KOMİSYON KONUŞMASI

KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakan, değerli bürokratlar, sayın basın mensupları; sizler de hoş geldiniz.

Şimdi, Sayın Bakan çok güzel bir propaganda konuşması yaptı ancak bunları biraz sonuçlarıyla değerlendirmemiz lazım. Sağlık Bakanlığı dediğimiz zaman yaptığı işlerin iki sonuca ulaşması lazım: İnsanların yaşam süresini uzatmak ve yaşadıkları süre içerisinde sağlıklı geçen süreyi uzatmak. Bakalım bu yapılanlar bu amaca hizmet etmiş mi.

Ben sunumumdan önce Sağlık Bakanlığının performansına değineceğim çünkü büyük bir bütçe veriyoruz. Bu bütçe nasıl kullanılmış, performansı nasıl? Sonra, Sağlık Bakanlığı 2026 bütçesine kısaca değineceğim ve Sayıştay bulgularıyla sunumumu bitireceğim.

Baştan söyleyeyim: Sağlık Bakanlığının performansı zayıf. Neden böyle söylüyorum? Bakın, OECD ülkeleri ortalamasından dört yıla yakın daha kısa bir ömrümüz var ve geçen yıllarda da söylemiştik, pandemide kötü bir performans nedeniyle OECD ülkeleri içerisinde ömrün en kısaldığı ülke Türkiye. Oysa, Türkiye 2007'den sonra duraksamaya başlamasa Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinden daha yüksek bir yaşam ümidine sahipti; maalesef, bu giderek azaldı ve pandemi sonrasında ara iyice açıldı. 1960-2000'e bakacak olursanız Türkiye OECD ülkeleri arasında ömrün en fazla uzadığı 2'nci ülkeydi; şimdi, bunu geride bırakmış durumdayız. Pandeminin en fazla etkilediği üç yıla bakın, 2020, 2021 ve 2022; fazladan ölüm sayısı... Değerli milletvekilleri, 309 bin; her yıl 100 bin fazla insanımızı yitirmişiz ve sağlıklı yaşam yılı beklentisi de OECD ülkeleri içerisinde en düşüklerden bir tanesi. Verilere bakın; solunum sistemi hastalıklarından ölümler artıyor, bulaşıcı hastalıklardan ölümler Avrupa'dan yüksek, Covid-19 pandemisiyle ilişkili ölümlerin oranı ise Avrupa'nın 2 katı. Erken ölümlerle ilgili ciddi problemimiz var, Sayın Bakan da gösterdi sunumunda, 2010'dan sonra plato çiziyor çocuk ve bebek ölümleri ve yine, Bakanlığın slaytlarına bakacak olursanız hem bebek ölümü hem çocuk ölümü çok yüksek. Bölgeler arasında ciddi eşitsizlik var. İllere bakın -2024 verisi- Artvin'de bin çocuktan 3,7'si ölürken Gaziantep'te 16,7'si ölmüş; korkunç bir eşitsizlik. Gaziantep demişken, bakın, yenidoğan yoğun bakım üniteleri özel sektöre terk edilmiş durumda ve yine, Gaziantep'te kamu hastanesinden özel hastaneye sevk yapılıyor. Dolayısıyla, burada, iyi bir performanstan söz etmemiz mümkün değil.

