| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 31 .03.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, özellikle ömrünün çok ileri yaşlarında yaşam güçlüğü çekenlere bir sosyal destek anlamına gelebilecek bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Özellikle altmış beş yıl şu yeryüzünde yaşayıp ailesine, çevresine, kentine, ülkesine çok farklı mecralarda hizmet etmiş insanların, emektar insanların yaşam koşullarıyla alakalı bir yasa maddesi üzerine konuşuyoruz. Öyle sanıyorum ki burada aramızda da ömrü vefa edenlerimiz görecektir ki psikolojik olarak çok melankolik bir yaş dönemine denk geliyor. Çünkü kimisi ırgatlık yaparak ömrünü geçirmiştir, kimisi akademisyenlik yapmıştır, kimisi okumuştur, kimisi okuyamamıştır, kimisi inşaatlarda geçirmiştir yaşamını ama bir şekliyle emektar bir yaşamın özellikle güzü mü denir, sonbaharı mı denir bir döneminde artık yaşam güçlüğü çekme gerçekliğiyle karşı karşıyaysa herhâlde dönüp böyle bir altmış beş yılını panoramik olarak gözünün önünden geçirdiğinde, bir filim şeridi gibi gözünün önünde geçirdiğinde çok iyi duygulara sahip değildir. Yani bu desteğe muhtaç biriyse altmış beş yıl yaşam muhasebesini yapıyordur ama çok mutlu değildir. Zaten mutlu değildir de herhâlde vefa ve çektiği cefa arasındaki bir kıyasa gittiğinde çok büyük bir psikolojik baskı altında kalıyordur, vicdanen kendini sorguluyordur; ne yaptık, ne ettik, çocuklarımıza torun sahibi olacak yaşa gelinceye kadar hâlâ biz hiç çalışmadan karşılıksız bir sosyal destek alma durumunda isek gerçekten ülkeye biz ne verdik, karşılığında hangi durumdayız diye bir sorgulama içerisindedir. Bu yönüyle eksikliği, fazlalığı veya işte meblağın fazlalığı, azlığı, yeni düzenlemeyle 700 binin üzerine çıkacak olan bu 65 yaş aylığından istifade eden oranın hiç de küçümsenecek bir oran olmadığını ifade etmek isterim. Çünkü zaten 65 yaş üstü -bizim ülkemizin nüfus piramidine baktığımızda- nüfusumuz kaç ki bunun 700 bini böyle bir sosyal yardıma muhtaçtır? Buradan bakıldığında ortalama ömür süresinin 75 civarında olduğunu da göz önünde bulunduracak olursak neredeyse her 6-7 kişiden biri bu durumda ise gerçekten ülke, devlet ve toplum olarak birçok şeyi sorgulamakla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim.
Yine, sosyal hukuk devleti olan bir ülkede dezavantajlıların sayısı artıyorsa -sosyal yardıma muhtaç olan, sadece 65 yaş üstü için söylemiyorum- sosyal yardıma muhtaç olma sayısı artıyorsa devlet de artan ödemelerin özellikle sosyal yardım ödemelerinin- ve bundan istifade eden sayının artışıyla herhâlde övünç duyamaz. Bakın, bu engelli olur kimi farklı adlarla anılıyor bu sosyal yardımlar- yoksulluk ücreti olur, süt yardımı olur, yaşlılık yardımı olur, ne olursa olsun. İşte siyasi iktidar 7 Haziran seçimlerinden önce 30 milyona yaklaşan bir sosyal yardım kaleminin sayısıyla övünüyordu ki bunun övünülecek tarafı yok. Yani sosyal devlet olmanın gereği şüphesiz dezavantajlı olan ve yardıma muhtaç olanların devlet tarafından desteklenmesini anayasal zorunluluk olarak önümüze koyar ama bu sayının çok artmış olması asla övünülecek bir durum değildir. Şimdi, Sayın Ayar -az önce söz aldı, ben samimiyetine inanırım- sizin dört yıllık il başkanlığınız döneminde gerçekten sosyal yardımlarla alakalı olarak