| Konu: | Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönündeki 2591 (2021) sayılı Kararı çerçevesinde, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının; 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde UNIFIL'e, 31/10/2021 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1705) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 26.10.2021 |
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) - Kıymetli milletvekilleri, değerli vatandaşlarım; öncelikle, sizleri sevgiyle saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. Bu toplantılarımızın ülkemiz, milletimiz ve Türk İslam coğrafyası için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabb'imden niyaz ediyor, sizlere ve milletimize sağlıklı günler ve ömürler diliyorum.
Öncelikle, dün Pençe-Yıldırım Harekâtı bölgesinde yürütülen operasyonda, hain PKK terör örgütünün kahpe saldırısı sonucu şehit olan Uzman Çavuş Yunus Emre Yalman kardeşimize, tüm şehitlerimizle birlikte bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum; ruhu şad, mekânları cennet olsun. Bu vesileyle, hem ülkemiz içinde hem de ülkemiz dışında terör örgütlerine karşı mücadele veren kahraman ordumuza, kahraman güvenlik güçlerimize üstün muvaffakiyetler diliyor, Rabb'im her daim yâr ve yardımcıları olsun diyorum.
Evvelemirde, öncelikle, hem Suriye ve Irak tezkerelerine hem de Lübnan tezkeresine şahsım ve Büyük Birlik Partisi olarak kararlılıkla "evet" dediğimizi vurgulamak istiyorum.
Tabii, tezkere konuşmalarını, buradaki görüşmeleri ben de takip ettim ve buradaki konuşmalar, tezkereden çok gündemdeki bazı konular üzerinde odaklaştı. Onlarla ilgili, ben de fikirlerimizi, düşüncelerimizi bir kere daha sizlerin huzurunda, aziz ve necip Türk milletimizle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, Türk yargısı bağımsızdır ve tarafsızdır. Yargının verdiği kararları beğeniriz, beğenmeyiz; biz kendi düşüncelerimizi, fikirlerimizi bağımsız bir şekilde ifade ederiz ama dışarıdan, hem de Viyana Sözleşmesi'nin 41'inci maddesini kabul etmiş ABD başta olmak üzere, onun peşine takılan 9 ülke büyükelçisiyle birlikte 10 büyükelçinin bizim yargı süreçlerimize müdahale etmesini asla kabul etmeyiz, reddederiz, reddettik ve sonuna kadar da reddetmeye devam edeceğiz. Ama maalesef yine, bu süreçte üzülerek gördük ki bazı siyasi partilerimiz önce bu 10 büyükelçinin açıklamasına el ovuşturdular ve içten içe bir sevinç duygusu yaşadılar. Fakat onların bu el ovuşturmaları ve sevinçleri fazla sürmedi ve Sayın Cumhurbaşkanımızın, Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanının kararlı tutumu ve Dışişleri Bakanına, bunların Türkiye'den gönderilmeleri noktasında verdiği karar sonrası Viyana Sözleşmesi'nin 41'inci maddesine sadık olacaklarını ve buna uyacaklarını açıkladılar.
Şimdi, bugünkü konuşmalarda da gördük, kamuoyunda yapılan konuşmalarda da gördük. Bu sefer de yine, bazı muhalefet partilerimiz ve milletvekillerimiz bunun bir özür olmadığını, bunun 10 büyükelçi tarafından bir geri adım olmadığını ifade ettiler. Bunu bu kürsüden de söylediler. Bundan da üzülmüş durumdalar herhâlde, bunu da böyle anlıyorum, böyle okuyorum. Hâlbuki bizim dışarıdan gelen her türlü saldırıya ister fiilî olsun ister sözle olsun ister iç işlerimize müdahale olsun, hep birlikte, öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin topyekûn karşı durması gerekir. Milletimiz bunu bekliyor, biz bunu bekliyoruz. İnşallah, bundan sonraki süreçlerin bu şekilde olmasını arzu ettiğimizi buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Tabii, bir başka husus, ikinci husus, yine bu tezkere görüşmelerinde gündeme geldi -tırnak içerisinde- bizim kabul etmediğimiz ve milletimizin de kabul etmediği ve gündeminde olmayan bir Kürt sorunu meselesi. Ben bu yaz tatili döneminde 41 vilayete gittim: Şırnak'a da gittim, Siirt'e de gittim, Van'a da gittim, Kars'a da gittim, Ardahan'a da gittim; Edirne'ye, Kırklareli'ye, Tekirdağ'a, Sinop'a da Adıyaman'a da Diyarbakır'a da Hatay'a da Konya'ya da Sivas'a da Eskişehir'e de Bursa'ya, Balıkesir'e, Uşak'a da gittim. Benim gittiğim hiçbir vilayette, doğu ve güneydoğu vilayetlerimiz başta olmak üzere, Şırnak'ta dükkân atlamadan esnaf gezdim, bir tane vatandaşımızın ağzından ben böyle bir meseleye dair bir talep ya da söz işitmedim. Tabii, bunu kim dile getiriyor? Bunu her zaman olduğu gibi PKK'nın siyasi uzvu, siyasi temsilcileri