Şimdi, Yenidoğan Çetesi Araştırma Komisyonundaki bulgulara geleceğim, Değerli Başkanımız da burada. Bakın, 2015 yılında CHP milletvekilleri 5510 sayılı Kanun'da ek 10 düzenlemesi yapılırken itiraz etmiş ve bugünleri söylemişti -Meclis tutanakları- "Eğer böyle giderse ileride çeteler oluşabilir, bu da çocukların hayatını kaybetmesine yol açabilir." diye ama dinlenmedi. Bakın, Sayın Bakan, burada çok olumlu bir şey getiriyorum sizin için, altında imzanız var. 2016 yılında İstanbul'da Yenidoğan Branş Komisyonu kuruyorsunuz; tebrik ediyorum sizi, çok önemli bir şey. Peki, sonrasında bunu niye getirmediniz ya da niye Yenidoğan Komisyonuna gelemediniz, bunları anlatamadınız? Çocukları ölen ailelere karşı bir sorumluluğunuz yok mu? Gerçekten, ben, sizin bizim ısrarlı taleplerimize rağmen niye Komisyona gelmediğinizi anlayabilmiş değilim. Üstelik, Sayın Bakan, bakın, yine, Sağlık Bakanlığının bir komisyonunun raporu 2017 yılında -en sağdaki sütunları görüyorsunuz- özel hastanelerdeki yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde korkunç sorunlar var. Bir tanesini söyleyeyim: Enfeksiyon önlemlerine ve antibiyotik kullanımına uygunluk yüzde 20'ler civarında. Bu kadar kötü bir durum varken niye bu yenidoğan ünitelerine, niye özel hastanelere müdahale edilmediğinin mutlaka topluma açıklanması lazım. Bu sorumluluk hem sizin hem diğer sağlık bakanlarınındır, maalesef, hiçbiriniz komisyona gelmediniz. Üstelik, Sayın Bakan, gelseniz size şunu soracaktım: Bizde nüfus başına dünyada kabul edilen standartlardan 2 kat fazla yenidoğan yoğun bakım yatağı var yani bir eksiklik söz konusu değil. Bakın, bu, sizin kendi verileriniz. Peki, bu kadar yüksek yenidoğan yoğun bakımı yatağı olduğu hâlde bizde yenidoğan ölümleri neden yüksek? Bunu mutlaka tartışmamız gerekir.

Kalp krizi ve diğer iskemik hastalıklardan ölüm hızımız hâlen yüksek, inme nedeniyle ölüm hızımız hâlen çok yüksek. Kaçınılabilir nedenlere bağlı ölüm hızı, hem önlenebilir hem tedavi edilebilir ölümler söz konusu olduğunda çok yüksek. Hep Almanya'yla kıyaslıyorlar, Almanya'yı bir kenara bırakın, OECD ortalamasından bile maalesef yüksek. Acil servislere korkunç bir başvuru var çünkü rutin hastaları da acil servislere kabul ediyorsunuz. OECD ortalamasından 6 kat yüksek acil servislere başvuru var; bu durumda acil servisler acil servisi olma özelliğini maalesef kaybediyor.

Türkiye'de ölümlere ve hastalık yüküne etkisi en yüksek risk etmenlerine bakalım. 3'ünden söz edeceğim zaman darlığı nedeniyle. Tütün kullanımı... Bakın, siz milletvekillerini sigara bırakma polikliniğine davet ediyorsunuz ama Türkiye'de tütün kullananların oranı artıyor, kırmızı sütunlar sizin araştırmanız Sayın Bakan, çok ciddi bir artış var. Üstelik, dünyadaki Global Tütün Endeksi'nde Türkiye tütün endüstrisinin etkisinin önde olduğu bir ülke olarak tanımlanıyor; gerçekten, bu kabul edilemez, buna mutlaka müdahale etmek gerekir.

Bulaşıcı hastalıklara karşı savaşım çok yetersiz. İki hastalık söyleyeceğim: Biri şeker, diğeri yüksek tansiyon. Bakın, şeker hastalığına: 2011'de görülme sıklığı yüzde 8'in altında 2022'de bunun 2 katına çıkmış. Siz nasıl mücadele ediyorsunuz hastalıklarla? Bu, asla kabul edilebilir bir şey değil. Hipertansiyonda durum çok fena. Dünya Sağlık Örgütü verisi, diyor ki: "Türkiye'de 15 milyon hipertansif hasta var. Bunların 9,7 milyonunun hipertansiyonu kontrol altında değil." Buradan şunu söyleyeyim: Daha fazla hekime -birazdan söyleyeceği- başvuru sayısını artırmak bunları kontrol etmeye yaramıyor Sayın Bakan. Dolayısıyla, akılcı politikalara, özellikle koruyucu hizmetlere ağırlık vermeye ihtiyaç var.

