| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2025 |
SÜREYYA ÖNEŞ DERİCİ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, kıymetli bürokratlar ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye'nin dış politikasını sloganlar ve afişlerdeki güçlü Türkiye imajından değil, sahadaki somut verilerden hareketle konuşmak zorundayız. Devletin dış politikasının maalesef bağlantılı olduğu iç politikadaki olumsuz gelişmeler sebebiyle büyük kırılganlıklar barındırdığı gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre üst üste on bir yıldır dünyanın en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi. Bununla birlikte Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin 2024-2025 planlamasında Türkiye'ye ayrılan bütçe yüzde 38 azaltıldı yani AB ve BM fonları kademeli olarak daralırken Türkiye fiilen tek başına bırakıldı, neredeyse sadece göçü tutan ülke olarak tanımlanır hâle geldi. Sonuç, başarısız bir göç yönetimi ve uluslararası alanda bu konuda Türkiye'nin neredeyse yalnız bırakıldığı gerçeği.
Bölgesel politikalarda ise birçok ülkeyle ilişkiler birkaç yıl içinde düşman dost ekseninde defalarca yer değiştirdi. Dün sert söylemlerle dışlanan ülkelerle bugün milyonlarca dolarlık anlaşmalar imzalanıyor. Elbette, diplomasi kapıları sonsuza kadar kapatma sanatı değildir ancak sorun bu politika değişikliklerinin gerekçelerinin millete izah edilmemesidir. Hükûmet içeride hâlâ "Her masada kuralları biz belirliyoruz." söylemiyle yola devam ediyor, oysa bir yandan insan hakları alanındaki gerileme nedeniyle Avrupa Konseyi mekanizmaları devreye alınmış durumda. Bir diğer deyişle, Türkiye AB diyaloğu stratejik ortaklıktan ziyade kriz yönetimi düzeyine inmiş durumda.
Değerli milletvekilleri, saygıdeğer bürokratlar; bizlerin muhalefet vekilleri olarak aydınlatılmasını istediğimiz çok husus var. Örneğin, yoğun gündem sebebiyle geride kalmış çok önemli bir sorun var, AB üyesi olmadığı için İngiltere'yle yapılan Geri Kabul Anlaşması'nın akıbeti nedir? Anlaşma uyarınca İngiliz sınır birlikleri ve güvenlik uzmanları Türkiye'de ilgili birimlerde göreve başlamış mıdır? Bu arada İngiltere'nin mülteci deposu olarak gördüğü Ruanda'yla yapılan turizm anlaşması ve uçak seferlerine ilişkin iddiaların hâlen izaha muhtaç olduğunu hatırlatmak isterim. İngiltere'yle ilişkilerden söz etmişken bir vekilimiz daha bahsetti, İngiliz Dış İstihbarat MI6 Başkanı Richard Moore görevi bırakırken İstanbul'da yaptığı konuşmasında kimlikleri gizli tutulacağı garantisiyle İngiliz istihbaratına bilgi iletilmesini istedi. Konuya ilişkin sizden hiçbir tepki göremedik, bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Rusya için söylüyormuş gibi kılıflanmış bu sözlerle ülkemiz Rusya'ya karşı ajan cennetine mi çevrilecektir? Çok yönlü ilişkilerimizin olduğu Rusya'yla ilişkilerimiz hassas bir zeminde devam ederken Rusya düşmanlığı konumuna mı geçiyoruz? Hedef kim ve hangi ülke olursa olsun bu çağrının İstanbul'dan yapılmasını nasıl kabul edebiliyorsunuz? Bir yandan İngiliz ajanı olduğu iddiasıyla Hüseyin Gün adlı kişi üzerinden Sayın İmamoğlu ve Tele1'e kadar uzanan akıl almaz bir casusluk senaryosu bugün başlıca gündem maddesi ama akla gelen soru şu: İngilizlerin bizim ülkemizde bu tür bir konuşma yapmalarını Türk Dışişleri olarak normal mi karşılıyoruz?
Türkiye'nin uluslararası alandaki ilişkilerine yönelik Filistin, Katar, İran, Suriye ama en çok da ABD'yle ilgili birçok sorumuz var. Zamanı verimli kullanmak adına en temel soruyu sorarak konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devleti ne zamandır meşruiyetini dışarıdan talep ediyor ve yetkililerin diğer devlet liderleriyle olan yakın dostluğuna güvenerek sürdürüyor? Amerika tarafından verildiği ifade edilen bu meşruiyete neden ihtiyacımız var? Yoksa iktidarınızın devamı için mi böyle bir desteğe ihtiyaç duyuyorsunuz?
Değerli Bakanın ve bürokratların elbette çok iyi bildiği bir hususu buradan vurgulamak istiyorum: Bir ülkenin gücü ve dış politikadaki itibarı kurumlarının hukuka uygunluğuna ve demokratik işleyişine bağlıdır. Gerçek meşruiyeti Türk halkı vermediği sürece iktidarın başarılı ve istikrarlı olarak addedilmesi mümkün değildir. İçerideki bütün otokratik hamleler dış politikada manevra alanını daraltır ve istikrarsızlığa sebep olur. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı bütçesinin toplumun gerçek menfaatleri için kullanılıp kullanılmayacağı konusunda öncelikle muhalefet ve toplum ikna edilmelidir.
Teşekkür ederim.