| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2025 |
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Sayın Bakan ve Sayın Bakan Yardımcıları, değerli bürokratlar; hoş geldiniz, sunumunuz için teşekkür ederiz.
İki konuya değineceğim Sayın Bakan kısaca, bir tanesi Avrupa Birliği, biz de biliyorsunuz, 4 Kasımda Avrupa Birliği Komisyonu bir genişleme paketi çerçevesinde Türkiye'yle de ilgili bir rapor açıkladı ve raporun çok bölümleri var. Ben birkaç noktaya değinmek istiyorum. Birçok şeyin yanı sıra deniliyor ki bu raporda demokratik standartlardaki yargı bağımsızlığı ve temel haklar alanlarındaki bozulmaların hâlâ ele alınmayı beklediğini ifade ettiler. Yani birçok şey var onun içinde, mesela, "İleri derecede merkezî Cumhurbaşkanlığı sistemi Parlamentonun yetkilerini ve kuvvetler ayrılığını önemli ölçüde zayıflatmıştır." dediler, biz de bunu hep söylüyoruz. "Etkili bir denetim ve denge mekanizması bulunmamakta, Hükûmetin seçimler dışında hesap verebilirliğini sağlayacak araçlar eksiktir hâlâ." dediler, biz de bunu hep söylüyoruz. "Düzenleyici kurumların çoğu doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlıdır ve kamu idaresi ileri derecede siyasallaşmıştır." dediler, biz de bunu söylüyoruz. "Seçilmiş muhalefet belediye başkanlarının yargılanıp görevden alınması ve yerlerine Hükûmet tarafından kayyım atanması yerel demokrasiye daha da zayıflatmıştır." dediler, biz de bunu söylüyoruz. "Muhalefet siyasetçilerine yönelik aşırı yargısal baskılar siyasi rekabeti bastırmakta ve temel demokratik ilkeleri zayıflatmaktadır." dediler, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18'inci maddesi ihlali; biz de bunu söylüyoruz. "Venedik Komisyonunun seçim sürecini iyileştirmeye yönelik tavsiyeleri uygulanmadı." Doğru, biz de bunu söylüyoruz. Hukukla ilgili tespitler var. "Hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusunda Türkiye'nin hazırlıkları erken aşamadadır. Avrupa Birliği Komisyonunun önceki raporlarında belirlenen kilit konularda geriye gidiş olmuştur. Önceki raporlarda belirtilen ciddi endişeler artmıştır." dediler, biz de bunu söylüyoruz. "Yargı yürütmenin kontrolü altında kalmaya devam etmektedir ve bu durum yargı bağımsızlığını ve yargı süreçlerinin kalitesini etkilemektedir." dediler, biz de bunu söylüyoruz. "Yargı sistemi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararlarını hâlâ uygulamamış, bazı mahkemeler ise Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayı reddederek sistemin bütünlüğünü ve işleyişini zayıflatmıştır." dediler, biz de bunu söylüyoruz ve devam ediyor, birçok şey var; ifade özgürlüğü üzerine, temel haklar üzerine birçok belirlemeler var; bunlar her gün konuştuğumuz şeyler. Peki, sizin Bakanlığınız ne yaptı? Geleneksel olarak bir açıklama yayınladı 4 Kasım tarihli ve dedi ki bu Türkiye raporuna ilişkin olarak "Taraflı, ön yargılı, mesnetsiz iddiaları reddediyoruz." Yani aslında muhalefetin, bizlerin hep konuştuğu şeylerin hepsini taraflı, ön yargılı ve mesnetsiz olarak tanımladınız - bunu hep yapıyorsunuz, biliyorum, daha evvel de konuşmuştuk- ve dediniz ki "Çabalarla uyumsuz ve uzun dönemli çıkarlara da aykırı bir dille kaleme alınmıştır." Her zamanki dille kaleme alınmış vaziyette. Yani Dışişleri Bakanlığı bu tür raporlar karşısındaki geleneksel tepkisini, Türkiye'nin özellikle zayıf olduğu konularda, göstermeye devam etti. İlginç bir tespit yaptınız yine raporunuzda -çünkü rapor ekonomiyle ilgili bölümler de içeriyor, biliyorsunuz- "Türkiye'nin işleyen piyasa ekonomisine yüksek uyum düzeyinin ve sağlam makroekonomik politikalarının vurgulanmasını olumlu ve yerinde tespitler olarak değerlendiriyoruz." dediniz siz kendi açıklamanızda "Doğu Akdeniz'deki yapıcı tutuma işaret etmesini önemli görüyoruz." dediniz vesaire. Şimdi, yani siz