KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim, Sayın Barolar Birliği Başkanımız, kıymetli bürokratlar, hocalarımız; herkesi ben de saygıyla selamlıyorum.

Yine bir "yargı reform paketi" gibi lanse edilen ama aslında yargıda hiçbir şeyi değiştirmeyen bir paketle karşı karşıyayız. İktidar on yargı paketi getirdi ama memlekette hukuk adına pek de iyi bir şey olduğunu söyleyemeyiz. Ülkede hukuka olan güven ve adalet anlayışı hep geriye gitti bu süreçte. Aynı anlayışın ürünü olarak karşımızda bulunan on birinci paketten sonra da iyi bir şey olmayacağı hemen hemen herkesin ortak kanaati.

Diğer yönleri bir tarafa, getirilen bu paketler birçok kere veya bazı kısımları "cezaevlerinin doluluğu" argümanına dayandırılarak aceleyle ve sıkıştırılarak işte, "İnfaz bekliyorlar." "Cezaevleri doldu, taştı, boşaltmak lazım." falan denilerek getirildi. Mesela, son yargı paketi de hemen hemen esasında aynı gerekçeyle getirilmişti, onuncu yargı paketi. Cezaevlerinde 400 bin civarında bir mevcut varken onuncu yargı paketinden sonra 20 bin kişi cezaevinden çıktı ancak bugün gelinen noktada cezaevlerinde 420 bin kişilik bir mevcuda ulaşılmış durumda. 2002 yılından bu yana cezaevlerindeki mahpus sayısı 7 kat artmıştır. Dolayısıyla, bu yargı paketleri en basit amacını yani cezaevlerinin mevcudunu matematiksel olarak azaltmak amacıyla bile gerçekleştirmeyi başaramamıştır, kaldı ki hukukun üstünlüğünü sağlamak, adaleti tesis etmek, yargıya siyasal müdahaleleri önlemek gibi esaslı ihtiyaçları karşılamayı başarabilsin. Elbette bu paketler bu esaslı ihtiyaçları gidermeyi başaramamıştır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bizim söylemimizde kalmıyor, birçok uluslararası endeks de bu duruma işaret ediyor aslında.

"On birinci yargı paketi" olarak ifade edilen bu düzenlemeler de hukuk dünyamızda bir yenilik, bir dönüşüm sağlamayacak. Mesela, 28'inci ve 29'uncu maddelerin bu pakette ne işi var? O kadar beceriksiz bir devlet yönetimine maruz kalıyoruz ve muhatap oluyoruz ki bütün devlet aygıtı bu düzenlemeleri ilgilisi olabilecek kanunlara eklemeyi unutmuş, bu yargı paketine eklemiş. Şimdi, bu 2 maddenin düzenlemeden çıkarılması, "yargı paketi" adıyla yapılan işe biraz olsun ciddiyet katacaktır, onu ifade etmek istiyorum. Zira, "yargı paketi" diyorsunuz, beklentiyi büyütüyorsunuz, sonra Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu'yla ilgili düzenlemeyi, GSS primiyle ilgili düzenlemeyi getiriyorsunuz. Bunlar Adalet Komisyonunun işi mi? Önce bunu sorayım Sayın Başkanım, size de bu soruyu yönelteyim. Elektronik Haberleşme Kanunu'yla ilgili 33'üncü, 34'üncü ve 35'inci maddeler için de aynı şeyler, benzer şeyler söylenebilir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Adalet Bakanının, işine gelmeyen uluslararası rapor ve endeksleri itibarsızlaştırdığını, işine gelenleri ise yücelttiğini biliyoruz. Ancak Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunumunda OECD ve (CEPEJ) Avrupa Adalet Etkinliği Komisyonu rapor ve verilerinden bahsetti. Konuşmamın başında, böyle ikircikli bir tutumun doğru olmadığını ifade ediyorum. Bu meyanda ben de bazı uluslararası değerlendirme kuruluşlarının görüş ve değerlendirmelerden bahsedeceğim, peşinen de bu raporlamalara itirazları reddettiğimi ifade etmek istiyorum.