Hemodiyaliz sayılarının dağılımına bakın. İstanbul'u özel sektöre terk etmiş durumdasınız. Prevalansın en yüksek olduğu bölgelerde, maalesef, Sağlık Bakanlığının hemodiyaliz cihazları bu prevalansla uyumlu değil.

Gereksiz MR çekiminde Türkiye 1 numarada, gereksiz tomografi çekiminde Türkiye 1 numarada. Üstelik -MR'ı bir kenara bırakıyorum- tomografide verdiğimiz radyasyon bu kişilerin kansere yatkınlığını artırıyor; bilimsel olarak, siz de meslektaşım olarak bunu biliyorsunuz.

Sezaryen ameliyatlarıyla ilgili "primer" sezaryenle ilgili bir veri verdiniz ama toplama baktığımızda korkunç yüksek hâlen; bu, asla kabul edilemez, kabul edilen sınır, biliyorsunuz, yüzde 15, bizde yıllar içerisinde artıyor. Zaman darlığı nedeniyle getirmedim, Sağlık Bakanlığı hastaneleri arasında da çok ciddi farklılık var bölgeler arasında; bunların incelenmesi gerekir.

Akılcı ilaç kullanımından söz ettiniz. Lancet'teki makaleyi biliyorsunuz; Türkiye, maalesef, Tunus ve Cezayir'le birlikte en yüksek antibiyotik kullanılan ülkelerden bir tanesi, dünyada üç ülkeden bir tanesi. Bu kadar yüksek antibiyotik kullanıp bir de bulaşıcı hastalık yükünün azalmaması ve Avrupa'ya göre 2 kat fazla olması gerçekten anlaşılabilir bir şey değil. Bu arada sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyonlardaki direncin yüksekliğini de söyleyelim.

Bu arada veri paylaşmıyorsunuz. Bakın, 2025 yılı bitiyor, 2024 yılı istatistiklerini yayınlayamadınız, yanınızda Sayın Bakan Yardımcısı var, o verilere erişip makale yayınlıyor ama kamuya açık veri yok, kabul edilemez. Çevrim içi herhangi bir veriye erişim yok. Burada gördüğünüz İngilizce veriler İngiltere Sağlık Bakanlığının haftalık ölüm verilirdir. Bakın, ekim ayının, Ekim 2025'in verileri var burada. Biz 2024'ün ocak ayının verilerine erişemiyoruz; bu, kabul edilemez. Niye bu, bu çağda yapılmıyor, anlayabiliyor değilim.

