GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönündeki 2591 (2021) sayılı Kararı çerçevesinde, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının; 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde UNIFIL'e, 31/10/2021 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1705) münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:11
Tarih:26.10.2021

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL) kapsamında yurt dışına asker göndermeyle ilgili izin süresinin 31 Ekim 2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine şahsım adına söz aldım. Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İlk olarak, 1978 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 425 ve 426 sayılı Kararları uyarınca, İsrail güçlerinin Lübnan topraklarından çekilmesini ve İsrail-Lübnan sınırının güvenliğini sağlamak amacıyla kurulan geçici görev gücü olan UNIFIL'in görev süresi her yıl Lübnan'ın talebi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından uzatılmaktadır. UNIFIL bünyesinde 31 Eylül 2021 tarihi itibarıyla 46 farklı ülkeden 10.200 personel görev yapmaktadır; biz ise ülkemize ait 135 personelimizle UNIFIL'e destek olmaktayız. Kapsamı ve süresi bakımından aynı olan ve geçen yıl da Genel Kurulda kabul edilen bir tezkereyle yine karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, son derece önemli uluslararası tezkereleri Genel Kurulda görüştüğümüz bugün, bu iktidar döneminde, özellikle dış politika ve savunma gibi stratejik alanların ulusal politika temelinden uzaklaşıp hızla bir partinin veya hatta tek kişinin stratejik hedefine ve iktidarına indirgenmesi durumuyla maalesef karşı karşıyayız. Uzun vadeli, öngörülebilen stratejik ulusal hedefler yerine iktidarın kısa vadeli, konjonktürel, bölgesel, dönemsel, kişisel tercihlerine indirgenen bir dış politika anlayışı hâkim olmuştur. Uluslararası alanda uzlaşma ve barışçıl ortam yerine kutuplaşma ve çatışma ortamından beslenen, ulusal düzeyde ya da içeride kısa vadeli çıkar devşirmeye yönelik bir dış politika açmazından maalesef çıkılamamaktadır. Neticede, uluslararası alanda itibarsızlaşan, güven kaybeden, kurumsuzlaşan, tutarsız, şeffaflıktan uzaklaşan bu yaklaşımın aynı zamanda siyasi maliyetleri yanında, diplomatik maliyetleri yanında ekonomik maliyetleriyle karşı karşıya olduğumuz bir süreçten geçiyoruz. İşte, geçen hafta yaşanan 10 büyükelçi krizinin ortaya çıkması. Bu kriz de uluslararası alanda hatalı bir dış politika anlayışının tam yansıması olmuştur, ülkemizin uluslararası alanda karşı karşıya bırakıldığı itibarı ve ekonomik maliyeti açısından da büyük bir zafiyet yaşanmasına neden olmuştur. Büyükelçiler krizinin aşılması da uzun yıllardır ülkemizin dış politikada özelikle devre dışı bırakılan, etkinliği azaltılan, liyakatli kadrolar ve kurumsal yapıların önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Yaşanan bu olay, özellikle dış politikada kurumsal yapıların önemini, uyardığımız gibi, haklılığımızı da ortaya koymuştur. Dış politikada yaşanan bu süreçler elbette üyesi olduğumuz uluslararası raporlara da yansımaktadır.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta üyesi olduğumuz OECD bünyesindeki Mali Eylem Görev Gücü (FATF) raporu yayınlandı ve çok büyük bir tartışma yaşadık. Türkiye -burada adlarını tekrar etmek istemiyorum- ülkelerle, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı mevzuatındaki eksiklikler nedeniyle gri listeye alındı. Geçen yıl, ısrarla, gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda görüşülen bu sürece uyumla ilgili bir kanun teklifi vardı, bu görüşmeler sırasında, bu FATF raporunun bu sonucunu öngörerek biz gerekli uyarıları yapmıştık ancak maalesef bu uyarılarımız dikkate alınmadı, ülkemiz bu kategoride yer aldı.

