KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Sayıştay Başkanı, Değerli Ombudsmanımız, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisin işleyişine ilişkin hususlara geçmeden önce çok net bir soru sormak istiyorum Sayın Meclis Başkanına: Şimdi, farklı isimler kullanılan bir Komisyon kurdunuz siz, bu terörle ilgili Komisyon. Bu Komisyonu neye istinaden kurdunuz? Yani öyle ya, burası bir hukuk devletiyse normal şartlarda bu yetkiyi bir yerden alıyor olmanız lazım. Şimdi, Anayasa'ya bakıyorum ben, Anayasa size böyle bir görev vermiyor. İç Tüzük'te maddeleriniz tadadi olarak sayılmış, orada herhangi bir hüküm yok bu konuyu kıyısından köşesinden içerecek. Orada "kanunların verdiği görev..." diyor, bir kanun da yok bununla ilgili veya "Danışma Kurulunda alınmış bir karar..." diyor, Danışma Kurulunda görüşülmüş bir konu değil. Dolayısıyla yani orada adım adım ne yapacağınızın tek tek sayıldığı bir İç Tüzük var ama bunu içerisine, bu yaptığınız işi içerisine koyabileceğimiz bir hukuki talimat, bir metin, bu sorumluluğu veya bu yetkiyi size verecek bir şey yok Sayın Başkan. Şimdi, dediğim gibi yani dolayısıyla ama bir hukuk devletiysek bunun bir mesnedinin olması lazım, bir meşruiyetinin olması lazım. Yani bu görevi size kim verdi? Bunu bize net olarak söylemeniz lazım. Şimdi, ha, şunu diyebilirsiniz: "Efendim, bu görevi bize millet verdi." 2023 seçimlerinde sizin de milletvekili seçilirken mensubu olduğunuz parti veya ittifak, efendim, şunu söylemiş olsaydı "Biz, efendim, Türkiye'nin terör sorununu halledeceğiz. Terörle, terörist örgütle veya onun siyasi uzantısıyla, değilse, neyse, onlarla iş birliği yapacağız, görüşme yapacağız, pazarlık yapacağız ve bu işi, elli yılın meselesini kökünden çözeceğiz." diye bir siyasi taahhüde girerdiniz, vatandaş da size Cumhurbaşkanlığını verirdi ve Meclis çoğunluğunu verirdi. Dersiniz ki: "Hani, evet, yazılı bir metin yok ama bu görevi bize halk verdi, vatandaş verdi bu fonksiyonu. Biz bu propagandayla seçime girdik ve bunu aldık." Ama tam tersi oldu, sizin karşınızdaki ittifaka siz ne dediniz? "Bunlar terörle iş birliği yapıyor." dediniz. Efendim "Bunlar gelirse Abdullah Öcalan'ı salarlar bunlar." dediniz. Millet ürperdi, dedi ki "Olmaz böyle bir şey." ve sizi yani sizi derken şahsınız için söylemiyorum, AK PARTİ'yi veya Cumhur İttifakı'nı hem iktidara getirdi hem de Meclis çoğunluğunu verdi. Dolayısıyla size milletin verdiği bir görev de yok. O yüzden bu soru çok meşru bir soru. Bu görevi size kim verdi Sayın Başkan? Neye istinaden siz böyle bir fonksiyonu yürütüyorsunuz? Efendim, şimdi "Bunu Cumhurbaşkanı böyle uygun gördü, verdi." derseniz Anayasa size -tam tersine- "Yasama organı yürütmeden talimat almaz." diyor. E bu da var ortada. Diyebileceğiniz tek şey var, "Efendim, geçmişte de böyle birkaç tane komisyon kuruldu, hem bir 90'lı yıllarda, bir de işte 2000'li yılların başında. Dolayısıyla biz de ona benzer olarak bu Komisyonu kurduk. Evet, hiçbir hukuki temeli yok ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarının da geçmişte yaptığı böyle bir şey var." derseniz ben de o zaman derim ki suimisal misal olmaz, geçmişte hukukun temel ilkelerinden kopuk bir şekilde bir Meclis Başkanı bir şey yaptıysa sizin de aynısını yapmanız gerekmez. Hadi onu emsal aldınız diyelim, ya, onların işleyişi de belli Sayın Başkan. Bakın, onların işleyişinde çok net bir iki-üç tane ilke var. Bir tanesi ne? Diyor ki: Siyasi parti grupları eşit üye vermiş, birkaç tane komisyon kurulmuş, eşit üye. Ne yapmış? Efendim, kararlar oy birliğiyle alınmış önceki komisyonlarda. Şimdi burada bunlardan da bu da yok. Ondan sonra, üye vermeyen partinin kontenjanı bir başka siyasi partiye kullandırılmamış. Diğerlerinin hepsinde yeknesak olarak bu 3 kural var, bunlardan da sapılmış. Dolayısıyla ha, zaten onu söyleseniz bile, isterseniz ona uysaydınız bile ben bu eleştiriyi yine yapardım ve bu eleştiri eğer burası bir hukuk devletiyse haklı bir eleştiri olurdu ama onu emsal aldım; hani "Kötü misali misal aldık." deseniz bile o bile misal alınmış değil. Dolayısıyla bize de söylemek durumundasınız yani daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti'ne, millete, Türk milletine söylemek durumundasınız.