dile getiriyor ve maalesef, yine bazı siyasi partilerimizin genel başkanlarının ağzından da biz bunu duyuyoruz. Ben onlara günlerdir soruyorum, bir cevap alamadım, bir de buradan, Meclisten sormak istiyorum: Bunu söyleyenler çıksınlar şu kürsüde "Kürt sorunu nedir?" -üniversite 1'inci sınıf sorusu- bunu bir cevaplasınlar, bunu bir iki cümleyle bize anlatsınlar, bir de çözüm önerilerini söylesinler. PKK'nın siyasi uzantısı, bunun bir statüsel sorun olduğunu söylüyor, "özerklik" diyor, "ana dilde eğitim" diyor, "Türklük" kavramının Anayasa'dan çıkarılmasını ya da yanına başka bir kavram eklenmesini söylüyor ve daha sonra da devletleşmeden bahsediyor. Sizler de, onlar gibi "Kürt sorunu vardır." diyenler de bunu bir statüsel sorun olarak mı görüyor? Yok, bunu bir demokrasi sorunu olarak söylüyor ve dile getiriyorsanız o zaman muhatabınız PKK'nın siyasi uzantısı olamaz çünkü onlar demokratik bir kurum değil, PKK'nın siyasi uzantısı. Onun için, ben, milletimizin gündeminde olmayan, devletimizin varlığına, ülkenin bütünlüğüne ve milletin istikbaline ve istiklaline zarar verecek olan bu söylemden, siyasi olarak yapıldığını düşündüğüm bu söylemden herkesin uzak durmasını tavsiye ediyorum, temenni ediyorum. Biz gündemdeki her konumuzu konuşabiliriz ama olmayan bir sorunu varmış gibi gösterip hem de terörle mücadelenin çok kararlılıkla sürdürüldüğü, içeride terörün minimize edildiği, dışarıda çok başarılı harekâtların düzenlendiği bir dönemde bu tartışmanın gündeme sokulmasını doğru bulmuyorum; Türkiye'nin, Türk milletinin aleyhine olduğunu düşünüyorum.
Tabii, tezkerelerle ilgili burada konuşmalar yapıldı. Yine, maalesef, üzülerek duyduk, gördük ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu şerefli koltuklarında oturup Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kahraman ordumuzun terörle mücadele için, bölgeden teröristleri temizlemek için ve dahi hudut güvenliğimizi sağlamak için ve dahi hem Suriye'de hem Irak'ta kardeş coğrafyamızdaki insanların huzuru ve mutluluğu için, barış için gerçekleştirdiği bu harekâtlar "saldırı" olarak nitelendirilmiştir. Hiçbir milletvekilinin bunu yapmaya... Bu Gazi Meclisimizde, cumhuriyeti kuran, Kurtuluş Savaşı'nı yöneten bu Gazi Meclisimizde milletimiz bu tür sözler duymak istemiyor.
Tabii, diğer taraftan baktığımızda, Türkiye bu harekâtları niye yapıyor? Irak'ın ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı olduğu için yapmıyor. Eğer Irak'ta kırk yıla yakındır PKK, Kandil başta olmak üzere, oradaki birtakım bölgelerde yuvalanmamış olsa, Irak devleti, Irak hükûmetleri bu teröristleri kendi ülkelerinden, kendi topraklarından çıkarmış olsa zaten bizim bölgeye harekât yapmamız diye bir şey söz konusu olmaz ama şimdi buradan açıkça soralım: Irak'ın kuzeyinde, Kandil'de, Mahmur'da, diğer bölgelerde PKK başta olmak üzere teröristler var mıdır, yok mudur? O teröristler oradan Türkiye'ye yönelik, Türk milletine yönelik saldırı gerçekleştirmekte midir, gerçekleştirmemekte midir? Aynı şey Suriye'nin kuzeyi için geçerlidir; Suriye'nin kuzeyinde ABD CENTCOM'un on binlerce tır silah vererek desteklediği PKK/PYD-YPG var mıdır? Sadece son dört ayda 27 kahramanımız şehit olmuş mudur? Türkiye durup dururken mi bu harekâtları yapacaktır? Elbette ki PKK'nın ABD desteğinde bölgede bir terör örgütü kurmasına kanımız, canımız pahasına bugüne kadar müsaade etmediğimiz gibi bundan sonra da müsaade etmeyeceğiz, gerçek budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim özellikle burada Kürt kardeşlerimizi hiç kimse istismar etmesin, Kürtler bizim kardeşimizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayınız.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) - Halepçe'de Birinci Körfez Savaşı'nda Saddam kimyasal silahlarla bizim Kürt kardeşlerimizi soykırıma tabi tuttuğunda onlara kucak açan yine Türkiye Cumhuriyeti devleti ve necip Türk milleti olmuştur. Onun için, biz zorda kalan her millete, her topluluğa sahip çıktığımız gibi bundan sonra da sahip çıkacağız. Bizim mücadelemiz terörledir, teröristlerledir, teröristlerin arkasındaki emperyalistlerledir ve siyonistlerledir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bir kere daha hem Büyük Birlik Partisi hem de şahsım olarak bu tezkereleri desteklediğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu ve aziz Türk milletini sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)