Gelelim bütçeye, en sonda söyleyeceğimi söyleyeyim: Bir, bütçe yetersiz; iki, dağıtım tercihleriniz yanlış; üç, şehir hastaneleri yine Sağlık Bakanlığı bütçesini rehin almış. Yakından bakalım, bütçenin genel bütçedeki oranı yüzde 7,8'e çıkmış, tebrik ediyorum. Geçen yıla göre bir artış var ama yetmez bunun en az yüzde 10 olması gerektiğini tıp fakültesi yıllardan siz de bilirsiniz. Dolayısıyla, buradaki artış oranını yeterli bulmuyoruz. OECD veri tabanına bakın, yalnızca Sağlık Bakanlığı değil kamu bütçesinde diğer bakanlıklarla birlikte aktarılan payın en az yüzde 15 olması lazım. Bizde yüzde 10'u toplamda zor buluyoruz. Sayın Bakan, bu bütçeyle ne hastalıkların önlenmesi ne tedavi edilmesi konusunda ciddi kaynak aktarılamaz. Birazdan aktarılamadığının bir başka verisini de sizinle paylaşacağım. Ayrıca, bütçe düşük ama burada merkezî yönetim bütçesinden ayrılan payın yetersizliğine de özellikle vurgu yapmak lazım, OECD ülkeleriyle kıyasladığımızda durumumuz hiç iyi değil. Dağıtımınızdaki tercihleriniz de yanlış. Ya, bütçenin yüzde 58'ini hastanelere ayırıyorsunuz. Yani bırakalım hastalansınlar, hastalandıklarında tedavi edelim, onlara ilaç verelim, tıbbi görüntüleme yapalım. Açık söyleyeyim Sayın Bakanım; bu, yalnızca sağlık sermayesine işine yarar. Bu, insanların ne uzun ömürlü olmasına ne de ömürleri içerisindeki sağlıklı sürenin artışına bir katkı maalesef sağlamaz. Yıllardır bu tercih değiştirememiş durumdasınız. Bu yıl üstelik bütçeden hastanelere ayrılan pay daha da artmış durumda. Bu arada bir de verimsizlik var yani hastane açtınız, nitelikli yatak sayıları, bunlar güzel şeyler ama sonuca bakalım. Türkiye yatak doluluk oranında en düşük ülkelerden biri. Siz de bilirsiniz, sağlık ekonomisinde biz deriz ki yatak doluluk oranının yüzde 75'ler civarında olması lazım, yüzde 85'ini de aşmasını istemeyiz olağanüstü durumlar nedeniyle. Türkiye'de hem çok düşük hem de 2013'e göre kıyasladığımızda azalma eğilimi var. Şimdi, bir yandan bu kadar sağlığı ticarileştirip bir kışkırtılmış talep yaratırken öte yandan bu verimsizlik anlaşılabilir bir şey değil. Bu verimsizliğin, bunun yanıtlarını sizden -bilmiyorum, Sayın Bakan, not alabiliyor musunuz- akşam konuşmalarınızda mutlaka görmek isterim.

Sağlık hizmetlerine erişimle ilgili konuşmayacağım, benden sonraki milletvekilleri çok konuşacaktır ama ciddi erişim sorunları var yani az önce Veli Bey gösterdi, 2027 yılına herhangi bir tetkik için bir randevu verilmesi kabul edilebilir mi? Üç gün önce bir yakınımın hastalığı nedeniyle Bursa'da bir hastane acilindeydim, 20 kişi yatmayı bekliyordu acilde. Sayın Bakan, Bursa'yı konuşamayacağım zaman darlığı nedeniyle ama siz de sunumunuzda bir sürü ili gösterdiniz, Bursa'yı göstermediniz. Oysa Bursa, nüfusun 4'üncü büyük ili Türkiye'de; ilk 10 il içerisinde kamu hastane yatağının ve özellikle yoğun bakım yatağının en düşük olduğu il ve uzun zamandır bitmesi beklenen bir hastane var ve o hastaneyi -Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesinden söz ediyorum- bir türlü açamamış durumdasınız.

Çok önemli bir sıkıntı: Maalesef koruyucu hizmetlere çok az pay ayırıyorsunuz. Bakın, 2023'ün bile gerisindesiniz. Ya, bu bir tercih, bunu anlıyorum ama bu tercih insanların korunmasına yetmiyor, yetmediğini de şuradan görelim: Bakın, bu veriyi gördüğümde, siz 2024 bültenini yayımladığınızda gerçekten inanmak istemedim. İstanbul'da aşılama oranı yüzde 92'ye düşmüş Sayın bakan, bir yıl önce 98, Türkiye'de 96'ya düşmüş. Böyle giderse bulaşıcı hastalıklarla ilgili ciddi sorunların karşımıza çıkması önlenemez. Üstelik Dünya Sağlık Örgütü veri tabanına bakın, uzun yıllardır ilk kez kızamık bağışıklamasında yüzde 94'ün altına düştük. Epidemiyolojiyle ilgilenen birisi olarak söyleyeyim size: Yüzde 95'in altında kızamık bağışıklaması salgınlara davetiye çıkarır; İstanbul'da bu yüzde 92, üstelik de sınıflar arası farklılıklar düşünüldüğünde çok ciddi bir problemin varlığı çok net ortaya kalıyor.

