KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Başkanım, biraz önce ufak bir sağlık sorunu sebebiyle odaya çıkmam gerekti, geri geldim, kaldığımız yerden devam edebiliriz.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Geçmiş olsun.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Önce, tabii, bu avukatlık meselesiyle ilgili bir genel konuşma yapmayı planlıyorum, hemen peşinden de 6'ncı maddeye ilişkin eleştirilerimi sıralayıp konuşmamı bitireceğim.

Şimdi, avukatlarla ilgili disiplin hükümlerinin yer aldığı maddeleri tartışmaya geçmeden önce mesleğin itilmiş olduğu yapısal güvensizliği, değersizleştirmeyi ve baskıyı görmek ve elbette bunların hepsini konuşmak zorundayız. Tabii, bu yapısal sorunun birkaç boyutu var, hepsinden kısaca bahsetmeye çalışacağız.

Öncelikle, iktidar partisinin argümanlarıyla biraz konuşmak isterim. 2015 Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde adalet hizmetlerinin etkinlik ve verimliliğinde avukatların merkezî rolü açıkça kabul edildi. Hatta "Avukatlık mesleğinin sorunlarının çözümü ve mesleğin güçlendirilmesi adalet hizmetlerinin etkinliğine katkı sağlayacaktır." denilerek savunmanın güçlendirilmesinin devlet politikası hâline getirileceği de bu reform belgesinde ilan edildi ancak süreçte adalet zincirinin bütününü etkileyen sorunlar büyüyerek devam etmiştir, devam da ediyor hâlâ. Kamu avukatları hakkında 2019 Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde kamu avukatlarının çalışma esaslarına ve özlük haklarına yönelik iyileştirme yapılacaktır taahhüdünde bulunulmuştu, bu faaliyet için de hedef süre iki yıl olarak belirlenmişti ancak altı yıl geçti, özlük hakları, iş yükü, ekonomik beklentiler konusunda -bakın, altını çizerek söylüyorum- hiçbir çalışma yapılmadı ve hiç de utanmadan 2025 Yargı Reformu Belgesi'nde 2019 Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde yer alan cümleler tekrar edildi. Bağlı çalışan avukatlar için 2025 Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde mesleğin niteliğine uygun bir ücret rejimi oluşturulacağı ileri sürüldü ancak bugün bakıyoruz Başkanım, hâlâ asgari ücretle çalışan meslektaşlarımız var. Emeğinin karşılığını alamayan, ücretlendirilmeyen, mobbing gören genç avukatlar var, ekonomik krizle boğuşan bağımsız bürolar var. Sizin koyduğunuz, yargı reformu strateji belgeleriyle yıllara sari koyduğunuz tüm bu hedefleriniz sadece bir vitrin olarak kaldığı gibi, avukatların çalışma koşullarına ilişkin sorunlar artık kronik bir hâl almış durumdadır ve daha da tehlikelisi avukatlar sadece ekonomik bir mücadele içinde değil, kendileri adına özgürlük, meslek adına haysiyet savaşı verir duruma geldiler. Sistematik bir itibarsızlaştırma ve işlevsizleştirme politikası yürütmeye devam ediyorsunuz iktidar olarak. Bugün avukatlar adliyelerde darbediliyor, tehdit ediliyor, gözaltına alınıyor, duruşma salonlarından zorla çıkarılıyor, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturmalara, tutuklamalara konu ediliyor ve maruz kalıyorlar. Tüm bunlar yaşanırken meslek örgütlerinin yapmış olduğu, baroların yapmış olduğu, Barolar Birliğinin yapmış olduğu bütün uyarılar da göz ardı ediliyor, yok sayılıyor. "Hukukun üstünlüğü" lafzıyla değil, ancak savunmanın özgürlüğüyle ölçebiliriz hukukun üstünlüğünü.

