KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Bakan Yardımcıları, genel sekreterler, bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, tabii, sunumumuzu -özellikle şu konuşma içerisinde yani konuşmada kullandığınız sunum içerisinde- dikkatle dinledik. Yargı bağımsızlığı vurgusu yaptınız yine her zamanki gibi, zaten hep yapıyorsunuz, ne zaman mikrofona çıksanız, kameralar önüne geçseniz durmadan "Yargı bağımsız... Yargı bağımsız..." diyorsunuz. Burada da söylediniz, burada da tekrar ettiniz ama şimdi bir gerçek var.

Tabii, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yürütme ağırlıklı bu yapısı olduğu müddetçe siz ne kadar "Yargı bağımsızdır." deseniz de bu bir laftan öteye geçmeyecek çünkü bağımsızlık standartlarına uygun bir yapı değil. Ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması...

Bakın, birçok vekil arkadaşımız burada size defaatle hatırlattı. Bir yerel mahkeme Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamıyor Sayın Bakan, buna verilecek bir cevap yok, söylenecek bir cümle yok hukukta buna yani. Dolayısıyla siz ne kadar "Yargı bağımsız..." derseniz deyin burada gerçeklerin ne olduğunu siz de dâhil olmak üzere herkes biliyor.

Şimdi, "Yargı hızlandı." vurgusu yaptınız, süreler CPT'yle uyumlu görülebilir. Evet, doğru sunum içerisinde var ama sistemik sorunlar var bunun içinde. Dosya sayılarındaki artış yargının hızını değil, çözümsüzlüğün yetersizliğini gösteriyor, Sayın Bakan, bir kere bunu böyle bilmek lazım. "Hâkim, savcı artışı yapıldı." diyorsunuz, doğru ama çok genç atamalar, mülakat gölgesinde yapılan atamalar, bakın, "Mülakatı kaldıracağız." demiş olmanıza rağmen mülakat gölgesinde yapılan atamalar... Siyasi referans iddiaları ki yine burada bulunan herkes bunun ne şekilde işlediğini çok iyi biliyor. "Ceza infaz sistemi insan haklarına uygundur." diyor buradaki metin, metnin içinde var ancak CPT raporlarına göre aşırı kalabalık cezaevleri... Bakın, burada bir insanlık dramıdır "yüksek güvenlikli" adı altında kuyu tipi cezaevleri. İşkence ve kötü muamele iddiaları, tecrit uygulamaları ortadayken biz burada ne kadar insan haklarından bahsedersek edelim sonuca varamayız. Adliye sayısının artışı; evet, güzel güzel binalar, büyük büyük binalar, adliye sarayları yapmışsınız ancak çoğu bölgede yapmış olduğunuz adliyelerde personel yetersiz, altyapı yetersiz. Dolayısıyla, bina çokluğu ve binaların büyüklüğü ile adalet ilişkisini kurmanın sosyolojik bir temeli yok. İstediğiniz kadar bina yapın, içinde adalet olmadıktan sonra bina yapmanın bir anlamı yok. 32 sayfa metin var burada. Bu 32 sayfalık metinde avukatlarla ilgili yarım sayfa bahsetmişsiniz Bakanım, orada da yarım sayfa "Avukata yeşil pasaport verdik." demişsiniz, bakın, yeşil pasaport.

ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - Hayır, binalar da yarım sayfa.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Avukatların sorunları ne olacak? Avukatların yaşadığı sorunlar ne olacak? Yeni mezun avukatların yaşadığı problemler, sorunlar ne olacak? Bu metnin içinde o yok Sayın Bakanım, onu söyleyeyim.

Şimdi, siyasal açıdan baktığımız zaman metin tam anlamıyla bir AK PARTİ icraat metni olmuş, bütçe sunuş metnine hiç benzemiyor. İktidarın adalet konusundaki başarısızlığını başarı propagandası gibi anlatan bir sunum. Son yirmi üç yıl vurgunuz var, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sistemi övgünüz var. Darbe ve vesayet retorikleriyle dolu bir metin. Reform iddialarının tek taraflı ve sadece olumlu yönlerinin anlatıldığı bir metin, olumsuz hiçbir şeye değinmemişsiniz. Dolayısıyla, bu bir bütçe sunuş konuşmasından çok Cumhurbaşkanına övgü düzen -her zaman olduğu gibi- bir propaganda konuşması olmuş. Neticede sunumda yargı bağımsızlığı meselesi açık şekilde örtülmüş, detayına girilmemiş. Ülkede bir yargı bağımsızlığının olmadığını biliyoruz. Nicel veriler var, bunlar başarı gibi anlatılmış ama nitelikten bahsetmiyorsunuz, niteliği hep beraber gidip gezerek görebiliriz.