Bu arada, risk grubundakiler için yeni covid aşıları yok ve grip aşılama oranı çok düşük, bunu da söylemek isterim. Erken tanı için taramalarla ilgili siz de güzel bir slayt gösterdiniz, rakamları ben söylemek bile istemiyorum, isterseniz bir tanesini söyleyeyim, burada görülüyor: Kolorektal kanser tarama oranımız yalnızca yüzde 23 yani buradan eğer siz "Ya, biz taramaları yükselttik, iyi yapıyoruz." diyorsanız benim söyleyecek sözüm yok ama OECD'nin en son verileri geçen hafta yayımlandı, siz de biliyorsunuzdur.

Bazı hedefleriniz de çok yetersiz Sayın bakan. Türkiye'de bağımlılık ciddi problem. Sizin en son yayınladığınız verilerde yaklaşık yüzde 1 şu anda aktif kullanıcı var ve yüzde 3 de aktif kullanıcı olup olmadığını bilmediğimiz ama bir şekilde kullanmış Türkiye'de yurttaş var yani yüzde 4. Şimdi, bu kadar yüksek ve yükselme eğilimi olurken özellikle bağımlılığın küçük yaşlara da geçtiği bir ülkede siz "BAHAR sayısını burada tutacağım, çok az artıracağım." derseniz bu olmaz. Yani kaynak sıkıntınızı anlıyorum ama bugün bütçede sayın milletvekilleri de duyarlık gösterecektir. Yani bağımlılık bu ülkede hepimizin sorunu, bir siyaset meselesi değil. Bu kadar BAHAR merkezine, bu kadar rehabilitasyona ihtiyacı olan insan dururken bunların ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir ülkede biz bu sorunu çözemeyiz. En azından bugün burası için bir bütçe ayarlayın Sayın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri ve Bakana da diyelim ki: "Ya, bir dakika. Bu BAHAR sayılarıyla bu yetmez."

Ayrıca, zaman darlığı nedeniyle değinmiyorum Sayın Bakanım, nadir hastalıklarla ilgili doğru düzgün bir hedefiniz yok. Oysa nadir hastalıklara tanı konması -siz de biliyorsunuz- sıkıntılı, raporlama süreci sıkıntılı, rehabilitasyon neredeyse hiç yok ve nadir hastalıkların bir bölümü ülkemizde akraba evliliği yüksek olduğu için aslında Türkiye'de nadir olmaktan da çıkmış durumda. Belki başlangıçta bazı dikey örgüt yapılarını kurmak gerekecek ama bu insanları sokakta sıkıntılı, hizmete erişemeyen durumda bırakmaya hiçbirimizin hakkı yok.

Sonra hedef tutturamıyorsunuz, birkaç yıldır söylüyorum. 2011 yılında Sağlık Bakanlığı bir hedef yayınladı, dedi ki: "2023 yılında aile hekimi başına düşen nüfus 2 bin kişi olacak." Siz şimdi -ayrıntılara girmeyeyim- "2026 yılı hedefimiz 2.800" diyorsunuz. Ya, gerçekten 2.600 kişiyi bir aile hekimine vererek nitelikli bir birinci basamak hizmet sağlanacağını düşünüyorsanız bu mümkün değil. Eğer zamanınız olursa ben size bunun niye mümkün olmadığını anlatayım.

