GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:5
Tarih:12.10.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli milletimiz; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.

280 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu, vergiye ilişkin bir paket, 65 maddelik bir kanun teklifi. Esas itibarıyla baktığımızda bugüne kadar sistemimizde ihtilaflı olan, mahkemelik olan, idare ile mükellef arasında problemli olan bir kısım alanları veya kanunların kötü yazılmasından kaynaklanan muallakta olan bazı konuları gidermeye yönelik düzenlemeler var. Aslında bu yönüyle baktığımızda faydalı bir çalışma esas itibarıyla, geneli itibarıyla ancak şunu da söylemek gerekir ki çok geç kalmış bir çalışma yani yüzlerce, binlerce, on binlerce ihtilaf çıkmış bugüne kadar mükellef ile vergi dairesi arasında, bu düzenlemeleri AK PARTİ yapmamış ama en sonunda, şimdi, bir toparlayıp bir kanun teklifi olarak önümüze getirildi. Yani bundan on yıl önce, on beş yıl önce yapılmış olsaydı iş yükümüz daha az olurdu, mükellefimiz daha rahat ederdi.

Şimdi, On Birinci Kalkınma Planı -biliyorsunuz- Meclisçe kabul edildi. Oraya baktığımızda, onun 263'üncü paragrafında Vergi Usul Kanunu'nun komple yazılacağına ilişkin bir madde var. Fakat burada bundan vazgeçilmiş görünüyor yani tabii bu sorgulanması gereken bir şey yani daha dün çıkmış kalkınma planında "Komple bir Vergi Usul Kanunu yazacağım." derken bugün onu yapmayıp işte belli maddelerini değiştiren bir kanun teklifiyle geliniyor dolayısıyla yani AK PARTİ zaten her yönüyle motivasyonunu kaybetmiş ve Türkiye'ye vaziyet edemeyen bir siyasi parti hâline gelmiştir, bu da bunun en açık delilidir. İki gün önce yazdığı kalkınma planındaki o hükümden vazgeçmiş.

Tabii, burada bir kısım yerlerde, gerekçelerde bu bir reform şeklinde konuşuluyor, bu hiçbir şekilde bir reform değil, ortada bir reform falan yok, ortada -dediğim gibi- bir kısım anlaşmazlıkların giderilmesine ilişkin pansuman niteliğinde tedbirler var.

Şimdi, yıllarca söyledik burada: "Etki analizi verin, etki analizi verin." diye. Çok şükür, bu kanun teklifinin arkasında bir etki analizi verildi. Ben burada yeni Maliye Bakanını bu anlamda tebrik etmek istiyorum ancak işte, etki analizinin de kendisi var içeriği yok, onu söyleyeyim. Yapılabilecek birçok hesap dahi yapılmamış. İdare kendisini çok fazla yormadan bir etki analizi bize göndermiş.

Fakat, şimdi, Türkiye'nin neye ihtiyacı var? Türkiye'nin kapsamlı bir vergi reformuna ihtiyacı var çünkü hakikaten vergi sistemimiz çok adaletsiz. İnsanlar vergi altında inim inim inlerken onları getirmeyip, efendim, böyle işte çok genelgeçer meselelerle bu Meclisi meşgul etmemek lazım. Kapsamlı bir vergi reformunun getirilmesini bu Hükûmetten elbette bekliyorduk biz vatandaşlar olarak.

