| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 07 .11.2025 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Değerli Bakan Yardımcıları, bürokratlar, basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, sunumunuz için teşekkür ediyorum, başarılarınızın devamını diliyorum.
Dünya enerji alanında tarihî bir dönüşümden geçmekte, geleneksel sistemler yerini yenilenebilir, sürdürülebilir ve dijitalleşmiş enerji modellerine bırakmaktadır. Bu dönüşüm yalnızca kalkınma ve çevre politikalarının değil aynı zamanda millî güvenliğin ve ekonomik bağımsızlığın da temel unsuru hâline gelmiştir. Türkiye bu küresel değişimi takiple sınırlı kalmamakta, gelişmelere yön veren bir ülke olma hedefiyle hareket etmektedir. Son yıllarda yapılan yatırımlar sayesinde yenilenebilir enerjide kurulu gücümüz artmakta, yeni keşiflerle yerli kaynaklarımız devreye alınmaktadır. Çeşitlendirme ve özellikle nükleer enerji yatırımlarıyla enerji arz güvenliğimiz daha sağlam bir temele oturtulmaya çalışılmaktadır. Enerji, ülkelerin kalkınması ve toplumların refah seviyesine doğrudan etki eden önemli bir unsurdur; ekonomik büyüme ve kalkınmayla birlikte sanayinin rekabet gücünün, toplumların yaşam standartlarının, uluslararası siyasetin, diplomasinin ve küresel ekonominin de belirleyicilerindendir. Bu durum, uzun vadeli bir enerji stratejisinin önemini ortaya koymaktadır. Enerji kaynaklarına sahip olan ülkeler bu avantajı ekonomik, siyasi ve stratejik bir güç olarak kullanabilmektedir. Bu nedenle, ülkelerin enerji talebini karşılayacak güçlü ve dengeli bir arz yapısını kurma ve bu süreci sürdürülebilir bir zeminde yürütme çabaları artarak devam etmektedir. Partimizin enerji politikası dışa bağımlılığı en aza indirirken enerji tedariki ve güvenliğinin sağlanmasını, yerli kaynaklara yönelik arama faaliyetlerinin etkinleştirilmesini, enerjide verimliliğin ve millî kaynakların payının artırılmasını, hem üretim hem de tüketim aşamasında enerjinin çevre ve insan dostu olmasını öngörmektedir. Enerji alanındaki yatırımların sadece enerji arz güvenliğimizi sağlamakla kalmadığına, aynı zamanda ülkemizi enerjide bağımsız bir konuma taşıma hedefine hizmet ettiğine inanıyoruz. Yıllık programda da belirtildiği gibi, arz güvenliği tehlikeye atılmadan yerli enerji kaynaklarının kullanımının ve enerji verimliliğinin artırılmasıyla nükleer dâhil yeni teknolojilerin üretim portföyüne dâhil edilmesi öncelik arz etmektedir. Bu kapsamda, enerji alanındaki politikaların yerli ve yenilenebilir kaynakları önceleyen, tüketiciyi koruyan, çevresel sürdürülebilirliği ve kamu-özel sektör sinerjisini dikkate alan bir stratejiyle belirlenmesi gerekmektedir. Enerji sektöründeki başarının sürdürülebilmesi kamunun yanı sıra özel sektörün de bu alanda aktif rol almasını sağlamayı gerektirmektedir. Üretimden tüketime kadar her aşamada özel sektörün imkânlarından etkin şekilde yararlanılması, faaliyetlerinin desteklenmesi, rekabetin tesis edilmesi ve şeffaf, sürdürülebilir, millî çıkarlarımızla uyumlu bir enerji piyasasının devamlılığının sağlanması, bunun için de bütünüyle öngörülebilir bir yatırım iklimi oluşturulması gerekmektedir. Kamu kurumlarının da gelişmelere uyum sağlayacak esneklikte yapılandırılması, politika üretme ve uygulama süreçlerinin uyumlu olması sektör dinamizmine uygun hareket etme imkânı verecektir. Bu doğrultuda, kurumsal