yaptığınız açıklamada "Biz Maastricht Kriterlerine uyum konusundaki raporun bizi övmesi noktalarına çok heyecanla bakıyoruz, destekliyoruz fakat Kopenhag Kriterlerini duymazdan geliyoruz." demiş oldunuz aslında bunu açıkça yazmamakla beraber. Şimdi, şunu söyleyelim: Siz de çok iyi biliyorsunuz ki Avrupa Birliğine bütün bu kültürü ve siyaseti açısından bakarsak Kıta Avrupası açısından, bu bir bütün yani buradaki siyasi demokrasi ile ekonomi arasındaki ilişkiler bir bütün olarak kurgulanmış vaziyette ve bunu, böyle, birbirinden koparamazsınız yani "Maastricht Kriterleri iyidir ama Kopenhag Kriterleri kötüdür." diyemezsiniz ancak bunu bir bütünlük içinde ele aldığınız zaman anlamlı bir yere ulaşma imkânı olur. Yoksa ne olur? Hani, hatırlatıyorum, sanıyorum rahmetli Ecevit'in sözüydü "Onlar ortak, biz pazar oluruz." demişti yani çok isabetli bir dönem tahlili değildi belki ama bir tehlikeye işaret ediyordu. Sonra da bu dönemde hâlâ Almanya Şansölyesi Merz'in de ifade etmeye çalıştığı imtiyazlı ortaklık noktasına gelirsiniz eğer Maastricht Kriterleri ile Kopenhag Kriterlerini birbirinden bu şekilde koparmaya çalışırsanız. Dolayısıyla sizin yaptığınız açıklamanın ben çok isabetli olduğu kanaatinde değilim, Türkiye'nin zayıf olduğu noktaları görmezden geliyorsunuz yani bütün Avrupa bunu görüyor, bizler bunu eleştiriyoruz ama Türkiye'de yürütme hâlâ bu konudaki çabasını olumlu bir yöne doğru çevirmiyor gerçekten. Tabii ki şu açıdan size şunu söylemek isterim: Çeşitli yaptığınız toplantılarda, açıklamalarda, konuşmalarda Türkiye ile Avrupa Birliği arasında daha güçlü kurumsallaşmış ve karşılıklı güvene dayalı bir iş birliğinin geliştirilmesini önemsediğinizi vurguluyorsunuz, bunu çok destekliyoruz. Dolayısıyla, bunun hem Türkiye'nin hem Avrupa'nın geniş coğrafyada menfaatine uygun olduğu konusundaki tespitlerinize katılıyoruz fakat bunun gereklerini maalesef yerine getirmiyorsunuz. Bu konudaki görüşlerimizi bir kez daha size ifade etmiş olalım. Yani bunlardan bir tanesi, biliyorsunuz, vize serbestisi, sizin de çok yakından bildiğiniz bir konu. 72 kriterden 6 tanesi yerine getirilmedi, vize serbestisi takıldı, kaldı ve o 6 kritere baktığımızda nedir? Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik yapılması çok basit yapılabilecek bir şey, üstelik şimdi zamanıdır, Türkiye'nin barış ve demokratik toplum süreci açısından baktığımızda iyi bir fırsattır. İşte, Europol'le ilişkiler, GRECO'nun yolsuzlukla mücadele önerilerinin uygulanması meselesi vesaire tek tek sıralamayayım ama 6 madde hâlâ yerine getirilmemiş. Hâlbuki çok kolaylıkla yerine getirebilecek maddeler ama yine Türkiye'nin geleneksel politikası nedeniyle bu da yapılmıyor. Yani bir taraftan Avrupa Birliğine girmek, ilişkileri geliştirmek, sağlamlaştırmak ve kurumsallaştırmak ama öbür taraftan da orada yapılması gerekenleri, kriterleri yerine getirmemek konusunda... Hani şunu hemen söyleyeyim, siz belki bu eleştirime o şekilde cevap verecek olabilirsiniz. Yani "Avrupa sütten çıkmış ak kaşıktır." diye bir fikrimiz yok, tam tersine Avrupa'nın da bu konuda, sürecin ilerlemesi konusunda, fasılların açılması konusunda çok ciddi sıkıntılar yarattığını elbette ki farkındayız. Orada da karşı duruşlar, tepkiler var fakat biz hani kendi tarafımızda ne yaptığımıza bakıp değerlendirmeye çalışıyoruz esas olarak, o nedenle bunları ele aldım. Bu konuda umarız, hem Dışişleri Bakanlığının katkılarıyla hem genel olarak yürütmenin çabalarıyla hem demokratikleşmede hem de hukukun üstünlüğünde gereken adımların atılması çok gecikmeden gerçekleşir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının yüzde 91 değil, yüzde 100 uygulanması gerçek hâle gelir ve Türkiye'nin pozisyonu -siyasi olarak da baktığımızda, demokratik olarak da baktığımızda- daha güçlü bir noktaya gelir.
