| Konu: | Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 20.10.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değeli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin geneli üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 1'inci maddesine göre, tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kişileri ile özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir.
Kanuni tanımın da hükme bağladığı üzere kooperatifler, ortaklıklarının ekonomik menfaatlerini, meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını kendi aralarında dayanışma içinde çözmek amacıyla kurulurlar.
Dünya, bu amaçlarla kurulan ilk modern kooperatifi 1844'te Manchester'da kurulmuş "Haksever Öncüleri Kooperatifi" olarak kabul etmektedir. Ancak, tam karşılığı kabul edilmese de Türk milleti, Türk kültürü bu yapılanmanın getireceği faydaları Ahilik teşkilatıyla 1200'lü yılların başında keşfetmiştir.
Ahilik teşkilatı, Anadolu'daki Türk zanaatkârları ayakta tutmayı amaç edinen bir esnaf örgütüdür. Teşkilatın en önemli unsuru ise dayanışma ve kardeşliktir. Doğru yoldan şaşmadan ticaret yapabilmek için de kendilerine dinî ve ahlaki kuralları örnek almışlardır. Tarihimizde, 1863 yılında yüksek faiz ve tefecilik anlayışına karşı Mithat Paşa tarafından kurulan Memleket Sandıkları ile 1883 yılında kurulan Menafi Sandıkları, Türk kooperatifçilik hareketinin ilk kurumsal örnekleridir. Bugün çifter maaşlı yöneticileriyle anılmak zorunda kalan Tarım Kredi Kooperatiflerinin temeli, 1924'te çıkarılan İtibari Zirai Birlikleri Kanunu'yla atılmıştır. 1924'te, daha cumhuriyetimiz 1 yaşında iken çiftçilerimiz için atılan temel, bugün, yönetiminin çiftçi bile olmayanlarca ele geçirilmesi sonucu sarsılmaya başlamıştır. 1925'te Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde ve ortaklığında kurulan Ankara Memurin Erzak Kooperatifi de cumhuriyet tarihimizin ilk kooperatifçilik çalışmaları arasında yerini almıştır. 1961 Anayasası, devlete kooperatifçiliğin gelişmesi açısından anayasal bir sorumluluk yüklemiştir: "Devlet, kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır." 1982 Anayasası'nda bu hüküm genişletilmiştir: "Devlet, milli ekonominin yararlarını dikkate alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır."
Buraya kadar konuşmamda, kooperatifçiliğin tarihsel geçmişinden bahsettim çünkü ülkemiz geçmiş dönem mirasıyla birlikte bu konuya uzak değil. Kooperatifçiliği keşfetmeye gerek yok; Türk kültürü, 13'üncü yüzyıldan beri benzer uygulamaları bugünkü anlamıyla olmasa bile başlatmış. Bugünden sonra yapılması gereken, değişen dünya ve ülke şartlarını, sosyal ve ekonomik gereklilikleri dikkate alıp aksaklıkları gidererek kooperatifçilik üzerine uygulamalara destek olmaktır. Bu anlamda getirilen kanun teklifine olumlu bakıyoruz ancak kanun teklifinde var olan bazı maddeler mevcut kanunla çelişiyor, bazılarında gözden kaçan noktalar var, bazılarının amacı ise tam anlaşılamıyor. Bunu Komisyon toplantısında dile getirdik, ne yazık ki iktidar muhalefetten gelen her öneriyi reddetmek alışkanlığında olduğu için bu önerilerimizi dikkate almadı; ne diyelim, alıştık artık. Ancak iktidar milletvekilleri de kendi getirdikleri kanun teklifi için Komisyon görüşmeleri sırasında 7 ayrı değişiklik önergesi verdi. Bu neyi göstermektedir? AK PARTİ'si Komisyona getirdiği kanun teklifini hazırlarken çok acele etmiştir, yeterli çalışma yapmamıştır. Teklif 3 bakanlığı ilgilendirmesine rağmen, alt komisyonlara havale edilmemiştir ve her zaman olduğu gibi istişareye kapalı bir biçimde, sonradan başka bir torba kanunda düzeltilmek üzere kabul yoluna gidilmiştir. Kanunlar neden yangından mal kaçırılırcasına yapılıyor, bunun bir mantığı var mı? Kooperatifçilik, tarımın daha verimli bir hâle gelmesi için çok önemli bir uygulamadır. Bu kanun teklifinde de tarım satış kooperatifleri ve birlikleri hakkında maddeler var. Buna rağmen, teklifin tali komisyonu olarak görülen Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülmemiştir. Bir daha soruyorum: Neden? Bu hâl, hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun hazırlama ciddiyetine yakışır bir durum değildir hem de konunun muhataplarına karşı büyük bir haksızlıktır.
