GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:6
Tarih:13.10.2021

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.

Evet, yine sermaye gruplarının vergi borçlarının silinmek istendiği ama asıl emekçilerin, çalışanların görülmediği ya da oyalama taktikleriyle bir şekilde iktidarın yaptıklarının üstünün kapatıldığı bir yasayla yine karşı karşıyayız ama buna karşın daha cebine girmeden verginin alındığı işçilerin hayatlarına bir bakmak gerekiyor, işçiler neler yaşıyor?

Ülkenin dört bir yanında işverenler tarafından işçiler sendikalı oldukları için, toplu sözleşme görüşmeleri yapmak istedikleri için işverenlerin baskısına maruz kalıyorlar, işten atılıyorlar. Peki, bu gücü nereden buluyorlar? Tabii ki iktidardan buluyorlar. İktidar arkasında olduğu sürece işveren sendika hakkını da tanımıyor işçiyi de işten atıyor, haksız hukuksuz işten çıkarmalarla şu an bu ülkenin gerçek sahipleri, emekçiler karşı karşıya bırakılıyor.

Birkaç örnek sıralamak lazım. Mitsuba işçileri hak, hukuk tanımadan -sendikalaştıkları için, haklarını talep ettikleri için- işten atıldılar, buna karşı direnişe geçtiler "Ya haklarımızı verirsiniz ya da biz fabrikadan ayrılmayız." dediler. Bu direnişe karşı işveren geri çekilmek zorunda kaldı, sendika hakkını tanıdı, şu an görüşmeler başladı ama ilginç olanı neydi? Direnen işçilerin karşısında her zaman olduğu gibi patron, vali, polis yan yana dizilerek sermaye gruplarını, zenginleri savundular, onların yanında yer aldılar. Şaşırdık mı? Elbette ki hayır. Çünkü iktidarın tarafının uzun zamandan beri sermaye olduğunu hep biliyoruz. Urfa'da Uğur Tekstilde DİSK Tekstil yetki aldı. 300 işçinin çalıştığı bir fabrikadan bahsediyoruz. Sendikayla toplu sözleşme süreci başladı ama işveren tabii ki toplu sözleşmeye yanaşmadı, bütün işçileri de Kod 18'le işten attı. Buna karşı Çalışma Bakanlığından bir ses var mı ya da iktidardan bir ses var mı? Elbette ki yok.

Yine, bir diğer direnen işçi bölgesi Tekirdağ. Tekirdağ Çorlu'da Bel Karper işçileri var; işverenin toplu iş sözleşmesine oturmaması sebebiyle grev çadırında çok uzun süredir direniyorlar, sendikal haklarını talep ediyorlar. Şirketin sahibi Fransız bir şirket. Şimdi, çok ilginç bir şey: Bu Fransız şirket Avrupa'daki iş yerlerinde sendika hakkını tanıyor, toplu sözleşme hakkını tanıyor ama ne hikmetse Türkiye'ye gelince ne sendika hakkını tanıyor ne toplu sözleşme hakkını tanıyor ne de yasa tanıyor. Niye? Çünkü iktidar arkalarında. İktidar zaten yabancı firmalara "Gelin, gelin, bizim ülkemiz ucuz iş gücü, istediğiniz gibi kullanın, hiçbir hak vermek zorunda da değilsiniz." dediği için bu Fransız şirket kendi ülkesinde bunları yapamazken Türkiye'ye geldiğinde bütün hukuksuzluğuyla işçilerin haklarını gasbediyor. Aynı şirket bu tutumu sergileyebiliyorsa iktidar bir dönüp kendisine bakmak zorunda.

Yine Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde Adkoturk işçileri var. Bunlar da sendikalı oldukları için, toplu sözleşme görüşmelerine işvereni çağırdıkları için maalesef haklarından mahrum bırakıldılar. İşçilerin bir kısmı işten atıldı, işveren masaya oturmayı kabul etmiyor. Niye? Çünkü diyor ki: "Nasıl olsa iktidar arkamda, sorun yok, masaya falan oturmak zorunda değilim." Bunlar da yetmedi, Bel Karper işçileri ve Adkoturk işçileri sorunlarının çözümü için Tekirdağ Valiliğinin önüne gittiler, görüşme yapmak istediler. Valilik ne yaptı? Polise "Süpürün." talimatı verdi. Kimi nereden süpürüyorsunuz? "Süpürme" sözcüğü kimin için kullanılır, buradan bir kez daha sormak istiyorum. Ve Valinin talimatıyla, polisin amiriyle "Süpürün." denilen işçiler Valiliğin merdivenlerinden yerlere atıldılar, sürüklendiler ve gözaltına alındılar. Vali kimin valisi buradan sormak lazım; sermayenin valisi misiniz, gerçekten halkın valisi misiniz? Aslında, yaptığınız şeyle kimin valisi olduğunu açıkça ortaya koymuş oldu.

İktidar, yandaşlarına, sermaye çetelerine milyarları aktarırken yoksul kadınlar çöpten yiyecek toplamaya mecbur bırakılıyor bu ülkede. Ülkedeki kadınlar işsiz, gelirsiz, güvencesiz; Kod 29 uygulamalarıyla kadınlar işten atılıyor, kadınların bu toplum tarafından, erkek egemen anlayış tarafından yargılanmasıyla sonuçlanıyor. Kadın işsizliği yüzde 35,7'ye tırmanmış; eğitim hakkımız elimizden alınıyor, barınma hakkımız elimizden alınıyor, sağlık haklarımız elimizden alınıyor ve aslında yaşam haklarımız elimizden alınıyor. "Uzaktan çalışma" adı altında kadınların emekleri çok daha fazla sömürülüyor. Tekstilde parça başı iş yapan kadınların çalışma saatleri artarken aldıkları para çok daha fazla azaldı. Müzisyen kadınlar parasızlıktan enstrümanlarını satmak zorunda kaldı, seyyar satıcı kadınlar zabıta şiddetiyle baş başa bırakılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Çalışırken tacize, mobbinge, sırf kadın oldukları için her türlü eşitsizliğe ve zorbalığa maruz kalıyorlar. Tekstil işçisi emekçi bir kadın şöyle diyor: "Tozun, pisliğin içinde çalışıyoruz, çoğu zaman tuvaletlerde sabun bile bulunmuyor, üç kuruşluk sabunu bile çok görüyorlar bize patronlar. Fazla mesai yapılacağı zaman bırakın bize sormayı, çıkış saati gelinceye kadar bundan haberimiz bile olmuyor." Bu nedir biliyor musunuz? İnsanlık dışı köle koşullarında işçileri çalışmaya zorlamaktır, bunun da tabii ki iktidarın göz yummasıyla, onlara yandaş olmasıyla gerçekleştiğini görmek gerekiyor. Patronlar bütün bunları yaparken, yoksul bırakırken, işçiye her türlü muameleyi reva görürken elbette ki iktidarın korumasıyla, kollamasıyla yaptığını çok iyi biliyoruz. Ama buna karşı da milyonlarca insan "Kaderimiz değil yoksulluk, kapitalizmden kaynaklı, bunu çok iyi biliyoruz..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Son cümlemi bağlayabilir miyim.

BAŞKAN - Bitirin lütfen.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - "...on dokuz yıldır uygulanan politikaların sonucu olarak gerçekleştiğini çok iyi biliyoruz. Her türlü baskıya rağmen direnmeye devam edeceğiz." diyor ve şunu söylüyor: "Birleşe birleşe, direne direne kazanacağız." (HDP sıralarından alkışlar)