Şimdi, nasıl bir vergi sistemimiz var diye baktığımızda; bir defa Türkiye'de vergi sistemi son derece adaletsiz ve gelir dağılımını düzeltmeyi... Gelir dağılımımız kötü, öteden beri kötü, son zamanlarda daha da kötüleşiyor, en son açıklanan TÜİK verilerine göre gelir dağılımı bir miktar daha bozuldu, gelecek yıl çıkacak rakamlar pandemi etkisini de gösterecek, gelecek yıl gelir dağılımı daha da bozulacak ancak bunu hiçbir şekilde düzeltmeyi hedefleyen bir vergi sistemimiz yok. Tam tersine gelir dağılımını daha da bozucu bir vergi sistemimiz var. Bunu neye dayandırıyorum? Örnek olsun diye söylüyorum: Kazanç vergilerinin -yani gelir ve kurumlar vergisi bunlar kabaca- millî gelire oranı bizde yüzde 5,6; OECD ülkelerinde yüzde 11,4 arkadaşlar. Yani millî gelire oran olarak OECD ülkelerinin yarısından daha az kazanç üzerinden vergi tahsil eden bir sistemimiz var. Tabii ki bu kazanç vergilerinin önemli bir kısmı da aslında ücretler üzerinden alınan, onu da dışarıya aldığımızda yani gerçek anlamda beyanname vererek büyük mükellefleri veya işte üst gelir gruplarını vergilendiren bir vergi sistemimiz maalesef yok. O yüzden bu sistem "adaletsiz" diyoruz ve bunu düzeltmeye yönelik hiçbir şeyi burada göremiyoruz, buna karşılık -diğer unsurları geçeceğim- mesela, mal ve hizmet üzerinden alınan vergilerin hani "tüketim vergileri" diyoruz ya, bizde millî gelire oranı yüzde 9, -en son Strateji ve Bütçe Başkanlığının raporundan söylüyorum, Cumhurbaşkanlığı raporundan- OECD'de 11. OECD'nin bir miktar altındayız ama göreceli olarak baktığımızda bu bizde çok yüksek, kazanç vergilerine kıyasen baktığımızda. Dolayısıyla böyle bir adaletsiz vergi sistemi var fakat bunu düzeltmeye yönelik ne burada bir şey var ne de Hükûmetin bir gayreti var ne de "plan" diye açıklanan dokümanlarda buna ilişkin maalesef bir şey var. Dolayısıyla "Üst gelir grupları ne olmalı?" diyorlar ya, hep bize soruyorlar; üst gelir gruplarını daha fazla vergilendiren bir sisteme Türkiye geçmek durumundadır, bunun başında da faiz gelirleri gelir, faiz ve benzeri gelirler gelir.

Bakın, bugün bankaya 100 milyon lira mevduatı yatırın, eğer bir yılın üzerinde yatırdıysanız bunun vergisi sıfır arkadaşlar ama asgari ücretli bu ülkede ağustos ayında yüzde 20'lik vergi dilimine girdi; bu, adalet değil, bunu hiçbir makroekonomik gerekçeyle açıklayamazsınız. Dolayısıyla bunların düzeltilmesi gerekir. Peki, sistemde bir avuç insanın yararlandığı kentsel rantlar var değil mi? Yani İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de başka yerlerde yolsuzluğu körükleyen, kentleşmeyi bozan, efendim işte imar rantları var; buralardan devlet legal olarak 1 lira vergi alabiliyor mu? Alamıyor maalesef. Birileri tabii yolsuzluk yapabiliyor o ayrı bir şey, onu demiyorum ben ama devlet buradan 1 lira vergi almıyor. Bunun vergilendirilmediği bir vergi sistemi var, bunun vergilendirilmesine ilişkin de Hükûmetin ne bugünkü getirdiği teklifte bir şey var -Hükûmetin veya AK PARTİ Grubunun, zaten Hükûmet hazırlıyor AK PARTİ Grubu teklif ediyor- ne de geleceğe ilişkin herhangi bir planını bizimle paylaşıyor. Dolayısıyla bu anlamda bu adaletsizlik giderilmiş değil.

Peki, ülkenin birtakım makroekonomik hedefleri var. Hükûmetin elinde silah olarak ne vardır? Maliye politikası vardır. Yani maliye politikasıyla kendi makroekonomik hedeflerini gerçekleştirmesini beklersiniz bir hükûmetten. Buna ilişkin sistem bu yönüyle incelediğinde nasıl? Bakıyorsunuz, bizim istihdam yani işsizlik problemimiz var. İşsizlik oranları, işte, en son atıl iş gücü oranı yüzde 20'lerin üzerinde, 22-23 civarında. Yani bu kadar işsizliğin olduğu, her 3 gençten sadece 1'inin istihdam piyasasında olduğu, 2'sinin piyasanın dışında olduğu bir sistemde, bu Hükûmetin iş gücü üzerinden alınan vergileri düşürmeye yönelik hiçbir planı yok, hiçbir kaygısı da yok ama işsizliği azaltmak istiyorsak vergi politikasıyla oraya müdahale etmemiz lazım. Bu anlamda biz, sistemde bunun olmasını bekliyoruz, bu olmalı.

