GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:9
Tarih:20.10.2021

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekran başında bizleri izleyen değerli halkımız; ben de 283 sıra sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ne ilişkin görüşlerimizi ifade etmeye çalışacağım.

Şimdi, önce size bir kooperatif örneği vereyim, sonra bu kooperatifin içerdiği çarpıklıkları, çapraşıklıkları tedavi etmek açısından bu gelen teklifin ne kadar işe yarayıp yaramayacağını beraber değerlendirelim.

Tarım Kredi Kooperatifleri... Fahrettin Poyraz bu kooperatiflerin Genel Müdürü. Şimdi, bu kooperatifler bürokratik bir elit tarafından yönetiliyor. Sordum, dedim ki: "Ya, 11 yerden 180 bin lira maaş alıyormuşsunuz." Cevap vermedi. Sonra çıktı "Böyle iddialarda bulunuluyor ama bu doğru değil, ben aslında 62 bin 500 lira alıyorum." dedi, içimiz rahatladı böyle olduğu için. Bu Tarım Kredi Kooperatiflerinin iştiraki olan Bereket Sigorta, Ümraniyespor'a sponsorluk yaptı, hem de isim sponsorluğu, hem de en pahalı sponsorluk. Şimdi, insan ister istemez soruyor: "Böyle bir kooperatifçilik olabilir mi?" Yani toplanan ya da kamu kaynaklarından gelen paraları bir spor kulübünün sponsorluğuna harcamak hangi kooperatifçiliğin zihniyetinde, felsefesinde var ve bu nasıl oluyor da hâlâ sürgit bir biçimde devam ediyor? Yine, TARKİM Genel Müdürünün kendi arkadaşına yüzde 30-40 daha ucuza zirai ilaç sattığını sordum "Yapılan her şey kanunlara uygundur." dediler. Yılmadım, geçen yıl TAREKS Hayvancılığın -yine bu da Tarım Kredinin yan kuruluşu- yerli üreticiden 39 liraya aldığı eti Bosna Hersek'ten neden 45 liraya ithal ettiğini sordum "Yapılan her şey yasalar hükmü gereğince yapılmıştır." diye bir cevap geldi.

Şimdi, ben bir milletvekili olarak bir kooperatifi denetleyemiyorum, ki denetim bir milletvekilinin en önemli vazifelerinden bir tanesi. Bu yasa teklifi böyle bir kooperatifi denetlemek konusunda nasıl iddia sahibi olabilir? Hele, onu boş verin, bu kooperatifin ortakları bu kooperatifi nasıl denetleyebilir?

Arkadaşlar, kooperatifçilik olağanüstü bir çıkmaza girmiş durumda epey zamandır. Bir defa şunun ayrımını çok sağlam yapmak lazım: Ticari şirketin amacı kârdır, aracı sermayedir ama kooperatifler esas olarak ortaklarının ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlamak için dayanışma, yardımlaşma ve kefalet ilkelerine göre çalışır. Eğer kooperatifleri biz ticari şirket gibi görürsek zaten baştan yanlış yapmış oluruz, baştan düğmeyi yanlış iliklemiş oluruz.

Biraz geriye gitmekte bence fayda var. Kooperatiflerin kökeni öyle zannedildiği gibi prekapitalist dönemlere falan ait değildir. Yani loncalar ve benzeri meslek örgütleri evet, bazı dayanışma ilişkilerini, imeceyi ortaya koymuştur ama esasen kooperatiflerin ortaya çıkışı kapitalizmledir. Niye böyledir? Çünkü feodalizmde kır merkezdi; kırda olan insanlar, daha sonra kentlerin merkez olmasıyla yani kapitalizmin gelişmesiyle birlikte kırdan kente doğru yoğun bir biçimde göç etmeye başladılar. Bu yoğun göçün sonucunda, kapitalizmin yaratmış olduğu olağanca eşitsizlikten korunabilmek için sırtlarını birbirlerine dayama ihtiyacı, dayanışma içinde yan yana olma ihtiyacı hissettiler. İşte, 1800'lü yılların ilk dönemlerinde yani 1850 yılına kadar çıkan kooperatiflerin esası bu antikapitalist zihniyetle şekillendi ve o zamandan bu zamana da bir biçimiyle, iyi kötü devam ediyor. Emin olun, mevzuya bu zaviyeden baktığımızda, Türkiye'de kendi iç dinamiğiyle yani halkın talebiyle kurulmuş, çalışmaya başlamış bir kooperatifçilik deneyiminden ne yazık ki bahsedemiyoruz.