kapasitenin artırılmasını teminen Bakanlık hizmet birimlerinin, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların verimliliği, etkinliği ve hizmet kalitesini artıracak yeni gelişmelere uyum sağlayacak nitelikte olması önem arz etmektedir. Nitelikli insan gücünden istifade edilmesi, bunun için ülkemizin yetişmiş insan gücü potansiyelinden yararlanmak, aynı zamanda da seçilmiş özel alanlarda insan gücü yetiştirecek bir mekanizma oluşturmak sağlanan başarıların kalıcı olmasını mümkün kılacaktır. Türkiye son yıllarda enerjide büyük bir dönüşüm hamlesi başlatmış hem arz güvenliği hem de sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda önemli adımlar atmıştır. Özellikle yerli kaynak potansiyelini arama, bulma ve kullanıma alma yolunda atılan başarılı adımlar gurur vericidir. Karadeniz'de keşfedilen doğal gaz rezervi ülkemizin enerji bağımsızlığı hedefi doğrultusunda attığı dev bir adım olmuştur. Türkiye artık Gabar'da petrol üreten, Sakarya Gaz Sahası'nda yeni keşiflerle üretimini artıran bir ülkedir. Yaklaşık 4 milyon hanemizin doğal gaz ihtiyacının Sakarya Gaz Sahası'ndan karşılanmakta olması bu alanda alınan mesafeyi göstermektedir. Ülkemizin ilk nükleer santrali olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nde ilk elektriğin çok yakın bir zamanda üretilmesi elektrik sektöründe arz güvenliğimize yönelik önemli katkı sağlayacaktır. Temiz enerji kaynağı da olan nükleer enerji yatırımlarına yönelik yeni girişimlerin yapılmasını da önemli ve gerekli görüyoruz. Yenilenebilir enerji üretim kapasitesinin ve enerji verimliliğinin artırılması ekonomik ve stratejik öneme sahip bir başka konudur. Bu potansiyelin değerlendirilmesinde özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi kurulu gücünde önemli başarı sağlanmış, yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlarda ciddi artış kaydedilmiştir. Türkiye'nin elektrik kurulu gücü eylül sonu itibarıyla 121.418 megavata ulaşmış, bunun 74.746 megavatı yani elektrik kurulu gücünün neredeyse üçte 2'si, yüzde 61,6'sı yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşmuştur. Eylül sonu itibarıyla toplam kurulu güç içinde yerli kaynakların payı ise yüzde 71'le rekor seviyeye ulaşmıştır. Türkiye'deki tüm hanelerin yıllık elektrik ihtiyacı sadece rüzgâr ve güneş santrallerinden üretilen elektrikle karşılanabilecek duruma gelmiştir. Bu sayede yenilenebilir enerji kurulu gücünde dünyada 11'inci sıraya çıkarak küresel, önemli bir aktör hâline gelen ülkemiz bu alanda önemli yeni yatırımlar da yapmaktadır. Nitekim 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine ulaşmada en büyük katkı güneş ve rüzgâr enerjisinin öncülüğünde gerçekleştirilecek dönüşümden gelecektir. Güneş, rüzgâr ve hidroelektrik enerjilerinin artırılması enerji arz güvenliği kadar çevresel güvenlik için de elzemdir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye enerjide ithalata bağımlı bir ülkedir, enerji ithal ettiğimiz ülkelerin çeşitlendirilmesi arz güvenliğimizi artıracaktır. Ülkemiz, enerji talebinin yaklaşık dörtte 3'ünü ithalat yoluyla karşılamakta ve enerjinin toplam ithalat içerisindeki payı yüksek oranlarda bulunmaktadır. Bu durum, dış ticaret açığı ve cari işlemler dengesinde enerji ithalatının ne denli belirleyici bir faktör olduğunu açıkça ortaya koymakta, enerji ithalatı kalemi Türkiye ekonomisine büyük yük