Bir diğer husus, 1163 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 18 defa değişikliğe uğramıştır. Özelikle yapı kooperatifleri bahane edilerek kanunun özü ve demokratik yapısı bozulmuş, hatta yapılan her değişiklik sonrası kanun, Ceza Kanunu niteliğine büründürülerek siyasi müdahalenin önü açılmıştır. Zaman zaman yapılan değişikliklerle bu sıkıntı aşılmaya çalışılmıştır ama yapılan düzenlemeler konunun muhataplarınca yeterli bulunmamıştır. Şu an kanundaki 19'uncu değişikliği görüşüyoruz. Komisyon görüşmelerinden anladığımız kadarıyla çok yakında bu kanunun "bazı kanunlarda değişiklik" adı altında yeniden önümüze geleceği aşikârdır. Böyle olması yerine, keşke uzun zamandır gördüğümüz ve birbirinden alakasız torba kanunların aksine konuyla ilgili maddelerde değişiklik içerdiği için takdir ettiğimiz bir kanun düzenlemesini, kısa zaman sonra tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımız bir şekilde yapabilseydik.
Değerli milletvekilleri, biraz önce de değindiğim gibi, kooperatifçilik 3 ayrı bakanlığın uhdesinde yürütülmektedir. Bu kapsamda, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve yeni adıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının görev ve sorumluluğunda faaliyet gösteren 26 türde 60 bine yakın kooperatif kurulmaktadır. Bu kooperatiflerin ortak sayılarının toplamı ise 6,5 milyon insana yakındır. Bu sayılar gün gün yeni kooperatiflerin kurulmasıyla birlikte değişmektedir ancak sayıca fazla görülmekle birlikte ülkemizde kooperatifçilikteki sayısal değişim, gelişime yansımamaktadır. Ne üye sayısı ne ekonomik büyüklüğü ne de yarattığı istihdam açısından kooperatiflerimiz dünya ortalamasını da Avrupa ortalamasını da yakalayamamıştır. Neden? Bu sorunun cevabını da ülke gerçeklerimiz üzerinden vermeye çalışalım.
Ülkemizi bir kooperatif olarak kabul edelim. 84 milyon vatandaşımız da bu kooperatifte dayanışma içinde üretim yapmak, üretimini artırmak ve adaletli bir biçimde paylaşmak için bir araya gelmiş olan üyeleri olsun, kooperatifin başkanı da Sayın Cumhurbaşkanı olsun. Her üye eşit şartlarda kooperatife üye ve eşit şartlarda ortak olduğuna göre hedef bellidir: Birbiri üzerinde üstünlük sağlamadan, birini diğerinden ayırmadan, birbirinin üzerine basmadan, hep birlikte emek vererek kazandıklarını adaletli bir şekilde paylaşmak. Bu kooperatif, hedefine kitlendiği sürece başarısız olabilir mi? Olabilir. Ne zaman? Niyet bozulduğunda, araya nifak sokulduğunda, adalet unutulduğunda ve başkan, üyelerinin bir kısmını dışlamaya soyunduğunda. İşte, bizim, bugün, kooperatiflerimizin yaşadığı durum tam da budur. Niyet bozulmuştur, kooperatifler arasına nifak sokulmuştur, adalet unutulmuştur, üye olmayanlar başkanlığa soyunmuştur. Bugün, ne yazık ki kooperatifler "bizden olanlar" ve "diğerleri" ayrımına tutulmaktadır. Bugün, ne yazık ki kooperatifler dayanışma ruhundan uzaklaştırılmaktadır. Bugün, ne yazık ki bazı kooperatifler yağma, yağmalama ve kadrolaşma aracı hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Bugün, ne yazık ki üye sayısı ve etkinliği fazla olan kooperatifler iktidarın siyasi etki ve baskısı altına girmeye zorlanmaktadır. Bu arada şunu da söylememiz