ADALET BAKANI YILMAZ TUNÇ - Eksik okumuşsunuz, nitelik de var.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Türkiye adalet sistemini eleştiren ulusal ve uluslararası raporlar ve bu raporlardaki eleştirilerin hiçbirini bu metne koymamışsınız. Dilerseniz biz size yollarız, oradan takip edersiniz. Cezaevlerinin aşırı doluluğu yok bu sunumda Sayın Bakanım. Tekrar ediyorum: Kuyu tipi cezaevleri yok, gidin, gezin; siyasi yargılamalar ve bu yargılamaların verileri bu raporun içinde yok. Pembe bir tablo çizen bir sunum, bir bütçe sunumundan daha çok da açık bir siyasi metin var.

Şimdi, Sayın Bakan, devletin refahı parayla değil, bakın, adaletle ölçülür. Adaletin kalmadığı, dolayısıyla refahın da olmadığı ülkemizde bu bütçe kalemlerinden çok daha büyük bir meseleyle biz karşı karşıyayız. Bu mesele burada birçok muhalefet vekilinin dile getirdiği gibi sizler ve sizlerin yaptığı uygulamalar. Bu mesele sizin evrensel olan hukuk ve adalet kavramlarının içini boşaltıp prosedürlerle meşruiyet ürettiğiniz, kendini adalet kılığına sokmuş Minotor düzeniniz. Yani adalet arayan birisi bir labirente giriyor, labirentin içerisinde kayboluyor ve boğuluyor, adalete ulaşması mümkün değil. Bizler bir yandan İBB soruşturmasında ülkenin 1'inci partisine yönelik açılan kapatma davalarında ve soruşturmalarda hukuksuzları konuşurken, çetelerin ele geçirdiği sokaklardan, öldürülen çocuklardan, gazetecilerden, vicdanı ile cebi arasında kalan bir kısım hâkim ve savcılardan, adliye koridorlarında kurulan borsalardan, seçim dönemlerinde çıkarılan mafya ve çete liderlerinden, diğer yanda ise haksız ve hukuksuzca cezaevine atılan yurttaşlardan, kuyu tipi cezaevlerinden, adliyelerin ve hapishanelerin fiziki şartlarından, avukatların mesleklerinden doğan haklarının ve sorumluluklarının suç sayılmasından -ki Mehmet Pehlivan bunlardan biridir- haksız yere açılan davalardan, kime söylendiği bile belli olmayan ama her şeyi üzerine alarak açtırılan Cumhurbaşkanına hakaret davalarından bahsederken aslında ülkenin en başat sorununu ortaya koyuyoruz Sayın Bakan. O da nedir? Adalet sorunudur, bakın, ısrarla vurguluyoruz. Bu ülkenin işsizliği de bir vatandaşın açlık sınırında yaşamasının sebebi de ülkenin dışarıdaki itibarı da siyasetin bu kadar sığlaşması ve sizlerin hesap vermeme lüksünüz ve pervasızlığınızla ilgilidir, bir otokratik düzen kurmanızın sonucudur.

Bu düzenin değişmesinin ilk adımı Değerli Bakanım, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun üzerinden elinizi çekin. Yaptığım her konuşmada bunu söylüyorum. Bakan olarak HSK'nin başından ayrılmanız, ellerinizi, siyasi ikballerinizi, Ankara-İstanbul kavgalarınızı -altını vurgulayarak söylüyorum- yargının üzerinden çekmekle bunu düzeltebilirsiniz. Mensubu olduğunuz partinin ve Başkanınızın vesayetinden yargıyı bir kere arındıracaksınız, partinizin arka bahçesi olmaktan yargıyı çıkaracaksınız. Bu yargı milletin yargısı olacak, devlet hukuk devleti olacak. Bakın, Cumhurbaşkanının ifade ettiği gibi yargı devleti değil, hukuk devleti olacak. Genel bir hatırlatma ve uyarı yapmak isterim: Cemaatçilik, grupçuluk, mezhepçilik, mafyacılık, çetecilik kanunların ve bu kanunları uygulayacak olanların olduğu yerde yani yargıda olamaz. Bağımsız hâkim ve savcıların bulunması gereken yer kanunların çizdiği sınırlar içerisinde adaletin yanıdır.