Şimdi, bakın, siz yurt dışına giderken bile Meclis karar alıyor, Meclis kararı olmadan siz yurt dışı seyahati yapamıyorsunuz. Ama siz böyle bir, toplumun bir defa tamamının da üzerinde uzlaşmadığı bir konuda ondan sonra yasama organının başındaki onu temsil eden kişi olarak böyle bir inisiyatif kullanıyorsunuz. Bu, anlaşılabilir bir şey değil yani bu anlaşılabilir bir şey değil.

Şimdi, ha, biz neyi biliyoruz? Bakın zaten belli, yazdığınız yazılar var; biz de yıllarca devlet memurluğu yaptık, yazılarda herhangi bir yerde bir şey talep ederken ekseriyetle "Şu kanunun verdiği şu maddeye istinaden." filan denilir. Bakın, bir tane atıf yapabileceğiz bir kanun maddesi, bir İç Tüzük hükmü, herhangi bir yasal düzenleme yok, hiçbir yere atıf yapamıyorsunuz yazdığınız yazıda. "Üyeler" diyorsunuz ama bir atfınız yok. Dolayısıyla hukuku olmayan bir komisyonun başında birtakım işler yapıyorsunuz. Hani ben hiç Komisyonun içeriğine filan girmiyorum; şöyle oldu, böyle oldu meselelerine girmiyorum ama bir hukuk devletinde olması gereken temel bir ilkeden size bahsediyorum. Şimdi, bunu... Ha, biz tabii, Abdullah Öcalan'ın böyle bir komisyon veya onun tabiriyle bir konvansiyon talep ettiğini biliyoruz. 2003 yılı İmralı tutanakları var, kitap hâline getirilmiş. Onun 12'nci sayfasında, tek sayfasının şeyini burada aldım, burada böyle bir konvansiyonun kurulması gerektiğini söylüyor. Şimdi, sizin bugünkü beyanatlarınızdan çok şaşırtıcı olmakla... Çünkü siz Karadenizlisiniz. Bir Karadeniz milletvekilinin terörle ilgili meselelerde yani Karadeniz milletinin, Karadeniz'dekilerin daha doğrusu, Karadeniz'deki yaşayan insanlarımızın ekseriyetinin kanaatlerinin bu kadar farklı, uç fikirlere sahip olacağını biz hayal edemezdik. Tamam yani sizin bir PKK sevdanız olduğunu biz anladık.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Böyle bir şey olur mu?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Sözünüzü geri alın. Çok ayıp.

ERHAN USTA (Samsun) - Ama benim anlamadığım şey şu: Abdullah Öcalan'ın Numan Kurtulmuş sevdası nereden geliyor? Şimdi, problem burada. Şimdi, ne diyor... Abdullah Öcalan'ın Numan Kurtulmuş sevdası nereden geliyor? Abdullah Öcalan diyor ki: "Bu konvansiyon kurulmalı ve bunun liderliğini Numan Kurtulmuş yapmalı." 2013 yılı arkadaşlar. Bize bunu açıklamak durumundasınız. Hani bunu Abdullah Öcalan'a sormak lazım belki ama ona soramadığımıza göre ve işin de bir tarafında siz olduğunuza göre ben bunu size sormak durumundayım. Tamam mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Soru çok net: Abdullah Öcalan'ın Numan Kurtulmuş sevdası nereden geliyor? Şimdi, dolayısıyla bunlar önemli sorulardı. Bu sorulara umarım bir cevabınız vardır.