Dolayısıyla, artık ülkede hekim sayısı da var, bunu geçen yıllarda ayrıntılarıyla aktardık. Bu hedefiniz yanlış ve bu hedefinizi bir an önce düzelterek birinci basamağa odaklanmış bir sistem oluşturmadığınız müddetçe yalnızca yaptığınız harcamalar büyük bölümüyle sağlık sermayesinin işine yarar, toplumun sağlık sorunlarını çözmek açısından bir sorunu çözmez.

Bakın, tutturamadığınız bir başka hedef: Kızamık insidansı. Siz çok düşük bir hedef koymuştunuz ama kızamık salgın yapıyor bu ülkede. Bunu da sizin faaliyet raporundan aldım. "Hedefi niye tutturamadık?" diyorsunuz; biliyor musunuz? "Biriken aşısız nüfus yüzünden." demişsiniz. Sayın Bakan, soruyorum: Bu biriken aşısız nüfusu kim biriktirdi?

VELİ AĞBABA (Malatya) - "Ce-Ha-Pe(!)"

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Aşı karşıtları da var, aşıya ret yapanlar da var.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Dolayısıyla, bakın, burada ben siyaseten bir şey söylemiyorum. Burada bizim biriken aşısız nüfusumuz varsa her birimiz el ele vermemiz lazım. Bu ülkede çocuklar, bizim çocuklarımız. Bakın, kızamık, salgınlar yapıyor. Recep Akdağ'ı analım; Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı açıklarken kendisiyle buluştuğumuz bir panelde demişti ki: "Ben pediatri profesörüyüm, bir daha bu ülkede 100 vakadan fazla kızamık olmayacak." Vallahi, 100 vakadan fazla mı bilmiyorum ama 2 binli vakalardan, 5 binli vakalardan, 7 binli vakalardan söz ediyoruz. Dolayısıyla bu hepimizin sıkıntısıdır.

Boğmacadan ne yazık ki çocuklar ölüyor Sayın Bakan, siz de biliyorsunuz. Bakın, aşıyla korunabilir bir hastalıktan bir çocuk ölüyorsa bu hepimizin utancıdır, bunu mutlaka masaya yatırmamız lazım ve boğmaca olgu sayılarına bakın, 2000 yıllarından itibaren en yüksek vaka sayısı. Neden? Yine araştırmaların sonuçları çok net gösteriyor, bu çocuklar aşısız. Neden aşısız, bunları koyalım ortaya ve bunu çözmek için ne yapabiliriz, elimizden ne geliyorsa iktidarıyla muhalefetiyle çünkü aşı temel bir halk sağlığı meselesidir.

Bazı hedefleriniz de çok yanlış. Bu hekime başvuru sayısını arttırma talebinizi ben gerçekten anlamıyorum. Ya, siz tıp fakültesindeyken halk sağlığı dersi görmediniz ya da başka bir saik sizi buraya yöneltiyor. Niye biliyor musunuz? Bakın, Sayın Bakan, OECD ülkeleri içerisinde, Japonya'yı da geçtik, en fazla hekime başvuru sayısı olan 2'nci ülkeyiz. Peki, sonuçları ne bunun? Ne dedik: İki çıktısının olması lazım. Daha fazla hekime başvurmak ömrümüzü uzatıyor mu? Hayır. Peki, sağlıklı yaşadığımız süreyi uzatıyor mu? Hayır. Zaman darlığı nedeniyle ayrıntıya girmeyeceğim ama burada 3 ülkeyi göstereyim size: İsveç, Norveç Portekiz, ömürleri bizden çok yüksek, dört-beş yıl daha uzun yaşıyorlar ama hekime başvuru sayılarına bakın, yılda 2-3 civarında. Siz bunu 13'e çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bakın, ben size söyleyeyim: Bunu 13'e çıkartırsanız bundan ilaç firmaları, teknoloji firmaları, özel hastaneler yalnızca kâr elde eder; bu, toplumun sağlığı açısından hiçbir amaca hizmet etmez, bunu burada söylemek zorundayım.

