KOMİSYON KONUŞMASI

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, gerçekten, yasa teklifi genel olarak incelendiğinde çok yetersiz, çelişkili ve yanlışlıkları da içeriyor.

Buraya gelmeden önce yasaları incelerken hep şunu söylüyordum yani "Şu kanun koyucuların herhâlde hiç uygulamadan haberi yok." diyordum. Hakikaten, şimdi de bir uygulayıcı gözüyle hep bakmaya çalışıyorum teklif ve tasarılara, aynı sorunları yine tespit ediyoruz.

Şimdi, genel olarak önce şunu söylemek istiyorum: Evet, arkadaşlarım da söyledi, katılıyorum yani öncelikle, kanunun başlığı ile içeriği arasında bir çelişki var. Şimdi "Siyasi Etik Kanunu" dediğiniz zaman, benim aklıma bütün siyasi aktörler geliyor yani yerel yönetimler, bakanlar, Başbakan, Cumhurbaşkanı ama burada, sadece milletvekilleriyle ilgili düzenlemeler var. O hâlde, ya kanunun adını değiştirelim yani önceki gibi işte "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle bağdaşmayan işler", vesaire onunla ilgili bir kanun diyelim ya da milletvekilleriyle ilgili olduğunu belirleyecek bir başlık atalım ya da bütün siyasi aktörleri içine katalım yani yerel yönetimleri, belediye meclis üyelerini, belediye başkanlarını, Başbakanlığı, bakanları. Yani ilk maddede sanki bakanlar varmış gibi ama hani gerek var mı böyle orasından, burasından çekiştirmeye? "Bakanlar Kurulu üyeleri, işte milletvekilliği görevinden kaynaklanan hâller..." falan. Yani direkt "bakanlar, milletvekilleri" desek, aslında çok basit bir şekilde içine koymuş olacağız bunu.

Bir de şeyi bile tartışabiliriz yani hani, çok felsefi şeye ben de girmek istemiyorum ama etik mi, ahlak mı demek daha doğru olur? Acaba buna ahlak kanunu mu desek?

Sonra, seçimin finansmanıyla ilgili hiçbir hüküm yok.

Sonra, şunu söyleyelim: Evet, biraz önce söylendi, mesela kanuna da yerleşmiyor bazı şeyler. Yani biraz daha farklı bir kültür. Belki eğitimle falan zamanla yerleştirmek gerekecek o ilkeleri insanın kendi vicdanına.

Eğer mesela bir istifa mekanizması işlemiyorsa, kimse kendini yaşanan süreçlerden sorumlu hissetmiyorsa o görevinden dolayı, en azından, mesela geri çağırma hakkı gibi bir şey düşünülebilir yani onu tartışabiliriz, onu koyabiliriz içerisine. Bu anlamda daha demokratik bir yasa gerçekleştirmiş oluruz diye düşünüyorum.

Şimdi, 3'üncü maddede etik davranış ilkeleri var mesela. İşte, kaç tane? (f) bendine kadar sayılmış, işte 6-7 tane ilke. Kanun teklifini hazırlayan arkadaşımız biraz önce onlar için "Daha yumuşattık." falan dedi ama bunlar aynı zamanda ceza hukuku ilkelerine uygun olmak zorundadır çünkü bu, aynı zamanda bir anlamda yargılama makamıdır veya yargılama sürecidir çünkü bir şikâyet oluyor, inceliyorsunuz, araştırıyorsunuz ve sonunda da bir yaptırım uyguluyorsunuz. O hâlde, evrensel ilkelere, ceza hukuku ilkelerine uygun olmak zorundadır. Yani çok soyut, muğlak, kişinin takdirine bırakılmış, kişiden kişiye değişen birtakım düzenlemelerle bu ilkeleri belirleyemeyiz, uygulamada da çok farklı şeylerle karşılaşabiliriz. Yani birbiriyle çelişen, kişiden kişiye farklı uygulanan, hele hele komisyon eşit bir şekilde temsil edilmezse, bu anlamda tam tarafsızlığı sağlanmazsa, mutlaka öyle kayırmacılıkla filan yine burada da karşılaşırız diye düşünüyorum.

