KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, dün, özellikle alt komisyonda yapılan görüşmelere ilişkin, maalesef, alt komisyonun ortak bir rapor açığa çıkaramayışının birkaç nedeni vardı, onlara ilişkin, Bülent Bey'in söylediklerinin üzerine bazı şeyler eklemek istiyorum.

Evet, bu zorunlu trafik sigortasıyla alakalı olarak tartışmalar ciddi yürütüldü ve sigorta şirketlerinin meslek örgütünün genel sekreteri buradaydı. Haklı olarak, kendi şirketlerinin menfaatini savunabilecek söylemler ifade etti. Bunun yadırganacak bir tarafı yok ama Ahmet Bey de buradalar, onunla da tartışmalarınızda açığa çıktı. Şimdi bize yapılan sunum şu ve getirilen, bize dağıtılan bir bilanço vardı: Son bir yılda veya son birkaç yılda bu sigorta şirketlerinin ne kadar zarar ettiği ve bu zararların nasıl giderilmesi gerektiği yönünde kaygılar ifade edildi. Eğer yanılıyorsam dün alt komisyonda bulunan arkadaşlar düzeltebilirler, Divan dâhil. İyi de, bizim önceki gün ifade ettiğimiz bütün kaygılarımız açığa çıkmış oldu. Biz burada sadece sigorta şirketlerinin mağduriyetini gidermek üzere bir yasa mı düzenliyoruz, yasa hazırlığı içerisinde miyiz, buna katılan yok. Ama bakın, bize dağıtılan birçok şirketin kendi adının olduğu ve bu şirketlerin dün Aykut Bey yüzde 95'inin ama sigorta şirketleri burada bulunan meslek örgütü temsilcisi ise yüzde 95'in abartılı olduğunu, yüzde 70 olduğunu, yabancı sermayenin sigorta şirketleri içerisindeki payının... Ne olursa olsun ama şunu öğrenmiş olduk ki -zaten biliyorduk- şirketlerin piyasadaki kahir ekseriyetinin payı yabancılarda. Ya, Allah aşkına, şimdi, yabancılar -dün de söyledim- bu milletin kara kaşı kara gözü için buraya yatırım yapmaya gelmiyorlar. Özel sermaye kâr amaçlı iş yapar ve bir pazardan menfaat elde etmiyorsa gidip başka bir ülkede yatırım işine girişmez. Buradan hareketle, yasanın özü, özellikle poliçe sahiplerini korumak, kollamak, onların mağduriyetini gidermekten ziyade, sigorta şirketlerinin mağduriyetini gidermeye veya onların mağduriyetlerini minimize etmeye hizmet eden bir ruha sahiptir. Bu birinci husus.

İkinci husus: Burada maalesef ortaklaşmak isterdik, önerilerimizin en azından alt komisyon raporuna eklenmesini isterdik, olmadı.

Bir diğer husus, yine ortaklaşamadığımız önemli noktalardan biri: Hepimizin malumu, özellikle yasada kaçak yapı olarak tanımlanan yapıların bir şartla elektrik ve su aboneliklerinin verileceği. Neydi o şart? Belli bir süre için elektrik ve su aboneliği verilecek kaçak yapı olarak tanımlanan yapılara ama onun karşılığında kentsel dönüşüm taahhüdünde bulunacak yani kendi kullandığı yapısının kentsel dönüşüm kapsamına alınmasını kabul edecek. Şimdi, anayasa bir hak olarak... Bakın, elektrik ve su kullanımı günümüzde asla bir lüks değildir, bir zarurettir. Bu, ötelenemez, herhangi bir şarta şurta bağlanamaz bir haktır, bu anayasal bir haktır. Biz, Avrupa bir arabanın ediniminden söz etmiyoruz yurttaşlarımız için veya ne bileyim, büyük "large" bir eve taşınma, bahçesinde hobilerini gerçekleştirme koşullarından söz etmiyoruz, iyi kötü derme çatma evinde elektrik ve su hakkının kullanımıyla alakalı bir tartışmada bunu herhangi bir şarta bağlayamayız. Bu kökten kentsel dönüşüme karşı çıktığımız veya onun işte yapılmaması gerektiği, buraların ruhsatlandırılması, yasal kapsam içerisine alınmasına karşı çıktığımız olarak yorumlanmamalı ama elektrik ve su kullanımını da getirip herhangi bir şarta yasal düzenlemeyle bağlamanın hiçbir vicdani boyutu yoktur, bu vicdanen oldukça problemlidir. Maalesef bu konuda da herhangi bir uzlaşma sağlanamamış olmanın üzüntüsünü yaşadık.

