| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 20 .11.2025 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Millî Eğitim bütçesini konuşuyoruz. 2026 yılı bütçeniz 1 trilyon 944 milyon lira. Personel ve SGK primleri bu bütçenin, her sene olduğu gibi, yüzde 80'lerini doldurmakta, bu sene de yüzde 82'sini oluşturuyor, tam 1 trilyon 609 milyar lira. Geçmiş yıllarda da benzer tablo söz konusuydu.
Kesin hesaba baktığımız zaman 2024 yılında personel ve sigorta giderlerinin yüzde 80 olduğunu görüyoruz. Ancak daha önceki milletvekili arkadaşlarımızın belirttiği gibi, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin hem bütçe içerisinden hem de millî gelirden aldığı pay her geçen yıl azalmakta. 2016 yılında eğitim harcaması gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4'üne denk gelmekteyken 2026 yılında planlanan yüzde 3,4. 2024 yılında -benim dikkatimi çeken- kesin hesapta mal ve hizmet alımı giderlerinde başlangıç ödeneğinin çok üzerinde harcama yapılmış; başlangıç ödeneği 79 milyar lira, harcama 103,8 milyar lira ve burada baktığımız zaman da tüketime yönelik mal ve hizmet alımlarından kaynaklandığını görmekteyiz. Bu konuda bir açıklama yapmanızı bekliyoruz. Ayrıca, mesela, sermaye giderlerine, gayrimenkul sermaye üretim giderlerine baktığımız zaman da 2024 yılında 80,9 liralık ödenek ayrılmış olmasına rağmen -yani bu okul bina yapımı için ayrılmış olan tutar- yapılan harcamanın 56,9 milyar lira olduğunu görmekteyiz. Oysa ülkemizde ciddi bir derslik ihtiyacı var yani sizin sunumlarınızda da bulunmakta. İlköğretimde mesele öğrencilerimizin yüzde 35 ikili öğretimde okumak zorunda kalıyorlar. Manisa'da, mesela, ilköğretimde ihtiyaç olan derslik sayısı 1.384 -tek tek, ilçe ilçe saymayacağım- 7.139 derslik varmış ilköğretimde, 1.383 tane yeni dersliğe ihtiyaç var ama benim anladığım doğruysa 2024 yılındaki ödeneğinizi yani gayrimenkul sermaye üretim giderleriyle ilgili ödeneğinizi harcamamışsınız. Bunun gerekçesi nedir? Onu öğrenmek istiyorum sizlerden.
Bütçe belgelerini incelediğimiz zaman da ilginç birkaç husus var; TÜİK verileri ve PISA çıktıları da bu hususlarla örtüşmekte, mesela benim dikkatimi çeken devamsızlık. İlköğretimde yirmi gün ve üstü devamsızlık yapan öğrencilerin oranı yüzde 13,33. Ben hatırlıyorum, ben ilkokuldayken beş yıl boyunca bir gün devamsızlığım vardı, ortaokuldayken bir gün devamsızlığım vardı, arkadaşlarım da aynı şekildeydi. Yüzde 13,33 çok fazla bir oran. Lisede bu oran daha da dikkat çekici bir noktaya ulaşıyor. Bütün lise türlerinde ortalama yüzde 27,74. Okul türlerine bakarsak mesela meslek liselerinde devamsızlık yapan öğrenci sayısı yüzde 49,78 yani öğrencilerimizin neredeyse yarısının devamsızlık problemi var. Evet, okullaşma oranı artıyor ancak çocuklar okula gitmiyor, benim buradan görmüş olduğum sonuç bu. Benzer soruyu -sizin de sunumunuzda bahsettiğiniz- PISA 2022'de de sormuşlar ve şu soruluyor; üst üste, kesintisiz, üç ay boyunca okula gitmeyen çocuklarımızın oranı yaklaşık yüzde 5. En önemli gerekçe ise sağlık sorunları. Bu rakamlar gerçekten de yüksek rakamlar.
Bir diğer sıkıntı, benim gördüğüm, 9'uncu sınıf tekrar oranı. Tüm okul türlerinde problem var ancak yine teknik meslek liselerinde ciddi problem var. Mesela, meslek liselerinde 9'uncu sınıfı tekrarlama oranı yüzde 38, neredeyse yüzde 40 yani bunlar devam edenler. Ayrıca, 9'uncu sınıfta kalıp da devam etmeyen, işte MESEM'lere giden çocuklar da var. Yani özellikle benim gördüğüm en büyük problemlerden bir tanesi eğitim hızla, adım adım, dolu dizgin özelleştiriliyor ve bu özelleşme de -siz sık sık fırsat eşitliğinden bahsettiniz ama- çok ciddi bir adaletsizliği beraberinde getiriyor. TÜİK verisine göre, buna göre 1'inci gelir grubu yani en yoksul yüzde 20'lik kesim toplam eğitim harcamalarının sadece yüzde 2,3'ünü yapabiliyor; bakın, en yoksul kesim toplam eğitim harcamalarının sadece 2,3'ünü yapabiliyor. En zengin, en varsıl kesim ise yüzde 64'ünü yapmakta. İşte, en büyük eşitsizliğin olduğu yer ne yazık ki eğitim.