Türkiye'de işlem vergileri yüksek. Yani ticaretin, sanayinin, bir kısım işte, noterde işlem yaptırıyorsunuz, sözleşme yapıyorsunuz, buralarda bunlar, işlem maliyetlerini son derece artıran ve ticareti pahalılaştıran, firmaların rekabet gücünü azaltan bir unsur. Bunlar ciddi oranda yüksek fakat sistemde bunların azaltılmasına yönelik de yine hiçbir şey yok, geleceğe yönelik hiçbir vaatte de bulunmuyor bu Hükûmet.

Firmaların devletten 200 milyar TL civarında KDV alacağı var. Finansmanın bu kadar sıkıştığı, firmaların bu kadar zor dönemde olduğu bir devirde 200 milyar liranın orada tutulmuş olması son derece yanlış arkadaşlar.

Bakın, buradan şunu değil... Yani burada hem vatandaşı koruyacağız hem de istihdam yaratan firmalarımızı koruyacağız. Zaten yandaşlar kendilerini koruyor. Burada, 200 milyar lira alacağı olanlar yani Hükûmete mesafesi olan firmalar, onu da görmek gerekiyor. Dolayısıyla, bu finansman yükünün azaltılması lazım ki firmalarımızın rekabet gücünü artıralım; ihracatını artırsın, istihdamını, üretimini artırsın.

Vadeli satışlarda KDV sorunu var. Vadeli satış Türkiye'nin bir gerçeği. Şimdi, paranızı almıyorsunuz fakat devlete KDV'sini ödüyorsunuz. Bu sorunu sistem içerisinde çözmek gerekiyor.

Teşvik ve indirimler... Çok geniş teşvikler var, çok geniş muafiyetler var fakat bunlar çalışmıyor. Yani istihdamı, yeni istihdamı, yeni üretimi, yeni yatırımı teşvik etmiyor, mevcut yapacak olanlar eğer o karmaşık şeylere kafası basıyorsa onu alabiliyor. Onu zaten takip edemiyorsa onu da alamıyor. Dolayısıyla, yapanların aldığı -yani teşvik etme anlamında değil- zaten yatırım yapacak olanların faydalandığı bir sistem. Hâlbuki teşvik sistemi öyle değildir. Teşvik sisteminin insanları yatırım yapmaya teşvik etmesi lazım, istihdamı teşvik etmesi lazım. Basitleştirilmeli, karmaşası giderilmeli, sadeleştirme yapılmalı. Buna ilişkin de yine burada hiçbir şey yok. Bunları biz bekliyoruz.

Çağ dışı bir vergi sistemi var Türkiye'de. Buna "Niye?" diyeceksiniz. Birazdan bunun örneklerini de göreceğiz. Gelişmiş ülkelerde sistem beyan üzerinden çalışır, beyannamenizi verirsiniz ona göre verginizi de ödersiniz, hatta yeri geldiğinde bir kısım iade alırsınız. Biz de hep stopaj veya tevkifat, nihai vergilendirme. Bundan kırk yıl önce filan Türkiye bu sistemleri koydu. O zaman için geçerli olabilir, teknoloji daha zayıftı, başka imkânsızlıklar vardı. Fakat 21'inci yüzyılda hâlâ bütün sistemi tevkifat üzerine oturtan bir vergi sistemi olamaz. Dünyada böyle bir sistem kalmadı. Yani gelişmiş veya şöyle adamakıllı ülkelerde yok, çok az gelişmiş ülkelerde olabilir. Ama buna yönelik herhangi bir gayret var mı? Maalesef buna yönelik de bir gayret yok. Dolayısıyla, stopaj meselelerinin tekrar bir gözden geçirilmesi lazım.

