KOMİSYON KONUŞMASI

YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Dışişleri Bakanlığının değerli mensupları, değerli konuklar; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ben konuşmamda daha çok Avrupa Konseyi konusu ve tabii burada da resimlerini gördüğünüz Demirtaş, Kavala kararları üzerinde konuşacağım ama bu konuya geçmeden önce sayın Bakana yani özel bir soru olarak lütfen bunu düşünmeyin ama bir soruyu sormak istiyorum, şöyle: Efendim, yakın zamanda sizinle ilgili bir gazeteci arkadaşımızın yayınladığı bir biyografi çıktı. Orada resmî öz geçmişinizde görmediğim bir görevinizden bahsediliyor yani bunun gerçek olup olmadığını cevap bölümünde açıklarsanız çok memnun olurum. Bir dönem sizin Avustralya Büyükelçiliğinde siyasi ve ekonomik danışman olarak çalıştığınız söyleniyor. Şimdi, bunu tabii, ben eğer doğruysa o rezervle söylüyorum, yadırgadığımı belirtmek isterim yani daha önceden Silahlı Kuvvetlerde çalışmış bir kişinin ki daha sonra MİT müsteşarlığı yapmış, Başbakanlıkta müsteşar yardımcılığı yapmış, bugün de Dışişleri Bakanlığı yapan bir kişinin bir yabancı devlet namına Türkiye'de belli bir sözleşmeyle çalışması durumunun bizim tarihimizde çok örneğinin olduğunu düşünmüyorum yani mevzuatta bununla ilgili bir düzenleme var mı emin değilim ama bir şekilde çıkar çatışması kavramı bakımından oldukça problemli görünüyor. Bunu açıklarsanız çok memnun olurum. Ayrıca, tabii, bilemiyorum ama bugün işte, Dışişleri Bakanlığında, Bakanlıkta, bulunduğunuz kuruluşta, geçmişte görev yaptığınız Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Millî İstihbarat Teşkilatında biri personel olarak girmek üzere müracaat ettiğinde acaba geçmişte bir yabancı devlet namına çalışmış olması bir engel midir, bu nasıl değerlendirilir? Siz de birçok defa mülakat komisyonlarında bulunmuşsunuzdur diye düşünüyorum. Bu konularla ilgili bir açıklama olursa Sayın Bakan çok mutlu olurum.

