| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Siyasi Etik Kanunu Teklifi (2/1000) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 21 .04.2016 |
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle bu yasa teklifinin geneli hakkında kısaca bir değerlendirme yapmakta yarar var ama öncelikle yöntemle ilgili de bir iki bir şey söylemeye ihtiyaç duyuyorum. Evet, alt komisyon çalışmalarında sözümüz kesilmedi, konuları yeteri kadar müzakere etme olanağı bulduk. Ancak yaklaşık on saati geçen sürelerle çalışmanın güçlüğünü ve zorluğunu takdir edersiniz, dolayısıyla genel Parlamento çalışmalarında da bu alt komisyon çalışmalarında da alelacele kanun yapma, kanun yetiştirme gayretini görüyoruz. Umuyorum ki Komisyonda en azından bu gayretin daha ötesinde, daha derinlemesine ve bu kanuna en yüksek katkıyı vermek üzere çalışmalar yapabiliriz.
Tasarı sahibi sayın milletvekili "Kanun yapmak, hiç kanun yapmamaktan iyidir." dedi. Ben bu görüşe katılmıyorum çünkü aslında, birazdan ayrıntılarıyla da göreceğiz, bazen alelacele bir kanun yapmak, eksik bir kanun yapmak hiç yapmamaktan daha kötü olabilir çünkü bir fırsatı da aynı zamanda kaçırmış olabilirsiniz. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Etiğin ne olduğu, ne olmadığı, hangi alanı düzenlediği konusunda bir kafa karışıklığı olduğunu görüyorum. Dolayısıyla da yasa nasıl bir yasa olacak ve içindeki yaptırımlar ne derece olacak konusunda gerçekten kafalar karışık, o görülüyor.
Şimdi, "etik" dediğiniz anda etik hukukun düzenlemediği bir alanı düzenler. Dolayısıyla, hukukun olmadığı, hukukun karışmadığı, içinde yaptırım olmayan ama genel olarak büyük çoğunluğumuzun kabul edilebilir bulduğu veya bulmadığı değerler üzerinden bir tartışma yürütülmesidir etik. Dolayısıyla, etiği bir yasayla düzenlediğiniz zaman orada bir tartışma başlıyor, bu da etik kuralları belirledik, etik değerlendirmeler yaptık ama bunun ötesinde bunları bir yaptırıma bağlayacak mıyız, bağlamayacak mıyız? Dolayısıyla da eğer içinde bir yaptırım yoksa ki bize göre bu yasa teklifinin içinde yaptırım neredeyse hiç yok, sadece komisyon kararı Meclis Başkanının iradesine terk ediliyor. Dolayısıyla, bu bir kanun mu o bile... Şeklen kanun ama içerik olarak bir kanun mudur? O bile bize göre tartışmaya açık doğrusu.
Bütün bunlara karşın bir etik yasası gerekiyordu, şarttı; Türkiye'de öteden beri böyle bir yasanın gerekliliği konusunda hemen hemen her kesimin görüş birliği var, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de geniş bir siyasi etik yasası çıkarılması, siyaset alanının temiz, hesap verebilir, şeffaf bir şekilde düzenlenmesine olan inancımız ve gayretimiz var ve bu anlamda da bizim de seçim bildirgelerimizde de, programımızda da buna dönük değerlendirmelerimiz ve vaatlerimiz var. Dolayısıyla, böyle bir yasa teklifine destek veriyoruz, bu alanın mutlaka düzenlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
İlk başta da söylediğimiz gibi, bu teklifin aslında geniş kapsamlı olması, bir siyasi etik yasası olması, siyaset yapan herkesi kapsaması, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, bakanlar, Cumhurbaşkanı, Başbakan; bunların hepsinin kapsanması gerektiğini düşünüyoruz ama bu olanaklı olmadı maalesef. Dolayısıyla, ismin milletvekillerinin etik yasasına indirgenmiş olması aslında bizim tercihimiz değil, iktidar partisinin bir tercihidir. Bizim beklentimiz, toplumumuzun beklentisi de geniş kapsamlı bir siyasi etik yasasıdır.
Anayasa'ya aykırılık iddiasına arkadaşlarım değindiler, burada yine ilk konuştuğumuzdan hareketle şunun altını çizmekte yarar var: Burada hiyerarşik yapıda da bir bozulma oluyor "Bir yapacak mısınız, uygulayacak mısınız, uygulamayacak mısınız?" kafa karışıklığı var ve bu yaptırımı da Meclis Başkanına veriyorsunuz. Dolayısıyla, Meclis Başkanı neredeyse milletvekilinin hiyerarşik bir amiri durumuna getiriliyor. Bu, bu açıdan da yine Anayasa'da olmayan bir yetkiyi kullanmak bakımından açıkça Anayasa'ya aykırılık teşkil eden bir düzenleme.
