KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, ilk önce, şu deprem harcamaları ve deprem vergileriyle isterseniz başlayalım. Sadece bir tane tablomuz olacak. Şöyle: Burada “deprem vergisi” dediğimiz, 99 depreminden sonra bir kısım vergiler konuldu hatırlarsınız, kastım o değil. Buradaki kastımız, 6 Şubat depremlerinden sonra özellikle KDV oranlarına, ÖTV oranlarına, işte ek motorlu taşıtlar vergisi gibi ilave vergiler konuldu. Mehmet Şimşek’in birden çok beyanatı var, bu vergilerin depremin yaralarını sarmak amacıyla konulduğuna ilişkin kendisinin beyanatları var yani 2023 Temmuzunda konulan vergilerden bahsediyoruz.

Şimdi, burada 3 tane blok var; 1’inci blokta milyar TL olarak veriyoruz, sonra milyar dolar ve millî gelire oran olarak veriyoruz. Orada yıl yıl var, bir de yıl toplamları var. 2023, 2024, 2025 yıllarında, diyelim ki ilk yılda harcama fazla oldu, gelir daha azdı çünkü yarım yıllık, vergiler temmuzdan itibaren gelmişti. Mesela, şimdi 2026’ya geldiğimizde Sayın Bakan, bize ifade edilen, Sayın Cevdet Yılmaz’ın ve Mehmet Şimşek’in söylediği, 653 milyar lira bu yılın -şu çizginin içerisine alınmış, dikdörtgenin içerisine alınmış ilk şeyden bahsediyorum- deprem harcaması olacak, bütçeye konulan ödenek bu ancak bahsettiğim, Temmuz 2023’te yapılan vergi düzenlemeleri nedeniyle elde edileceğimiz vergi geliri 1 trilyon 313 milyar lira. Yani bu yıl için söylüyorum; 660 milyar lira aslında baktığımızda hazineye para kalacak deprem harcamalarını yaptıktan sonra deprem nedeniyle artırılan vergiler üzerinden. Şunu söylemeye çalışıyorum: Yani burada eğer bizim bir miktar daha ihtiyacımız varsa yani aslında vatandaş bu vergilere... Bakın, bu vergilere, KDV oranlarına her sıkıştığımızda IMF bize "Şu KDV oranlarını artırın." derdi, "18, 20 yapın; bir kısım 8'leri genel KDV oranına getirin." diye. Bunların hiçbirisini hiçbir zaman yapmadık, biz hep direndik çünkü bunun ekonomiye ciddi bir yük getireceğini söyledik fakat bu depremden sonra bunlar yapıldı ve vatandaşın da hiç kimsenin de gıkı çıkmadı. Dolayısıyla bu vergilerin konuluş amacı, depremin yaralarını sarmak. Tabii, deprem birkaç yıllık harcama ama bunlar kalıcı olarak konuldu. Şimdi, aşağıdaki en son satıra bakarsanız -onu da milyar dolar cinsinden söyleyelim- Sayın Bakan, 2023-28 döneminde aslında toplamda bütçe dokümanlarında ifade edilen, yapılmış ve yapılacak olan harcamalar 105 milyar dolar. Yani 105 milyar doların bir kısmı 2025'e kadar yapıldı, sonrası da yapılacak diye şu anda beyan ediliyor ama topladığımız ve toplayacağımız vergi 2028'e kadar 159 milyar dolar. Dolayısıyla orada hazineye kalan 54 milyar dolarlık bir marjın olduğunu bilmenizi isterim.