Gelelim bütçenize. Bütçede şehir hastaneleri rehin aldı demiştim. Bakın, günlük maliyetini 373 milyon lira olarak koymuşsunuz. Bakanlığın bütçesinin yüzde 9'dan fazlasını şehir hastanelerine ayırıyorsunuz. Bu bütçeyi buraya ayırmazsanız Sağlık Bakanlığına 150 bin yeni personeli istihdam edebilirsiniz ama tercihi böyle kullanıyorsunuz. Ayrıca, hizmet bedelindeki yüksek artış oranına da, yüzde 50'ye de dikkat çekmek isterim.

Öte yandan, geçen yıl bize sunduğunuz şehir hastanelerine aktaracağınız bütçeyi yüzde 17 aşıyorsunuz. Niye aştınız Sayın Bakan, bunu da burada lütfen bu akşam açıklayın.

Ayrıca, sizden önceki Bakan demişti ki: "Bu şehir hastanelerinin maliyeti bize çok yüksek, 322 milyar euroyu bulabilir." Peki, bu konuda size bir sürü soru önergesi verdik, soru önergelerimize niye yanıt veremiyorsunuz? Yanıt veremediğiniz bir şey mi var, bunu açık açık konuşmak lazım.

ALİ KARAOBA (Uşak) - Cevap gelmiyor.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Bakın, çok net soruyoruz: Hangi şehir hastanesine ne kadar para veriyorsunuz, daha ne kadar vereceksiniz, kaç yıl vereceksiniz, bunların hiçbirine yanıt maalesef veremiyorsunuz.

Bu arada, kamu sağlık harcamalarının kısıldığını siz kendiniz gösteriyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı Hükûmetinin maalesef böyle bir tercihi var. Oysa Türkiye OECD ülkeleri içerisinde kamu sağlık harcamalarının en düşük olduğu ülkelerden biri, 2002 yılının gerisindesiniz ve bu nedenle de sağlık evi, verem savaş dispanseri, acil yardım ambulansı sayısı azalıyor ve bu kabul edilemez bir şey. Bu arada şunu da söyleyeyim: Bütün bunlar elbette toplumun memnuniyetsizliğine yansıyor. Bakın, orada görüyorsunuz, İngilizcesini özellikle koydum, OECD son yayınladığı raporda diyor ki: "Türkiye on yılda sağlıkta memnuniyetin 30 puanla en fazla azaldığı ülke." Yüzde 41'e kadar düştü, Yunanistan'dan sonra en düşük memnuniyetin olduğu ülkeyiz. Bilmiyorum o koltukta sizi nasıl oturtuyorlar ama bu kabul edilebilir bir şey değil. Bu kadar düşük memnuniyet hiçbirimiz için iyi değil çünkü bu memnuniyetsizlik aslında sağlıkta hizmete erişimde sıkıntı olduğunu çok net gösteriyor.

Sağlık emek gücü sürecinde de ciddi sorunlar var. Biliyorsunuz, boş kalan kontenjanlar var sizin yönettiğiniz sağlık politikaları nedeniyle. Oysa bu branştaki insanlara ihtiyacımız var ve Türkiye'de bütün istihdam içinde sağlık ve sosyal çalışma alanında istihdam edilenlerin oranı çok düşük. Bakın, OECD'nin ortalaması yüzde 11, Almanya'nın yüzde 15, bizde yüzde 6 ve yüzde 15'lik Almanya daha da artırmaya çalışıyor, bizden de hekim ve hemşire Almanya'ya gitmeye çalışıyor, bunu da vurgulamam gerekir. Ayrıca "Giderlerse gitsinler." diyordu Sayın Cumhurbaşkanı; evet, gidiyorlar, gitmeye de devam ediyorlar, bunu da burada paylaşmış olalım.

