KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcımız, çok değerli akademisyenler, bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, dünden beri konuşuyoruz, maddeler üzerinde de konuşuyoruz, kanunun geneli üzerinde de konuştuk. Bugün kaldığımız yerden devam edeceğiz, 16'ncı maddedeyiz. Biraz önce Komisyon sözcümüz bahsetti, burada ceza hukukçusu hocalarımız da var; siz bir akademisyensiniz Sayın Başkanım, anayasa hukukuyla ilgilenen profesörsünüz aynı zamanda. Dolayısıyla, hani dün de hatırlatmıştınız Anayasa’nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesini, bu madde Anayasa’nın 10'uncu maddesinde eşitlik ilkesine kesin olarak aykırı. Yani bunu artık hukuken tartışmanın bir anlamı da yok ama tekrar madde bu şekliyle Komisyona gelmiş; değişir, değişmez; çekilir, çekilmez, onu bilemiyorum; çoğunluk gücünüze dayanarak bu maddeyi bu şekilde de geçirebilirsiniz ama her şeyden önce bir hukukçu olarak bunun doğru olmayacağını, eşitlik ilkesine aykırı olduğunu söyleyeyim.

Şimdi, bakın, Başkanım, Birleşmiş, Milletler ve Avrupa Konseyinin deklarasyonlarına göre -ki tarafız bunlara, biliyorsunuz- kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu, ifade özgürlüğü kapsamında ihlal doğuracak mahiyette yapısal sorunlara yol açıyor. Defalarca vermişler buna ilişkin kararlar, buna ilişkin beyanlar ve buna ek olarak bir de yine Cumhurbaşkanının da çok önemsediği bazı hususları burada size hatırlatmak isterim. 2014-2019 yıllarını kapsayan Birinci İnsan Hakları Eylem Planı'nda Cumhurbaşkanı açıklamıştı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyumlu bir mevzuat yaratmak, mevcut mevzuattaki eksikliklerin ve yapılması gereken değişikliklerin belirlenmesi adına yapılan ilk eylem planı olması açısından da büyük bir önem taşıyordu ancak belgenin önemi bununla sınırlı değildi, özellikle ifade özgürlüğü kapsamında belirtilen hususlarla ilgili Cumhurbaşkanı uzun vadeli bir perspektifle ülkemizin kalkınma vizyonunu ortaya koyarak milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini karşılamak, ülkemizin uluslararası konumunu yükseltmek ve halkımızın refahını artırmak için temel yol haritası olacağı iddiasıyla Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan kalkınma planında yargıda yapılacak değişiklikler ve reformlar adına yol haritası olan ve Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yargı reformu strateji belgelerinde ve İkinci İnsan Hakları Eylem Planı'na -ki bunu da yine Cumhurbaşkanı açıkladı- da yapılan atıflarda belgenin ciddiyeti ve önemi büyüktü. Bu belgelerde Türk Ceza Kanunu'nda yer alan, hakaret suçunu düzenleyen 125'inci ve Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299'uncu maddelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında belirlenen standartlarla uyumlu hâle getirilmesi hedefi var. Uluslararası insan hakları belgeleri, kamu görevlilerinin eleştiriye daha fazla katlanma yükümlülüğü altında olduğunu söyler. Burada hepimiz siyasiyiz; kimimiz daha ağır görevler yapıyor, kimimiz bakanlıkta işte bakanlık yapıyor, kimi Cumhurbaşkanı, kimi milletvekili ama bu siyasilerin eleştiriye daha fazla katlanma yükümlülüğü altında olduğunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi belirtmiş. Siyasal iktidarı, kamusal gücü kullananların sıradan yurttaşa göre çok daha geniş bir eleştiri sınırına tabi olduğunu da söylemiş. Yani sadece siyasi olması değil, kamusal gücü kullanıyorsa bu eleştiriye katlanma yükümlülüğü olduğunu da belirtmiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "kamu görevlisine hakaret" diye bir ayrıcalıklı korunma rejimi yaratılamayacağını da defalarca Türkiye'ye hatırlatmış. Anayasa Mahkemesi dahi bu ayırımı haklı kılacak hiçbir anayasal gerekçe olmadığını açıkça ortaya koymuş ki konuşmamın başında söyledim, siz bir anayasa profesörü olarak bu meseleyi bizden daha iyi bilirsiniz ama burada ne yapıyorsunuz? Tüm hakaret suçları ön ödeme kapsamına alınırken tam da bu en politik, en çok kullanılan, en fazla ifade özgürlüğü ihlali doğuran maddeyi dışarıda bırakıyorsunuz. Çünkü bu maddeyi dışarıda tuttuğunuz süreci bakın, dikkat edin, eleştiriyi suçlaştırma imkânınız devam ediyor. Yani birisi bir eleştiri yaparsa, makul bir eleştiri yapmış olsa dahi işte o kamusal gücü kullanan biriyse veya siyasiyse bu eleştiriyi suçlaştırma imkânını elde ediyor. Muhalefeti sindirmek için açılan davaların, soruşturmaların, siyasi yasak süreçlerinin zeminini de işte, bu maddeyi bu şekilde getirerek ayakta tutuyorsunuz. Biraz önce Komisyon sözcümüz belirtti, bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız ve partimizin Cumhurbaşkanı adayı Sayın Ekrem İmamoğlu'nun karşı karşıya bırakıldığı siyasi yasak girişimlerinden biri de işte, tam da bu maddenin üründür. Tüm bu argümanların da aslında en somut örneklerinden biridir, kamuoyunda "ahmak davası" olarak bilinen dava, burada detaylarına girip tekrar tekrar anlatmayacağım. Bu düzenlemeyi bu hâliyle bırakmanız sadece hukuki bir tercih değil, bunun da farkındayız, ne olduğunu da biliyoruz; ifade özgürlüğünü bastırmak için korunmuş bir istisnayı, siyasi alanı dizayn etmenin bir yöntemini sürdürme iradesini burada gösteriyorsunuz. Yine, konuşmamın başında söyledim, meseleyi hukuki olarak açıklamak zaten gereksiz, tüm hukuki metinler bu maddenin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtiyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi belirtiyor, Anayasa Mahkemesi belirtiyor. Dolayısıyla, hukuk konuşmaya gerek yok; bu, siyasi bir iradenin tecellisidir, siyasi bir tercihtir. Eleştiriyi suçlaştırma imkânını sürdürmek isteyen siyasi iradenin tecellisidir. Dolayısıyla, bu maddeyi bu hâliyle asla ama asla kabul edilemez buluyoruz.

Teşekkür ederim.