Bugün Türkiye'de savunma hakkının en temel araçlarına erişim bile engelleniyor. Avukatlık Kanunu'nun 2'nci maddesi bile uygulamadan kalkmış durumda, avukatların bilgi ve belgelere erişim hakkı özellikle KVKK -tekrar altını çizerek söylemek istiyorum- soruşturmanın gizliliği gibi gerekçelerle keyfî olarak ve sistematik biçimde engelleniyor. Savunma hakkının özü; avukatın dosyaya hâkim olabilmesi, şüpheli lehine delilleri toplayabilmesi ve soruşturmanın adil yürütülüp yürütülmediğini denetleyebilmesidir. Yapabiliyorlar mı? Yapamıyorlar. Ancak bugün bu en temel hak hem idari uygulamalar hem de keyfî yorumlarla fiilen ortadan kaldırılmış durumda. Takip ettiğimiz hemen hemen bütün soruşturmalarda, özellikle İBB soruşturmalarında ve belediyelerimize yönelik soruşturmalarda bunu çok net olarak görüyoruz. Yine, bunun en çarpıcı örneklerinden birini vereyim: İBB soruşturması sırasında avukatlara gizlilik gerekçesiyle verilmeyen ve hatalı olduğu ispatlanan MASAK raporlarıdır ki MASAK raporları aslında gizlilik kapsamında değildir, buna rağmen, hatalı olan bu belgeler -tekrar ediyorum, altını çiziyorum- hatalı olduğu savcılık tarafından da kabul edilmiş bu belgeler aynı gün, aynı dakika iktidara yakın medya organlarında manşet oluyorsa burada gizlenen şey gerçek değil, soruşturmanın manipülasyonudur. Bu tablo savunma hakkının değil, algı yönetiminin korunduğunu; hukuku değil, siyasi mühendisliği önceleyen bir düzenin işlediğini; soruşturmanın gizliliği ilkesinin "gizlilik" adı altında siyasi iletişim stratejisinin bir parçası hâline getirildiğini hepimize, buradaki herkese göstermekte. Bakın, bu sular çok tehlikeli sulardır, bu sular tehlikelidir. Bu durum sadece savunmayı değil, masumiyet karinesini, kişilik haklarını ve yargının tarafsızlığına duyulan toplumsal güveni kökünden bitirir.

Yine, sizin argümanlarınızla konuşayım: Adalet Bakanlığının 2019 ve 2025 strateji belgelerinde açık bir biçimde avukatların dosyaya erişim hakkının genişletilmesi hedefi var. Peki ya uygulamada ne var? Kanun maddesinin bile uygulanmadığı bir alan için hangi hukuki kavramı kullanmamızı bekliyorsunuz? Hangi hukuki kavramı kullanalım? Bakın, bu, en yalın tanımıyla, hatta en net tanımıyla açıkça siyasi bir tavırdır. Artık herkesin açıkça görmesi gereken şudur: Türkiye avukatlık mesleği adına önemli bir eşiktedir. Savunmayı güçlendiren, avukatın can güvencesini ve mesleki bağımsızlığını koruyan bir düzen inşa edilmesi bir zarurettir, zaruri bir hâl almıştır. Tüm bunlar; birazdan konuşacağım, getirilmek istenen disiplin hükümlerinden bağımsız değildir çünkü disiplin hükümlerinin adalet üretme kapasitesi ancak özgür bir savunmanın varlığıyla mümkündür. Savunmayı itibarsızlaştıran bir hukuk düzeninde disiplin hükümleri mesleği geliştiren araçlar olmaktan çıkar, avukat üzerinde yeni bir baskı mekanizması hâline dönüşür.