Şimdi, toplantıların kapalı olması meselesi. İki tane toplantı kapalı oluyor. Diyorsunuz ki orada, çok enteresan, "Bakanların yaptıkları sunumların ve milletvekillerinin sorularına verecekleri cevapların doyurucu ve aydınlatıcı olabilmesi için komisyonların basına kapalı olması..." diyorsunuz. Sayın Başkan, nasıl böyle bir gerekçe olabilir ya? Şimdi, burada DEM Grubu var mı? Var. Artık hiçbir ilişkisini inkâr etmiyorlar, tamam mı? Dolayısıyla burada konuşulanlardan Kandil'in haberi olacak mı? Olacak. İmralı'nın haberi olacak mı? Zaten olmak durumunda, süreci yürüten o, çok net. Amerika ve İsrail'in haberi olacak mı? Olacak çünkü projenin sahibi o. Sadece Türk milletinin haberi olmayacak. Yani orada bakanlar fikirlerini tam söyleyebilsin, içtenlikle söyleyebilsin diye, Türk milletinden gizlemek için basına kapalı olması şeklinde karar aldırıyorsunuz ve bu kararda da oy birliği yok, bunu da biliyoruz.

Şimdi, tabii, bu meselenin detaylarında çok şey konuşulabilir, geçen Mecliste bununla ilgili de bir birtakım tespitlerim oldu ama ondan sonra olan son bir şey söyleyerek... Şimdi, bakın, ben PKK'yı gerçekten daha açık sözlü olarak görüyorum; adamlar hiçbir şeyi inkâr etmiyorlar ya, biz duymak istemiyoruz. Diyor ki Abdullah Öcalan: "Ya, ben, biz iddiamızdan vazgeçmedik. Şimdi artık silahlı terör eylemi vakti geçti, Türkiye başka bir evreye geldi, o evrenin gerekleri neyse ben onu yapıyorum." Şimdi, bakın, en son, pazar günüydü zannediyorum değil mi, teröristlerden birisinin açıklaması var, diyor ki: "Medya savunma hattına, sahasına çekilmek..." Medya, bu bildiğimiz medya değil; Med İmparatorluğu var, bunun bir Kürt devleti olduğu falan diye tarihten gelen öyle bir iddiaları var; öyledir, değildir, önemli değil. Diyor ki: "Ben bir savunma hattına çekiliyorum, medya savunma hattı. Med İmparatorluğu savunma hattına çekiliyorum." Bundan daha açık olarak size ne söyleyecek bu adamlar ya? Ben anlamıyorum, ben anlamıyorum! Ve Türkiye'den çekilirken silahlarıyla çekiliyor. Zaten o, biliyorsunuz, fesihtir, şudur, silah bırakma falan, o işler bitti. Türkiye'den çekilirken silahlarıyla çekiliyor. "Bir anlaşmanın gereği olarak çekiliyorum." diyor. Yani arkadaşlar, bir işgal kuvvetiymiş gibi çekiliyor Türkiye'den terör örgütü PKK, evet. İşgal kuvvetleri nasıl çekilir? Bir anlaşma yapılır, silahlarıyla birlikte geri çekilir. Esaret falan filan yok, silahlarıyla birlikte çekiliyor ve siz bunlarla oturuyorsunuz, "Türkiye'yi terörden kurtaracağız." diyorsunuz. Yani bunları anlamak mümkün değil!

