GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:18
Tarih:11.11.2021

HDP GRUBU ADINA MUSA PİROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sözlerime başlamadan önce, İstanbul ve çevresinde devam eden, Türkiye'de devam eden birkaç tane direniş hakkında bilgi vermek istiyorum.

Dardanel işçileri... Dardanel şirketi verdiği reklamlarda, özellikle 8 Martta kadınlara ne kadar değer verdiğini, kadın işçilerin üretimdeki rolünü gösteriyor ve bunun üstüne reklam yapıyor. Bu çalışan kadınlardan birisinin mektubu düştü kamuoyuna. Çalışma koşullarını anlatıyor "En ilkel üretim şekliyle çalışıyoruz, tuvaletlere ve banyolara kamera konuldu ve çalışma saatlerimizde çay molalarımız bile kaldırıldı; bizi dürtükleyerek, kalemle dürterek, hakaret ederek çalışmaya zorluyorlar." diyor. Bu Dardanel'in ürünlerini tüketen herkes o balık konservesini açarken bu işçilerin dediklerini hatırlasın, bu işçilere dayatılan kölece çalışmayı hatırlasın ve ona göre davransın. Dardanel patronu bilsin ki burada çalışan işçiler yalnız değil; onların sesi olmaya, onların dileklerini, onların sorunlarını dile getirmeye ve Dardanel patronunun peşinde olmaya devam edeceğiz.

İkinci bir direniş, Çerkezköy'deki Indomie ADKOTURK fabrikalarında çalışan işçilerin direnişi. Bu fabrika bu gördüğünüz "noodle" makarnayı üretiyor, herkes bunu tanıyor. Bu fabrikanın patronları Endonezya ve Suriye ortaklılar. İşçileri işten attılar çünkü işçiler sendikalı olmaya çalıştılar ve geçtiğimiz hafta bu fabrikanın içinde bir işçi kalp krizi geçirdi ve öldü, iş cinayetleri devam ediyor. Buradaki direniş 80'inci gününde ve işçiler, tüm kamuoyundan, bu makarnayı tüketen herkesten makarnayı açtıkları anda kapının önündeki işçileri hatırlamasını, makarnayı açtıkları anda fabrikadaki işçilere dayatılan kölece vahşi çalışma koşullarını anmasını ve dökülen alın terini hatırlamasını istiyorlar. İşçiler bu makarnayı boykot ediyorlar, kamuoyuna da bunun bilgisini iletiyorlar.

Ve son direniş Bakırköy Belediyesi önünde; 300 işçi, on sekiz gündür grevdeler. Ben geçen gün gittim yanlarına. İzmir'den arkadaşları desteğe gelmişti. Polis 50 metre yürütmemek için işçilerin önünü kesti, ağır bir barikat kurdu. Ben barikatın yanındaydım. İşçiler, 50 metre için ite kaka darp edilerek arkadaşlarının yanına ulaşabildiler. Bakırköy Belediye Başkanı işçilere yüzde sıfır zam önerdi. İşçiler bu sıfır zamma itiraz ediyorlar.

Ve şimdi, biz bugünlerde asgari ücreti tartışıyoruz. İşçilere ve yoksullara sefalet dayatanlar; işçileri yirmi yıldır kölece çalışmanın içine atanlar; yabancı şirketlere ve patronlara, işçilere karşı her çeşit baskıyı uygulaması için cesaret verenler; bunun yasalarını yapanlar yani bu iktidar, yoksulların ve işçilerin farkına vardı. Bu kürsüye çıkıp her seferinde "Yoksulluk yok, kuru ekmek karın doyuruyor." diyenler, bugünlerde asgari ücreti 4 bin lira yapacaklarını... Cumhurbaşkanı çıkıp elektrik faturasından alınan TRT payını kaldıracağını açıkladı. Niye? Ne oldu da kafanıza taş mı düştü de yoksulun ve işçinin farkına vardınız? E, korku dağları sardı; kaybediyorsunuz. Seçim yaklaşıyor ve işçinin, yoksulun oyunun farkına vardınız. Onun alın terinden beslenenler, ona sefalet dayatanlar bugün işçilere insanca yaşam vereceklerini söylüyorlar.

Bir işçiye söyledim bunu, asgari ücret 3.500-4 bin olacak dedim. Dedi ki: " 5 bin, 6 bin olsa ne olur; her şeyi kaybettik." Kiralar 3 bine, 4 bine dayanmış, marketlerde elemanlar ellerinde fiyat etiketiyle sabah akşam dolanmaya devam ediyorlar, sabah aldığınız ürünün fiyatı akşam başka bir fiyata gelmiş, insanların yaşam koşulları onlarca yıl geriye gitmiş. Siz, şimdi, asgari ücrete biraz zam yapıp işçiyi rahatlatacağınızı söylüyorsunuz ve bunu lütuf gibi sunuyorsunuz. Ben, buradan diyorum ki işçilere ve yoksullara: Bu sizin alın terinizin hakkıdır ama bu yetmez; 4 bin yetmez, 5 bin de yetmez çünkü bu enflasyon, bu yoksulluk olduğu sürece bu yetmeyecek. O zaman bu yoksulluğu kaldırmak gerekir ama bu iktidar yoksulluğu kaldırmak istemiyor. Bu iktidar bu yoksulluktan beslenmek istiyor, sadakayla geçinen bir yoksulluk istiyor.