Sağlıkta şiddet hız kesmiyor, beş yılda 80 bine yakın olgu ve yıllar geçtikçe artıyor. Buna hiçbirimizin sessiz kalmaması lazım çünkü sağlıkta şiddet bu ülkenin en önde gelen gündemlerinden bir tanesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok güzel konuştu, bir on dakika ver ya!

MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Benim süremi de verin.

ALİ KARAOBA (Uşak) - Hayır, Sağlık Bakanlığı da faydalanıyor bu işten.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Biz de faydalanıyoruz, öğreniyoruz.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, siz her müdahale edişinizde Sayın Pala'nın motivasyonunu bozuyorsunuz. Siz bir su için Sayın Pala, dudağınız kurudu, ben su getirecektim.

KAYIHAN PALA (Bursa) - Ben de sizin gibi hastayım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, verimli konuşma zaten yirmi dakikadır, verimli konuşma yirmi dakikadır.

MURAT ÇAN (Samsun) - Sayın Bakanın otuz dakikasının on beş dakikasını silin o zaman.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Çan...

MURAT ÇAN (Samsun) - Otuz beş dakika konuştu.

BAŞKAN MEHMET MUŞ -

Sayın Çan... Sayın Çan...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Yaşar Bey müdahale ediyor.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yaşar Bey müdahale etmeyecek.

Sayın Pala, buyurun.

İki dakika...

KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Bakan, sağlık çalışanları kadro bekliyor, hiç olmazsa ASM'lerdeki grup elemanlarını, -20 bin kişi- bunları bir an önce kadroya alın. Sağlık Bakanlığının utancıdır; asgari ücretin altında, iş güvencesi, gelir güvencesi olmadan çalıştırılmaya devam etmek doğru bir şey değil. Sizin de bunu benimsemediğinizi düşünüyorum açıkçası, bu konuda bir beyanınıza rastlamadım ama bir an önce bunları kadroya almak lazım.

Gelelim Sayıştay bulgularına; şimdi, başlangıçta, Vehbi Vekilim Sayıştay bulgularını gösterdi, ben hepsini gösteremeyeceğim ama artık şehir hastaneleri açılmaya başlandığından itibaren Sayıştay bulguları korkunç bir yekûn tutmaya başladı. Ben bazılarını size söyleyeyim, 2024 şehir hastaneleriyle ilgili bulgular: Nihai tamamlama süreçleri yapılmamış, yer teslimi yaptırılmayan imalatlar, eksik ölçüm bedelleri, katma değer vergisi istisnası, Ankara Şehir Hastanesi, ısıtma ve soğutma giderlerinin tahsil edilmemesi; Konya, Kütahya, Kütahya Şehir Hastaneleri... Ve bu arada ticari alanlara ilişkin sorunlar yıllardır var Sayın Bakan, siz de biliyorsunuz. Ayrıntıları geçeyim. 2019'u getirdim, burada benzer, orada da olduğu için ve diğer bulgular var; hizmet alımı süreçlerindeki hatalar gibi, uzman tabip dışındaki personele "icap nöbeti" adı altında nöbet tutturulması gibi çok ciddi sorunlar var. Ama öte yandan Türkiye'de sağlıkta derin eşitsizlikler var, yürüttüğünüz politikalar nedeniyle bu eşitsizliklerde bir azalma maalesef yok, Son SEGE il araştırmasında da bunu görüyoruz.

Şimdi, Türkiye'ye bu sistemin yanıt vermesi mümkün değil. Bir kere, her şeyden önce, ticarileştirilmiş bu sistemden vazgeçmemiz lazım. Bir kez sağlık sermayesine değil de topluma kaynak aktaracak bir politikayı benimsemenizi öneriyorum ben buradan size; kamucu, eşit, ücretsiz, erişilebilir ve nitelikli bir sağlık sistemine ihtiyaç var. Biz iktidara gelince bunu kurarız ama o kadar beklemeyelim çünkü sağlık en temel insan hakkıdır ve bu hakkın önüne de hiçbir engelin girmesine izin vermeyelim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.