Şimdi, bununla ilgili olarak Kentsel Dönüşüm Başkanlığına borçlanma yetkisi alan bir kanun teklifi, biliyorsunuz, şu anda Genel Kurulda görüşülüyor; bu çok yanlış Sayın Bakan. Tamam, kentsel dönüşüm meselesi çok önemlidir, Türkiye'nin ciddi bir sorunudur, deprem bölgesindeyiz, yapı stokumuzun yenilenmesi gerekiyor ama şu anda merkezî yönetim bütçesi içerisinde hiçbir özel bütçeli kuruluş, hazineden başka hiçbirisinin borçlanma yetkisi yok. Bu, bir kara deliktir; bu, sistemi de bozacak bir şeydir, dolayısıyla bundan vazgeçin. Eğer paraya ihtiyacınız varsa buraya daha fazla ödenek koyalım yani bütçe imkânlarını buraya daha fazla seferber edelim çünkü nihayetinde özel bütçeli bir kuruluştur, hazine transferleriyle daha çok hayatını devam ettirir özel bütçeli kuruluşlar, buraya daha fazla kaynak koyabiliriz. Az önce bahsettiğim gibi, depremin bir kısmını da burada kentsel dönüşüm içinde kullanırsak, elimizde zaten 54 milyar dolarlık 2028'e kadar oluşacak fazladan bir kaynağınız var; bunu da burada ifade etmek isterim.

Şimdi, tabii, Türkiye'nin şu anda en güncel meselelerinden bir tanesi kira meselesi ve konut sahiplenme meselesi, özellikle ilk konut anlamında. Şimdi, hani 2002'yle hep mukayese ediliyor ya, 2002 yılında Türkiye'de -bu orana dikkatinizi çekmek isterim arkadaşlar- konut sahipliği oranı yani birden fazla, bir veya birden fazla konuta sahip olan hanelerin oranı yüzde 73,1'miş. Bu oran 2014'ten sonra -bunlar Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarıdır- radikal bir şekilde düşmeye başlıyor, 2024 rakamı 55,8; 17,3 puan gibi yirmi iki yılda çok fevkalade bir oran düşüşü var konut sahipliği anlamında. Dünya ortalaması ne burada? Burada başka ülkeler var; işte komünizmden kalan ülkelerde bu oranlar çok yüksek, yüzde 90'larda ama mesela, bizim gibi orta gelirde olan veya yeni yüksek gelire geçen Şili, Meksika gibi ülkeler var, buralarda da 60'ların üzerinde. Mesela Şili'de 61,8; Meksika'da 69,6 olan oranın bizde 55,8'e kadar düşmesi çok çok fevkalade düşük. Dünya ortalaması da 65,7 yani bizden tam 10 puan yüksek dünya ortalaması konut sahipliğinde.

Şimdi, konut sahipliği oranı böyle devam ederken hane başına düşen konut sayısında da aslında bir şey var, burada farklı, çelişkili bir durum var yani konut sahipliği oranı düşüyor fakat hane başına düşen toplam konut sayısı da artıyor. 2001 yılında 1,07 hane başına düşen konut sayısı yani birden fazla konutları olduğu için insanların, 2023 yılında bu 1,57'ye çıkıyor arkadaşlar. Yani burada bir tuhaflık var, konut sahipliği düşüyor fakat hane başına düşen konut sayısı artıyor. Bunun anlamı şu: Yani ilk konut edinimi zor, yeni haneler, özellikle yeni evlenenler, yeni hane olanlar, aile olanlar konut elde edemiyor fakat Türkiye'de hane başına düşen konut sayısı artıyor çünkü birden fazla olanlar çok rahat bir şekilde 2'nci, 3'üncü, 5'inci konutlarına sahip oluyorlar. Dolayısıyla burada sosyal adalet açısından ciddi bir problem olduğunu görmek lazım. Aslında problem konut sayısında değil, böyle anlaşılıyor ki problem, konutların dağılımında yani Türkiye genelinde dağılımında.