Öyle veya böyle ortada bir gerçek var ki hukukun üstünlüğünün işlemediği, adaletin sağlanamadığı bir ortamda ülke ekonomik anlamda da krizden kurtulamıyor maalesef. Yurt dışında kapı kapı para aranmasına rağmen yatırımcı Türkiye'ye gelmedi, gelmiyor. Dünya borsaları rekoradan rekora koşarken Türkiye'de Borsa İstanbul üç yıldır yerinde sayıyor. Türk lirasına güvenen özellikle yerli yatırımcı her gün zarar ediyor. Faiz lobisi parasına para katıyor. Yapılan adaletsizlikler sadece kişisel özgürlüğün kaybı sonucunu doğurmuyor, ülkeyi ve insanımızı da maalesef fakirleştiriyor. O yüzden hukuk; ekmek gibi, su gibi herkese lazım. O yüzden para arayan buraya baksın, hukuka baksın; hukuk varsa para var, hukuk yoksa para yok; para varsa ekmek var, para yoksa ekmek yok.

Merkezi ABD'de bulunan Cato Enstitüsü ve Kanada'daki Fraser Enstitüsü'nün ortaklaşa hazırladıkları İnsan Özgürlüğü Endeksi 2024 Raporu'na göre, Türkiye son yirmi dört yılın en kötü puanıyla 165 ülke arasında 142'nci sırada yer aldı. Türkiye 2022 endeksinde 131'inci sırada yer almıştı. 86 farklı göstergeden elde edilen verilerin sıfır ila 10 arasında bir puanlama sistemiyle değerlendirildiği endekste, Türkiye'nin 2024 özgürlük puanı 5,28 olarak ölçüldü. Türkiye bu puanla Tanzanya, Papua Yeni Gine, Haiti, Moğolistan, Burkina Faso, Botsvana, Madagaskar, Cibuti, Bangladeş, Guatemala, Ruanda, Ukrayna, Uganda, Lübnan gibi ülkelerin gerisinde kaldı. Türkiye'nin bireysel özgürlük puanı ise 5,06 olarak ölçüldü. Bu Türkiye'nin son yirmi dört yıldaki en düşük ikinci bireysel özgürlük puan oldu. Prosedürel adalet, sivil adalet ve ceza adaleti kriterleri dikkate alınarak ölçülen hukukun üstünlüğü puanı on üzerinden 3,6 oldu. Bu, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü konusunda son yirmi dört yılda aldığı en düşük puan oldu. Basına doğrudan yapılan müdahalelerle ifade ve bilgi edinme özgürlüğü puanı ise 3,1 olarak kaydedildi. Bu puan da son yirmi dört yılda alınan en düşük ikinci puan. Bu puanlamalara göre Türkiye'de hukukun üstünlüğü tanınmıyor, ifade ve bilgi edinme özgürlüğü yok.