Şimdi, az önce söylediğim gibi, bu Avrupa Konseyi bahsi üzerinde duracağım. Şimdi, Sayın Bakan, konuşma metniniz içerisinde Avrupa Konseyinin ismi hiç geçmedi. Konuşma dışında dağıtılan bir kitapçık var, burada ise bir defa geçiyor ama üzerinde bir kapsamlı açıklama yok yani sanki burada birçok ikili ilişkiler vurgulanıyor, çok taraflılık bakımından birçok kuruluştan bahsediliyor ama hani Avrupa Konseyini topyekûn sanki hem sunumunuzda hem genel olarak işleyişte devre dışı bırakmışsınız gibi bir izlenim aslında buradan ortaya çıkıyor. Bunu açıkçası yani lütfen beni yanlış anlamayın ama rahatsız edici bulduğumu söylemek istiyorum yani biz Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz Türkiye olarak ve gerçekten çok önemli Türkiye açısından bir kuruluş olduğunu belirtmek istiyorum. Bir de yani siz de Bakanlık olarak yaptığınız açıklamalarda Avrupa Birliği üyeliğinin bir stratejik hedef olduğunu söylüyorsunuz. Bu anlamda çok değerli ama netice itibarıyla yani Avrupa Konseyindeki durumu maalesef şu günkü şartlar içerisinde bulunan bir ülkenin doğal olarak Avrupa Birliği üyeliği çok büyük bir problem yani bunun gerçekleşmesi çok zor. Hatırlayacaksınız, müzakerelerin başlangıcı kararının oluşabilmesi Türkiye'nin Avrupa Konseyinde denetimden çıkmasıyla mümkün olmuştu. Maalesef, ülkemiz Avrupa Konseyi tarihinde denetimden çıkmış bir ülke olarak tekrar denetime giren ilk örnek oldu 2017 Anayasa değişikliğiyle birlikte. Bu yanıyla da yani Avrupa Konseyi konusunu az önce benden önceki hatipler örneğin, GRECO konusunu vize serbestisinin bir şartı olarak gündeme getirdiler ya da yani birçok bununla ilgili örnek verilebilir ama Avrupa Birliği de biliyorsunuz hem Venedik Komisyonu kararlarını hem Avrupa Konseyinin denetim raporlarını doğal olarak Avrupa Birliğine üyelik konusunda da bir temel referans olarak kabul ediyor. O bakımdan, bu Avrupa Konseyi bahsinden hiç bahsetmediniz sabahki konuşmanızda ama özellikle yanıt bölümünde bunun üzerinde bir şeyler söylerseniz bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bu kapsamda da az önce söylediğim gibi, Kavala ve Demirtaş kararlarına gelmek istiyorum çünkü burada Sayın Bakan, ben tabii, geçmiş yıllarda sizin Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığınız konuşmaların metinlerine tekrar döndüm, baktım. Öncelikle, tabii, bir yandan bir tarafıyla sizi tebrik ediyorum yani siz daha önceki konuşmanızda dediniz ki: "Ben Meclisten bir şey saklamam." yani bir Bakanın bunu söylemesi bizim açımızdan değerlidir. Bu saklamayacağınız düşüncesi etrafında şuna gelmek istiyorum: Şimdi, bu konu "Adalet Bakanlığının sahasında bir konudur ve onların meselesidir." diyemezsiniz yani Dışişleri Bakanı olarak, Dışişleri Bakanlığı olarak Bakanlığınızın bu konuyla ilgili net bir ifadesinin biz duymak istiyoruz. Ayrıca, bunu sizin geçmişteki yine konuşmalarınızda, burada Plan ve Bütçe Komisyonunda "Ya, siyasi bir mecraya taşıyor Avrupalılar, o yüzden çözülemiyor." gibi ifadeleriniz oldu. Sayın Bakan, uzun süredir ne Avrupa Konseyinin Genel Sekreteri ne de Asamblenin Başkanı bu konularla ilgili bir açıklama bile yapmadı. Bizim de kendileriyle yaptığımız konuşmalarda aslında bir şekliyle bu tutumunuzun yani gündeme getirdiğiniz bu tutumun önünü açmak bakımından aslında böyle bir tavırlarının olduğunu da bizlerle paylaştılar ama bunun üzerinden takdir edersiniz ki iki yıldan fazla süre geçti ve gerçekten gerek Kavala gerek Demirtaş kararlarının uygulanmıyor olması Türkiye'nin önünde büyük bir engel olarak bulunuyor. Şimdi, burada maalesef şöyle bir açıklama: "Ya, biz zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararını uyguladık, uyguluyoruz." Değerli Bakan, yani bu tatmin edici bir açıklama olmuyor takdir edersiniz ki çünkü bu kararda diğer kararlardan farklı bir hüküm var, o da şu yani birçok defa açıkladık ama çok kısaca vaktinizi almadan söylemek istiyorum: 18'inci madde üzerinden bir karar vermiş olmaları. Bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında çok alışkın olunan bir durum değil yani burada bizi ilgilendiren aslında üç hüküm var sözleşme bakımından. Birincisi, 5/1 hükmü yani bu tutuklamanın bir makul şüpheye dayanmıyor olması ama onun ötesinde 