Şimdi, yapı stokuna baktığımızda, "Deprem bölgesiyiz." diyoruz... Fazla uzatmayacağım ama bir makaleden buldum bu rakamları, bunlar Türkiye İstatistik Kurumu rakamları değil ama onlar da değişik kaynaklardan almış. 2000 sonrası yapılan konutların toplam stok içerisindeki payı 47,4. Dolayısıyla bizim konutlarımızın yüzde 53'lük kısmının hâlâ 2000 öncesi o deprem yönergelerinden önce yapılan konutlar olduğunu söylemek lazım. Tabii, şimdi, sorun büyük olduğu için siz de Hükûmet olarak -elbette Hükûmet çözüm makamıdır- çözüm üretmek durumundasınız. 500 Bin Konut Projesi diye bir proje "Yüzyılın Konut Projesi" olarak bir proje takdim ettiniz. Yani biz bunu kesinlikle iyi karşılıyoruz güzel bir şey, yapılması gereken bir şey ama buna gelmeden önce önceki söylediğiniz sözler var, onlara bir bakmak lazım. Şimdi, bir kısım arkadaşlar da bahsetti "İlk Evim Projesi" bunlarla ilgili Sayın Bakan, yüzlerce hiç tanımadığımız numarası bizde kayıtlı olmayan kişilerden mesajlar aldık. Yani insanlar bu konuda çok sıkıntılı, bunu soruyorlar, bunu size sormamızı istiyorlar "Ne olacak?" diye. Birazdan detaylarını söyleyeceğim. Mesela, burayla ilgili herhangi bir gelişmenin olmadığı bize ifade ediliyor İlk Evim Arsa Projesi'nde. Yine Yarısı Bizden Kampanyası başlatıldı 2023'te. Böyle seçim dönemlerinden önce bu tür kampanyalar başlatıyorsunuz fakat buradan herhangi bir sonuç almadan, daha çivi çakılmadan, yeni müjdelerle milleti buluşturuyorsunuz. O zaman ister istemez bir güvensizlik oluşuyor değil mi? Kimde olsa oluşur. Önceki, 1 Milyon Konut Projesi efendim, sözü ne oldu? Orayla ilgili hiçbir gelişme yokken şimdi 500 binin yapılacağını biz nasıl inanacağız? Mesela, İlk Evim'le ilgili olarak insanlar şunları sormamızı istiyor size, diyorlar ki: "Yani biz para yatırdık, ödemeye de devam ediyoruz. 'Arsanız hazır.' denildi. TOKİ'ye gidiyoruz TOKİ diyor ki 'Sizin ilçenizde buraya tahsis edilmiş bir arsa yok.' " Kimi yerlerde bu söyleniyor, kimi yerlerde arsa belli bölgelerde tahsis edilmiş ama parsellenmemiş, parsellenen yerde "Altyapı yok." deniliyor. Herkesin şu anda sorunu bu ve işin tuhaf tarafı şu: İnsanlar bunun farkında yani bize diyorlar: " 'Arsa yok.' denilen il ve ilçelerde 500 Bin Konut Projesi kapsamında konut dağıtılacağı söyleniyor. E, bize yoksa, öbür tarafa nasıl bulacaksınız?" diye insanlar bu soruyu sormamızı istiyorlar. Dolayısıyla hayal kırıklığına uğradıklarını "Hayal satılıyor." diye ifadeler var. Bu konuda biraz daha dikkatli olmak gerekir. Yani, dolayısıyla gerçekten büyük bir sorun. Yani şu anda artık bir ev sahibi olmak yani insanların sıfırdan ev sahibi olması çok zor, karı koca çalışıyor olsa bile yani beyaz yaka olsa bile çok zorlaştığı bu ortamda mutlak surette bizim devlet olarak buralara kaynak tahsis etmemiz gerekir. Ama bunu yaparken de bunları sözde kalmaması lazım. Önce verilen sözleri tutacağız, önce İlk Evim, İlk Arsa; o proje her neyse, o projeyle ilgili bir gelişme kaydedilsin ki biz bilelim bu 500 bin konuttan da netice alacağız diye bir iyi niyet besleyebilelim veya moral bulabilelim.