Türkiye ekonomik özgürlükler açısından da dibi gördü, 2000'den beri en kötü yılını yaşadı. Bu kategorideki puanı 10 üzerinden 5,57 olarak ölçülen Türkiye, 165 ülke arasında 138'inci sırayı aldı. Parasal büyüme, hukuk sistemi ve mülkiyet haklarının korunmasındaki eksiklikler ve piyasa düzenlemelerindeki belirsizlikler Türkiye'nin ekonomik özgürlükler puanının düşmesine gerekçe olarak gösterildi. Hukuk sistemi ve mülkiyet hakları kategorisinin puan ortalaması da 4,8 oldu. Türkiye'nin bu kategorideki özgürlük puanı en düşük kriterlerden bazıları tarafsız mahkemeler 3,5, yargı bağımsızlığı 4 olarak ortaya çıktı yani Türkiye'de kimsenin özgürlüğü olmadığı gibi mal güvenliği de yok. Bir gün savcı görünümlü bir tetikçi ile hâkim görünümlü bir maşanın kararıyla onlarca yıllık malınıza mülkünüze çökülebilir. Bu anlamda Türkiye raporda değerlendirilen Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki ülkelerle kıyaslandığında da ortalamanın altında yer aldı. 11'inci sırada yer alan Türkiye böylelikle Katar, Fas, Bahreyn, Lübnan, Tunus ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin gerisinde yer aldı. Freedom House'un 2025 Dünya Özgürlükler Raporu'na göre ise Türkiye, son on yılda özgürlüklerin en fazla gerilediği ilk 10 ülke arasında yer aldı. 2018 yılında özgür olmayan ülkeler kategorisine alınan Türkiye 2025 raporunda da aynı kategoride kalmaya devam etti. Raporda Türkiye'nin genel özgürlük puanı 100 üzerinden 33 olarak ölçülürken Türkiye son on yılda 22 puan kaybetti; 55'ten 33'e düştü. Dünyadaki 195 ülkenin sadece yüzde 20'si "tam özgür ülkeler" olarak nitelenirken yüzde 40'ı kısmen özgür, yüzde 40'ı ise özgür olmayanlar kategorisinde. 2025 Dünya Özgürlükler Raporu'nda dünyada özgürlüklerin gerilemesinde seçimle göreve gelen liderlerin otokratlaşmasının etkili olduğu belirtildi. Raporda seçim süreçlerinin manipüle edilmesi, muhalif adayların baskı altına alınması, medya üzerindeki denetim ve baskıların artması küresel demokratik gerilemenin temel sebepleri arasında gösterildi. Dünya Ekonomik Forumunun yayımladığı 2025 Cinsiyet Eşitliği Raporu'na göre Türkiye 148 ülke arasından 135'inci sırada yer aldı. Bu sonuçla Türkiye Avrupa kıtasındaki sonunculuk durumunu korudu. Türkiye 2024'te 127'nci sırada yer almıştı.

Değerlendirme ölçütlerinden Ekonomik Katılım ve Fırsatlar Skoru 51,8 olan Türkiye'nin yani kadınların iş gücüne katılımının sınırlı, özellikle yönetici pozisyonlarında ciddi temsiliyet açığı olduğunu gösteren bir puanlama bu. Diğer bir ölçüt olan siyasal güçlenme de skoru ise tam bir felaket: 5,9. Bu, kadınların Parlamentoda, bakanlıklarda ve üst düzey siyasi görevlilerde temsilinin çok düşük olduğunu gösteriyor. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü her yıl yayımladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi raporuna göre Türkiye 2025'te 159'uncu sırada yer aldı. Türkiye'nin yer aldığı bu sıralama çok vahim kategorisinde. Türkiye bu kategoride 2002'de 99'uncu sırada yer alıyordu. Nereden nereye değil mi?

Bu endekslere göre Türkiye'de hukukun üstünlüğü tanınmıyor ve hukuk devleti yok. Yargı bağımsız ve tarafsız değil. Bilgi edinme, toplanma ve ifade özgürlüğü yok, basın özgür değil ve toplumsal cinsiyet eşitliği kadınların aleyhine aşırı derecede bozuk. Tüm bu kriterlerde de her yıl bir önceki yıldan daha kötü puan alan ve sıralamalarda sürekli gerileyen bir Türkiye var ama iktidar temsilcilerine göre ve özellikle olmayan adaletin Adalet Bakanına göre "Türkiye bir hukuk devleti."