Şimdi disiplin hükümlerine ilişkin 6'ncı maddeye ilişkin eleştirimizi şöyle ifade edeyim: Genel olarak pek çok bent nitelik ve ağırlığı itibarıyla benzer eylemler, meslek vakalarına aykırı davranış, toplumun güvenini zedelemek gibi soyut ifadeler içermekte. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında disiplin cezalarının öngörülebilir, belirli, ölçülü olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bu belirsiz tanımlar disiplin kurullarına sınırsız bir yorum alanı açar, avukat üzerinde baskı, otosansür ve caydırıcılık üretir. Disiplin düzenlemeleri öngörülebilir olmalıdır. Bu hâliyle teklif bu testi geçememektedir. 200 bine yakın avukatın, milyon yurttaşın hakkı için bu teklifi bu hâliyle kabul etmek mümkün değildir. Burada uyarma cezası bakımından (a) bendinde " "Mesleki çalışmalarında hukukla ilgisiz açıklamalar" ifadesi çok geniş ve sübjektif bir kriterdir. Avukat öncelikle savunma sırasında bağlam gereği sosyal, ekonomik, politik hassasiyete değinebilir. Ayrıca, bir kişinin mesleğinin avukatlık olması ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına da bir gerekçe olamaz. (c) bendinde "hâkim, savcı ve adliye personelleriyle ilişkilerde ölçülere uygun davranmamak..." Bu kavram çok belirsizdir. Ölçülere uygun davranmamak kavramının açılması gerekir. Bu ölçü nedir? Bunu da bir somutlaştırmak gerekir. Yine, aynı maddenin (e) bendinde "Meslek dayanışmasına aykırı davranmak..." Dayanışma bir disiplin normu olamaz. Dayanışma bir zorunluluk hâli değil, kişinin kendi iradesiyle gönüllü olarak yapacağı bir eylemlilik türüdür. Dolayısıyla bu kelimenin burada yer alması da doğru değil. (f) bendinde "Meslektaşı eleştirisini kamuoyuyla paylaşmak..." Bu bent ifade özgürlüğüyle doğrudan çatışmakta. Herhangi bir avukatın başka bir avukat hakkında açıklama yapmasının avukatlık mesleğini ilgilendirmesi ve eleştiri hakkının kısıtlanması anlamına geleceği aşikârdır. Konusu suç teşkil etmeyen ve ifade özgürlüğü kapsamında olan eleştirilerin disiplin cezası kapsamında değerlendirilmesi kişinin temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasıdır. Avukat kamusal tartışmanın çok doğal bir parçasıdır. Yargının işleyişine, meslek ilişkilerine, hatta mesleki kusurlara dair eleştirileri susturmaya yönelik bir madde ki avukatları bu anlamda susturamazsınız, bu eleştirileri yapmaya devam edecekler. Yine, aynı maddenin (n) bendinde "Meslek kuruluşu görevini kabul etmemek." Haklı sebep somutlaştırılmalıdır. Söz konusu düzenlemede kanun gereği verilen adli görevler ile meslek örgütü tarafından verilen idari ve/veya sosyal görevler arasında herhangi bir görev ayrımı yapılmamıştır. (y) bendinde benzer eylemleri görüyoruz; yine, tipiklik ilkesine aykırı eylemler. Benzer eylemler disiplin makamına sınırsız yorum alanı veren bir kelime, ölçülülük ve öngörülebilirlik gerekleriyle bağdaşmayan bir kelime.

Kınama cezası bakımından (b) bendinde "Türkiye Barolar Birliği ya da baro organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendiği hususları açığa vurma" eylemine yönelik ceza görev tanımı yapılmadığından sorunludur. Baronun taraf olduğu durumlar nedeniyle kanunda düzenlenmiş hususlarda baro adına yapılan görevlendirmeler ile baronun kendi iç işleyişi, idari veya sosyal alandaki görevlendirmeler arasında bir ayrım gözetilmemiştir. Kaldı ki bazı hâllerde kişi görevinden dolayı konusu suç teşkil eden eylemleri açığa vurmak zorundadır. Bu nedenle bir disiplin cezası verilmesi de düşünülemez. Bu nedenle, fıkradaki belirsizliğin giderilmesi gerekmektedir. (c) bendinde "Mesleğin itibarını zedeleyici davranışlar" demiş. Yine, burada itibar kavramı son derece belirsiz bir kavram. Yine (v) bendinde de biraz önceki bentlerde bahsettiğim tipiklik sorununu görüyoruz.

Para cezası bakımından kısmında ise para cezası olarak 20 bin TL ile 200 bin TL arasında para cezası verilebilmesi düzenlenmiş. Ayrıca, bu cezaların her yıl yeniden değerleme oranında artırılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Ancak bölümün cezalarına bakıldığında, her bir ceza için belli bir ceza miktarı tanımlanmayarak takdir yetkisi konulmuş, bu da cezaların açık, net ve baştan belirli olması ilkesine aykırılık teşkil eder bir niteliği oluşturmuştur. Yine (g) bendinde "benzer eylemler" cümlesiyle tipiklik sorununu görmekteyiz. Şöyle kısaca geçmiş olduk üstünden, eleştirilerimizi sunmuş olduk. Genel olarak bu eleştiriler sebebiyle -biraz önce söylediğim gibi- teklifi bu hâliyle yurttaşlarımız adına kabul etmek mümkün değildir.

Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.