KOMİSYON KONUŞMASI

İNAN AKGÜN ALP (Kars) - Sayın Başkan, sayın üyeler, Komisyonumuza katılan kıymetli bürokratlarımıza da hoş geldiniz diyoruz. Bazen Komisyon tartışmaları çok ateşli başlıyor, sizi unuttuğumuz zamanlar oluyor; kusura bakmayın, tabii ki sizler de misafirlerimizsiniz.

Sayın Başkanım, görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 27, 30, 31 ve 32'nci maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia ediyorum. 30'uncu maddedeki Anayasa'ya aykırılık gerekçesini arz ediyorum efendim. Maddeyle, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesinde değişiklik öngörülmektedir. Çok açık ifade ediyorum, özellikle basınımıza ve Komisyon üyesi milletvekillerine: Bu bir trol kanunudur, bu düzenleme, trol düzenlemesinin yasal altyapısını oluşturmaktadır. Niye böyle diyoruz? Çünkü maddenin (r) bendinde yapılmak istenen değişiklikle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna yargısal yetkiler tanınmakta ve kurumun âdeta kişilerin dijital ayak izlerini takip edip bunları internet ortamında sonuçlandıran yargısal mekanizmayı harekete geçirmektedir. 5651 sayılı Kanun da önceki düzenlemeyi iptal ederken Anayasa Mahkemesinin gerekçelerinden biri, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna tanınan aşırı yetkiydi. Yeni önerilen değişiklik (r) bendinde kurumun aslında yargısal değerlendirmeye tabi alanlarda yeniden geniş bir rol üstlenmesine yol açmaktadır. Üstelik, kurum, iddia edilen ihlalin tarafı bile değildir. Kuruma iddia edilen hak ihlallerine karşı bildirim yapma yetkisi tanınması, idari gücün gereksiz ve ölçüsüz biçimde genişlemesine neden olacak ve çevrim içi içeriğin bir idari organ tarafından fiilen izlenip müdahale edilen bir yapıya dönüşmesine yol açacaktır, bu da bir trol uygulaması, trol mekaniğinin yasal altyapısı anlamına gelmektedir. Böyle bir yapı hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacaktır ayrıca kurum yasa ihlali niteliği taşıyabilecek içeriklere ilişkin hâlihazırda kendi yetki ve araçlarına sahip iken, kurumun taraf olmadığı ihlal hakkında ayrıca yeni bir yöntem öngörülmesi de keyfî kullanıma yol açacaktır. Bu nedenle, madde Anayasa'ya aykırı olup Anayasa Mahkemesinin 2015/76 ve 2020/76 esas sayılı kararlarının gereği de karşılanmamıştır, bu nedenle bu düzenleme Anayasa'ya aykırıdır.

Yine, çerçeve kanunun 31'inci maddesinde yapılmak istenen değişiklik de Anayasa'ya aykırıdır çünkü 5651 sayılı Kanun'un 8'inci maddesi kurum başkanına suç teşkil eden fiillere ilişkin iddiaları değerlendirme konusunda geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır. Anayasa Mahkemesi daha önce bu yetkiyi masumiyet karinesine aykırı olduğu gerekçesiyle eleştirmiş ve bozma kararına gerekçe yapmıştır. Önümüzdeki kanun teklifi bu maddeye eklenen bazı ifadelerle Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce iptal edilen gerekçeleri tekrarlamaktadır. Kurum başkanının içeriğin yayından kaldırılması kararı verebilme yetkisinin yeniden 4'ncü fıkraya eklendiğini görüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi, daha önce yaptığımız on yargı paketinde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümleri âdeta tıpkısının aynısıyla yeni yargı paketlerine eklemektedir, bu yargı paketinde de bu alışkanlığı değiştirmemiştir. Maddenin 4'üncü fıkrası kuruma resen hem içeriğin yayından kaldırılması hem de erişimin engelleme kararı verme yetkisi tanıyacak şekilde değiştirilmesi Anayasa Mahkemesi kararının ortaya koyduğu endişeleri gidermekten ziyade, bu endişeleri daha da artırır niteliktedir. Bu değişiklik, kurumun idari yetkisinin kapsamını esaslı şekilde genişletmektedir zira kurum Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir yetkiyi yani mahkeme kararı olmaksızın karar verme yetkisini bu madde uyarınca yeniden kullanılabilecek hâle gelmektedir. Maddenin mevcut hâli dahi hukuk devleti ilkesine aykırı olacak şekilde temel haklara yönelik bir risk taşımaktadır. Dolayısıyla, kapsamın genişletilmesi Anayasa Mahkemesi kararının vurguladığı hususları karşılamadığı gibi, kararla da çelişmektedir. Maddenin 4'üncü fıkrasının ikinci cümlesine ilişkin değişiklikte, kararın yerine getirilmek üzere bildirileceği aktörlerin sıralamasının değiştirilmesi fiilî bir etki yaratmamaktadır. Bu anlayışla, cümlemin anlamı değişmiş görünmediğinden, yapılan düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesini karşılamamaktadır. Yine, her ne kadar içeriğin yayından çıkarılması tanımı bu teklifle değiştirilmiş olsa da 4'üncü ve 11'inci fıkralarda yapılan değişiklikler Anayasa’nın 30'uncu ve 36'ncı maddelerinin ihlal edildiği yönündeki Anayasa Mahkemesi kararının değerlendirmesine aykırı düşmektedir.