Türkiye'de Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Bu uymama hâli Yargıtaydan yerel mahkemelere sirayet etmiş durumda. İktidarın ise işine gelen Anayasa hükmüne uyduğunu, işine gelmeyene uymadığını zaten biliyoruz. Ne yazık ki bu uymama hâline zaman zaman hukukçular da alet olmaktadır. AİHM kararları da uyulmayan kararlar arasında. Aslında Türkiye'de hukuk uygulaması, çığırından çıkmış, felaket hâline dönüşmüş durumda. Yurttaş hak ihlaline uğruyor. Son aşama olarak Anayasa Mahkemesine veya AİHM'e başvuruyor. Hak ihlali kararı veriliyor ama uğranılan bu bireysel hak ihlali giderilemiyor. İki üst mahkeme başkanının geçtiğimiz günlerde -zannediyorum- Diyarbakır'da yaptıkları bir toplantıda dile getirdikleri husus var. Burada tekrar ben de onların ağzından dile getirmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkına ilişkin 702.053 başvuru yapıldığını, bunların 600.014'ünün karara bağlandığını, 600.014 kararın önemli bir kısmını, 530.134'ünü kabul edilebilirlik kriterlerinden birini veya birkaçını taşımaması nedeniyle başvurular hakkında verilen kabul edilemezlik kararı oluşturduğunu ifade etmiştir. Mahkeme tarafından toplamda 81.841 ihlal kararı verilmiştir. Adil yargılama hakkı, mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü gibi 19 değişik hak grubundan dosya bazlı verilmiş ihlal kararı sayısı 23.914, hak bazlı verilen ihlal kararı sayısı ise 25.398'dir. Özkaya bu hususları, rakamsal verileri paylaştıktan sonra şöyle devam ediyor: "Ne var ki bireysel başvuru sisteminin etkili bir şekilde iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi yalnızca Anayasa Mahkemesinin çabalarıyla mümkün değildir. Bu ancak tüm alakadarların bu konuda duyarlı olması ve ihlal kararlarının objektif etkisinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir." diyor. Yine, Sayın Özkaya devamla, biraz işin vicdani boyutunu, hâkimlikte olması gereken, yargı mensuplarında olması gereken vicdani boyutunu ele alarak şöyle ifade ediyor: "Kimseyi bilerek kıl kadar haksızlığa uğratmamalıyız, her daim el emeği ve alın terimizle bir başka söyleyişle hukuki ve ahlaki olanla yetinmeliyiz. Bakmakta olduğumuz işin öznesi veya yararlanıcısı dostumuz da düşmanımız da olsa akrabamız yahut yabancımız da olsa hiçbir zaman haktan ayrılmamalıyız. Her olay veya konuda daima hakkı hak olarak tanımalıyız ve hakla hüküm vermeliyiz. Haktan uzak yaşayanın haksızlıktan yakayı kurtaramayacağını unutmamalıyız. Her kararımız topluma güven ve istikrar sunmalıdır. Her bir iddianamemiz yalnızca bir suç isnadı değil, aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olmalıdır. Kararlarımızdaki dürüstlük ve tarafsızlık yalnızca bir davayı değil, bütün bir toplumun adalet duygusunu şekillendirir. Toplumsal güvenin durumunu, devletin ruhunu ve temelini de derinden etkiler. Sonuç olarak nâra değil, nura heves edelim. Unutmayalım ki nuru tercihi edenin her işi ahsen olur, nârı tercih edenin her işi hüsran olur." diyor ve burada "Her iddianamemiz yalnızca bir suç isnadı değil, aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olmalıdır." ifadesini kullanıyor Sayın Özkaya. Burada bir