getirmektedir. Nitekim 2024 yılında doğal gaz tüketimimiz yaklaşık 55 milyar metreküp seviyesine ulaşmış, tüketimin yüzde 96'ya yakını ithalat yoluyla karşılanmıştır. Son dönemlerde hem ithalat kaynaklarının çeşitlendirilmesi hem de keşiflerle yerli kaynak oranımızın artırılması suretiyle doğal gazda arz güvenliğine önemli katkı sağlanmıştır. Ülkemizde büyük ölçüde hidrolik kaynaklı elektrik üretimindeki dalgalanmalara bağlı olarak değişen doğal gazın elektrik üretimindeki payı 2000'li yıllarda ortalama yüzde 45 düzeyinde seyrederken 2024 yılında yüzde 18,9'a gerilemiştir. Arz güvenliği kaygısı ve mevsimsel talep dalgalanmaları doğal gaz depolama kapasitesinin artırılmasını da zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede, depolama kapasitesinin artırılmasına yönelik önemli çalışmalar yapılmıştır. Nitekim yer altı doğal gaz depolama kapasitemizin hâlen yaklaşık 6 milyar metreküp, 2028 yılına kadar da -Sayın Bakanım, sunumunuzda da ifade ettiniz- tüketimin yaklaşık yüzde 20'sine ulaşacak olması doğal gaz arz güvenliğinin teminine önemli katkı sağlayacaktır. Üretim, ulaştırma ve evsel kullanımda önemli bir bağımlılık oluşan doğal gazda güçlü bir depolama kapasitesi kuşkusuz ülkemiz adına güven verici bir yatırım olmuştur. Enerji aynı zamanda önemli bir diplomasi aracıdır. Küresel enerji piyasalarında belirsizliklerin yaşandığı, aktörlerin yeniden belirlendiği bir dönemde Türkiye küresel enerji piyasasında belirleyici olma konumunu güçlendirmektedir. Jeopolitik konumu ve yürüttüğü başarılı enerji politikaları sayesinde Türkiye hem enerji güvenliğini sağlama hem de enerji ticaretinde kilit bir aktör olma yönünde önemli adımlar atmıştır. Asya ve Orta Doğu'nun enerji zenginliklerini güvenli bir şekilde Avrupa'ya taşımada tercih edilen bir ülke konumunda olan Türkiye, bölgesindeki tüm dost ve kardeş ülkelerin enerji arz güvenliğine ve bölgesel istikrara da katkı sağlamaktadır. Zengin enerji kaynaklarına sahip Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerle üretim, nakil ve diğer alanlarda yapılacak ikili ve çok taraflı anlaşmalar Türkiye'nin enerji gücünü her geçen gün artırmaktadır. Kırgızistan'da gerçekleştirilen 11. Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi'nde enerji verimliliği ve tasarrufu alanında imzalanan mutabakatlar millî enerji vizyonumuzun da somut bir göstergesi olmuştur. Bu kapsamda, Türk Devletleri Teşkilatı tarafından kurulan Enerji Koordinasyon Komitesinin çalışmaları hız kazandırılarak devam etmelidir. Bunun yanı sıra Türkiye Avrupa ülkelerine enerji çeşitliliği sunacak, Basra Körfezi'nden Avrupa'ya enerji naklinde kilit rol üstlenerek yalnızca transit bir ülke olmaktan çıkarak aynı zamanda katma değerli enerji ürünleri üreten güçlü bir aktör hâline gelebilecektir. Ayrıca, son yıllarda çeşitli ülkelerle yapılan farklı süre ve miktara sahip sıvılaştırılmış doğal gaz anlaşmaları kaynak çeşitliliğinin artırılmasına katkı sağlamıştır. Millî enerji kaynaklarımızı en etkin şekilde kullanmak ve ülkemizi enerji alanında bölgesel bir güç olarak konumlandırmak partimizin politikalarının merkezinde yer alan stratejik hedeflerimizdendir. Enerji kaynaklarının üretimden tüketime kadar en yüksek etkinlikte değerlendirilmesi için enerji verimliliğine yönelik faaliyetlerin enerji politikalarının öncelikli konusu olmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Daha