O yüzden, bunları daha genişletmek... Örneğin, milletvekilleri, önemli bir işi, acelesi olmadığı hâlde kırmızı ışıktan geçtiğinde yani bu etik mi değil midir, ahlaki midir değil midir? Yani ceza anlamında, hani bir kazaya sebebiyet verirse belki suçtur ama ya da işte, idari yaptırım olarak ceza kesilmiyor ama etik anlamında bu değerlendirilecek mi, onun bir yaptırımı olacak mı gibi yani bir sürü ilke akla gelebilir. Burada sadece birkaç tane şey sayılıyor, onlar da çok soyut, kişiden kişiye değişecektir o ilkeler de.

Mal beyanıyla ilgili şeffaflık ilkesi yok. Olması gerekiyor evrensel ilkelere göre de ve onun daha sık bir şekilde açıklanması gerekiyor. Bunları yeniden değerlendirmemiz lazım.

Örneğin, hediye almayla ilgili çok tartışmalar yaşanıyor. Yeniden değerlendirmemiz gerekiyor yani bunun üst sınırını veya alınması doğru mu, hiç alınmaması mı en doğru? Ki Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da bizim Komisyondaki arkadaşlarımız, hiç alınmaması gerektiğini söylediler fakat orada zannediyorum, bize sadece tavsiyede bulundular "Bunu yeniden değerlendirin Anayasa Komisyonunda." diye.

Sonra, siyasi etik komisyonu, biraz önce dediğim gibi, aslında bir yargılama makamıdır. Bu yüzden, her partiden, Mecliste grubu bulunan partilerden eşit bir şekilde temsilin mutlaka ve mutlaka sağlanması gerekiyor ki görevini yaparken hiçbir şekilde kuşku oluşmasın.

Bugün Mecliste şu anlayışla çok karşılaşıyoruz: Yani millet bizi seçti, millet bize bu kadar oy verdi, o yüzden biz her istediğimizi yaparız falan... Ama o zaman, dediğim gibi, aslında bir yaptırım uygulayacak, birilerini yargılayacak orada çünkü şikâyet olacak, başvuru olacak. Karar verirken o zaman biz bu anlayışa karşı diğer partiler -eğer çoğunluk iktidar partisinden olursa- nasıl kendilerini güvencede hissedecekler, nasıl adil bir şekilde, tarafsız bir şekilde o kararların verildiğini düşünecekler? Elbette ki o mümkün olmayacaktır. O yüzden, mutlaka eşit temsilin sağlanması gerekiyor ki komisyon gerçekten işlevini yerine getirebilsin.

Sonra, başvurularla ilgili çok yani üstünkörü hazırlanmış. Hakikaten, kim başvuracak, başvurana bilgi verilecek mi, başvuranın itiraz hakkı var mı, bunların hiçbiri yok. Diyor ki: "Milletvekiline bildirilir." diyor başvuru, "Görüş ve cevaplarını bildirir milletvekili."

İyi de yani diyelim ki bana geldi birisi, başvuruda bulundu, ben cevap bildireceğim, görüş bildireceğim, bir yıl sonra canım istedi, bir yıl sonra mı cevap vereceğim buna? Yani hiçbir süre yok, somut hiçbir şey yok, belki cevap vermeyeceğim. Yani bir süre konulsun ki ona göre cevap verecek mi, vermeyecek mi, verdiyse onun üzerinde neler yapılacak... Çok özensiz bir şekilde hazırlanmış.

Sonra, işte diyor ki: İtiraz ediyorsunuz, komisyona gidiyor falan, komisyon kararı kesin. Yani buna karşı mesela yargı yolu açık mı değil mi? Ondan sonra kişi komisyonun kararını beğenmezse bunu yargıya taşıyabilecek mi? Anayasa Mahkemesine mi taşıyacak ya da işte idari yargıya mı taşıyacak?