Şimdi... Neyse bu konuyu... Yani hakikaten... Mesela, Meclis Başkanısınız, size verilmiş görevler var. Ya, bu kampüste, grup salonlarında, koridorlarda -hadi arkadaşların ağırına gitmiyor, Sayın Başkan, sizin de mi hiç zorunuza gitmiyor veya size kanunların, İç Tüzük'ün verdiği sorumluluklar var- PKK, teröristbaşı Abdullah Öcalan'la ilgili sloganlar atılıyor, tezahüratlar yapılıyor; bununla ilgili nasıl bir işlem yaptınız? Bunlara niye müsaade ediyorsunuz? Türk polisi de orada seyrediyor çocuklar ya, içleri sızlaya sızlaya seyrediyor. Bakın, hüküm giymiş, 50 bin kişinin katili olan bir terör örgütünden bahsediyoruz. Bakın, müzakere de yaparsınız, oturursunuz; o da ayrı bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, iki dakika veriyorum, toparlayın sözlerinizi.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Ama böyle gözümüzün içine baka baka, bu milletten intikam alırcasına yani buralarda terörist, bebek katili Abdullah Öcalan'ın tezahüratlarının atılmasına hiç kimse burada müdahale etmiyor. Kampüste, grup salonlarında hatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün oturduğu Meclis Başkanlığı koltuğunda terörist sevicilik yapılıyor; bunlara nasıl müsaade edersiniz siz? Bunlar olmaz, böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil Sayın Başkan. Bunlarla ilgili, lütfen, size görevlerinizi hatırlatıyoruz. Yani göreviniz olmayan işi yapıyorsunuz ama göreviniz olan bir konuda herhangi bir şekilde bir işlem yapmıyorsunuz, bu nasıl bir şey olabilir?

Özetle, yasama organı eğer yürütmenin... Yürütmenin böyle bir tasarrufu olabilir, tartışırız onu; doğrudur, yanlıştır. Bakın, siyasi eleştirilerimizi yaparız, risklerini söyleriz; o, faydasını söyler; bakın, işin o kısmında değilim, yürütmenin böyle bir şeyi olabilir, tamam mı -ondan sonra- ama yasama organının başındaki bir insana ve bize verilmiş, size verilmiş daha doğrusu hiçbir görev olmadan -şimdi vakit kaybetmemek için burada tek tek bunları saymadım- kendi başınıza böyle bir inisiyatif alıyorsunuz ve bundan sonra olup biten her şeye seyirci kalıyorsunuz ya; bu tezahüratlara, şunlara bunlara seyirci kalıyorsunuz.

Başkanım, birkaç dakika daha alabilecek miyim? Şu idari işleyişle ilgili birkaç konuyu gündeme getireyim. Önergeyle uğraşmayalım diye söylüyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir dakika daha vereceğim.

ERHAN USTA (Samsun) - Bir kısmını atlayacağım.

Şimdi, Meclis ihtisas komisyonları atıl durumda. Bakın, kimi komisyonlar daha bugüne kadar hiç çalışmamış, 28'inci Dönemde. Her şey Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Tali komisyona gitmesi gereken işler var adaletle ilgili, savunmayla ilgili, başka şeylerle ilgili; oraya gidiyor, oradan bir yazı geliyor "Komisyonumuz toplanmamıştır." O komisyondaki arkadaşlar geliyor, diyor ki: "Biz toplanmak istiyoruz ama başkan toplamıyor." Şimdi, sizin yapmanız gereken işler burası işte. İç Tüzük 14'üncü madde bu görevleri veriyor; komisyonların işleyişini denetlemek, onları sevk ve idare etmek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, buyurun, bir dakika.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu komisyonların daha işler olmasını lütfen sağlayın ki kaliteli bir yasama yapalım yoksa diğer türlü gerçekten kaliteli bir yasama yapma imkânımız olmayacak.

Soru önergesi meselesine girmiyorum, tamamen rezalet bir şeyde; cevap mevap verilmiyor, verilen cevaplar zaten cevap değil. O konuya o yüzden girmeyeceğim, arkadaşlar söyledi.

Şimdi, norm kadro meselesi var. Kanun diyor ki size "Norm kadro belirleyin." Bu, Cemil Çiçek zamanında birtakım çalışmalar yapıldı, o günden beri kaldı. Norm kadro belirlemiyorsunuz. Niye belirlemiyorsunuz? Çünkü keyfî bir alan. Norm kadro belirlediğiniz zaman ilkeler, standartlar belirlenecek; hangi işi kaç kişi yapacak, o sizin o keyfî alanınızı tarumar edecek. Şimdi keyfî alan oluşturuyorsunuz, ondan sonra orada istediğiniz şekilde eleman alabiliyorsunuz; istisnai memuriyet, istisnai kadrolardan müşavirlikler alınması... Allah aşkına yani kaç çeşit müşavirlik var bu Mecliste? Bunları anlamak mümkün değil!