İkinci değinmek istediğim konu, Güney Kafkasya'yla ilgili, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış çalışmalarıyla ilgili. Son derece önemliydi 8 Ağustos Washington mutabakatı bir diplomatik kırılma anlamına geldi olumlu anlamda ve bunun kalıcı barışa dönüşmesi açısından da gerçekten bir ortak çabaya ihtiyaç olduğu çok açık ortada. Bu konuda birkaç öneri yapmak istiyoruz, biz önemli görüyoruz çünkü güney Kafkasya'da hem Türkiye'nin rolü açısından baktığımızda hem Azerbaycan-Ermeni ilişkilerinin gelişmesi açısından hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesi açısından çok önemli olduğu kanaatindeyiz, birkaç öneri yapacağız. Yani Türkiye, bu konuda 8 Ağustos sonrası -siz de işin içindesiniz çünkü- pek çok aktör Amerika, Avrupa Birliği, Türkiye ve Körfez ülkeleri birçok girişim başlattı. Bu konuda bu çabaların birbirini tamamlaması gerekiyor. Rekabetten uzak bir şekilde uyumlu ilerlemesi gerekiyor barışın gerçekleşebilmesi için ve kalıcı olabilmesi için. Türkiye'nin de kurucu ortak olacağı bir koordinasyon mekanizmasının önemli olduğu kanaatindeyiz. Bununla birlikte bir yatırım fonunun kurulmasının da önemli olduğu kanaatindeyiz. Bir, bunu belirtmiş olalım.
İkincisi, TRİPP'in kapsayıcı bir anlayışla bir an önce...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI NİLGÜN ÖK - Buyurunuz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.
TRİPP'in stratejik bir konu olduğu bellidir, kapsayıcı bir anlayışla bir an önce devreye geçmesi önem taşıyor. Yani mevcut demir yolu hatlarının Azerbaycan, Ermenistan, Nahcivan ve Türkiye çerçevesinde rehabilitasyonu yoluyla 2026'da adımlar atılabilir ve 2027'de sonuç alınabilir. Bu, aynı zamanda hem Ermenistan'la ilişkilerimizi geliştirir, karşılıklı ekonomik ilişkileri geliştirir. Aynı zamanda bunun Türkiye'ye, bölgesel açıdan baktığımızda içe dönük olumlu ticari ve ekonomik bir katkısı olur, bunu söylemiş olalım. Tabii ki sınırların üçüncü ülke vatandaşlarına açılması, 2026'da Türkiye ve Ermenistan vatandaşları için de açılması önem taşır. Bu konuda Dışişleri Bakanlığının da adım atması gerçekten önemli olur diye düşünüyoruz.
Şimdi, Paşinyan hükûmeti -siz de izliyorsunuz- Türkiye'den Azerbaycan'a doğrudan kara ulaşımı sağlayacak Margara-Kornidzor Hattı'nı açmayı öneriyor. Bu konuda bu hattın açılması hem barışa inancı artırır hem de Türkiye'deki iş dünyasıyla Azerbaycan ve Ermenistan'a daha kolay erişim sağlanması sağlar, o açıdan önemlidir. Türk Hava Yollarının hızla Erivan seferlerine başlaması düşünülebilir, önemli bir adım olur. Süleymaniye adımı son derece önemliydi. Kars-Gümrü demir yolunun 2026'da açılabilmesi yönündeki bir açıklamanız süreci olumlu yönde etkiler ve tabii, Azerbaycan-Ermenistan-Nahçıvan- Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı'nın çalışmalarının projelendirilmesine destek olunması önemli bir adım olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, toparlıyorum.
OTURUM BAŞKANI NİLGÜN ÖK - Buyurun lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.
Yani kısaca toparlayacak olursak özellikle Güney Kafkasya'da barışın kalıcılaşmasını sağlamak açısından atılabilecek birçok adım var; kimisi sembolik olabilir, kimisi daha fiilî destek adımları olabilir. Bu konudaki adımların geciktirilmemesi Türkiye'nin de barışa katkısı açısından önemlidir; aynı zamanda Ermenistan'la da ilişkilerin her anlamda, ticari, kültürel, diplomatik, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemlidir diye düşünüyoruz.
Son bir konu, üçüncü konu olacak ama çok kısaca değineceğim, bu konuda daha evvel de size görüşlerimizi iletmiştik, bir kez daha söylemiş olalım: Suriye meselesi. Biz tabii ki Suriye'deki gelişmelerin iki siyasi irade arasındaki sürmekte olan kuzeydoğu Suriye yönetimi adına Mazlum Abdi ve Şam yönetimi adına Ahmet Şara'yla sürmekte olan ve özellikle 10 Mart mutabakatında şekillenmiş olan anlaşmanın gerçekleşmesi ve bir demokratik entegrasyonun ortaya çıkması açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz; bunu destekliyoruz ve oradaki siyasi iradelerin esas itibarıyla olumlu çabalarının Suriye'yi demokratikleştireceği kanaatindeyiz. Bu konudaki tutumumuzu genel olarak biliyorsunuz ama bir iki noktaya değinmek istiyorum. Bir tanesi, Nusaybin ve Mürşitpınar Sınır Kapılarının açılması -bunu daha evvel de iletmiştik, diğer bakanlara da ilettik, Ticaret Bakanlığına da bu konudaki görüşlerimizi ilettik- ilişkileri olumlu anlamda geliştirecektir; diğeri de kuzeydoğu Suriye'yle olacak ilişkilerin geliştirilmeye başlaması, Türkiye açısından oraya bir el uzatılması her anlamda, ticari, ekonomik, kültürel açılardan da baktığımızda, tabii ki siyasal açıdan da son derece önemlidir. Bu konuda da adımlar atılmasını bekliyoruz.
Teşekkür ederim.