gelişen süreçlerde hiç müdahale etmediğinize inanırım. Ama bu şu anlama gelmez: Ülkenin tamamında bütün il ve ilçe teşkilatlarınızda bu böyle geliştiği anlamına gelmez hatta sizin il başkanlığı yaptığınız kentte de sizin dışınızda hiç kimsenin bu süreçlere müdahale etmediği anlamına gelmez. Bakın, ben hem 7 Haziran hem 1 Kasım öncesinde kendi seçim bölgemde yaşadığım bir hususu ifade edeyim. Engelli yardımı alan, süt yardımı alan, yoksul yardımı alan, yaşlı yardımı alan kişilerden -Muş merkezin nüfusu 91 bin- 16 bin kişiye düzenli SMS gidiyordu Sayın Bakan. Adalet ve Kalkınma Partisi Muş il teşkilatından SMS'ler gidiyor: "Bu yardımlarınızın devamı için oyunuzu veriniz." Bu yardımların -bilmem- işte artırılması için, kesilmemesi için oylarınızı veriniz." Gidip Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürünü ziyaret ettim. Bakın, bir kişinin dezavantajlı olma durumu gizliliği gerektiren bir durumdur, bir kişinin yoksulluğu, güçsüzlüğü, yardım almaya muhtaç olma hâli anayasal olarak gizlilik gerektiren bir durumdur. Bunu il müdürü olarak siz dahi bilemezsiniz -bırakın bir siyasi partiyle bunların adreslerini, isimlerini, iletişim bilgilerini paylaşmayı- il müdürü dahi bilemez, sadece il müdürlüğüne bağlı ilgili departmandaki görevliler... Bunu kimseyle, belki de aileleriyle dahi paylaşmamak üzere gizli tutması gereken bilgilerdir. Ama düşünün ki iktidar partisinden 16 bin kişiye bir hafta içerisinde 8 tane mesaj gidecek ve özellikle almış olduğu sınırlı meblağa sahip olan o yardım Demoklesin kılıcı gibi onun başında sallanacak ve onun millî iradeye yansıyacak olan oy rengini etkilemeye dönüşecek. Yani Sayın Ayar'ın il başkanlığı yaptığı dönemde kendisi gerçekten yapmamıştır ama bu bütünüyle ülkede böyle cereyan ettiği anlamına gelmez.
Son olarak şunu ifade etmek isterim. Bakın, bir ülkede hem kişi başına düşen millî gelir artıyor -örneğin siyasi iktidar haklı olarak övünüyor, amenna- 3 bin dolarlardan 10 bin dolarlara yaklaşan bir kişi başına millî gelir gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bu millî gelirin arttığını gösterir ama kişi başına düşen millî gelirin yıllara sari bir şekilde artışıyla beraber aynı süre içerisinde sosyal yardım alan sayı da artıyorsa bu varsıllarla yoksullar arasındaki makasın açıldığını gösterir. Zenginlerin...
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Sizin...
AHMET YILDIRIM (Muş) - Erkan Bey, isterseniz hani ben bitireyim.
Bakın, millî gelir arttığı için biz onu toplam yurttaş sayısına bölmek suretiyle kişi başına düşen millî geliri elde ederiz. Amenna, 3 binden 9 binin üstüne çıktı, 10 bin dolara yaklaştı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Enflasyon var orada, dolar enflasyonu.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Hiç olmamış gibi kabul edelim. Ama bununla birlikte ülkede eğer sosyal yardıma muhtaç payı da aynı dönemde artmışsa bunun adı da kişi başına düşen millî gelir değil, kişi başına düşmeyen millî gelir olur çünkü herkes aynı oranda artan millî gelirden istifade etme şansına sahip değildir. Zenginlerin bir yılda kişi başına düşen gelirleri daha da artmıştır ama yoksulların aynı oranda artmamış olması anlamına gelir ki bu da varsıllarla yoksullar arasındaki makasın açıldığı bir ülke gerçekliğini ifade eder.