Şimdi, tabii, Damla Kent Hissesi meselesi var Sayın Bakan, siz de takip ediyorsunuzdur. Bunlar 14 Ağustos 2025'te halka arz edildi borsamızda. Şimdi, burada tabii, büyük bir mağduriyet var. Nominal olarak Türk lirası cinsinden -26 Kasım itibarıyla söylüyorum- yüzde 22,5 kayıp var. Yani insanlar buraya güvendi, paralarını bozdurdu, ondan sonra altınını bozdurdu, dövizini bozdurdu buraya getirdi. Fakat bırakın altın döviz cinsinden olmayı yani burada TL cinsinden bir düşüş var. Bunun nedeninin ne olduğunu biraz anlayabiliyoruz çünkü bir mahkeme kararları var. İşin altyapısı hazırlanmamış, hiçbir şey hazırlanmadan adım atılmış, şimdi mahkemelere takılıyor tabii ki. E ama insanlar burada diyor ki: "Arkadaş, ben altın bozdurdum." Bakın, o gün altın bozduran birisinin kaybı Sayın Bakan, tam yüzde 39,8; yüzde 40 kaybı var altın cinsinden. Bunu niye altınla mukayese ediyorum? Ben başka bir şeyi altınla mukayese etmem ama bunlar birikimlerden olduğu için bizim insanlarımızda nedir; ya altındır ya dolardır ya da mevduattır. Dolar cinsinden baktığımızda yüzde 25,9'luk kayıp var bugün itibarıyla. Dolayısıyla bu mağduriyetlerin giderilmesi lazım. Buradaki temel problem neyse ona bir bakmak lazım. Yani mahkeme kararlarına ilişkin burada elimde de bilgiler var ama anladığımız kadarıyla işin altyapısı hazırlanmadan birtakım şeyler sunulmuş ama maalesef burada da insanlar tam umutlanmışlar, işte "Biraz biriktireceğiz, biriktireceğiz en sonunda bir ev sahibi olacağız." derken şu anda paraların eridiğini görüyor insanlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanısınız Sayın Bakan, tabii, çevreyi korumak hepimizin görevi ama en fazla sizin göreviniz, devlet adına, Hükûmet adına çevreyi korumak sizin göreviniz. Bakın, Samsun'dan ben örnek vereceğim. Şimdi, Samsun'da bizim biliyorsunuz Eti Bakır var -Cengiz Holding- malum bu Cengiz Holding her yerde çıkıyor karşımıza zaten. Şimdi, buraya bir "ÇED Olumlu" raporu veriliyor. Neyle ilgili? Samsun'da Fosforik ve sülfürik asit gibi tehlikeli kimyasalların depolanacağı Depolama Amaçlı İlave Dolgu Alanı Projesi'ne "ÇED Olumlu" raporu verilmiş. Yani bu, çok fevkalade yanlış bir durum çünkü denize dolgu yapılacak ve burada da efendim, bir kısım kimyasalların depolanacağı söyleniyor. Buna nasıl olumlu rapor verilir? Şu anda meslek odaları Samsun'da ayağa kalkmış durumda. Bu işi bilen insanlar "Böyle bir şey olmaz!" diyor fakat bununla ilgili "ÇED Olumlu" raporu maalesef verilmiş. Bunun tekrar bir gözden geçirmesi lazım Sayın Bakan. Yani bunu hakikaten kabul etmek mümkün değil. Bakın, bu aynı kişiler Samsun'un deniz dolgusunun yollarını yaptılar yani depolama falan değil; yaptığı yollar ortada. Yolları su basıyor, denizin altında kaldı yollar. Düşünün, bunlara bir de kimyasalları depolayacağı deniz dolgu alanları yapılması konusunda yetki veriliyor, ÇED raporu veriliyor, olumlu görüş veriliyor, izin veriliyor. Ya, bu su bedava falan değil, bu su bizim; bu halk sağlığı, bu gıda güvenliği açısından Çarşamba Ovası'nı dahi etkileyecek bir durum. Yani Ova'yı tamamen bitirecek bir durum. Bu konunun tekrar gözden geçirilmesi lazım.