18'inci maddeye bizi götüren ve 18'inci madde bakımından maalesef Türkiye'yle ilgili ihlal kararını oluşturan husus şu: "Gerçek amaç başka, başka bir amaçla bu insan tutuklandı." kararının alınması yani Demirtaş örneğinde "Bir partiye siyaset yaptırmamak için dokunulmazlıklar kaldırıldı ve Demirtaş cezaevine konuldu." deniyor. Maalesef Adalet Bakanlığı temsilcisinin Demirtaş yargılamasında büyük dairede yalan söylediği, bu çok acı ama tutanaklarda yazıyor, karar metninde yazıyor, bir mahkeme bulgusu olarak oraya düşülmüş yani deniyor ki Adalet Bakanlığı temsilcileri tarafından: "Sadece efendim, o zamanki HDP'li milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırılıp cezaevine girmedi, AK PARTİ'li ve MHP'li milletvekilleri de girdi." diyor Adalet Bakanlığı temsilcisi büyük dairede, huzurda maalesef kararda bu açıklanıyor, tekrar sorulduğu taraflara açıklanıyor ve Türkiye'nin, maalesef Türkiye'yi temsilen orada bulunanların yalan söylediği açıklanıyor ve karar metninde de Demirtaş bakımından bir partiye siyaset yaptırmamak örtülü amacıyla Demirtaş'ın tutuklandığı söyleniyor ve Kavala olayında da Kavala örneğinde de insan hakları mücadelesini yapan insanları, kurumları, aktivistleri caydırmak maksadıyla Kavala'nın cezaevine konulduğu söyleniyor. O nedenle, 18'inci madde bakımından ortaya konulan ihlal durumu başka ihlal kararlarıyla karşılaştırılamaz, Avrupa Konseyinde de bunu bir nevi sistemin ortasına atılmış bir nükleer bomba, 18'inci madde kapsamındaki ihlal kararının uygulanmaması durumunu sistemin kalbine bırakılmış bir nükleer bomba olarak değerlendiriyorlar. Bu şartlar içerisinde Sayın Bakan şunu söylemek istiyorum: Yani orta yerde bir mahkeme kararı var ve bu mahkeme kararı çıktıktan sonra davanın bir tarafı olarak Türkiye "Ben bu mahkeme kararını tanımıyorum." diyemez yani bir mahkeme varsa, o mahkemenin yargı yetkisini kabul ettiyseniz "Ya, bu karar yanlış, yanlış olduğunu ben düşünüyorum ve o kararı uygulamayacağım." diyemezsiniz. Biz şimdi, bunu hep Anayasa'mıza referansla söylüyoruz haklı olarak 90'ıncı maddeye ama şunu da hatırlatmak istiyorum: Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 311'inci maddesi var, bu unutuluyor. 311'inci maddenin f) bendinde -yani vaktim çok sınırlı ama söylemek istiyorum- "İnsan haklarını ve ana hürriyetleri korumaya dair sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının..." şeklinde devam eden maddede yani Demirtaş örneği ve Kavala örneği için bunu söylüyorum "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle ilgili bir ihlal mahkeme kararıyla tespit edildiyse, Avrupa İnsan Hakları kararıyla tespit edildiyse bu bir yeniden yargılama sebebidir." diyor bizim Ceza Muhakemeleri Kanunu'muz. Şimdi, bu kanun yokmuş gibi, böyle bir hüküm yokmuş gibi, Anayasa’nın 90'ıncı maddesi yokmuş gibi davranamayız. Yani biz bu Meclisin üyeleri olarak, bu Meclisin kabul ettiği kanunları yok mu farz edeceğiz? Bununla ilgili maalesef -yani lütfen şahsınıza almayın ama- muhatap bulamıyoruz efendim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUNUS EMRE (İstanbul) - Adalet Bakanına söylüyoruz, "Benim işim değil" diyor, Dışişleri Bakanına söylüyoruz, "Benim işim değil diyor. Kimin işidir, bu kimin işidir? Yani bir mahkeme kararının...

ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Emre, teşekkür ediyorum.

YUNUS EMRE (İstanbul) - Tamamlamak istiyorum Sayın Başkanım, iki dakika verirseniz lütfen.

ORHAN ERDEM (Konya) - Hemen...

YUNUS EMRE (İstanbul) - Saygısızlık yapmak istemiyorum ama gerçekten bu konuyla ilgili Hükûmetinizin görüşü nedir, bunların ortaya çıkması gerekir.

Hele ki şu son, Demirtaş'la ilgili gazetelerde okuduğumuz durum bir facia. Ya, neden bahsediyorum, birtakım haberler çıkıyor: Demirtaş'la ilgili salıverilme gerçekleşecek ama İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı değil, başka bir şekilde gerçekleşecek.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Arı... Sayın Arı...

YUNUS EMRE (İstanbul) - Bitiriyorum efendim.

Bu dehşet verici bir durum. Az önce söyledim; Anayasa duruyor, Ceza Muhakemeleri Kanunu duruyor ama birtakım mutfaklarda pişirilen usullerle Türkiye'de bir mecra oluşturulmaya çalışılıyor.