Son olarak, kanun teklifinin 9'uncu fıkrada değişiklik öngören cümlesinde "yayından" kelimesinin çıkarılması öngörülmektedir ancak bu değişiklik esaslı bir fark yaratmamakta ve Anayasa Mahkemesi iptal kararının gerekçesini karşılamamaktadır.

Sayın Başkanım, 32'nci madde de bu hâliyle yasalaştırılacak olursa Anayasa'ya aykırı olacaktır. Bazı yasa dışı içerikler nedeniyle bir internet sitesinin tamamına erişimin engellenmesi, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok farklı kararında ekseriyetle değerlendirildiği üzere orantısız bir uygulamadır. Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olarak erişimi engelleme ve içerik kaldırma kararlarının niteliğine açıklık getirilmesi ve bu kararların nihai bir karar olarak değil, bir tedbir kararı olarak ara karar niteliğinde değerlendirilmesi gerekirken yapılan düzenlemede buna uygun davranılmamıştır. Anayasa Mahkemesinin vurguladığı gibi, bu kararların niteliğine ilişkin mevcut belirsizlik, bunların ihtilaflı konularda nihai kararlar olduğu yönünde yanlış yorumlara yol açmakta ve hukuki belirsizlik yaratılmaktadır. Yapılan düzenlemeyle bu hukuki belirsizlik giderilmediği için madde Anayasa'ya aykırıdır. Ayrıca, kişisel hak ihlallerine yönelik bant genişliği daraltılması yaptırımına ilişkin olarak ilgili kişilerin karara itiraz edebileceği ve ilk derece hâkiminin henüz kesin ve bağlayıcı olmayan bir kararı kesin ve bağlayıcı hâle gelmesinin zaman alabileceği de göz önünde bulundurulduğunda herhangi bir vatandaşın başvurusu yoluyla bant genişliğini daraltma kararı verilmesi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Andığım bu nedenlerden dolayı 30, 31 ve 32'nci maddelerde yapılmak istenen değişiklik Anayasa'ya aykırıdır. 27'nci maddenin de bu hâliyle geçmesi hâlinde Anayasa'ya aykırı olacağını iddia ediyoruz.

Sayın Başkanım, 27'nci madde, daha önce yapılan düzenlemenin infaz hukukuna açıkça aykırı olan ve infaz hukukunun temel ilkelerini açıkça ihlal eden bir düzenlemenin yeni bir ihlalle tekrarı anlamına geliyor. Bizim infaz kanunumuz ceza ve güvenlik tedbirlerine ilişkin infaz kurallarına koyarken siyasi veya diğer fikir düşünceleri ile ekonomik güçler ve diğer toplumsal konumlar yönünden ayırım yapılmaksızın hükümleri düzenlemeyi öngörmektedir. Oysa, 27'nci maddede yapılan değişiklikle, maalesef, yine bazı suçlar bakımından bazı mahkûmlar, bazı mahpuslar kapsam dışı bırakılmakta ve ayırımcı hüküm devam etmektedir. 2020 yılında bütün dünyayı sarsan bir pandemi vardı, cezaevleri de büyük bir risk alanıydı. Bütün dünya buna ilişkin tedbirler aldı, hatta bazı ülkeler tüm mahkûmlarını tahliye etmişti, İtalya'da ve İran'da tüm mahkûmlar tahliye oldu. Biz de yine bu pandemiyi de âdeta fırsata çevrilmiş gibi bazı mahkûmları siyasi olarak tahliye ettik, bazılarını tahliye etmedik. Şimdi, yeniden, aynı gerekçelerle siyasi mahkûmları kapsam dışı bırakan bu düzenleme açıkça Anayasa'ya aykırı, infaz hukukunun genel hükümlerine aykırıdır. Bu nedenlerle, 27, 30, 31 ve 32'nci maddelerinin Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunuyor. Bu maddelerin kanun metninden çıkarılmasını teklif ediyorum efendim.