gerekiyor: Kooperatifler ilk defa siyasi vesayetle AK PARTİ'si döneminde karşılaşmamıştır; darbe dönemleri özel kooperatifçiliğin üzerine kapkara bir gölge gibi çökmüştür ama AK PARTİ'si iktidarı da bu vesayet anlayışını parasal ve sayısal etkinliği fazla olan kooperatifler üzerinde uygulamaya yönelik bir miras olarak kabul etmiştir. Bir çiftçi kuruluşu olan Tarım Kredi Kooperatiflerinin bugünkü yönetimsel yapısı buna en iyi örnektir. AK PARTİ'si 2012-2016 dönemini kapsayan Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı'nı hazırlamıştır, Ağustos 2019'da ise Ticaret Bakanlığından yapılan yeni duyuruyla birlikte Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı kapatılmıştır çünkü yeni bir eylem planı ihtiyacı doğmuştur. Yeni duyuru 2019-2023 dönemini kapsayacak yeni bir strateji belgesinin hazırlanması için çalışmalara başlandığı yönünde olmuştur. Sonuca gelelim: 2021'in sonuna yaklaşıyoruz, iktidar, kooperatifler için yeni bir eylem planı hazırlamamıştır ama kooperatifleri doğrudan ele geçirme planını devreye almıştır.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki bu bakış açısı iktidarın, üzerinde baskı kurmaya çalıştığı yapıların verimini de verimliliğini de üretimini de kazancını da doğrudan etkilemektedir. Özellikle Cumhurbaşkanının Tarım Kredi Kooperatifleri marketleri üzerindeki söylemleri bu kuruluşun çiftçi kuruluşu olduğu gerçekliğinden uzaklaştırıp iktidarın bir organı olarak algılanmasına neden olmaktadır. Hâl böyleyken Tarım Kredi Kooperatiflerinin Yönetim Kurulu üyeliklerinde yapılan siyasi ve çifter maaşlı atamalar, birlikteliğin kaç market açacağına ilişkin talimatlar bu algının üzerine tüy dikmektedir.
Kooperatifçilik, aile çiftçiliğinin örgütlü hâlidir. Bu anlamda, tarım kooperatifleri de geniş bir ailedir. Buradan, bu büyük ailenin üyeleri adına Sayın Cumhurbaşkanına seslenmek istiyorum: Ülkenin ekonomisi ortada, dolar almış başını gidiyor, bu şartlarda geri gelmesi imkânsız. Parası olan üretim yapmaya korkuyor, parası olmayan zaten perişanları oynuyor. Vergi Usul Kanunu'nda yapılan düzenlemeyle çiftçilere güya müjde verdiniz, çiftçiyi, desteklemeden kesilen vergiden muaf tuttunuz. Bu mudur çiftçiye reva görülen destek? Ağızlarına parmağınızın ucuyla bal çalmaya çalıştığınız çiftçiler daha bugünden, gelecek yılın zararının altından nasıl kalkabileceğini hesaplıyor. O yüzden, gelin, çiftçi kuruluşu olan Tarım Kredi Kooperatiflerinin üzerinden elinizi çekin, yönetimine karışmayın, marketlerine karışmayın.
Bu arada, hazır konu Tarım Kredi Kooperatiflerinden açılmışken çiftçinin bir talebini de buradan dile getirmek istiyorum: Malum, neredeyse bütün tarım üreticilerimiz Ziraat Bankasının yanında Tarım Kredi Kooperatiflerine de borçlu durumda. Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Bankasından aldığı fonların üzerine kendi faiz, kâr marjlarını ekleyerek üreticiye aktarıyor. Bu model, ne yazık ki çiftçinin kredi maliyetlerini ağırlaştıran kademeli bir modeldir. Kooperatifler kanalıyla tarımsal ürünleri üreticiden tüketiciye en kestirme yoldan aktarmaya çalışmak isterken tarımsal kredilerin böylesine kademeli bir yoldan aktarılması doğru bir uygulama değildir.
