| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 24 .11.2025 |
EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan; 21 Mart 2025 tarihinde Meclise bir soru önergesi verdim. Üzerinden dört ay geçti, sonunda cevapladınız ve bu yanıttan görüyoruz ki İstanbul'da yalnızca Orman Kanunu Ek 16 kapsamında 2024 yılı sonuna kadar 484.609 metrekare orman alanı bir gecede tek bir imzayla orman sınırları dışına çıkartılmış. Bu ne demek, biliyor musunuz? Yaklaşık 13 tane Gezi Parkı demek. Karşılığında ağaçlandırma gerekçesiyle 669.219 metrekare başka bir alan tahsis edilmiş ancak bunun ne kadarı İstanbul'dan karşılanmış, orası belli değil. İstanbul, zaten, malumunuz, betona boğulmuş bir kent ve şimdi, buradan yeşili alıp başka illerde alan açmak yani güldürmeyen bir Nasrettin Hoca fıkrası gibi oluyor ve vallahi, İstanbul halkını da hafife almak oluyor Sayın Bakan. Bu nedenle soruyorum: İstanbul'dan çıkarılan ormanların yerine hangi illerden tahsis yapıldı ve bu alanlar gerçekten orman olmaya müsaitler miydi? Ayrıca, Türkiye genelinde 2018'den bu yana ek 16 ile 34 kararla toplam 5 bin hektar orman alanı vasıf dışına çıkarılmış. Geçen yıl bir soru sormuştum, yanıtlamamıştınız; tekrar soruyorum: Bu kararlar hangi etüt çalışmasına dayanıyor? Ve yine hatırlatmak istiyorum ki bir gecede en fazla orman alanını orman vasfı dışına çıkartan Bakansınız, rekorunuzu maalesef güçlendirmeye devam ediyorsunuz, üzülerek söylüyorum. Ama tebrikler, rekora da bir yenisini daha eklediniz. Şöyle bir rapor var: 2018-2023 arasında Avrupa'da 9 bin kilometrekare doğa alanı betona gömülmüş. Çarpıcı gerçekse Türkiye'de 1.860 kilometrekare kayıpla Avrupa'nın en çok doğa ve tarım alanını kaybeden ülkesiyiz. Yani bu rakam kıtanın toplam kaybının beşte 1'inden fazla, tablo maalesef ağır. Şimdi, bu yıkımı durdurmak için de bir fidan kampanyası başlatınız, işte, "Yeşil Vatan Seferberliği" midir, öyle bir ismi var, öyle sunuyorsunuz. Son yirmi yılda verilen izinlerle kaybedilen orman alanı yanan orman alanlarının neredeyse 2 katı. 2004-2024 arasında izinlerle 28.405 hektar ormanımızı kaybettik. Sebep? Onu size bırakıyorum, siz anlatırsınız nedenini. Aynı dönemde yanan ormanlara bakalım, 16.720 hektar. Bu yıkımı önlemediğiniz gibi görev alanınıza giren fidan dikimi için bir de vatandaştan bağış topluyorsunuz "Geleceğe Nefes" kampanyası mıdır, isimlerini bilmediğimiz bir sürü ağdalı isimler. Ayrıca, mevcut ormanı korumadan sunumunuzda bir...
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Böyle bir şey yok, devlet ağacını veriyor.
EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Siz zaten o konuda konuştunuz Sayın Vekil.
"Karbon yutak ormanları yapacağız." diyorsunuz, sunumunuzda bundan bahsettiniz ama mevcut ormanı koruyamıyorsunuz, bunu nasıl yapacaksınız? Bunu bilmek istiyorum.
Şimdi, Bakanlıkta bir sürü deneyimli bürokratınız var, Allah aşkına sorun, böyle bir dönem Türkiye'de daha önce yaşandı mı? Ben sadece bunun cevabını merak ediyorum. 40'lardan bu yana toplam tüm ağaçlandırmalara baktığımızda orman varlığımızın sadece yüzde 3,5'i; geriye kalan yüzde 96,5 doğal orman yani kaybettiğimiz doğal ormanı fidanlarla geri getiremiyorsunuz.
Sayın Bakan, geçtiğimiz gün katıldığınız bir yayın vardı. Su kriziyle ilgili yerel yönetimlerin altyapısını yapmamasına bağladınız o yayında, ben de izledim. Oysa 2024 yılı sonu verileri de ortada, Türkiye'de kayıp kaçak oranının en düşük olduğu il 18,68 yüzdeyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Bu tablo karşısında İstanbul Büyükşehir Belediyemizi tebrik etmenizi beklerdim ama suçladınız maalesef ve Türkiye'nin en temel su gerçeğine gelelim. Ülkemizde suyu en çok tüketen sektör malumunuz tarım, yüzde 77 oranında. Bu kadar yoğun tüketim varken bir de verimsiz sulamayla birleşince suyun nasıl hızlı tükendiği ortada. Bu yüzden, su yönetimini sadece belediyelerin altyapı işi değil ve tam da burada bütçeye bakmanız gereken noktada bunun bütçesine bakmamız gerekiyor çünkü bütçe bir siyasi tercih; 2026'da Toprak ve Su Kaynakları Yönetimi Programı'nda artış geçen yıla oranla sadece yüzde 18,45. Enflasyonu düşündüğümüzde bu artış pek sayılmıyor tabii ki. Türkiye'nin derinleşen su krizinde de bu payın bir karşılığı olmadığını üzülerek bildirmek istiyorum. Suyun stratejik bir güvenlik meselesi olduğu bu dönemde bu kadar düşük bir bütçe suyun hükûmetin önceliğinde nereye konulduğunu maalesef bizlere gösteriyor.
Bir de çelişkiler bitmiyor, 12'nci Kalkınma Planımız var. Orada su yönetimi raporunda açıkça "Maden ruhsatlarında yer altı sularına dikkat edilmeli." deniliyor. Devletin planı bile uyarıyor. İktidar ne yapıyor? Tam tersini yapıyor. Son aylarda Meclisten geçen konulara bakalım. Maden ruhsatları hızlandıran, ÇED'i kısaltan, hatta su kaynakları dahi madencilik izni açan düzenlemeler geçirildi. Yani "Suyu koruyun." diyen planla çıkarılan düzenlemeler birbirine tamamen zıt. Sonuç, yine yine yine su ikinci plana atılıyor. Bugün yaşadığımız su krizi de maalesef bir tesadüf değil, yıllardır yapılan siyasi tercihin birikmiş sonucudur.
Bir de sabahleyin size Melen Barajı'nı sordum, "2016 açacağız." dediniz bu barajı ama ağzınıza bile almadınız ondan sonra. Nedenlerini açıklamanızı rica ediyorum.
Teşekkürlerimi sunuyorum.