Evet, dün en çok tartışılan konular da bu yasa tasarısı içerisinde madde olarak su yolu olarak anılan -6'ncı maddede- ama özünde Kanal İstanbul'un yasal altyapısının hazırlanması olan süreçle alakalı olarak sağ olsun, bu konuda ilgili bürokratlar kendi uzmanlık alanları çerçevesinde katkılar sundular ama ne ironiktir ki dün öğlenden sonra biz bu konuyu tartışırken, öğlenden önce Ulaştırma Bakanı Sayın Yıldırım, özellikle Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı ve üyelerini brife ederken kendi Bakanlığıyla ilgili olan yatırımlarla alakalı olarak, şunu söylüyor: "Torba yasanın bununla bir ilgisi yok. Kanal İstanbul'un yasal altyapı problemi yoktur." E o zaman sorarlar: O zaman neden bu torba yasa içerisinde su yolu, yasa maddesi içerisinde yer alıyor. Bakın, dün Sayın Bakan "Kanal İstanbul'un yasal altyapı sorunu yoktur." diye ifade ediyor. Bunu o komisyon toplantısına katılmış olan vekil arkadaşlara -biz sadece basın üzerinden bilgilenmiş olmayalım- sorduk, evet aynen ifadenin böyle olduğunu, bunun basının karşısında yapıldığını ifade ettiler.

Bir diğer husus: Burada, bakın, niçin gelir bürokratlar Kanal İstanbul için bizi bilgilendirir. Bakın, güzergâhını bilmiyoruz, müştemilatını bilmiyoruz, sadece, işte, yüksek grostonluk gemilerin geçişi için İstanbul Boğazı'nı rahatlatacak bir proje olmanın ötesinde neler yapılmak isteniyor yeni yaşam alanları açısından, bunlarla ilgili hiçbir bilgi yok. Ben sadece Bakanın ağzından çıkmış olan bir meblağı ifade etmeyinceye kadar maliyetiyle ilgili bir bilgi vermiyor. Daha ötesi, asıl bizim önceki günkü tartışmada bu Kanal İstanbul'la ilgili, özellikle alt komisyon kurulması hususundaki tartışmaların temel nedeni neydi? Çevre felaketlerine ne kadar yol açacağıydı. Çevre felaketiyle alakalı olarak dün yürütülen alt komisyon tartışmalarında en az değinilen konu olmuştur. Bakın, dün sorduk, ben önceki gün de komisyonumuzda ifade ettim, burada bulunan arkadaşlar biliyorlar, ya yüz yıllık bir kurum var, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü ve bu akademik kurumun yapmış olduğu çalışmaların kahir ekseriyeti boğazlar, Marmara Denizi ve Karadeniz'dir. Oradan görüş alındı mı? Önce gerçekten Sayın Müsteşar bizi umutlandırdı, "Evet, alındı." dendi, biz de sevindik belki bizim gözümüzden kaçmış, bizim bilgimiz yok diye. Daha sonra, sadece akademik çevrelerden görüş alındı. Şimdi, böyle makro ölçekli bir projede, Kanal İstanbul gibi bir projede özellikle akademik görüş alınmak isteniyorsa ne yapılır? Bakanlık resmî olarak rektörlüğe veya rektörlüğün ilgili enstitü müdürlüğüne yazar, o enstitü müdürlüğü oradan akademisyen görevlendirir, resmî bir rapor üst yazıyla döner. Böyle bir resmî üst yazı olmaksınız düzenlenen bilimsel raporların hiçbir anlam ifade etmeyeceğini, en azından resmî geçerliliğinin olmayacağını ifade etmemize rağmen bu su yolu maddesiyle alakalı olarak da maalesef bir ortaklaşmayı sağlayamadık.

Diğer maddelerle alakalı olarak da maddeler üzerine görüşmeler başlayınca düşüncelerimi ifade edeceğim.

Teşekkür ederim.