PISA 2022, gene bakıyoruz, orada da benzer bir soru sormuşlar, Kapsayıcılık Endeksi'nde akademik kapsayıcılıkta 37 ülkede 35'inci sıradayız; sosyal kapsayıcılıktaysa 32'nci sıradayız.
Evet, puanlar artmış, yıllar içerisinde puanlarda bir artış var ancak fen lisesinde okuyanların matematik ortalama skoru 598, meslek liselerinde okuyanların 395. Aralarında on yıllık bir öğretim farkı, öğrenim fark olduğu söylenmekte.
Ekonomik, Sosyal, Kültürel Durum Endeksi'ne baktığımız zaman Türkiye 36 ülke arasında sonuncu sırada yer almakta. Öğrencilerimizin yüzde 33'ü yani üçte 1'i en düşük yüzde 20'lik dilimde ve ne yazık ki Sayın Bakan, öğrencilerimiz mutsuz. Türkiye örneklemindeki öğrencilere "Mutlu musunuz?" diye soruluyor "1 ila 10 arasında puanlama yapın." diyorlar. OECD'nin skoru 6,8; Türkiye'de 4.9, en düşük puan yani en mutsuz öğrenciler ne yazık ki Türk öğrenciler.
Biraz meslek liselerinden bahsetmek istiyorum. Meslek liselerinde devamsızlıktan bahsettik, sınıf tekrarından bahsettik yani mesleki eğitim memleket meselesi diyoruz fakat meslek lisesi sayısı azalmakta, öğrenci sayısı azalmakta. 2011-2012'de 1 milyon 825 bin öğrenci varmış meslek liselerinde; bu, 1 milyon 498 bine düşmüş, okul sayısı düşmüş. Artan bir şeyi var burada; o tarihte 45 olan özel meslek meslek lisesi sayısı 308'e çıkmış, 4 bin olan öğrenci sayısı da 144 bine çıkmış. Gerçekten de burada önemli bir sorun var ve ne yazık ki bu çocuklarımız MESEM'lere gitmek zorunda kalıyor. Gerçi rakam azalmış, 400 binlere düşmüş ancak biz bu çocuklarımıza sahip çıkamıyoruz.
Sayın Bakan, Manisa ili Yunusemre ilçesinde Muradiye Mahallesi'nde bir ortaokul müdürü aynı zamanda eski EĞİTİM- BİR-SEN Şube Başkanı kendi çocuğunu sınavda yeterli puan alamamasına rağmen merkezî sınavla öğrenci yerleştirilen, puanla öğrenci yerleştirilen Fatih Anadolu Lisesine yerleştiriyor. Nasıl oluyor bu? Nakil ve Yerleştirme Komisyonu kararıyla yapıyor bunu. Üstelik doğal afet sebebiyle yerleştirme maddesini kullanarak yapıyor. Bizim Manisa'da Allah'a şükür, bir doğal afet olmadı, bir deprem olmadı, aile deprem mağduru değil yani hileyle, hülleyle Müdür Bey kendi çocuğunu Komisyon kararıyla yerleştiriyor. Bunu sendikalar ortaya çıkarıyor, soruşturma başlatılmış herhâlde, biz de bu konunun takipçisi olacağız.
Şimdi, o zaman aklımıza şöyle bir soru geliyor: Acaba bu doğal afet sebebiyle yerleştirme maddesiyle, örnekte olduğu gibi, haksız yere başka nakiller yapıldı mı? Bunun için tüm nakillerin, tüm Komisyon kararlarının gözden geçirilmesi lazım. Esasında, çok acı bir tablo bu; gerçekten de acı, gerçekten de üzüldüm yani bir öğretmenin, bir eğitimcinin hileyle, hülleyle hak yemesi gerçekten acı ve utanç verici ama geriye dönüp baktığımız zaman artık bu olaylar ne yazık ki ülkemizin normali hâline gelmeye başladı, bu ve buna benzer olaylar yaşanıyor ne yazık ki ülkemizde.
Bir şey söyleyeyim size Sayın Bakan: Belki de daha acısı, şu anda Millî Eğitim Bakanı olarak oturuyorsunuz ve rektör olurken de yasal şartları taşımadığınız hâlde adrese teslim, kişiye özel bir yasal düzenlemeyle rektör oldunuz ve o yasal düzenlemeden benim bildiğim kadarıyla sizden başka kimse faydalanmadı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Ahmet Bey, Ahmet Bey...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Yani sizde hülle yapmış oldunuz. O zaman şöyle düşünüyorum: Kusura bakmayın, kusuruma bakmayın, lütfen kusura bakmayın yani şimdi, böyle bir Bakan Millî Eğitim Bakanlığında oturuyor, o zaman böyle ortaokul müdürlerinin olması da normaldir diyorum.
Komisyonu saygıyla selamlıyorum.