Yapılması gerekenler: Mademki işçinin ve yoksulun insanca yaşamasını istiyoruz -ben söylemiştim, ortağınız da söylüyor- önce asgari ücretten vergiyi kaldırın. Yetmez, bütün sağlık ve eğitim kurumlarını parasız hâle getirin yani özel hastanelere el koyun, yani Sağlık Bakanınızın hastaneleri kamulaştırılsın. Bu da yetmez; enerji, elektrik... Yoksulun elektrik ve enerji ihtiyacını ücretsiz karşılayın ama bunun için de yandaş olarak beslediğiniz enerji şirketlerine el koyun. Ama bunların hiçbirini yapma gücünüz yok çünkü niyetiniz yok. Bu, bir güç-niyet meselesinden öte; bu, iktidarın politik tercihi; bu, iktidarın sınıfsal tercihi çünkü bu iktidar, patronların ve zenginlerin iktidarı ve ne zaman yoksula bir şey yapsa bunu lütuf gibi, bunu bağış gibi, bunu sadaka gibi sunuyor ve bu yoksulların oyuyla burada oturuyor. Bu yüzden biz, işçilere ve yoksullara diyoruz ki: Bunun için mücadele etmeniz lazım. Talep etmek yetmiyor; sokağa çıkmadıkça, peşine düşmedikçe, bu işçilerin yaptığını, bu işçilerin direnişini örnek almadıkça hiçbir hakkı alma şansınız, hiçbir hakkı yürütme şansınız kalmayacak.

Katar meselesi konuşuluyor bugün, Katar'la yeni bir anlaşma imzalanıyor. Bu Katar'la kardeş ortaklığının bütün boyutları siz iktidardan yıkıldığınızda açığa çıkacak, girdiğiniz bütün suç ortaklıkları açığa çıkacak. Afrika'nın ortalarından, Somali'den Sudan'a, Yemen'e, Libya'ya, Suriye'ye, Rojava'ya kadar yaptığınız bütün ortaklık, Selefilerle kurduğunuz bütün ortaklık, iş birliği açığa çıkacak. Türkiye'yi IŞİD otobanına çevirenlerin, Türkiye'yi cihatçı otobanına çevirenlerin uluslararası alanda ve burada bütün suçları açığa çıkacak.

Ataol Behramoğlu bir yerde diyor ki: "Yıllanmış bir ağaç gibi köklü, gür/Yalan hiç yıkılmayacakmış gibi görünür/Hükmü verilmiştir oysa/Yıkılacak, çürümüştür." Yolsuzluğa ve hırsızlığa battınız, insan kaçakçılığına ve uyuşturucuya bulandınız; çürüdünüz. Yıkılacaksınız ve biz, sizi yıkıldığınız günden sonra işlediğiniz bütün bu suçlardan yargılayacağız ama sizi yargılayan mahkemeler Kobane mahkemeleri gibi olmayacak, yukarıdan emir alıp yukarının emriyle çalışan, olmayan suçlar icat edip halka rağmen suç işleyen mahkemeler hâline gelmeyecek. Halkın vicdanında, halkın mahkemeleri önünde yargılanacak ve hesap vereceksiniz ve o zaman, belki de sizin yandaşlarınız kalemlerine sarılıp "Adalet, adalet!" diye bağıracaklar ama o adaleti bizden, halkın vicdanından isteyecekler.

Ben burada sözlerime son verirken Türkiye halklarına, işçi sınıfına ve yoksullara sesleniyorum: Ne asgari ücretin artırılması ne elektrikten verginin kısılması sorunları çözmez çünkü bu iktidarı herkes tanıyor, yirmi yıldır yapmadığını bir günde yapmaya kalkıyorsa bilin ki iktidarı devam ettiği gün bu verilenlerin hepsini fazlasıyla geri alacak. Bunu yaşayarak öğrendik. O yüzden yapılacak tek şey kalıyor: Hep beraber bu iktidarı yıkmak, bunun için mücadele etmek ama bunun için, bunu sağlamak için yani bu işçinin hakkını alması için, yoksulun hakkını alması için savaş politikalarına karşı çıkması, Kürt halkıyla omuz omuza yürümesi; bu iktidara karşı hep beraber omuz omuza sesimizi yükseltmemiz ve bunlara karşı gücümüzü ortaya koymamız gerekiyor.

Sonunuz yakın, bu sona hazırlık yapın. (HDP sıralarından alkışlar)