Şimdi, dolayısıyla mesela başkanlar. Teşkilat kadro cetvelinde 46 başkan yardımcısı var şu anda internette gözüken.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Toplu olarak gözükmesinin de önüne geçmişsiniz. 58 başkan yardımcısı var, bilmiyorum biliyor musunuz? Ya, böyle bir keyfîlik olur mu, nedir burası? Protokolle ilgili genel müdürlükte 8 başkan yardımcısı var değil mi arkadaşlar? Bize bir söylesinler ya, burası Dışişleri Bakanlığı mı, 8 başkan yardımcısı ne yapıyor? Başkanların her birinin... Kanununa göre, İç Tüzük'e göre sadece Genel Sekreterin makam aracı olabilir ama bütün başkanlar evlerine hizmet araçlarıyla gidiyor, makam aracı olarak kullanıyorlar. Ondan sonra da "Tasarruf ediyoruz." diyorsunuz veya millete "Tasarruf et." diyorsunuz. Bunların olması mümkün değildir.

Dışarıdan yönetici atama meselesi. Yani bakın, dışarıdan çok fazla bu Mecliste idari kadrolara yönetici atanıyor. Ya, bu da insanların, burada çalışan çok nitelikli insanlar var, bunların motivasyonunu kırıyor. Hani sınırlı olarak elbette 1-2 atanabilir ama bu kadar çok dışarıdan yönetici getirilmesinin yanlış olduğunu söylüyorum.

Diğer bir husus, sınavla yükselmedeki şeyleri işletmeniz lazım ve sınavla yükselebilecek ünvan sayısını da artırmanız lazım.

Mesai meselesi var, bir zulüm hâline gelmiş durumda Sayın Başkan, mesai meselesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Usta, teşekkür ediyorum.

Yani grup adına başkasını konuşturdunuz, bu sözcülük de tamam, bir şey demiyorum da yani bu sözcülük artık sözcülükten de çıkıyor, lütfen.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Anlaşmamız öyle değil.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Anlaşmamız, grup adına konuştuğunuz zaman yapıyordum size.

VELİ AĞBABA (Malatya) - İçeride anlaşmamız...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hani, yüzde 50'sine kadar da olmaz ki ya!

ERHAN USTA (Samsun) - Sadece şu mesai meselesini...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yüzde 50'sine kadar olmaz, lütfen arkadaşlar. Bu iyi niyetimi lütfen suistimal etmeyelim.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Sözcülerle ilgili biliyorsunuz, daha şey vardı, biraz daha esnek; tamam.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Yahu, on dakikada da yok ki Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Mesai meselesi de şöyle: Sayın Başkan, bu mesaiyle ilgili, elbette herkes devletten para alıyorsa mesaisine uysun ama mesaiye uymayan çok önemli bir kitle var bu Mecliste. Hiç Meclise uğramadan maaş alan insanlara hiçbir şey yok ama sabahtan akşama kadar çalışan insanlardan on beş dakika geç geldiyse onlara ciddi bir Demokles'in kılıcı gibi tepesinde bekletiliyor. Böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz! Zaten gelenlerin hepsi Ayrancı kapısında birikiyor, oradan giremiyorlar içeriye. Yani o trafik düzenindeki alınan tedbirler nedeniyle de böyle bir şey var, oradan dolayı mesaiye... Hastaneye gidemiyorlar. Bunların daha düzeltilmesi lazım. Meclis çalışanlarımızı disipline edelim eğer disiplinsizlik varsa ama bunu herkese eşit uygulayalım. Bir kısım insanlar hiç işe gelmezken işe gelip bu işin çilesini çekenlerin de tepesinde tepesine sürekli binmenin de doğru bir davranış olduğunu düşünmüyorum.

Bir kısım meseleler var, onları da daha sonraki başka vesilelerle gündeme getireceğim.

Teşekkür ediyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.