verimli ve kendi enerjisini üreten binaların yaygınlaştırılması, kamu binalarında kendi ihtiyaçlarını karşılayacak tesislerin kurulması teşvik edilmelidir. Enerji teknolojilerinde yerlileşme hedefi için daha fazla AR-GE ve üretim kapasitesi tesis edilmeli, karbon emisyonlarının azaltılması ve yeşil dönüşüm hedefleri doğrultusunda enerji dönüşümünün sosyal ve ekonomik etkileri iyi yönetilmelidir. Karbon nötr hedeflerine ulaşmak için özellikle sanayi ve ulaşım sektörlerinde daha güçlü bir yeşil dönüşüm politikası geliştirilmelidir. Kaçak kullanımın önlenmesi, iletim ve dağıtımın güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesi için kamu eliyle etkin mekanizmaların geliştirilmesi, bu alanda kamunun rolü ve etkinliğinin artırılması gerekmektedir. Elektrik dağıtım şirketleri altyapı, onarım, ilave hat, güç ve benzeri taleplere ilave maliyet yaklaşımıyla duyarsız kalmakta, bu durum hem sanayimizi hem de vatandaşımızı mağdur etmektedir. Sayın Bakanım, bir İstanbul Milletvekili olarak bu konuda İstanbul'da çokça şikâyet aldığımızı bu vesileyle belirtmek isterim. Ayrıca, kullanım bilincinin artırılmasıyla ailelerin harcamalarında önemli bir yer tutan enerji maliyetinin azaltılması da mümkün olacaktır. Bu doğrultuda, elektrik ve doğal gaz faturalarında tüketime bağlı kademelendirme uygulaması dar gelirliyi koruyan adaletli bir uygulamadır. Bu desteklerle, ülkemizde kullanılan enerjinin ailelere yükü azaltılmaktadır. Vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gazı daha ucuza kullanabilmesi için 2026 yılı bütçesinde 373 milyar lira kaynak öngörülmüştür. Hâlihazırda faturalarda mesken aboneleri için doğal gazda yaklaşık yüzde 45, elektrikte düşük kademede yüzde 57 oranında devlet desteği sağlanmaktadır. Doğal gaz desteklerinde iklim koşulları ve şehirlerin kullanım alışkanlıklarını da dikkate alan il bazlı kademeli uygulamaya geçirilmesinin hakkaniyete daha uygun olacağını değerlendiriyoruz. Esasen, petrol ve doğal gazda dışa bağımlılık sürdükçe fiyat dalgalanmaları da kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, yerli enerji üretiminin artırılması stratejik önemdedir.
Türkiye, sahip olduğu zengin yer altı ve yer üstü kaynak çeşitliliğiyle madencilik açısından da büyük bir potansiyele sahiptir. Bakanlığınızın yürüttüğü çalışmalar ve yapılan yatırımlar bu potansiyelin ekonomiye kazandırılmasını sağlamış ve ülkemizi küresel ölçekte sektörde önemli hâle getirmiştir. Dünyada yaklaşık 90 çeşit madenin üretimi yapılmakta, dünyanın sahip olduğu maden çeşitlerinin üçte 2'si ülkemizde de bulunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye 168 ülke arasında toplam maden üretimi itibarıyla 22'nci, değer itibarıyla 28'inci ve maden çeşitliliğiyle 8'inci sırada bulunmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak madencilik sektörüne ilişkin temel stratejimiz, bu kaynakların ülke ekonomisinde azami katma değer oluşturacak şekilde değerlendirilmesi, madencilik sektörünün millî gelir içindeki payının artırılması, yerli kaynakların keşfedilerek dış bağımlılığın azaltılması ve madencilik faaliyetlerinin güvenli ve çevreyle uyumlu olarak yürütülmesidir. Özellikle bor, altın, gümüş, nikel ve nadir toprak elementleri gibi stratejik madenlerde yapılan arama ve üretim çalışmaları yerli sanayimize ve ihracatımıza da önemli katkılar sağlayacaktır.