Ha, bu çerçevede şunu söyleyelim: Şu kira stopajı... Kira stopajı esnafın belini büküyor. Orada da yine ilkel bir sistem var. Kira gelirini ben elde ediyorum, vergisini stopaj usulüyle esnaftan alıyoruz, daha sonra geliri elde eden de onu beyannamesinden düşüyor. Böyle bir şey olmaz. Stopajın kaldırılması gerekir. Esnafın önündeki bu yükü kaldıralım.

Evet, başlangıçta belki bir miktar brüt kira miktarlarını burada artıracaktır ancak nihai tahlilde bu yük esnafın üzerinde kalmayacaktır. Bu kira gelirini, o rant gelirini kim elde ediyorsa onun üzerinde kalacaktır. Bunun da mutlak surette yapılması lazım.

Faiz gelirinin vergilendirilmesinde beyana geçilmesi gerekir. Stopaj, nihai vergilendirme olmamalı ve müterakki oranda yani yüzde 15'ten başlayarak yüzde 40'a varan oranlarda Türkiye'de faiz gelirleri ve benzeri gelirler mutlak surette vergilendirilmelidir.

Yeni ticaret ve kazançları çok geç yakalayan bir vergi sistemi var. İş oluyor, bitiyor; on yıl, on beş yıl geçtikten sonra bizim vergi idaremizin aklına bunlar geliyor ve bunları gecikmeli olarak yakalıyor; bu da son derece yanlış.

Yolsuzluğa, vergi kaçırmaya prim veren bir vergi sistemi var. Bir defa bunu görüyoruz. Şurada, defalarca, AK PARTİ hükûmetleri döneminde -yanlış hatırlamıyorsam- 11 defa af yasası çıktı "vergi affı", "yapılandırma" adı altında. Bu kadar yapılandırmanın, bu kadar vergi affının çıktığı bir ortamda düzgün bir şekilde kimse vergisini ödemiyor tabii, ödemekten kaçınıyor. Dolayısıyla bunlardan vazgeçilmesi gerektiğini her defasında söylüyoruz ama buna ilişkin de tedbir alan yani bu ihtiyacı ortadan kaldıracak bir önerinin de AK PARTİ tarafından hiçbir şekilde getirilmediğini görüyoruz.

Vergi cennetlerine para kaçırmaya engel olmayan bir sistem var. Tam tersine teşvik eden bir sistem var. İşte, en son bu "Pandora Papers" diye bir kısım belgeler ortaya çıktı. Biz, orada gördük ki Türkiye'den insanların, bir kısım firmaların -bunların önemli bir kısmı da iktidara çok yakın olan firmalar- yurt dışına para kaçırdığını, bir kısmını da orada kimliği belirsiz bir kısım adreslere hibe ettiğini görüyoruz. Yani, bir ülkeden kim helal parasını alır da başka bir yere kaçırır -üstelik faiz geliri de elde edemeyecek- veya hadi o işi bir kenara bırakalım, bir ülke, bu kadar çok finansman ihtiyacı varken, paraya ihtiyacı varken, dışardan para gelsin diye kırk takla atarken, kendi parasının yurt dışına çıkarılmasına niye müsaade eder? Böyle bir şey olabilir mi? 2006 yılında bu Mecliste bir kanun çıktı, bu vergi cennetlerine giden paraların vergilendirilmesine ilişkin. O gün için yapılması gereken neydi? Vergi cennetleri listesi hazırlanacaktı; o listedeki ülkelere ülkeden para transfer edilmesi durumunda yüzde 30 vergi alınacaktı. Bakın, 2006-2021, on beş yıl geçti bu liste açıklanmadı. Niye açıklanmıyor bu liste? Kimi kayırıyorlar? Bu parayı kim yurt dışına çıkartıyor? Yazık günah değil mi bu millete? Asgari ücretten vergi alacaksınız, milletin ümüğüne basacaksınız, ondan sonra vergi cennetlerine milyarlarca doların kaçırılmasına müsaade edeceksiniz, vergi almayacaksınız; böyle bir adaletsizlik olamaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Burada iyi niyet de yok tabii ki.