Sayın Bakan, bakın, iktidarlar değişir, gelir geçer. Bugün iktidar diye yanında durulan yerlerin yarın esamesi okunmadığında verilen kararlar ya da uygulanmayan kararlarla el elde, baş başta kalınır. Kanunilik, şahsilik, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, masumiyet karinesi, bunların hepsi önemli kavramlardır. İşte, haysiyet sınavı önünüzde; ya bu sınavı geçer ülkenin demokrasisi, insan hakları, adaleti önünde nefer olunur ya da bu sınavdan geçilmez ve günü gelince yaratılan bu kanunsuz düzenin altında kalınır.

Şimdi, tabii, bu değerlendirme ve tespitlerin ardından Hâkimler ve Savcılar Kurulunun başı olarak size birkaç sorum olacak. Bu soruların yanıtı da aslında önemli. Öncelikle, HSK'nin misyonu nasıl tanımlanıyor, görevlerinin ne olduğunu anlatmanızı bir isteyeceğim sizden çünkü biz şunu görüyoruz: Şikâyetleri sümen altı eden, hâkim ve savcıların tartışmalı işlemlerini örtbas eden, denetimden sorumlu bir kurul olmasına rağmen ilk önce ilk refleksi kendi kendini korumak olan bir yapıya dönmüş. "Yok, bunlar sizin iddianız." diyorsanız bize burada örnek verin, canlı canlı örnek verebilirsiniz. Ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin talebi üzerine Venedik Komisyonu tarafından HSK hakkında hazırlanan Aralık 2024 tarihli rapora bakmanızı öneririm, çok ciddi eleştiriler var.

Şimdi, öte yandan, Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve 2 savcı hakkında -ki biri Torosçu savcı biliyorsunuz- 2 adet dilekçe sunduk; işleme dahi alınmadı. Şimdi, Sayın Bakan, burada özellikle söylemek istiyorum, sizin yüzünüze karşı söylemek istiyorum: Bakın, burada Toros meselesi ve asıl tartışma konusu şu değil yani konu beyaz Torosla ilgili olayların geçmişte yaşanıp yaşanmamasıyla ilgili bir mesele değil. Konu geçmişte yaşananlar değil. Geçmişte yaşananlar nedeniyle bu beyaz Torosun neyi temsil ettiği çok net ortadayken sizin Bakanlığınız döneminde bir savcının bunu masaya koymasını tartışıyoruz. Bunun neyi temsil ettiği çok belliyken sizin Bakanlığınız döneminde bir savcı bu beyaz Torosu getiriyor ve masasına koyuyor ve buna ilişkin şikâyet dilekçesi veriliyor, siz hiçbir şey yapmıyorsunuz Sayın Bakan, soruşturma dahi açmıyorsunuz Sayın Bakan; itirazımız buna. Yoksa sizin söylediğiniz gibi geçmişte yaşanmıştır, doğrudur ama bizim itirazımız temsiliyetten olduğu bilinen bu objenin sizin Bakanlığınız dönemindeki savcının masasında ne aradığı. Ayrıca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcımızın Lüksemburg'daki Eti Maden iştirakinin yönetim kurulunda olması. Bakın, belge var belge, belge var ve buna rağmen işlem yapmıyorsunuz Sayın Bakan. Ayrıca gitmiş, bugün bir de Yeni Şafak gazetesine röportaj vermiş. Tabii, burada Hâkimler ve Savcılar Kanunu 48 ve atfı ile Devlet Memurları Kanunu madde 15 diyor ki: "Bunu yapamaz." Tek istisnası HSK genelgesi, o genelgede de gideceksin, soruşturmayı açıklayacaksın denmiyor. Dolayısıyla bu dilekçelerle ilgili işlem yapmanızı rica ediyoruz Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.