Yine, geçen hafta yayınlanan resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliğinin yıllık ülke raporundaki tespitlere de dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde öz eleştiri ve taahhüt ettiğimiz, kabul ettiğimiz üyelik yükümlülüklerimizi sorgulamadan, sadece çifte standart, ön yargı, tespit ve uyarıları yok sayma süreci, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde kazanımlar olarak değil, her geçen gün kayıplar olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa Birliği tam üyelik sürecinin resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliğinin genişleme perspektifinden -bakın, değerli milletvekilleri- "komşu ülke" statüsüne dâhil edildiğimiz rapora yansımıştır. Üyeliğimizin şartı olan, kabul ettiğimiz, taahhüt ettiğimiz, yükümlülüklerimiz olan kriterler, Kopenhag Siyasi Kriterleri, ekonomik kriterler ve Avrupa Birliği hukuksal mevzuatına uyum noktasında ciddi geriye gidişler yaşandığı yönünde ülkemize ciddi uyarılar yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2005'te Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başlayan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bu süreci maalesef iyi yönetememiştir ve ülkemiz adına Avrupa Birliği üyelik sürecinden de hızla uzaklaşmaktayız. Siyasi kriterler bakımından AİHM -bakın, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin- kararları uygulanmamaktadır. Özellikle, 2014 yılından itibaren fiilî başkanlık ve Temmuz 2018'den itibaren geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle güçler ayrılığının ciddi zarar gördüğü Avrupa Birliği raporuna da yansımıştır. Karar alma mekanizmaları merkezîleşmiş, güç tek yerde toplanmıştır. Türkiye'nin, üyeliğinin temel kriterleri olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükleri içeren Kopenhag Siyasi Kriterleri'nden önemli ölçüde uzaklaştığına sıklıkla vurgu yapılmıştır raporda. Adalet ve yargı alanlarında Avrupa Birliğine uyum konusunda açıklanan reform paketlerinin -burada hep birlikte oy birliğiyle kabul ettiğimiz reform paketlerinin- uygulama sonuçlarını tartışmadan, uygulamadaki sorunlar, bu alanlarda yaşanan adil yargılama, ifade özgürlükleri, baskı ortamı, hukuksal yargı kurumlarının yapısı, yargı mercilerinin tartışmalı atama süreçleri ve kararları ulusal düzeyin ötesinde uluslararası alanda, işte, Avrupa Birliği Türkiye raporuyla karşımıza çıkmaktadır. Neticede kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinin ve imzacısı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını yok saymaktan veya resmî adaylık sürecimiz olan Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi sadece ön yargı ve çifte standart bağlamından çıkarmalıyız.

Değerli milletvekilleri, bakın, ekonomik kriterler bakımından da rapora yansıyan tespitler ise... Güven kaybeden, şeffaflıktan uzaklaşan kurumların yapılarının tahribatı ve tüm bunların ekonomik maliyetleri de dikkatlice rapora yansımıştır. 2005 yılından itibaren Avrupa Birliğine uyum kapsamında oluşturulan bağımsız, özerk kurumlar, düzenleyici, denetleyici kurumlar üzerindeki müdahaleler, baskılar, atamalar artmış ve bu kurumların zayıflatılması ve itibarsızlaşması da yine Avrupa Birliği raporuna yansımıştır. Bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanının görevden alınması veya yerine yeni bir Başkanın atanması, sadece bir bürokratın yine bir gece yarısı görevden alınıp yeni bir bürokratın atanmasının ötesinde çok daha fazla anlam taşımaktadır. Bağımsız ve özerk kurumlara gece yarısı kararnamelerle müdahale, uluslararası güvenli yatırım ortamına zarar vermektedir. İşte, bunlar da Avrupa Birliği raporuna yansımıştır. Israrla uyardığımız, dikkat çektiğimiz bu durumu Avrupa Birliğinin bir çifte standardı olarak kabul edebilir miyiz değerli milletvekilleri?