Dolayısıyla, uzlaşma müessesesi... Hani reform yapacaksanız işte bunları yapın diye önerilerimizi sıralıyoruz. Arkadaşlar, uzlaşma müessesesi Türkiye'de tam bir keşmekeş. Bakın, bir örnek vereceğim -tabii, bu rakamlar da paylaşılmıyor bizimle- ben bunu Komisyonda da sordum, orada Bakan Yardımcıları vardı, idare vardı, sordum, herhangi bir cevap verilmedi: Bir listeye göre... Şimdi, ne yapılıyor? Müfettişlerimiz var değil mi? 8 bine yakın bizim müfettişimiz var; vergi incelemesi yapıyorlar, vergi tarhı yapıyorlar, ilave vergileme yapıyorlar. Bir "case" için söylüyorum: 3,1 milyar TL ilave vergileme yapılmış, müfettişler çalışmış günlerce -biz bu insanlara maaş veriyoruz, para veriyoruz, devletin memuru bunlar- 3,1 milyar lira ilave vergi koymuşlar. İdare merkezde bunun yüzde 97,4'ünü silmiş; 3,1 milyar liradan sadece aldığı para 74 milyon lira, 3 milyar lirasını silmiş. Böyle bir keşmekeş olabilir mi? Böyle bir müessese olabilir mi? O zaman tamamen kaldırın kardeşim bu müesseseyi. Böyle bir şey olamaz. Dolayısıyla yolsuzluğa, vergi kaçırmaya prim veren bir sistemi bilerek, isteyerek yürüten, yöneten bir iktidar var bugün Türkiye'de.

Kayıt dışılık çok yüksek, vergi tabanı dar, bunu azaltmaya yönelik de herhangi bir gayret yok Türkiye'de. Daha doğrusu, şu anda Türkiye AK PARTİ hükûmetleri döneminde -daha önceden bu çalışmalar vardı- kayıt dışılığın boyutunu bilmiyor, biliyor musunuz? Bakın, yirmi yıllık bir iktidar yani uzaya yol yapmayı hedefleyenler, uçup kaçanlar... "Şu anda Türkiye'de kayıt dışılık nedir?" diye devletin elinde resmî bir tane çalışma yok. Böyle bir şey olabilir mi? Schneider diye -herhâlde şu anda 80 yaşında filan var- aynı anda 40 tane ülkenin kayıt dışı rakamlarını açıklayan jenerik bir program var, o programdaki rakamları kullanıyor bugün Türkiye, bu Mecliste AK PARTİ'li bakanlar kullandı bunu. Bunu bilmiyorsunuz, bir defa, bilmediğiniz bir şeyi nasıl ölçeceksiniz, nasıl denetleyeceksiniz? Bunların üzerine gidilmiyor, hâlbuki bunların üzerine gidilmesi lazım.

Kayıt dışılığı azaltırsanız vergi yükünü daha adaletli yapabilirsiniz. Aşırı vergilendirmeleri o zaman indirebiliriz, asgari ücretliden vergi almayabilirsiniz, ücretli çalışanlardan vergi almayabilirsiniz; onların vergi yükünün düşürülmesi lazım. OECD her Türkiye incelemesinde bize diyor ki: "Kardeşim, ücretler üzerinden çok yüksek vergi alıyorsunuz, bu sizin hem firmalarınızın rekabet gücünü azaltıyor hem işsizlik sorununu hem de geçim sıkıntısı sorununu doğuruyor, bunu niye düzeltmiyorsunuz?" Ama Türkiye'nin, daha doğrusu AK PARTİ'nin böyle bir tercihi hiç olmadı.