Şimdi, ikinci husus, bir de siz ne yaptınız? Bir yönetmelik çıkardınız. Bu bizim yine Eti Bakırı da ilgilendiriyor, Cengiz Holdingi de ilgilendiriyor ama onun dışında başka yerlerde ilgilendirecek bir durum. Deniz tabanına atık boşaltma imkânı tanıyor 23 Ekim 2025'te yapılan yönetmelik değişikliğiyle. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ndeki değişiklikle tehlikesiz, inorganik atıkların 250 metreden derin bölgelere boru hattıyla dökülmesine Sayın Bakan, izin veriliyor. Burada asit ve bakır atıkları denize boşaltılacak. Yani buna bilim insanları tamamen karşı çıkıyor, "Bu, olacak bir şey değil." diyorlar yani bunları yapmayalım. Eti Bakırın kazandırdığından daha fazlasını burada çevre olarak hem su olarak hem toprak olarak biz kaybedeceğiz, oradaki deniz canlılarını kaybedeceğiz. Yani bununla ilgili 250 metre falan, öyle çok fazla bir şey değil. Buraya her türlü atığı getirip boşaltacaklar. Bununla ilgili bu değişiklik niye yapıldı, kimin baskısıyla yapıldı, neye istinaden yaptınız? Lütfen bunda bize bir cevap verin. Bu nedir, ne değildir? Bunu anlayalım. Bu sadece Samsun için değil tabii, bu genel bir yönetmelik değişikliği, yarın başka yerde de karşımıza çıkacak ama Samsun'da bu konu çok hassas bir konu. Bakın, şimdi, burada deniliyor ki: "Karbonu denizin tabanında depolanması, çevre mühendisliği disiplinin reddettiği bir uygulamadır. Uzun dönemde okyanus asitlemesi ve bentik yaşam kaybı ve karbon kaçağı gibi geri dönülmez riskler görmezden gelinmiştir. Bu düzenlemeyle Türkiye'nin su varlıklarına yönelik ağır ve sonuçları belli olmayan müdahaleler sonucunu doğuracaktır."

Şimdi, Sayın Bakan, konuşmanızda ben hava kirliliğine ilişkin bir hususa rastlayamadım hatta konuşmanızda olmadığı gibi, Sürdürülebilir Çevre ve İklim Değişikliği Programı'nda bakın, hava kirliliğine ilişkin ne hiçbir gösterge var ne bir hedef var. Böyle bir çevre program olabilir mi? Hâlbuki bizim 2024'te Türkiye'nin tek bir ili dahi Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği seviyede temiz hava kategorisinde değil. Yani hava kirliliğinin bu kadar çok problem olduğu bir ülkede, şehirlerimizin hava kirliliği riskiyle tamamen yüz yüze olduğu bir ortamda sizin programınızın hiçbir şekilde hava kirliliğe ilişkin bir göstergesi yok. Dolayısıyla buna ilişkin muhtemelen bir çabanız da yok. E, kuraklık Türkiye'nin en büyük problemi, konuşmanızda hiç kuraklıktan bahsetmediniz. Yeşil alanlarla ilgili problem var. Şu çalışmada 344 tane şehir var, sadece İstanbul girmiş, o da en alt sıralarda, 313'üncü sırada yeşillik açısından.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ?

ERHAN USTA (Samsun) - Dolayısıyla yeşillenmeyle ilgili de çok ciddi problemlerimiz var. Bu problemlerin çözülmesini sizlerden bekliyoruz.

Bütçenizin bu yönde kullanılmasının milletimiz için faydalı olacağını ifade ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.