| Konu: | 2020 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 27.10.2021 |
HDP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2020 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aynı zamanda, başta Başdenetçi Sayın Malkoç olmak üzere tüm Kurum üyelerine de hoş geldiniz diyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumunun adalete erişimde yaşanan ihlalleri gidermede, yurttaş ve kurumlar arası sorunları çözmede göstermiş olduğu dostane çözüm arayışlarını, çabalarını oldukça önemli bulduğumuzu belirtmek isterim. Kurum tek bir yurttaşımızın bile bir sorununu çözebiliyorsa bu anlamlıdır fakat çoklu demokrasinin felç olduğu, adaletin artık neredeyse hiçbir yerde kırıntısının bile kalmadığı bir ortamda ne yazık ki bunların sadece denizde bir damla olduğunu da belirtmek isterim.
Arkadaşlarımız da belirtti, genel olarak zaten Komisyona yapılan sunumda da 2020 raporunda bir önceki yıla oranla başvuruların çok çok arttığını görmekteyiz. Elbette ki hak arama kültürünün ülkemizde gelişiyor olması önemli, sevindirici ama tersinden de baktığımızda hak ihlallerinin de bu kadar yaygın olduğunu da görmek lazım.
Burada yine Kuruma başvurular içerisinde kadınların, Kürtlerin ve Alevilerin yani en çok mağdur edilen, şiddete, baskıya uğrayan, hakları ihlal edilen kesimlerin başvurularının da az olduğunu, hemen hemen bazılarının da hiç olmadığını görüyoruz. Elbette ki bunların sorunlarının olmadığı anlamına gelmiyor.
Kurum çalışmalarını yaparken -ben olumsuz bulduğum bir durumu katkı amaçlı paylaşmak isterim- raporunda, mesela, HAK-İŞ, MEMUR-SEN, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Belediyeler Birliği gibi STK ve meslek örgütlerinin merkezleriyle görüşme yapmış ancak KESK, DİSK, TTB, TMMOB gibi kurumların bazen kimi yerlerde yerel yapılarıyla görüşmüş. Yani bağımsız olarak bilinen bir kurumun, emek örgütleri arasında, meslek kurumları arasında ayrım yapmasını doğru görmediğimizi, eleştirdiğimizi sunmak isterim.
Kurum inceleme yaparken, insan haklarına dayalı, adalet, ayrımcılığın önlenmesi, yetkiyi kötüye kullanma, eşitlik, tarafsızlık, dürüstlük, nezaket, şeffaflık, hesap verilebilirlik, dinlenilme hakkı, savunma hakkı, makul sürede karar verme hakkı gibi ilkeleri gözetiyor; bu oldukça önemli. Merak ediyorum, gidip araştırma yaptıkları, sorunu çözmeye çalıştıkları yerlerde acaba bunlara rastlayabildiler mi; gerçekten bu da bir merak konusu. Çok görülen, en azından bizim çok gördüğümüz bir durum değil. Zaten bu saydıklarımız tam da ülkemizdeki sorunların temelini teşkil ediyor. Olmayan bir durum olduğu için tüm adaletsizliklerin kaynağını teşkil ediyorlar. Bunların olmadığı bir ülkede tüm sorunların bir kurum tarafından elbette ki çözülmesini -zaten kurumun da böyle bir iddiası yok- beklemek biraz anlamsız olacak. Zaten bir yerde hukuk yoksa, adalet yoksa adalete ulaşmak için onlarca, yüzlerce kurum olsa bile gerçekten çok anlam ifade etmeyecektir. Çünkü adaletin doğalında toplumun tüm damarlarına, işleyen mekanizmalarına sinmiş olması gerekiyor ama ne yazık ki biz on dokuz yılda sadece bir çürümüşlüğe tanıklık ettik.
Görüştüğümüz Kurumun raporunu incelediğimizde en çok -diğer birçok şahsın da söylediği gibi- başvurunun olduğu alanlardan biri ekonomidir. İşte bu yüzdendir ki HDP uzunca bir zamandan beri sürekli alanda; Ekonomi Komisyonumuz alanda, sahada toplumun tüm kesimleriyle yakın temas içerisinde; yoksulluğun, açlığın, sefaletin getirdiği, toplumda yarattığı etkileri yerinde görmek istemekte.