iddianameden bir alıntı yapacağım ben de. İBB iddianamesinin 3.272'nci sayfası: "38'inci İstanbul İl Kongresinde delegeleri satın alarak desteklediği İl Başkanının seçilmesini sağlayan örgüt liderinin Cumhuriyet Halk Partisi 38'inci Olağan Kongresi'nde Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısında aday olarak Özgür Özel'i belirlediği, İstanbul İl Başkanlığı seçimlerinde yaşanan sürecin benzerinin genel kurultayda da yaşandığı, delegelerin satın alınarak Özgür Özel lehine oy kullanmaları sağlanmıştır. Olağan kurultayda yaşanan usulsüzlükler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma derdesttir. Cumhuriyet Halk Partisinde yaşanan Genel Başkan değişikliğinden sonra partinin kontrolü tamamen örgüt liderine geçmiş, yerel seçimlerde belediye başkan adaylarının birçoğu örgüt lideri tarafından belirlenmiştir." Şimdi, bir iddianame, iddianameden bir ifade, hangi hukukçunun vicdanına sığacak şekilde yazılmış? Bir hukukçu bir iddianamede böyle bir ifade kullanabilir mi? İddiada bulunan kendisi, daha doğrusu iftirada bulunan kendisi, kararı veren kendisi, ondan sonra iddianameye bu hükmü koyan yine kendisi. Hem iftirada bulunmuş hem bu iftirayı iddianameye dönüştürmüş, sonra da kararı vermiş. Neymiş? "Delegeleri satın almış." Bunlara Adalet Bakanının başında olduğu HSK'nin müdahale etmesi gerektiği bütün hukukçuların malumudur ama ne var ki Adalet Bakanı -az önce İstanbul Milletvekilimiz Sayın Özer ifade etti- başka şeylere müdahale ediyor. İşine gelmeyen kararları, beğenmediği kararları veren hâkimlere müdahale ediyor ama gerçek, esasta müdahale etmesi gereken yerler burası. Tabii, sonra Sayın Özkaya "Bir insan uzun ömürlü olmak isterse adaletli olsun. Bu durum devletlerde de aynıdır. Adaletli olmak, ömrü uzatır." diyor. Sonra Sayın Yargıtay Başkanı söz alıyor, o da "Anayasa Mahkememiz bireysel başvuru sonucu bir ihlal kararı tespit ettiği zaman, ki bunu çok yakından görüyoruz, hissediyoruz, bu konuda çok özverili çalışıyor, çok emek sarf ediyor, çok özen gösteriyor. Anayasa Mahkememiz bir ihlal kararı verdiği zaman tüm kurumların, tüm yargı organlarının, hepimizin buna uyması gerekir çünkü -'Kesinlikle şu cümleyi söylemek istiyorum.' diyen Kerkez- ihlal kararı giderilmeyen vatandaşımızın temel hakkı yeniden ihlal edilmiş olur ve bu, tekrar bir bireysel başvuruya söz konusu olur aslında. Bu nedenle, bugün ve yarın özellikle ihlal kararlarının sonuçlarının giderilmesi konusuna çok dikkat kesilmenizi istirham ediyorum." diyor dinleyen hâkimlere. Burada en önemli hususlardan birinin empati olduğuna dikkat çeken Kerkez "Hakkı ihlal edilen ve hakkının ihlal edildiğini iddia eden, söyleyen kişinin yerine kendimizi koymayı bilmemiz lazım." Sayın iktidar vekillerimiz... Biz aynı durumla karşılaşırsak bu iddianame sizin partinizle ilgili yazılırsa mesela ne yapılmasını istiyorsak onu yapmamız lazım. Umarım ki Anayasa Mahkememiz hak ihlali nedeniyle baktığı bireysel başvuru dosyalarında inşallah, bir gün işsiz kalır yani inşallah, ülkemizde bireysel başvuruya konu olacak hak ihlali hiçbir zaman olmasın diyor, biz de amin diyoruz ama olmayacak bir dua mıdır, bilemiyorum.