Bakın, Mithat Paşa örnek veriliyor. Mithat Paşa bir Osmanlı münevveridir, değil mi? Yani dolayısıyla, Mithat Paşa ve şürekâsı uygun gördüğü için Memleket Sandıkları kurulmuştur. Hadi biraz daha ileriye gidelim, cumhuriyete. Cumhuriyette de kurulan, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizzat kurduğu kooperatifler de bizim bildiğimiz manada ya da olması gerektiği gibi tabanın inisiyatifi ve talebiyle kurulmuş kooperatifler değildir. Bu sebeple, ülkemizdeki -bunu üzülerek söylüyorum- kooperatiflerin kahir ekseriyeti bürokratik elitin, yöneticilerin uygun görmesiyle, bunu bir kalkınma modeli olarak görmesiyle, memleketin kalkınması için bir araç olarak tayin etmesiyle ortaya çıkmıştır. Kötü müdür? Hayır, kötü değildir ama tartıştığımız konu kooperatifse bundan bir adım daha ileriye gitmekte fayda var. Ya, bu mevzu öyle bir hâle gelmiş ki değerli arkadaşlarım, dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'a atfedilen bir laf vardır: "Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz." diye, tam da işte "Bu memlekette kooperatif lazımsa onu da ancak münevverler, okumuş yazmışlar, devletlular getirebilir." diye bir zihniyet eskiden bu zamana devam etmiş, gitmiş. Bu sebeple, Türkiye'de kooperatifçilik her zaman devlet vesayetiyle mahlul olmuş; kendi başına karar alan, bir özerkliğe sahip olan, bu kararlarını pratikte uygulayan kooperatifçilik deneyimleri neredeyse hiç olmamış. Niye "neredeyse" diyorum, biliyor musunuz? Bir ara bazı kooperatifler öne çıktı, bunlardan bir tanesi KÖY-KOOP'tur. KÖY-KOOP, aslında, bir köy kalkınma kooperatifi modelidir, 12 Eylül 1980 darbesine kadar yüz binlerce üyeye ulaşmıştır. 12 Eylül askerî darbesi bu kooperatifi kapatmıştır. O kadar başarılı olmuştur ki alanda, örneğin, Romanya'dan traktör getirip -aracısız, direkt- getirdiği traktörü köylüye satmak suretiyle tarımda mekanizasyon açısından da çok faydaları olmuştur. Ama bürokratik denetim mekanizmaları onda da var mıdır? Vardır. Onda da devlet, kooperatifleri, KÖY-KOOP başta olmak üzere, potansiyel bir komünist yuvası olarak görmüş müdür? Evet, görmüştür. İşte, 12 Eylül askerî diktatörlüğü, bu sebeple, Türkiye'deki bütün kooperatifleri derdest etmiş durumdadır. 24 Ocak Kararlarıyla -ki 12 Eylül onun yolunu açtı, bilinecektir- ülkeye giren neoliberalizm, esasen, tam böyle bir zemin üzerinde şekillenmiştir. Niye bunu söylüyorum? Çünkü kooperatif demek yardımlaşmadır, dayanışmadır, kefalettir yani bu dünyada yalnız olmadığını anlatmaktır insanların, yan yana gelmelerini önermektir, birlikten kuvveti doğurmaktır ama neoliberalizm ülkeye girecekse, burada sermaye temelli işler yapılacaksa elbette ve elbette bu tür örgütlenmeleri sermaye istemez. Kapitalizmin doğuşunda Avrupa'da da benzer şeyler olmuştur. Sermaye örgütleri işçi kooperatiflerinin gelişiminin önünde her zaman engel teşkil etmiş durumdadır. Ne yazık ki biz, ülkemizde, devletin sürekli yukarıdan denetlediği, sürekli müdahale ettiği, hangi kararın nasıl alınacağına kadar kendi hükûmet komiserleri tarafından yol verdiği kooperatifçilikten çok çektik, çok çektik.

Şimdi, şu soruyu hep beraber soralım: Ya, hadi Mithat Paşa'dan alalım, Mithat Paşa'dan bu zamana kadar bu memlekette kooperatifçilik niye düzelmedi kardeşim? Niye olmadı bu? Olmaz. Çünkü kamusal bir perspektifle kooperatiflere bakmıyoruz. İşte, bu gelen yasa teklifi de kooperatifleri daha fazla denetlemek suretiyle, "dış denetim" diye bir şey kurmak suretiyle, aslında kooperatiflerin kendi iç dinamiğiyle, dinamizmiyle, karar alma süreçleriyle yaşayacak, ayakları üzerinde duracak örgütler, yapılar olması gerçeğini gözden ırak tutmuştur. Bunu, deyim yerindeyse, kaldırıp çöp tenekesine atmıştır. Sadece bu teklif için söylemiyorum, bu zamana kadar ki bütün tekliflerde aşağı yukarı durum böyle olmuştur değerli arkadaşlar.