Elbette, madencilik sektöründeki yatırımların çevresel etkisi kamuoyunda tartışmalara da konu olmaktadır. Kuralların uygulanmaması, denetim eksikliği veya yanlış planlamaya bağlı kazalar iş sağlığı ve güvenliğini, hatta insan hayatını tehdit edebilmekte, çevresel sorunlara neden olabilmektedir. Bugünkü teknoloji ve bilgi birikimimizle kalkınma-çevre koruma ikilemi yerine etkin bir koruma ve kullanma modeliyle çevreye duyarlı ve insan sağlığını öncelik alan yatırımlar yapmak mümkündür. Bu çerçevede, mevzuat eksikliklerinin giderilmesi, teknoloji desteğinin sağlanması, etkin planlama, yönlendirme, denetim ve eşgüdümün güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Son günlerde gündemde olan nadir toprak elementlerinin Türkiye'nin enerjide tam bağımsızlık hedeflerinde stratejik ve oyun değiştirici bir rol alabileceğine inanıyoruz. Nadir toprak elementleri piyasaları için yapılan gelecek projeksiyonlarında emisyon ve çevre regülasyonların sıkılaşmasıyla çevre dostu enerji üretim sistemlerine artan talebin gelecekte nadir toprak elementlerine olan talebi de artıracağı öngörülmektedir. Ülkemizde de bu alanda yapılan arama ve teknoloji çalışmaları dünyadakine benzer olarak son dönemde hızlanmıştır. Dünyadaki en büyük nadir toprak elementleri rezervlerinden biri olduğu ifade edilen Eskişehir Beylikova'daki pilot tesiste devam eden üretimin daha büyük endüstriyel bir tesise dönüştürülmesi, enerji üretimimizin artırılmasına katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye, enerjide ortak ortaya koyduğu millî vizyon ve yaptığı yerli yatırımlarla önemli kazanımlar elde etmiştir. Enerji alanında yapılan atılımlar ve yatırımlar ülke ekonomisine güç katmaktadır. Karada ve denizde gerçekleştirilen hidrokarbon keşifleri Türkiye'nin enerji portföyünde yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Bugün Türkiye, uluslararası enerji piyasalarında etkin bir aktör olarak sadece enerjinin geçtiği bir ülke değil aynı zamanda enerjinin fiyatlandığı, yönetildiği ve dağıtıldığı bölgesel bir enerji merkezi olma yolundadır. Hedefimiz Türkiye'yi hem enerji arzında güvenli hem de çevreye duyarlı bir geleceğe taşımaktır. Bu çerçevede, enerji politikamız, yalnızca bugünün değil gelecek kuşakların da refahını güvence altına alacak bir vizyonun ifadesi olmalıdır.
Tüm bu çalışma ve yatırımların millî bir politika anlayışıyla ve özveriyle gerçekleştirildiğini biliyor; başta Bakanlığınız, bağlı ve ilgili kuruluş çalışanları ve ekibiniz olmak üzere katkı verenlere tekrar teşekkür ediyoruz. Türk ve Türkiye'yi Yüzyılı olacağına inandığımız Cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılında "enerjide tam bağımsız Türkiye" idealini inşallah gerçeğe dönüştüreceğiz.
Bu düşüncelerle, Bakanlık ve bağlı kuruluş bütçelerinin kurumlarımıza, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.