KOMİSYON KONUŞMASI

ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; Türkiye'nin etrafı ateş çemberine dönmüşken, bölgesel dengeler her gün yeniden şekillenirken ve küresel güvenlik sistemleri çok boyutlu tehditlerle sarsılırken Türkiye'nin güçlü bir savunma politikası yürütmesi hayati bir zorunluluktur. Buna rağmen AK PARTİ iktidarının millî savunma yaklaşımı uzun yıllardır istikrarlı bir devlet politikası değil, çoğu zaman popülist söylemlerle hareket eden, seçimden seçime milletimizin millî duygularını sömüren, stratejik derinlikten yoksun bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün, Türkiye'nin savunma ihtiyaçlarını belirleyen temel sorun bütçenin miktarı değil, o bütçenin nasıl kullanıldığı, hangi önceliklerle şekillendiği ve ne ölçüde rasyonel bir planlamaya dayandığıdır.

AK PARTİ dönemlerinde savunma alanında birçok başlıkta ciddi yapısal aksaklıklarla, yanlış politikalarla ve keyfî karar mekanizmalarıyla karşı karşıya kalındı. Uzun vadeli savunma planlaması kurumsallıktan koptu. İktidar, geçmişte devlet aklıyla yürütülen planları sık sık kendi siyasi ihtiyaçlarına göre değiştirdi; askerî modernizasyon programlarını seçim takvimlerine ve dış politikadaki kısa vadeli manevralarına göre şekillendirdi. Bu durum savunma sanayisinin sürdürülebilirliğini zayıflattı, projelerin bir kısmında gecikmelere ve kaynak israfına yol açtı. Kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını, israfın ne boyutta olduğunu zaten milletimiz bilmektedir.

Millî savunma konusunda bir diğer sorun ise liyakat erozyonudur. Savunma gibi yüksek uzmanlık gerektiren alanlarda dahi kritik pozisyonlara atamalar çoğu zaman siyasi yakınlık ekseninde yapılmış, profesyonel kadroların karar süreçlerindeki etkisi azaltılmıştır. Bu yaklaşım, karar mekanizmasının kalitesini düşürdüğü gibi millî savunmanın en önemli gücü olan kurumsal hafızayı da zayıflatmıştır. Bu yanlış politikalar millî savunma modernizasyonunda şeffaflığı giderek ortadan kaldırmıştır. Bugün, iktidarın tarihsel romantizmi de arkalarına alarak gerçeklikten uzak propagandalarına maruz kalan toplumumuz yanlış bilgilendirilmektedir; dış politikada izlenen zikzaklı ve öngörüsüz stratejiler bu duruma en güzel örnektir. Savunma gibi uzun vadeli planlama gerektiren bir alanda bu tür dalgalanmalar ağır bedeller doğurabilir.

Sonuç olarak "Bütçeyi artırdık, şöyle gelişme gösterdik." demek bir anlam ifade etmez. Asıl sorun, artan bütçenin devlet aklıyla, bilimsel planlamayla, kurumsal ciddiyetle yönetilememesidir. Savunma politikasında yaşanan bu dağınıklık Türkiye'nin stratejik çıkarlarını zayıflatmakta, çevremizde hızla değişen güvenlik ortamı karşısında ülkemizi daha kırılgan hâle getirmektedir. Burnumuzun dibinde gerçekleşen Suriye iç savaşında iktidarın hiçbir öngörüsü tutmamıştır; AK PARTİ iktidarı "Suriye'nin fatihi" gibi gördükleri siyasi figürlerin içinin boş çıktığını acı bir şekilde tecrübe etmişlerdir.

Yarım asırdır ülkemizin ve milletimizin başına bela olan terör konusunda gelinen nokta iktidarın en büyük garabetlerinden biridir. Seçim öncesi en milliyetçi söylemleri kimseye bırakmayan iktidar ve ortakları şimdi de terör örgütleriyle aynı çizgide siyaset yapar hâle gelmiştir. Yarım asırlık terör örgütüyle, sözde silah bıraktı diye barış çığlıkları attığınız PKK'yla, bebek katili, bölücübaşıyla İmralı'da görüştünüz. Millî savunma konusunda terör örgütleriyle nasıl mücadele edeceğinizi, bundan sonra nasıl bir politika izleyeceğinizi de açık bir dille anlatmanız gerekmektedir. Alfabede harf bırakmayan terör örgütlerinin üstüne yeni birileri çıkacak, siz de onlarla mücadele edecek, sonra da "Silahla bu iş olmuyor." deyip müzakere mi edeceksiniz? Madem müzakere kültürünüz bu kadar köklü ve güçlü, devletimizin ve milletimizin kaynaklarını neden boşa harcıyorsunuz? Şimdiden öngörülerimizi dinleyin ve terörle, İmralı'yla müzakereyi bırakın. Etnik kökeni, mezhebi, meşrebi, ne olursa olsun 86 milyon Türk milletinin acılarına, feryadına ve kaygılarına kulak tıkamayın; millete rağmen siyaset yapanın sonu bellidir, bu yanlıştan vazgeçin.

Teşekkür ederim.