Dolayısıyla, ekonomide kazanç düşüyor, kazanç düştükçe AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı şey bir kısım insanları da vergi sisteminin dışına atmak. Bugün bir örneğini basit usulde vergileme olarak göreceğiz. Evet, biz de bu maddeyi destekliyoruz, niye destekliyoruz? Çünkü zaten millet para kazanamıyor ama yapılması gereken neydi? Millet para kazanacak, basit usulde değil gerçek usulde vergi vermesini sağlamamız lazımdı. Kim para kazanmak istemez? Elbette daha fazla kazanayım, daha fazla vergi vereyim ister ama 835 bin mükellef sadece geçen yıl 230 milyon lira vergi vermiş, mükellef başına 265 lira düşüyor, şimdi bu vergiyi kaldırıyoruz. Vergiyi kaldırıyoruz, güzel, biz de destekliyoruz, esnafın yükünü alalım. Vergiyi kaldırıyorsun da vergiye ilişkin diğer bütün işlemler devam edecek. Kayıt tutacak, defter tutacak, muhasebeci parası verecek; böyle bir şey olabilir mi? Basit usulün daha altında bir vergileme türü olan küçük esnaf muaflığında da stopaj oranı devam ediyor; bu kadar çarpık bir sistem getiriyorlar. Yani daha alttakinin vergisi devam ediyor, ortadakinin vergisini kaldırıyoruz, üsttekilerin vergileri "daha az" diye devam ediyor; böyle bir sistem var maalesef.

Şimdi, zamanım azaldığı için bunların detaylarını maddelerde veya bölümlerde de konuşabiliriz, özellikle hassasiyet gösterdiğimiz birkaç hususu da sizlere arz etmek istiyorum.

Bu teklifle getirilen diğer bir husus, bu gelir ve kurumlar vergisinde geçici vergi var, biliyorsunuz, 4'üncü taksitler kaldırılıyor; gayet güzel bir şey. Ama işte arada bir reform filan deniliyor ya, reform yapacaksanız geçici vergiyi tamamen kaldırmamız gerekir. Niye? Çünkü geçici vergi yüksek enflasyon dönemlerinden kalan bir şeydir. Yani Türkiye o hâle gelmeliydi ki enflasyon sorun olmaktan çıkmalıydı ve geçici vergi diye bir vergilemenin olmaması lazım. Bütün dünyada olduğu gibi, yıl biter, yıl bittikten sonra herkes beyannamesini verir, vergisini verir olması lazımdı, maalesef bunu yapamadık. Bugün IMF'nin dünyaya ilişkin rakamları açıklandı, orada da zaten bu geçici vergi... 2026 yılında dünyada en büyük enflasyonu olan 9'uncu ülke olarak... Bugünkü raporda yayınlandı, bunu da bilgilerinize arz etmek istiyorum. Yani enflasyon sorununun devam edeceğini zaten hem orta vadeli program söylüyor, Hükûmetin açıkladığı belge hem de IMF'nin bugünkü raporu da aynı şeyleri söylüyor. Ama burada bir yanlışlık yapıldı; geçici verginin kaldırılmasına, 4'üncü taksitin kaldırılmasına "Tamam." diyoruz fakat diğer bir şey, gelir ve kurumlar vergisinin beyanname verme süreleri bir ay erkene alınıyor. Bu, son derece yanlış yani yerleşmiş bir sistem var. Niye sistemle bu kadar oynuyoruz? Bunu yaptığımız zaman başka bütün kanunları da değiştirmemiz lazım. Öteden beri bilinir ki mart ayında gelir vergisi, nisan ayında kurumlar vergisi beyannamesi verilir; bu, gereksiz bir şekilde erkene alınıyor. Buna bu anlamda biz itiraz ediyoruz.