Sayın milletvekilleri, pandemi süreci dayanışmayı esas alan ekonomik faaliyetlerin önemini dünyada göstermiştir. Bireysel olarak güçsüz kalacak ekonomik faaliyetlerin daha güçlü ve sürdürülebilir hâle gelmesini sağlamak açısından kooperatiflerin önemi bu dönemde bir kere daha ispatlanmıştır. Bu noktada, bu hususun altını çizerek belirtmek isterim ki devlet desteği yanında, görev ve sorumluluğun asli sahipleri kooperatiflerdir. Kooperatifler ulusal ve uluslararası pazarda varlık göstermek istiyorlarsa öncelikle, çok amaçlı, çok ortaklı kooperatiflere geçmek ve kendi aralarındaki iş birliğini güçlendirmek zorundadır. Kooperatifler özerk yapılardır, siyasi iktidar, kooperatifleri yönetmeye kalkarsa bunun adı kooperatifçilik olmaz. Bu kurala sahip çıkması gereken kooperatifler, uyması gerekenler ise iktidardır. Bu nedenle, kooperatifler öncelikle üst örgütlenme yapılarına sahip çıkmalı, iktidar da kooperatiflerin yönetimine karışmak yerine demirbaş, makine ve ekipman alımı, personel istihdamı, destekleyici krediler ve eğitim konusunda bu yapılara destek olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, gelelim kanun teklifine ilişkin değerlendirmelerimize. Bu teklif, bizce, genel manada olumlu bir tekliftir. Özellikle, kadın girişimciler ile engelli girişimcilerin desteklenmesini biz de önemsiyoruz. Hatta daha da ileriye götürerek, bu desteklerden çoğunluğunu 30 yaş altı gençlerin oluşturduğu kooperatiflerin de yararlanmasını talep ediyoruz. Bu konuyu Komisyonda bir önergeyle dile getirdik. Sevgili gençler, biliniz ki sizin adınıza ilettiğimiz bu talebimiz Komisyonda kabul edilmemiştir, iktidar Komisyonu, hiç bir şey yokmuş gibi görmezden gelmiştir.
Komisyonda dile getirdiğimiz bir diğer husus da teklifteki bazı maddelerin esas kanunla çeliştiği, bazılarında gözden kaçan noktalar olduğu, bazılarının ise amacının tam olarak anlaşılmadığı yönünde olmuştur. Ama ne yazık ki bu uyarılarımız da önerilerimiz de objektif bir şekilde değerlendirilmemiş, her zaman olduğu gibi oy çokluğuyla reddedilmiştir. Biz, istişareye kapalı bir şekilde kabul edilmeyeceğini bilerek de olsa kanun teklifinin bazı maddelerine ilişkin görüşlerimizi Komisyonda dile getirdik ve burada da tekrarlıyoruz: Kanun teklifinin 4'üncü maddesi genel kurul toplantısının ana sözleşmede hüküm bulunması şartıyla elektronik ortamda da yapılabileceğini düzenlemektedir. Dönem, pandemi dönemi, doğal olarak bazı değişiklikler sürece uygun olarak düzenleniyor ancak ülkenin her yanı eşit imkânlara sahip değil, bu da bir başka ülke gerçeği. Özellikle kırsal bölgelerde henüz yeterli teknik altyapı oluşmadığı durumda kullanılacak platform altyapısı, hükûmet komiserinin katılımı, toplantı yeter sayısının tespiti, tutanakların kayıt yöntemi gibi hususlar açıklığa kavuşturulmadan elektronik ortamda yapılacak genel kurullar ortakların tam temsili bakımından sorun yaratacak ve telafisi zor olumsuzluklara neden olabilecektir.
Kanun teklifinin 5'inci maddesinde, kooperatif yönetim kurulu üyelerinin ve yedeklerinin seçilmelerini takiben en geç dokuz ay içinde kooperatifçilik eğitim programını tamamlamaları şartı getirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve çeşitli Anayasa Mahkemesi kararları, hukuka uygun olarak kazanılmış, kişiye özgü ve lehte kararları sonuç doğuran hakları "müktesep hak" kavramıyla korumaya almaktadır. Bu kapsamda, seçimle göreve getirilen üyelerin eğitim şartı öne sürülerek üyelikten çıkarılmaları müktesep hak kavramının ihlaline neden olacaktır.