Şimdi, aslında durum şudur: Bunları ifade ettik. Bu karar, bu konuşmadan sonra Tayfun Kahraman hakkındaki hak ihlali kararına yerel mahkemede uyulmadı, bu konuşmalardan sonra. "Türkiye, hukuk devleti." diye Sayın Adalet Bakanı çıkıyor, konuşuyor, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri Türkiye'de hukuken birçok şeyin çok doğru ilerlediğini ifade ediyor ama Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Yargıtay Başkanı gibi iki yüksek hâkimin bu konuşmalarından sonra, bir yerel mahkeme "Anayasa da neymiş, ben Anayasa'yı da Anayasa Mahkemesini de takmam." diyebiliyor ve hak ihlali devam ediyor.

Aslında, Türkiye'de durum şudur: 2023 yılının Cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre söylüyorum, yüzde 52'lik tarafa geçerseniz problem yok, mesela "ekonomik olsun" diye sade pilav yerken Trump ile Erdoğan'ın el sıkışmasını aklınıza getiriyorsanız yediğiniz sade pilav etli pilava dönüşüyor. Biraz daha ileri gidiyorsunuz, Trump'ın Sayın Erdoğan'ı Beyaz Saray'ın kapısında karşıladığını düşünürseniz, etli pilav et yemeğe hâline dönüşüyor. Böyle olunca, Amerika'ya taahhüt edilen 150 milyar dolarlık ticari anlaşmanın bedelini vatandaş olarak bizzat ödemenin sıkıntısını hissetmiyorsunuz. Mesela yandaş kanalları izliyorsunuz, orada mutluluk var; açlıktan, fakirlikten, yaşam koşullarının zorluğundan, hukuksuzluklardan bahseden yok. Sende mutlu olmaya başlıyorsun, bu mutluluk genel hayata da yansıyor, Pollyanna gibi, sevgi pıtırcığı gibi gezmeye başlıyorsunuz.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Kanalı değiştir üstadım, kanalı değiştir.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - İşte, biz de öyle yapıyoruz, izlemiyoruz hiç onları, ondan böyle dertliyiz.

Ya yüzde 48'in...

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Kanal mı bıraktınız, kanal mı bıraktınız?

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Değiştirsenize.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Hepsi aynı.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Ya yüzde 48'in içinde kalırsa ne oluyor? O zaman, işte kanalı değiştirince yüzde 48'in içinde kalıyorsunuz, o zaman yanıyorsunuz. "Öz yurdunuzda garip, öz yurdunuzda parya" gibi oluyorsunuz.

Şimdi, Adalet Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda sunum yaptı, sunum kitapçığı yanımda. 10 sayfa hukukla ilgili, işte hukuksal gelişmelerle ilgili değerlendirmeleri var. 10'uncu sayfadan sonra, Adalet saraylarının sayısından, personelden, bilişim konusunda yapılan yeniliklerden, bilgisayar sayısından falan böyle bahsediyor Sayın Bakan ve 32 sayfalık bir kitapçığın 22 sayfası Adalet Bakanlığının adalet hizmeti olarak değerlendirilebilecek alanlarını kapsıyor, inşaat, işte, ayniyat, vesair vesair konularını kapsıyor, ilk 10 sayfa hukukla ilgili mevzular. Adalet Bakanının da Türkiye bir hukuk devleti söylemi biraz azaldı -az önce de ifade ettim- demek ki o da artık bunun inandırıcı olmadığı fark etmiş, Adalet Bakanlığının yaptığı diğer hizmetlerden bahsetmeyi daha uygun bulmuş. Yalnız 9'uncu sayfada -az önce de bahsedildi- on birinci yargı paketiyle ceza adaleti sistemini güçlendirmeye, yaptırım sisteminin caydırıcılığını artırmaya ve bilişim suçlarıyla daha etkin mücadeleye yönelik bazı önemli değişiklik önerilerini Meclisimizin gündemine arz etmeyi planlıyoruz.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Anayasa 88...

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Hukuk devleti değil mi, Anayasa'mız var değil mi; ne oldu?

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Milletvekilleri yapacak, kanunları milletvekilleri yapacak.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Kuvvetler ayrılığı var, kanunları milletvekilleri yapacak. Adalet Bakanı kendi ağzıyla söylüyor, ondan sonra hep beraber izliyoruz, izlediğimizin ne olduğunu anlatmaya, tarif etmeye gerek yok.

On ikinci yargı paketiyle de hukuk yargılamalarının makul sürede tamamlanması müjdeleniyor. Mülkiyet hakkının daha etkin korunması, avukatların bilgi ve belge temin etmelerinin kolaylaştırılması ve noter yardımcılığı kurumunun ihdas edilmesi gibi konularda düzenlemeler yapılmasını amaçlıyoruz. Hayırlı olsun değerli Adalet Komisyonu üyelerimiz, yeni ev ödevi Adalet Bakanı tarafından Meclisimize verilmiştir, günü geldiği zaman onu da konuşuruz.

Türkiye'de hukuk yok, aş yok, iş yok, iş olsa yeterli maaş yok. Niye? Çünkü Türkiye bir yargı ülkesi, eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı bunların hepsi olurdu.

Teşekkür ediyorum.