GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:14
Tarih:03.11.2021

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın vekiller; ben de yasa teklifinin 2'nci maddesi üzerine söz aldım. Bu maddede çok bir şey yok ama bir belirsizlik olduğunu ve bu belirsizliğin en azından düzeltilmesi gerektiğini ifade ederek daha önemli diğer konuları en azından dilim döndüğünce ifade etmek istiyorum.

Şimdi, siz İstanbul Sözleşmesi'ni AKP olarak kaldırdınız ve bu konudan da bu durumdan da hiç rahatsız değilsiniz. Yerine Ankara sözleşmesini getireceksiniz. Ankara sözleşmesinden de bir haber yok. Bu sırada peki ne oluyor? Hani, İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırdınız, Ankara sözleşmesini tartışmaya aldınız, kadına şiddete geçit yoktu vesaire en üst perdeden konuştunuz ama bütün bunların karşısında kadınlara şiddet her geçen gün artıyor. 2021'in Ekim ayında 22 kadın ve 2 çocuk, erkekler tarafından katledildi; bir o kadar da istatistiğe yansımayan ölüm, öldürme, katledilme vakası olduğunu biliyoruz.

Sadece bununla da kalmıyor kadına yönelik şiddet; bir kadın katlediliyor, sonra ailesi, kadın örgütleri, kadın kurumları onun hakkını almak için; o erkeğin, o katilin hak ettiği cezayı çekmesi için mahkeme mahkeme koşuyor. Sonuç ne oluyor? Pınar Gültekin davasında olduğu gibi, o mahkeme heyeti aslında katili aklamaya ama mağduru, yaşamını yitiren kadını, Pınar Gültekin'i ve ailesini mahkûm etmeye, onun özel yaşamı üzerinden, telefon görüşmeleri üzerinden başka algılar yaratmaya çalışıyor. Niye? Çünkü kravatlı yargı, çünkü erkek yargı, çünkü erkek devlet yargısı ve buradaki cezasızlık politikasının da sizin bakış açınızla, sizin pratiklerinizle örtüştüğünü ifade edelim. Bir kez daha buradan, artık kadına yönelik şiddete tahammülümüz olmadığını ve 25 Kasıma doğru giderken de İstanbul Sözleşmesi'nin yaşattığını tekrardan ifade etmek istiyoruz.

Tabii, siz sadece dışarıdaki kadınlara şiddet uygulamıyorsunuz. Bakın, geçen hafta daha burada ifade ettik TJA dönem sözcüsü Ayşe Gökkan sadece kadın özgürlük mücadelesi yürüttüğü için, bir kadın olarak bu sisteme meydan okuduğu için siz ona mükerrer şekildeki cezalarla otuz yıl ceza verdiniz, otuz yıl. Oysaki Ayşe Gökkan aslında bu ülkedeki kadın özgürlük mücadelesinin simge isimlerinden birisiydi. Onu normalde baş tacı etmeniz gerekirdi, sizin ona ödül vermeniz gerekirdi kadın özgürlük mücadelesine olan katkılarından ama siz onu cezaevine koydunuz.

Fakat bununla da bitmiyor işiniz. Bakın, cezaevlerine koyduğunuz insanlara da eza çektirmeye, işkence etmeye devam ediyorsunuz. Son haftalarda basına da çok yansıdı, birçok cezaevinden üst üste ihlal ihbarları geliyor yani sürgünler -Şırnak Cezaevinden tutalım Kırıkkale Cezaevine kadar, başka cezaevlerine kadar- toplu sürgünler, toplu darp girişimleri ve buna karşı da hiçbir şey yapmayan Adalet Bakanlığı ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü. Ben geçen hafta da bir cezaevi görüşüne gittim. Bakın, Kırklareli Hacılar Cezaevinde -biz burada belki de bir ay önce kaloriferleri yaktık değil mi- bir hafta önce kaloriferler yakılmış. Şu anda siyasi mapusların koğuşlarının arasına IŞİD'lilerin koğuşlarını koyuyorlar biliyor musunuz? Yani birbirlerinden bağlantılarını kesmek için. Bu IŞİD'lilerin her birinin bizim can güvenliğimizi, içerideki mapusların can güvenliğini tehdit ettiğini siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Peki, neyi amaçlıyorsunuz? Ya da siz Şırnak'taki, Mardin'deki, Diyarbakır'daki, İzmir'deki mapusu alıp, kilometrelerce uzağa gönderip o insanların ailelerine niçin eziyet ediyorsunuz? Gerçekten bu sorunun cevabını merak ediyorum. Bakın, AİHM ihlal kararı verdi. Siz hep diyorsunuz ya "Aile kutsal, aile kutsal." E, hani aile kutsaldı, ne oldu? Bu mapusların ailesi yok mu, bu mapusların ailesi kutsal değil mi? Bu insanlar, annelerini, çocuklarını, eşlerini, yakınlarını göremiyorlar. Nasıl gitsin Mardin'deki biri ta Tekirdağ'daki çocuğunu görmeye, söyler misiniz? Hadi, kalktı, gitti... Ne yaptınız? Bakın, "Her şey düzeldi, pandemiyle mücadele çok iyi..." Ama iki yıldır açık görüş yaptırmıyorsunuz cezaevlerinde, iki yıldır insanlar sevdiklerine dokunamıyorlar. Ya, bu bir tecrit sistemidir, bu bir işkencedir, bu kime yapılırsa yapılsın işkencedir. Yani siz vicdanınızı acaba şöyle mi rahatlatıyorsunuz: "Ya, bunlar zaten siyasi mapus." Böyle mi acaba rahat uyuyorsunuz? Gerçekten başınızı yastığa koyduğunuz zaman şu soruyu kendinize soruyor musunuz: "Ya, ben de bu mapushanede olabilirdim, benim yakınım da olabilirdi. Benim çocuğum gelse bir ay bana dokunamasa, iki ay bana dokunamasa ben ne hissederim ya?" Düşünün, bir beş dakika düşünün lütfen.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Bu insanlar cezaevinde mapus; siz bunlara rehine muamelesi yapıyorsunuz, siz bunlara köle muamelesi yapıyorsunuz, siz bunlara esir muamelesi yapıyorsunuz.

Bakın, bir ülkenin gelişmişliği, bir ülkenin demokrasisi nereden ölçülür biliyor musunuz? Cezaevlerinin sayısından, cezaevlerinde yatan suçluların tiplerinden ölçülür. Bizim ülkemizdeki cezaevlerinin kapasitesi niye aşıyor? Düşüncesi nedeniyle. İnsanlar yazdıkları, çizdikleri, söyledikleri ve yaptıkları nedeniyle cezaevindeler yani size muhalefet ettikleri için. Yani bugün burada benim bu söylediklerimi yarın cezaevinde yatmam için gerekçe yapıyorsunuz ya; böyle bir şey olamaz. Bu hangi demokraside var?

Şimdi, bu yıl 19'uncu yılınızı kutluyorsunuz. E, on dokuz yıldır siz bu ülkede 19 tane iyi şeyi üst üste koymadınız ki biz de diyelim ki: "Vallahi helal olsun ya, bu işi de iyi yaptınız." On dokuz yıldır insanlara eziyet ediyorsunuz ya, on dokuz yıldır. Gelin, gelin, iyi bir şey yapın; gelin, iyi bir şey yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Biz de sizi alkışlayalım ama bu cezaevlerinden elinizi çekin. Neyi amaçlıyorsunuz, gerçekten çok merak ediyorum.