Kanun teklifinin 8'inci maddesiyle, yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin bitiminden itibaren üç iş günü içinde sorumluluklarında bulunan bütün belge ve mal varlıklarını tutanakla yeni seçilenlere teslim etmesi zorunlu hâle gelmektedir. Hayatın olağan akışı dikkate alındığında üç gün çok kısa bir süredir. Bu sürenin on beş güne çıkarılması teklifle amaçlanan hukuki çıkarın temini açısından büyük önem arz etmektedir. Yasal tescil süresi on beş gündür, tescili tamamlanmamış bir yönetim kuruluna evrakların teslim edilmesi başka olumsuzlukları beraberinde getirebilir.
Kanun teklifinin 9'uncu maddesi de 5'inci maddesi gibi Anayasa'yla güvence altına alınan "müktesep hak" kavramının ihlalini içeren bir maddedir. Maddeye göre, kooperatiflerin denetleme organı içerisinde görev ifa eden üyelerin ve yedeklerinin seçilmelerini takip eden en geç dokuz ay içinde kooperatifçilik eğitimi programını tamamlamaları şarttır. Süresi içinde eğitim şartını sağlamayanların denetçiliğinin düşeceği öngörülmüştür. Kanun teklifinin birçok maddesinde kooperatifçilik açısından olumlu yaklaşım olmakla birlikte seçilmiş üyelere anayasal güvenceyle verilmiş olan hakların ihlaline neden olacak bu düzenlemeyi doğru bulmadığımızı belirtmek istiyorum.
Talebimiz, ilgili düzenlemenin seçimle göreve gelen mevcut üyeler için uygulanmamasıdır. Ayrıca gerekirse aday olmadan önce aday olma şartı olarak eğitimi koyabilirsiniz. Eğer eğitim göreve seçilmenin şartlarından biri olarak öngörülecekse kapsamı, eğitimi verecek kişi veya kurumlar, eğitim süresi ve eğitimin kurucu unsurlarına ilişkin temel hususlar kanunda düzenlenmeli ve yalnızca pratiğe ilişkin ayrıntılar yönetmeliğe bırakılmalıdır.
Kanun teklifinin 10'uncu maddesi bir çelişki maddesidir. Kanun teklifiyle düzenlenen madde, Kooperatifler Kanunu'nun kooperatifler birliklerinin ve birliklere üye olmanın hukuki altyapısını tesis eden 77'nci maddesiyle çelişmektedir. Yapılmak istenen değişiklikle, kooperatiflerin kooperatif birliklerine, kooperatif birliklerinin de merkez birliğe ortak olmadığı takdirde kamu yararlarından, kamu kaynaklarından desteklenen kredilere kefalet sağlayamayacağı ve kamu kaynaklı tarımsal desteklemelere aracılık yapamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Kanunun lafzına ve özüne aykırılık ihtiva eden bu maddenin bu kanun teklifi görüşmeleri sırasında düzeltilmediği takdirde birkaç ay içinde torba kanun içerisinde değişikliği istenen bir teklif olarak önümüze geleceği de aşikârdır. Genel Kurulu, görüşülmüş bir kanun teklifini tekrar tekrar gündeme alarak oyalamak yerine tam da bugün düzeltmek, hem zaman hem de işleyiş açısından doğru bir yaklaşım olacaktır.
Muhalefet şerhimizde uyarıda bulunmak zorunluluğu hissettiğim bir diğer madde de 12'nci madde. Teklifle kooperatifler ve üst kuruluşlarına genel kurul toplantılarından en az on beş gün önce ilgili bakanlıktan temsilci talebinde bulunmaları zorunluluğu getirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Usulüne uygun talepte bulunulduğu takdirde, temsilcinin toplantıya katılmaması hâlinde yapılması öngörülen genel kurulun gerçekleştirilmesine imkân sağlanmıştır. Bakanlık temsilcisinin ücretiyse ilgili kooperatif tarafından alınmaktadır. Ne var ki tersinden yorumla, ilgili teklif, temsilcinin toplantıya katılmaması hâlinin kanunen yolunu açmaktadır. Bu durum, pratikte keyfîliğe ve hukuka aykırı uygulamalara yol açacaktır. Ek olarak genel kurullara katılmakla yükümlü ve görevli kamu görevlisinin görevini ifa etmemesine neden olacak hukuki bir durum yaratılması idarenin etkinliğini de zedeleyecektir.
Son söz olarak diyorum ki: Yarattığı istihdam dolayısıyla dünya ekonomilerinde üçüncü sektör olarak kabul edilen kooperatiflerin ülke ekonomimizde de hak ettiği noktaya gelmesini temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)