Şimdi, hep deniyor ya bize: "Ya, siz hep eleştiriyorsunuz; eleştir, eleştir, eleştir, hiçbir şeyi de beğenmiyorsunuz. E, bir şeyi de siz ortaya koyun da biz ona bakalım." Koyduk, 90 maddelik bir kooperatifler yasa teklifini geçen sene yazdık. Burada grubu olan bütün siyasi partilerimize, hatta olmayanlara da bu yasa teklifini gönderdik. Şimdi, bizim gördüğümüz temel mesele şu: Bu bir teknik düzenleme, gelen teklif bir teknik düzenleme. Biz diyoruz ki: Kooperatifçiliğin felsefesinde radikal değişimler ve dönüşümler yapmayan hiçbir kooperatif yasa teklifinin pratik karşılığı olmayacaktır. Bu sebeple de mutlaka ve mutlaka kooperatiflerin yardımlaşma, dayanışma ve kefalet gibi özelliklerinin öne çıkarılacağı ama her şeyden önce o kooperatifi kooperatif ortaklarının yöneteceği mekanizmaların kurumsallaşması lazım. Yani aslında mesele, biraz devletin de demokratikleşmesidir. Yalnızca kooperatifin iç mevzuatının demokratikleşmesi değil, kooperatifin çevresindeki evrenin de demokratikleşmesiyle bir şey ancak başarılabilir.

Ama buna rağmen teknik olarak da neler yapılması gerektiğine ilişkin önerilerimizi sıraladık. Bizim yasa teklifimizde bir defa diyoruz ki: Bu yapısal değişimi, dönüşümü yapmak için, bakın, 3 tane yasa var: 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu, 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun. Olmaz böyle. Yani 3 gariban köylü bir araya gelip de "Hadi biz bir kooperatif kuralım." dese bu kanunların içerisinden çıkması mümkün değil. 1163 sayılı Kanun temel kanun, bakıyorsun, başka bir şey kuracaksan ona göre de diğer kanunlardan faydalanıyorsun. Mevzuatın teke düşürülmesi lazım. Bizim yazdığımız kanun teklifiyle iddiamız, bu mevzuatı teke düşürdüğümüz biçimdedir.

İkincisi, 3 tane bakanlık bu alanı denetliyor. Olmaz, bu 3 bakanlığın yerine bir kooperatifler bakanlığının kurulması lazım değerli arkadaşlar. Ziraat Bankası gibi, artık, sermayeye 750 milyon dolar kredi verip, dönüp bakmaya bile tenezzül etmeyen bankaların, kooperatiflerin kredi sorununu çözmesi mümkün değil, bu Tarım Kredinin kredi sorununu çözmesi mümkün değil; o yüzden bir kooperatifler bankasının kurulması lazım. Bu kooperatifler bakanlığına ilişkin öneri çok şaşırtıcı geliyor; vardı aslında, vardı biliyorsunuz, "Kooperatifler ve Kırsal İşler"di yanlış hatırlamıyorsam, böyle bir bakanlık Türkiye'de zaten zamanında kurulmuştu, kapatılana kadar.

Kooperatiflerin demokratikleşebilmesi için, yönetim kurulu, temsilde yetkili kişiler gibi o bürokratik kastı daha da yerine çakan şeylerin genel kurul, kooperatifler meclisi, yürütme kurulu gibi demokratik mekanizmalarla değiştirilmesi gerekir.

Yine "huzur hakkı" diye bir şey var. Oradaki kooperatifleri şirketleştiren, karar alma süreçlerini yönetici bir elitin inisiyatifine terk eden bu süreçler ortadan kaldırılmalı. Kooperatiflerde de huzur hakkı yerine, sendikaların belirleyeceği, asgari ücretten yüksek olmamak koşuluyla ve kooperatif genel kurulunda karara bağlanmak koşuluyla ücretlendirmeye gitmek lazım.

Bir ucube de şu ortaklar arası faaliyet. Deniliyor ki: "Kardeşim, sen süt üretirsin, kooperatif faaliyetidir ama peynir yaparsan çıranı yakarım." Niye çıramı yakıyor biliyor musun? O zaman ticari faaliyete girdiği için ümüğüme çöküyor ve benden vergi alıyor. Bu sebeple kooperatifler gelişemiyorlar, bu sebeple sermaye birikimi mümkün olmuyor.

