlık ve deprem yaralarının sarılması için harcamayan iktidar, şimdi de deprem bahanesiyle 2025 Bütçe Kanunuyla belirlenen net borç kullanım tutarını devasa bir meblağla artırmak istemektedir. Depremden sonra yerle bir olan illerin yeniden ayağa kaldırılması ve yaralarının sarılması için herkesten fedakârlık istendi ve yapıldı da. Sadece fedakârlık yapmayan ve görevini yapmayan bir iktidardan bahsedebiliriz. Depremin ardından Mart 2023'te deprem harcamaları için kurumlar vergisi mükelleflerine yüzde 5 ek vergi getirilirken kamuoyunda deprem fonu olarak bilinen Afet Yeniden İmar Fonu kuruldu. 2023 Temmuzunda yine depreme harcanmak üzere ek olarak motorlu taşıtlar vergisinin yanına çeşitli vergilerde artışa gidildi, bütçeye yaklaşık 100 milyar liralık ilave kaynak sağlandı. Dünya Bankası 6 Şubat depreminin ardından geçen yıl Türkiye'ye sağladığı 3 milyar dolarlık krediye ek olarak 2025'te de 1 milyar dolar daha kredi vereceğini açıkladı. 2024'teki bütçeye konulan yaklaşık 1 trilyonluk deprem ödeneğinin yanı sıra, 2023 ve 2024 yıllarında ek ve mükerrer vergilerle deprem için toplanan paraların iki buçuk yıldır ne yapıldığı bilinmeyen Deprem Fonu'ndaki kaynaklarının akıbeti bilinmiyor, Deprem Fonu denetim raporları açıklanmıyor. Aylarca kullanılmayan bütçedeki deprem ödenekleri bir ayda kâğıt üzerinde harcanmış ve sıfırlanmıştır. Binlerce deprem mağduru ise hâlen konteynerlerde yaşamaya ve kendilerine bir yılda teslim edileceği vadedilen konutları beklemeye devam ediyor; gerçek olan bu işte!

Cumhurbaşkanı deprem bölgesinde deprem felaketinden sonra 31 Mart 2023'te yaptığı açıklamada 319 bini bir yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin konutun depremzede yurttaşlara teslim edileceğini vadetmişti. Çevre Şehircilik ve iklim Değişikliği Bakanlığın resmî verileri ise iki yılda bu vaadin üçte 1'inden azının gerçekleştiğini gösteriyor. Depremlerin daha önce de ilave vergi ve zamlar için bahane yapıldığını görmüştük. Bilindiği üzere, 1999 depremi sonrasında dönemin hükûmeti tarafından "deprem vergisi" olarak bilinen özel iletişim vergileri getirilmiş, AKP hükûmetleri de bu vergilerin uygulanmasına devam etmişti ve hâlen devam ediliyor. Aslında, başlangıçta bu vergi geçici olarak getirilmişti ancak deprem kaynaklı hasarların önlenmesini amaçlayan bir gerekçeyle kalıcı bir nitelik kazandırılmıştı. Yıllardır bu vergiler halktan tahsil edilmeye devam ediliyor. Yirmi altı yıldan bu yana cep telefonlarından, sabit telefon faturalarından, dijital platform aboneliklerinden, kablolu TV yayınlarından, internet hizmetleri faturalarından yüzde 10 oranında özel iletişim vergisi kesiliyor. 1999'dan bu yana yirmi beş yıldaki özel iletişim tahsilatı 2024 yılı sonunda 142 milyar 424 milyon TL'ye ulaştı. Güncel kurdan hesaplarsak karşılığı: 42 milyar dolar; özel iletişim vergisinden tahsil edilen güncel karşılığı 42 milyar dolar. Bu yüksek tahsilatın 37 milyar 550 milyon TL'si 2024 yılında gerçekleşmiş. Yine, 2025 bütçesinde özel iletişim vergisi hedefi 45 milyar 190 milyon TL olarak öngörülmekte. Yirmi altı yıldır toplanan 42 milyar dolara deprem riski olan bütün bölgelerin altyapısının güçlendirilebileceği, riskli konutların tamamının yenilenebileceği, ilave olarak 1 milyon konuttan fazla depreme dayanıklı yeni konutun inşa edilebileceği, iş yeri, okul, hastane gibi inşa edilebilir durumların olduğu gözden kaçırmamak lazım. Dolayısıyla bu paralar nereye gitti? Ancak deprem vergileri amacı dışında kullanılmış ne depreme hazırlık için ne de deprem sonrasındaki yaraları sarmak için kullanılmamıştır. Deprem vergilerinin nereye gittiği, nerede kullanıldığı hâlen belli değildir, hâlen bir muamma.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 2011'de Van depreminden sonra gündeme gelen "Deprem vergileri nereye gidiyor?" sorusuna "Duble yollara, demir yollarına, hava yollarına; çiftçimize, eğitime gittiğini." söyledi ama ne duble yollara baktığımızda, bugün, Türkiye'nin doğusunda, özellikle duble yollarda, özellikle Habur Sınır Kapısı'nı besleyen yolların kullanılamaz hâle geldiğini görmezden geliyor. Demir yollarında neredeyse bir arpa boyu ilerleme söz konusu değil. Hava yollarında hakeza öyle. Çiftçimiz kan ağlıyor artık üretimden vazgeçti. Eğitimle ilgili, sınıflarda artık 47-50 kişilik öğrencilerin olduğu sınıflardan bahsediyoruz bugün. Dolayısıyla, bu toplanan vergiler ne duble yollara gitti ne demiryollarına gitti ne çiftçimize gittiği ne eğitime gitti. Kime gitti peki? Az önce de değerli vekillerimiz açıkladı, Türkiye'de "5'li çete" diye tabir edilen şirketlere gitti. Bu sözler, deprem vergisinin amacı dışında kullanıldığının aslında açık itiraftır Maliye Bakanlığı tarafından. Deprem vergilerinin nereye gittiği, Dünya Bankası tarafından sağlanan kredilere ne olduğu ve Deprem Fonu'ndaki kaynaklarının akıbeti kalem kalem açıklanmak zorundadır aslında.