Örneğin, biz Gümrük Birliği Anlaşması'nın modernizasyonu noktasında bir aşama kaydedemedik ve ön koşulları da yerine getiremedik, haklı gerekçelerimizi savunamadık. Avrupa Birliğinin Yeşil Mutabakatı'na uyum sürecini başlatmak için geç kalmış bir eylem planı açıklaması yapıldı ama Gümrük Birliği Anlaşması'nı uyumlaştırma yönünde maalesef bir mesafe alamamanın da tezatlığıyla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, yine, raporda, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu yani GRECO tavsiyelerinin de uzun yıllardır dikkate alınmadığı uyarısı ve tespiti yapılmıştır. Yine, bu alandaki eksiklikler de raporda ciddi şekilde eleştirilmiştir. Bizim bunları ulusal düzeyde eleştirip uyarmamıza rağmen uluslararası raporlara yansımasının önüne geçilememiştir.

Evet, son olarak da raporun üçüncü kısmında ise Avrupa Birliği hukuksal mevzuatına ve müktesebatına uyum konusunda üzerimize düşenleri yapmadığımız yine rapora yansımıştır. Her alanda, 35 başlıkta, her birinde mevzuat uyumsuzlukları ve eksiklikler raporda ortaya konulmuş. Mecliste görüştüğümüz kanunların hangisini... Ki benim de üyesi olduğum, kuruluş amacı Avrupa Birliği mevzuatına uyumluluğun denetlenmesi olan Avrupa Birliği Uyum Komisyonu kaç defa toplanmıştır değerli milletvekilleri? Yasal mevzuatlarımızdan kaynaklanan eksiklikler giderilmiş midir? Peki, bunlar da mı Avrupa Birliğinin çifte standardıdır? Ulusal yükümlülüklerimizi, Meclisin asli görevini yerine getirmemesini biz nasıl açıklayacağız çifte standart diye? Yasa yapıcı olarak Meclisten geçen niteliksiz yasama sürecinin de Avrupa Birliğinin çifte standardı olduğunu öne süremeyiz maalesef. İşte, o nedenle 2005 yılından itibaren on altı yılda sadece 16 başlıkta müzakereler açıldı ve sadece 1 başlık geçici olarak kapatıldı.

Değerli milletvekilleri, evet, bu krizden hareketle ülkemizin haklı tezlerini savunan ve bu tezlerimiz için uluslararası alanda ve kurumsal destek alacağımız bir noktaya taşıma hedefimizden sapmamamız gerektiğini ben vurgulamak istiyorum. Evet, Avrupa Birliğinin ve üye devletlerin sadece ülkemize yönelik çifte standardı ve ön yargısını biz kesinlikle kabul etmiyoruz. İkili ilişkilerimizi Avrupa Birliği zeminine taşıyan ülkelere karşı ve haklı tezlerimiz olan Kıbrıs'tan, Doğu Akdeniz'deki haklarımızdan, ulusal çıkarlarımızdan taviz vermeyeceğimizin altını çiziyorum ki raporda da bu konudaki uyarıları, eleştirileri elbette biz de kabul etmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, biz de bu eleştirileri kabul etmiyoruz ancak değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine stratejik tam üyelik sürecimizin de bu iktidarın hataları, tutarsızlıklarıyla günübirlik, ve kısa vadeli iç politikaya alet edilmesine de karşı olduğumuzu ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Öz eleştiri ve yükümlülükleri sorgulamadan sadece çifte standart, ön yargı, yok sayma süreci ülkemiz açısından bir kazanım değil, üyelik sürecimizde ciddi kayıpları da karşımıza çıkarmaktadır. Ülkemizin haklı tezlerini savunan bu konuda, uluslararası alanda ve kurumsal destek alacağımız bir noktaya ülkemizi taşıma hedefimizden vazgeçmeyeceğiz.

Avrupa Birliği raporunun öz eleştirisinin yapılması gerektiğini, kurucusu ve üyesi olduğumuz kurumların, altına imza attığımız uluslararası anlaşmaların yükümlülüklerini yerine getirmemenin ülkemize ciddi siyasal ve ekonomik maliyetleri olduğunu vurguluyor, bu maliyetlerle karşılaşmamak için ülkemizin hak ettiği itibarlı, saygın, tutarlı, ulusal, stratejik politika hedefini inşa edeceğimizi vurguluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)