Değerli arkadaşlar, küçük ve orta ölçekli kooperatifler de bizim önerimizdir. Bu "kooperatif içi faaliyet" diye tarif ettiğimiz şeyi "ortaklar arası faaliyet" diye tarif ettiğiniz şeyi kaldırmak gerekir. Bu, küçük ve orta ölçekli kooperatiflerin kalkınması için gereklidir. Domatesi üreten aynı zamanda -ne olacak ya, cebinizden mi veriyorsunuz- domates salçasını da üretsin, bir küçük imalathane kursun oraya, domates salçasını da satsın, kooperatifine faydalı olsun.

Geldik şu dış denetime. Kooperatifin iç denetçileri var, genel kurulda seçiliyor; üst birliğin kooperatifi denetlemesi var, yargısal denetimi var ama iktidardakiler bununla yetinmemiş, diyor ki: "Biz bir de dış denetim kuralım." Kimler olsun bunun içerisinde? "Vallahi, bakanlıktan mali müşavirlere kadar herkes olsun." Olmaz arkadaşlar, zaten kooperatiflerin ümüğüne çökmüşsünüz; zaten bürokratik yapı, devlet vesayeti, kooperatifleri nefessiz bırakmış, bunun üstüne bir tane daha denetim mekanizması kurmanın pratikte hiçbir anlamı ve karşılığı yok.

Bir başka sorun: Ana sözleşme lafta kalmış, ana sözleşmeye doğru dürüst atıf yok, burada da doğru dürüst atıf yok. O sebeple ana sözleşmenin kooperatifin aort damarı olduğunu, kanı canı olduğunu bilerek esas meselelerin ana sözleşmeyle karara bağlanması gerektiğini bir kez daha hatırlamak gerekiyor.

Çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum: Kredi kooperatiflerine bir ortağın taahhüt edeceği pay adedinin üst sınırı kaldırılmış; bu, bir defa kooperatif felsefesiyle uyuşmuyor, bu yanlış. Bu pay miktarı belirlidir; belirli olmasa bir zengin gelir, tamam mı, herkes bir pay alıyorken o 50 pay alır, ondan sonra da o kooperatifi kendi kâr maksadının aparatı hâline dönüştürür; bu, kooperatif felsefesiyle uzak yakın alakası olmayan bir şeydir değerli arkadaşlar. Kooperatiflere bu sebeple yalnızca gerçek kişiler üye olmalıdır, ortak olmalıdır. Gerçek kişi olmayanların yani tüzel kişiliklerin, belediyelerin kooperatiflere ortak olmalarının sebebi -özellikle ticari şirketleri kastediyorum- kârdır, bundan uzak durmak gerekir. Oraya siz tüzel kişiliği soktuğunuzda, bir ticari şirketi soktuğunuzda o kooperatifin alacağı kararların hepsi dayanışma, yardımlaşma, kefalet amacıyla değil, o şirketin kâr amacıyla olacaktır, bunu da kabul etmek mümkün değildir. Devam edelim... Bunların hepsini kanun teklifimize yazdık ama iktidar mahfillerinde çok kıymetli görülmemiş; onlara da vermiştik aslında.

Yine, problemli bir şey daha var, bu 26'ncı madde de sonradan getirilmiş yani ilk başta yoktu: Tarım satış kooperatifleri ve bağımsız denetim dışında kalan tarım satış kooperatifleri birlikleri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndan muaf oluyor. Ya, bir şeyi vergiden muaf kılacaksak gariban, küçük, köy kalkınma kooperatifleri var, fukara kooperatifler var, bunları vergiden muaf tutalım. Ama büyük olasılıkla Cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerdeki "Daha çok satış kooperatifi kurulmalıdır." fikrinin burada devamını görüyoruz. Bunlara vergi muafiyeti, vergi istisnası sağlayıp bu kurumların doğal olarak da faaliyetlerini vergisiz bir ortamda sürdürmeleri sağlanacaktır; asla ve asla bu yaklaşım doğru değildir. Ekonomik krizin yaratmış olduğu yetmezliği, insanların yoksulluğunu, gıdaya ulaşamama hâllerini inzibati yöntemlerle ya da makyaj yöntemleriyle, getirdiğiniz bu mevzuatla düzeltmek mümkün değildir değerli arkadaşlar.