Merkezî yönetimle ilgili yine bir başlık. Merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasındaki gerilimi bu paket arttırıyor. Şöyle, teklif sadece vergi adaletsizliğiyle değil, merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasındaki gerilimle de ilgilidir. Çünkü Türkiye'nin en temel sorunlarından biri, bütçenin tek merkezde toplanmasıdır. Vergileri toplayan merkezî yönetim bunun sebebidir ama o vergilerle halkın suyunu, yolunu, parkını, kreşini, sosyal desteğini sağlayacak olan yerel yönetimlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Tanhan, buyurun lütfen, ilave bir dakika verdim.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkürler.

Ne var ki merkezî Hükûmet kaynakları paylaşmıyor yerel yönetimlerle sorumluluk yüklüyor ama özgürlük tanımlamıyor. Bu sadece bir mali düzen değil, demokrasiyi de daraltan ve ortadan kaldıran bir anlayıştır.

Şimdi, kanunun 32'nci maddesine baktığımızda, 6446 sayılı EPDK Kanunu'nda bir değişiklik yapılmak isteniyor ve görünürde genel aydınlatma giderleri adil paylaşılsın deniliyor ama fiiliyatta belediyelerin payı yeniden budanıyor. Bu rakamlar ortada. Büyükşehirlerde yüzde 20'den yüzde 30'a çıkarılıyor, diğer belediyelerde yüzde 10'dan yüzde 15'e, il özel idarelerinde yine yüzde 30'a kadar kesinti yapılabilir diyor. Üstelik Cumhurbaşkanına bu oranı 2 katına çıkarma yetkisi de veriliyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Kayyumlardan devralınan borç yüklü, borç yükü altında ezilen belediyelerin elinden halkın hizmetine ayrılmış payın bir kez daha alınması anlamına geliyor yani...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum Sayın Tanhan.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Başkanım, son...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Süreniz doldu.

Buyurun.

Arkadaşlar, sessiz...

Buyurun lütfen, Sayın Tanhan, buyurun.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Yani...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Tanhan, herkese aynı uygulamayı yapıyorum.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Başkanım...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Siz... İlk toplantınız, bak bütün arkadaşlara ilave uygulamayı yaptım, ilk toplantınız, toparlayın lütfen.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ederim.

Yani bir el halkın cebinden alıyor, diğer bir el halkın belediyesinden kesiyor ve sonra da deniliyor ki: Mali disiplin. Hayır, bu bir mali disiplinle açıklanabilecek bir durum değil, siyasal kontrolün finansmanı içindir. Örneğin, belediyelerimize baktığımızda, merkezî sıkıştırmaya rağmen halkla birlikte üretmenin, paylaşmanın örneklerini verebilirim. Diyarbakır Bağlar Belediyesine ve Muş Varto Belediyesine bakmanızı öneriyoruz çünkü biz orada katılımcı belediyecilik bütçesini oluşturuyor... Bağlar Belediyesinin 2026 bütçesinin yüzde 10'u doğrudan halkın onayıyla yapılmıştır. Yine, Varto'da muhtarlar, sivil toplum örgütleri, halk delegeleri bir araya gelmiş bütçenin önceliklerini onaylıyor ve kasım ayı Meclis toplantısında halkın kararları bütçeye geçiyor. Biz burada sadece bütçe yapmadık, aslında demokrasi tesis ettik, katılım, şeffaflık ve dayanışma inşa ettik. Şimdi buralardan sormak gerekiyor, buradan sormak gerekiyor: Biz bunu Bağlar'da yapabiliyorsak, Varto'da yapabiliyorsak merkezî yönetim neden yapamıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Sağ olun Başkanım.