Diğer bir husus, taşınmazlarda ve amortismana tabi kıymetlerde yeniden değerleme imkânı getiriliyor; bu, güzel bir şey. Güzel bir şey, şundan dolayı: Yani Türkiye'nin makroekonomisi bozuldu, Türkiye'de enflasyon yeniden körüklendi, hâlbuki 2003'te kaldırdığımız sistemi -bakın- on sekiz on dokuz yıl sonra yeniden geri getiren bir AK PARTİ Hükûmeti var çünkü insanlar uzun bir süre enflasyon üzerinden enflasyon nedeniyle fiktif olarak vergi verdiler, şimdi yeniden değerleme imkânı getiriliyor. Bu, sabit maddeyle getiriliyor fakat bir de geçici maddeyle, geriye doğru, amortismana tabi kıymetli mallarımızı yeniden değerleme imkânına yüzde 2 vergi getiriliyor. Biz, bu anlamda, bunun da yüksek olduğunu düşünüyoruz. Burada özellikle finansa erişimde firmalarımız zorlanıyor, daha pahalı kredi kullanmak durumunda çünkü bilançoları gerçeği yansıtmıyor. Daha pahalı kredi kullandığı zaman da bu bir şekilde fiyatları ve maliyetleri etkiliyor ve ekonominin genel olarak verimliliğini azaltıyor. Dolayısıyla, bunun, yüzde 2'nin kaldırılarak geriye doğru da vergileme imkânının getirilmesinin biz daha yerinde ve doğru bir karar olacağını düşünüyoruz.

Diğer bir husus, tabii, Cumhurbaşkanına bir kısım yetkiler veriliyor özellikle burada, ÖTV'de. Ya, bunlar yanlış. Verginin kanuniliği ilkesi vardır, Anayasa maddesi vardır "Vergi kanunla konulur." denir. Tabii, belli marjlar içerisinde idareye, yürütmeye yetki verilebilir ama bir vergiyi 3 katına, 4 katına artırma, aynı grup içerisinde yeni gruplar oluşturma, yeni vergiler oluşturma gibi bir yetki verilemez. Burada, bu kanun teklifinde buna ilişkin bir madde var. Buna da bu anlamda muhalefet ediyoruz yani hem vergide öngörülebilirliği engelleyecek bir şeydir hem de verginin kanuniliği ilkesine ters bir uygulamaya olacaktır.

Diğer bir husus, varlık yönetim şirketlerine damga vergisi, harç ve KKDF istisnası getiren bir yapı var. Varlık yönetim şirketleri neler? Bankaların işte kötü aktifleri var, onları devralan şirketler. Buralara vergi istisnası getiriliyor. Bunlar başlangıçta varmış beş yıllığına. İdare şunu söylüyor: "Ya, bunlar beş yıllığına verildi ama ondan sonra her beş yılda bir şirket kuruyorlar, dolayısıyla bu vergiden kaçınıyorlar. Ne yapalım? Yani biz aciz kalıyoruz, o zaman, vergiyi komple almayalım."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim Başkan.

Böyle bir şey olabilir mi? Bu teknoloji devrinde, bu teknoloji döneminde böyle bir şey kabul edilemez. Hiçbir şey üretmeyen, hiçbir şey yaratmayan 20 tane şirket var, bunlara bu istisnanın tanınmasının son derece yanlış olacağını düşünüyoruz, böyle bir şeyin yapılmaması lazım.

Diğer bir husus, firmanız var, nakdî sermaye getiriyorsunuz firmanıza, kredi kullandığınız zaman, biliyorsunuz, ödediğiniz faizi giderden düşüyorsunuz ama öz sermayenizle yaptığınız zaman faiz olmadığı için bir şey düşemiyorsunuz. Şöyle bir sistem getirilmişti: "Öz sermaye koyanlar da bir faiz ödemiş gibi bir rakam hesap edilsin -onun bir formülasyonu var- onun da yarısını gider olarak kaydetsin." Gayet güzel, öz sermayeli sistemi firmalara teşvik eden bir şeydi. Ben de bürokrat olarak bunu çalışmıştım, bizim zamanımızda böyle bir şey yapılmıştı. Şimdi burada yüzde 50 var. Diyor ki: "Dışarıdan getirirseniz sermayeyi yüzde 75 olsun ve 200 milyon lira da bize maliyeti var." Kardeşim, niye dışarıdan getirene bu avantajı tanıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha...

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz, sağ olun.

ERHAN USTA (Devamla) - Bitiyorum o zaman.

Yani Anadolu'da dışarıya erişim imkânı olmayan firmalar yüzde 50'sini düşecek ama dışarıdan getirince yüzde 75'ini düşecek, bu adaletsizliğin de doğru olmadığını düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)