Bir başka mevzu şu: Eğitim meselesi. Biz de yazdık, evet, eğitim meselesi önemli bir meseledir ama yönetim kurulu üyelerinin, denetmenlerin falan değil. Doğru dürüst kamusal kooperatif eğitimleri verilmeli. Biz öneriyoruz: Kooperatif üniversiteleri kurulmalı arkadaşlar ve bu kooperatif üniversiteleri yaygın eğitim yapmalı, ilk mektepten itibaren de tarım ve kooperatif dersleri mutlaka ve mutlaka müfredata girmeli. Bizim çocukluğumuzda vardı hatta, hatırlayacaksınız, böyle sarı kağıda basılmış tarım kitabımız vardı, çok şey öğrendik. Şimdi çocuklar domatesi zincir marketlerde yetişiyor zannediyor; sağ iktidarlar sayesinde topraktan bu kadar kopartıldık ne yazık ki.

Yine, bir yönetim kurulunda görev alan kişi başka bir yönetim kurulunda -biz tabii "yönetim" demiyoruz, kendi teklifimizde "yürütme" bunun adı- görev almamalı, herkes ancak bir işi yapar.

Yine, küçük ölçekli kırsal kalkınma kooperatiflerine, tarım satış kooperatiflerine, kadınların kurduğu, 30 yaşın altındaki gençlerin kurduğu ve engellilerin kurduğu kooperatiflere vergi istisnası tanımak gerekir. Bu teklifte şöyle anlatılmış: "Çoğunluğu engellilerden ve çoğunluğu kadınlardan oluşan" denilmiş. Bunun şöyle bir problemi var: Bu, rahatlıkla istismar edilebilecek bir şeydir. Bir de burada vergi istisnasından bahsedilmiyor, bazı bürokratik işlerde ödenecek meblağın bağışlanmasından bahsediliyor. Tam tersine, burada, sağlam bir vergi istisnasına -küçük ve orta ölçekli kooperatifler için söylüyorum, köy kalkınma kooperatifleri için söylüyorum- mutlak suretle ihtiyaç olduğu kanısındayız.

Bir başka konu üst birliklere üye olma meselesi; gerçekten büyük sorun. Üst birliklere üye olmak için kooperatifleri motive etmek lazım, özendirmek lazım, teşvik etmek lazım ama bu inzibati yöntemlerle yani kredi ve girdi kullanmalarına izin vermemek suretiyle bu işi yapmanın pratik bir karşılığı yok. Bunu önermişsiniz ama kooperatif ile birliği ya da üst birliği -her neyse- bunlar arasındaki ilişkiyi demokratikleştirecek hiçbir öneride bulunmamışsınız, "Oraya üye olmazsan canını yakarım." demişsiniz -mealen söylüyorum- bunun da demokratik açıdan problemli bir yaklaşım olduğunu ifade etmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

RIDVAN TURAN (Devamla) - Elektronik düzenlemeye gelince, muhtelif yerlerde vurgu var yani bunda fayda var tabii ki ama şöyle de bir tarafı bu var işin: Bakın, bu kooperatif ortaklarının bir süre sonra kooperatif mekânını kullanmamalarına, oradaki dayanışma, kefalet, yardımlaşma ilişkilerini yaşamamalarına sebep olur ve bu, kooperatiften uzaklaştırıcı ve yabancılaştırıcı bir faktördür. Bunu özellikle ilgilerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlar.

Şimdi, gelelim hülasaya. Daha aslında söylenecek çok şey var ama biraz süre kısıtlı. Şimdi, bizim ülkemizde özellikle kırsalın tasfiyesinin önüne geçmek için bir kooperatifçilik zihniyetine ihtiyaç var. Kıymetli arkadaşlar, yıllardan beri bunu dönüp dönüp söylüyoruz ama bu, teknik düzenlemeyle olmaz; bu, politik bir düzenleme olmak zorunda. Bu, halkın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN TURAN (Devamla) - Selamlayabilir miyim?

BAŞKAN - Tamamlayınız efendim.

RIDVAN TURAN (Devamla) - Bu, özellikle küçük ve orta ölçekli, kır kökenli kooperatiflerin güçlenmesi için, ayakta kalması için, insanların bittiği yerde karınlarının doyması için ve sonuçta da yardımlaşma, dayanışma ve kefalet ilkelerine göre insanların sağlam bir toplum oluşturabilmeleri için olmazsa olmaz. Yoksa ne yazık ki böyle makyaj tedbirlerle, böyle göstermelik şeylerle bu meselenin çözülmesi mümkün değil. O sebeple, ben, bizim yazmış olduğumuz yasa teklifini, kooperatifler yasa teklifini bir kez daha ilginize sunuyorum. Bu yasa teklifi böyle geçse de gönül ister ki bütün partilerle beraber demokratik, sosyal, halkçı bir kooperatifler yasasını el birliğiyle geçirelim.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)