Özellikle "Pandemi döneminde halka yardım ettik." dediniz ancak buradaki başvurulara baktığımızda bu yardımın yapılmadığını da görüyoruz. Şimdi olduğu gibi doğal gaza, elektriğe, bütün tüketim kalemlerine pandemi gibi zorlu bir dönemde bile hiç aksatmadan zam yapmayı sürdürdünüz. Yoksulluk, açlık sınırı sürekli artmaya devam etti, ediyor; asgari ücret açlık sınırının altında. İnsanların ekmeğiyle keyfince oynayan iktidar yurttaşı el açmaya mahkûm etmeye devam ediyor. KHK'lerle yarattığınız mağduriyetler bir yana, işverenlerin kod 18 ve kod 29'la mağdur ettiği, işten attığı, açlığa mahkûm ettiği insanlar ordusu oluştu. Mevsimlik tarım işçileri bu çağda barınmaya, suya, elektriğe, banyoya, tuvalete bile erişemiyorken siz hâlâ ülkenin refahını insanların elindeki telefonlara bağlayan demeçler vermeye devam ediyorsunuz.
"Dostlar alışverişte görsün." misali Cumhurbaşkanını alışverişte gördük -hiçbirimiz böyle bir alışveriş yapmadık, yapmıyoruz, vatandaş da yapmıyor- ve sonunda ne diyor? "Fiyatlar gayet uygun." Evet, saray bütçesine göre gerçekten uygunluk arz eder bu durum. Sonra bu yetmiyor, açlık sorunu olduğunu söyleyene birisi diyor ki: "Porsiyonlarınızı küçültün." "Porsiyonlarınızı küçültün." demek, aslında sarayın diyetisyenlerinin kendilerine söylediğini topluma uyarlamaya çalışıyor. Bu yetmiyor, "Doymuyoruz." diyen öğrencilere biriniz Peygamber Efendimiz'in "Midenizin sadece üçte 1'ini doldurun." söylemini hatırlatıyor. Madem öyle, siz niye aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar midenizi dolduruyorsunuz? Bunu size söylemek lazım gerçekten. Yani bu sadece vatandaşlar için mi gerekli? Türkiye'nin tüm gelir kaynakları sürekli sizin midenize niye akmaya devam ediyor?
Yine, yapılan başvurularda en büyük sorunlardan biri adalettir. Yani 6 kalem içerisinde, başlık içerisinde en büyük sorunlardan biri adalet. Gerçekten, insan hakları ihlallerinin çok yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz; bağımsız yargı yok, insanlar sokak ortasında kaçırılıyor, ifade özgürlüğü suç sayılıyor. Anayasa kendisini bile koruyamayacak durumda, kendisine bile sahip çıkamayacak durumda, bırakın bizi korumayı; Anayasa'mız bu hâlde. Uluslararası sözleşmeler eğer AKP'nin hesabına gelmezse "ihanet belgesi" olarak ele alınıyor. Sayın Demirtaş ve Osman Kavala örnekleri bunlara en iyi örneklerdir.
Cezaevlerine gidiyoruz, alabildiğine hak ihlallerini; İnfaz Yasası'ndaki düzenlemeler, Adli Tıp Kurumunun vesayetiyle cezaevlerinde hastalıktan sürüm sürüm sürünen, hâlâ tahliye edilmeyen insan yığınlarını görüyoruz.
Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Başdenetçim, benim de size 2-3 tane başvurum var, elbette ki bu döneme ait yani 2021 raporunu eğer geçirirseniz, incelerseniz, bir çözüm ararsanız o, raporunuza yansıyacaktır. Niye hep "Mehmet Emin Özkan" diyoruz arkadaşlar? Bu çok vahim bir durum, bu öyle böyle değil. "Hadi PKK'lidir." deyip bir kenara atmayın lütfen. Bu adam tam bir trajediyi yaşıyor, 83 yaşında, ağır hasta, yirmi beş yıldır cezaevinde, 5 kez kalp krizi geçiriyor, 4 kez anjiyo oluyor, ayakta dahi duramıyor; bizler "Tahliye edin." başvurularını yaptığımızda siz böyle, kelepçeyle görüntü vererek gözlerimizin içine soka soka bunu mahkemeye ya da hastaneye götürüyorsunuz. Bu adam Bahtiyar Aydın cinayetinin sanığı olarak biliniyor, dava şu an yeniden görülmeye başlandı ve ben şuraya bunu yazıyorum: Bu adam ölse bile beraat edecek. Böyle gidiyor bu durum; şimdi, bu durumu mutlaka çözmeniz lazım. Bu durum neye işaret ediyor? "Devlet içindeki karanlık güçler, Bahtiyar Aydın cinayetinden sorumlu olan adamlar, kesimler bu adamın ölmesini ve bu cinayetin bu adamın üzerinde kalmasını bekliyor." diye güçlü bir iddia var. Kamu Denetçiliği Kurumunun bunun altını çizerek not etmesini rica ediyorum.
Yine, Muhlise Karagüzel; 60 yaşında, ağır hastadır. Biz "Muhlise Karagüzel tahliye olsun." derken ameliyattan sonra sekiz gün yatağa kelepçeli olarak bağlandı; işte, vicdan, adalet burada!
Ve Ayşe Özdoğan, dördüncü evre kanser hastası. Ayşe Özdoğan, ameliyattan yeni çıkıyor, kesinleşmiş bir cezasını infaz ettirmek üzere apar topar cezaevine konuluyor ve şu an yaşamını orada sürdüremiyor. İşte, biraz bunları... Eğer adalet arıyorsak bunlar en bariz örneklerdir. "Bu Kurum, bunlar için bir şey yapacak mı?" diye sormak isterim.
Değerli arkadaşlar, keşke bu Kurum şunu yapsaydı: Kadın örgütlerine gitseydi, "Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddeti tolere edebiliriz." diyen bir Bakan var iken -ki bu vahim bir durum, biz kadınlar için kabul edilemez bir durum- gidip kadın örgütlerinin kapısını çalsaydı, "İstanbul Sözleşme'niz de gitti." deseydi -bunu bu dönem yapabilirsiniz, İstanbul Sözleşmesi'ni de gasbetti bu Hükûmet- "Sizin ne gibi sorunlarınız var, durumunuz nedir?" diye sorsaydı. Bunun sorulmasını, en azından önümüzdeki dönemde bunu yapmalarını öneriyorum.
Kadınlar, pandemi süresince gerçekten çok ağır sorunlar yaşadılar; işten ayrılanlar, atılanlar oldu, yine ayrımcılığa uğrayanlar kadınlar oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın
FATMA KURTULAN (Devamla) - Teşekkürler Başkanım.
Bu raporda aslında sadece geçmesi gereken, isterdik, biz kadınlar isterdik... Sadece 2020'de 300 kadın öldürüldü, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Bunlarla ilgili kim ne yapıyor, raporunuzda hiçbir şey yok, gidip teşvik etme durumu da yok. Dolayısıyla, aslında bu çoklu kriz atmosferinde ne söylesek gerçekten azdır, bizim çözüme ihtiyacımız vardır.
Dün burada yine bir kez daha gençlerin yaşamlarını tehdit etmeye, vatandaşın malına çökmeye, açlığa, yoksulluğa, ranta, talana, yalana dolana sarıldınız, elleriniz bunun için havaya kalktı. Ama artık demokrasi zamanı, artık barış zamanı, artık güçlendirilmiş bir parlamentoyu oluşturma zamanı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA KURTULAN (Devamla) - HDP geliyor; en kısa zamanda Türkiye'nin refahı, demokrasisi ve adaleti için güç birliğiyle, demokratik ittifakımızla bunu sağlayacağımızı tüm Türkiye halklarına bir kez daha ilan ediyorum.
Teşekkürler, saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)