En son olarak şunu söyleyeyim. İşsiz sayısı arttı mı? Evet. Sosyal yardım alanların sayısı arttı mı? Evet. Engelli yardımı arttı mı? Evet. Farklı kalemler adı altında yapılan sosyal yardımlardan istifa eden sayı arttı mı? Evet. Bu ülkenin sosyal refah olan müreffeh bir ülkeye doğru ilerlediği, o istikamette mesafe katettiği anlamına gelmez. İşsiz de arttı hatta işsizin sadece sayısı artmadı, bu siyasi iktidar döneminde işsizin şöyle bir niteliği de arttı. Hesaplayalım, 2002'de toplam işsiz sayımız içerisindeki ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite mezunu oranları neydi, bugün ne? İşsizlerin içerisinde bakın, ilkokul mezun oranları düşüyor, üniversite mezun oranları artıyorsa bu işsizlerimizin niteliğinin arttığını gösterir. Hatta artık lisansüstü diplomaya sahip olan, lisansüstü eğitim diplomasına sahip olan işsizlerimiz var. Bir gün Genel Kurulda söylemiştim, burada değerli Komisyon üyelerine de söyleyelim: Bakın, şu Meclis çatısı altında Meclis emekçisi olarak çalışan ve bize çay servisi yapan arkadaşlarımız içerisinde yüksek lisans mezunları var. Ben hiç kimseyi şüphesiz tahsili üzerinden yargılayıp mahkûm etmem ama düşünün herkes herkese hizmet edebilir bunda beis yok ama Parlamentoyu oluşturan yasama organının 550 milletvekilinden daha tahsilli ama istediği, aldığı eğitim istikametinde iş edinemediği için burada çaycılık yapan, emekçilik yapan personellerimiz var.
BAŞKAN - Çalışırken okul okudular gibi düşünmek lazım.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Ben diploma sahibi diyorum, bakın, yüksek lisans diploması var.
BAŞKAN - Tabii, tabii, bizim buradaki arkadaşlarımızdan da var.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Ha, çalışırken öğrenim görmeye devam ediyorsa o zaman siz bir çıtayı üste çıkardınız Sayın Başkan, doktora yapan çaycımız var anlamına gelir.
BAŞKAN - Var, var, şu an doktora talebesi var.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Eğer yüksek lisans mezunu var ve öğrenimi devam ediyorsa bu asla kötü bir şey değil. Ben de eğitimimi görürken emekçilik yaptım, burada eminim ki birçok arkadaşımız bunu yapmıştır.
BAŞKAN - Yani onların da sınıfları değiştirilebilinir yani yardımcı hizmetlerden bu personeli genel idari hizmetler sınıfına alabilmek için önce bir desteği olursa bütün grupların biz bundan çok mutlu olacağız.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Vallahi Meclis Başkanlığı bütçesi görüşülürken Sayın Başkan, Meclis Başkanının sıcak baktığı bizim önerilerimize maalesef Meclisi sanki Başkanı değil -kendisini tenzih ederek söylüyorum- Genel Sekreter yönetiyormuş gibi kabulü, reddi ona danışarak yapıyordu, üzülerek ifade ediyorum.
BAŞKAN - Başkanlık Divanı görüşmelerinde de bu işi yapmalarında fayda var yani.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Meclis emekçilerimizle ilgili de, diğer emekçilerle ilgili de özlük haklarıyla, mali haklarıyla ilgili yapılabilinecek bütün iyileştirmeleri getirin, destek verelim, hiçbir sorun yok.
En nihayetinde şunu söyleyeyim özellikle bu ve takip eden diğer yasa maddesiyle alakalı olarak: Sayının abartılı olduğunu, 65 yaş üstü nüfus sayımızın sınırlı olduğunu ama bu sınırlı sayı içerisinde 700 bin kişinin bu aylıktan istifade eder duruma gelmiş olması aslında bir bütün olarak ülkenin ama şüphesiz bütün hepimizden daha fazla siyasi iktidarın sorunu olarak görülmelidir diyorum.
Teşekkür ederim.