Değerli arkadaşlar, aynı zamanda iddia şu: Avrupa Birliği normlarına uymak, yaklaşmak açısından özellikle Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu yani kısa adıyla GRECO'nun ilke kararlarına uymak amacıyla, onları gerçekleştirmek amacıyla bir yasal düzenleme yapılma ihtiyacından bahsediliyor. Ancak alt komisyonda da ayrıntılarıyla tartıştık, burada da tartışacağız, GRECO kararlarına yaklaşamıyoruz bile, bunu üzülerek ifade etmek istiyorum. Mesela şeffaflık hiç yok. Var olan mal bildirimleri, hediye alma durumları, bunların hepsi yine var olan eski yasayla aynı şekilde devam ediyor, yeni bir uygulama söz konusu değil. Dolayısıyla, burada bizim en temel beklentimiz olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik karşılanmamış durumda.
Bunun ötesinde, usul açısından önemli sakatlık içeriyor, bunun altını dönüp dönüp tekrar çizmekte yarar görüyoruz. İktidar partisine -yani bugün için AKP ama iktidar partisi elbette değişebilecektir- ve Meclis Başkanını seçen partiye geniş yetkiler veriyor ve ikili bir koruma olanağı sağlıyor. Bunlardan birincisi komisyonun oluş biçimi. Bu komisyon bir yasama komisyonu değil, dolayısıyla, burada İç Tüzük 11'e göre partilerin kendi ağırlıkları oranında temsil edilmelerine ihtiyaç yok. Bu komisyon etik değerlendirmeler yapacak. 3'üncü maddede saydığımız etik ilkeler doğrultusunda milletvekillerinin davranışlarını değerlendirecek ve karara bağlayacak. Dolayısıyla, böyle bir komisyonun partilerin milletvekili dağılımı oranında oluşturulmuş olmasının altında yatan mantığı anlamakta güçlük çekiyoruz. Bununla da kalınmıyor, usul açısından eğer ilgili milletvekili itiraz etmemişse, ki uygulamada kendi partisinin kurulu tarafından bir şekilde aklanmış olan milletvekilinin zaten itiraz etmesinin çok olanaklı olmadığı, çok gerekmediği düşünülürse, burada komisyonun önüne getirilmesi bir konunun, neredeyse sadece Meclis Başkanının iradesine terk edilmiş oluyor. Dolayısıyla, yine, burada, hem etik açıdan kabul edilemeyecek bir durum gerçekleşiyor hem komisyon işlevsizleştirilmiş oluyor hem Meclis Başkanı bir hiyerarşik amir durumuna getirildiği için Anayasa bir şekliyle ihlal edilmiş oluyor ve sonuç olarak da bu komisyondan beklediğimiz, siyasetin temiz olması, milletvekillerinin etik ilkeler çevresinde hareket etmesinin sağlanması gibi beklentiler gerçekleşmemiş oluyor.
1'inci maddeyle ilgili de yine kısa bir şey söylemek isterim: Biz 1'inci maddede bunun yaşama geçirilmesinin bir şekliyle olması gerektiğini iddia ettik dendi ki zaten her kanun yaşama geçirilmek üzere böyle uygulanır, yasalaştırılır. Dolayısıyla zaten yaşama geçecek ama biz dedik ki: "Eğer bunu söylemezseniz daha sonra yaşama geçip geçmeyeceği belli değil." Çünkü hep söylüyoruz ya, sonuç olarak bu bir değerler sistemi ortaya koymaya çalışan bir yasa. Nihayetinde bizim, 1'inci maddede "'Yaşama geçirme' kavramı da olsun." dememizin doğru bir yaklaşım olduğu daha sonraki maddelerde ortaya çıktı.
12'nci maddede, bakınız, sadece komisyon bir değerlendirme yapıyor ve bunun kamuoyuyla paylaşılıp paylaşılmayacağı veya kişiyle paylaşılıp paylaşılmayacağı yine Meclis Başkanına bırakılıyor. Dolayısıyla, burada bunlar yaşama geçmiş olmuyor. Dolayısıyla da 1'inci maddede mutlaka "yaşama geçirme"nin olması gerekir çünkü aksi hâlde biz bu kadar işi niye yapıyoruz, bu komisyonları niye oluşturuyoruz, bu yasayı niye çıkardık, hangi amaca ulaşmaya çalışıyoruz? Sonuç olarak bir etik sorun yaşandığında komisyonun önüne gelecek, komisyon değerlendirecek, Meclis Başkanı bunu bilecek, Meclis Başkanı isterse tebliğ edecek, istemezse etmeyecek ve bu tebligatla bitecek. İşte burada yaşama geçmemiş oluyor. Dolayısıyla 1'inci maddede mutlaka "yaşama geçirme"nin olması lazım. Başka herhangi bir kanun gibi düşünmeyiniz bunu. Bu, etikle ilgili bir kanun.
Şimdilik burada duruyorum Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.