Sonra, mesela herhangi bir siyasi partiye mensup olmayan milletvekilleriyle ilgili, bağımsız milletvekilleriyle ilgili doğrudan komisyona başvuruluyor ve o komisyonun kararını beğenmezse tekrar komisyona gönderiliyor. Yani ceza hukukunda veya evrensel ilkelerde öyle bir şey var mı? Yani kararı verene -hani bu olağanüstü bir kanun yoludur- "Yeniden incele." diyorsun yani bir üst mercisi yok onun. Dolayısıyla, eşitlik ilkesine aykırı bağımsız milletvekilleri için. Üst merciye başvurma hakkı yok. O da adil yargılanma hakkının ihlali diye düşünüyorum.

Sonra, bir konu var ki bu Komisyonda çok sıkıntı yaşadık bu fezlekelerle ilgili. Günlerce, Başkanım, bizi süründürdünüz yani o dosyalara ulaşamadık, inceleyemedik. Ki en doğal hakkımızdı Komisyon üyeleri olarak o dosyaları incelemek çünkü biz bu Komisyonun üyesiyiz, bizden gizlenemezdi fakat uzun bir süre oyalandıktan sonra, işte, formlardan bilgi alabildik.

Şimdi, burada da aksine bir şey yok, mutlaka komisyon üyeleri, siyasi etik komisyonu üyeleri gelen bu başvuruları, o dosyaları inceleme hakkına sahiptir, öyle olması gerekir. Yani hani düşünebiliyor musunuz bir mahkemenin diyelim 3 kişilik heyetinden dosyayı gizliyorsunuz falan. Öyle bir şey olabilir mi? İstediği zaman tabii ki inceleyecektir dosyasını.

Burada açık bir hüküm yok. Mutlaka inceleme hakkı var ama bizim bu yaşadığımız deneyimden sonra ben şunu düşündüm: Mutlaka buraya, komisyon üyelerinin bu dosyaları istediği zaman inceleyebileceğine dair açık bir hüküm koymak lazım ki uygulamada aynı anlayışla karşılaşmayalım diye düşünüyorum.

Bu şey hakikaten çok birbirine girmiş. Yani serbest meslek yani avukat olarak biz bile kuşkuda kalıyoruz. Yani birbirimize soruyoruz "Ya, avukatlık yapabilecek miyiz, seçildikten sonra yapamayacak mıyız?" Biri diyor yapabileceğiz, öbürü diyor... Yani hukukçuyuz biz, biz bile bunu yorumlayamıyoruz, bu kadar karmaşık bir düzenleme olabilir mi? Avukatlık Kanunu'nda iki farklı çelişen hüküm.

Ondan sonra, bu yasayla kaldırılan 3069'da başka bir hüküm... Şimdi buraya getiriyorsunuz, 3069'u buraya alıyorsunuz, sonra devamında diyorsunuz ki: "Serbest mesleklerini icrada, işte şey kullanamazlar, milletvekili..." Sanki serbest meslek icra edebilirlermiş gibi.

Sonra, devamında, "Diğer kanunlardaki hükümler saklıdır." deyip, sonra 3069'u kaldırıyorsunuz. 3069'u tam karşılıyor mu karşılamıyor mu bu? Yani bazı meslekler açıkta kalacak mı kalmayacak mı? Ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.

Dediğim gibi, yaptırımlarla ilgili takdir hakkı da çok geniş, somut değil, daha somut olması gerekir eylemlerin, cezaların veya şöyle söyleyeyim: Mesela, bu kurul veya komisyon, örneğin tanık dinleyebilecek mi? Mesela birisi dedi ki: "Şu milletvekili benden rüşvet aldı." Belgesi yok. "Belge, bulgu" deniyor da, belki birisi şahit oldu, tanık dinleyebilecek mi dinlemeyecek mi? Uygulamada karşılaştık.

Yani bunların tek tek düşünülerek daha somut bir şekilde değerlendirilmesi ve hazırlanması gerekiyor. O yüzden, alt komisyon kurulması şart diye düşünüyorum. Şimdilik söyleyeceğim bu kadar.

Teşekkürler.