GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:20
Tarih:17.11.2021

CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sevgili Başkanım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu konuşmamı, bugün burada Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında oturan 9 milletvekiline ithaf ediyorum. Bu gruptan 9 kişi var, iyi dinlesinler beni; ne kadar ciddiyetle yasalarını takip ettiklerinin göstergesi de budur yani "saldım çayıra, Mevla'm kayıra" misali işlerle beraber Meclisi yormaktan başka bir iş de yapmıyorlar.

Başlarken, aslında, Sezai Karakoç'u, rahmetliyi anma sözüyle başlayacaktım ama ithaf edeceğim yeri belirlemem daha doğru oldu galiba. "Seni yok sayacaklar/ Sen daha çok var olacaksın." demişti Sezai Karakoç; bu sözü unutmayın. Buraya çıkıp Sezai Karakoç'u sadece "İslam dünyasının şairi" diye tarifliyorsunuz ya, şiir tek bir cekete sığmaz, ceketler, ceketler, ceketler şiire sığmaz, şiir cekete sığmaz. Sezai Karakoç bu ülkenin millî değeridir, bu sözü de biraz size söylemiş olabilir.

Şimdi, arkadaşlarımız bu pakete "reform" diyor. Reform, siyasi kararlılık işidir Sayın Başkanım, cesur liderlerin ve cesur kadroların işidir Sayın Genel Başkanımızın yaptığı gibi; öyle kitabın tam ortasından konuşarak Türkiye'nin gündemindeki sorunları, yaraları iyileştirme için adım atma işidir. Böyle İcra ve İflas Kanunu'nda 2 tane değişiklikle beraber kamuoyunu yanıltarak adına "reform" dediğiniz sıradan değişiklik kanunlarıyla Meclisi de yok sayarak bu yolu yürüme meselesi değildir. Reform sizin işiniz değildir kardeşim, sizin işiniz bitti. Siz, artık arkasında olağanüstü bir meşru çoğunluk olmayan, durumu tartışılır, Mecliste oturdukları koltukların arkasında bir iradenin varlığı ve yokluğu çok fazlasıyla tartışılır bir parti grubusunuz. Siz, artık gelmiş olan seçim çağrısının farkına varın. Bulunduğunuz yerler size ait değil, kullandığınız güç artık size ait değil. Bu kanunları, bu Meclisin diğer partilerini yok sayarak, onlarla oydaşmaksızın yapabilecek hukuksal olarak arkanızda bir güç de yok; bu kanunu da böyle yaptınız. Aslında üzerinde çok fazla konuşacağımız bir kanun değil. Adalet Komisyonunda ben söyledim, bazen iyi niyetle kanunlar da getiriyorsunuz ama iyi niyetinizi gölgeleyecek o kadar çok iş var ki; tartışmıyorsunuz, konuşmuyorsunuz, muhataplarına sormuyorsunuz, sonra komisyonlarda size yaptığınız kanunların Anayasa'ya aykırılıklarını, güncel hayatın dışındaki durumlarını anlatıyoruz. Mesela, bu yaptığınız kanunda "icra başmüdürü" diye tanımlamalarınızın Anayasa'nın 128'inci maddesine aykırı olduğunu anlatmaya çalıştık size. Onun dışında, çifte cezalandırmayla ilgili hüküm koydunuz. Disiplin cezası ve çifte cezalandırmanın Anayasa'nın 2'nci maddesindeki hukuk devletine aykırı olduğunu, Anayasa'nın 90'ıncı maddesindeki uluslararası anlaşmalara uyma zorunluluğuna aykırı olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Ek 7 No.lu Protokol'ün 4'üncü maddesine aykırı olduğunu anlattık, anlattık, anlattık. Mesela, ben yarım saat konuştum, sonra üstüne bir yarım saat daha konuştum Komisyonda, hançeremi yırttım ama siz tam bir totalist parti görüntüsü veriyorsunuz artık. Arkanızda irade yok, güç yok, dediğim dedik, çaldığım düdük yapmaya çalışıyorsunuz, yok artık öyle düdük, yok!

Sizinle burada hukuku konuşacağız, yapmadıklarınızı konuşacağız. Mesela, Başak Cengiz'i konuştu, rahmetli kızımızı konuştu kardeşim burada. Size soracağım bu ikiyüzlülüğü. Öyle timsah gözyaşlarıyla beraber, Türkiye toplumunun önünde nasıl geçiştiriyorsunuz? On ay içerisinde, bu ülkede 290 kadın erkekler tarafından öldürüldü, yüzünüz kızarmıyor mu? İstanbul Sözleşmesi'nden imza çektiniz, yüzünüz kızarmıyor mu? Hangi yüzle beraber gidip ağlaşıyorsunuz etrafta?

Bakın, size İngiliz şairin madencilerle ilgili bir şiirini okuyayım da durumunuzu anlayın:

"Ve birkaç gün sonra bütün bu cesetler hep birlikte gömülecekler büyük bir çukura.

Sevgilerini ve üzüntülerini gönderecek başefendi hazretleri.

O milletvekilleri de orada olacak,

Hani şu bilinen kişiler, görünecek çok kederliymişler gibi,

Bu akşam kadınlar maden ocağının başında bekleşe dursun

Tanrı bile görmüyor, Tanrı bile,

İkiyüzlülüğünü ve utancını bu oyunun."

Budur durumunuz. İkiyüzlüsünüz kadın konusunda. Sakın çıkıp konuşmayın burada! Kadınları evlerine mahkûm ettiniz. Bu ülkede kadınların dörtte 3'ü evine mahkûm edilmiş durumda. Kadın istihdam oranı yüzde 26, yüzde 27'lerde. O da sizin o palavracı TÜİK'inizin rakamları; doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama verdiği rakam bu.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekiliyorsunuz, anladım da, dinimizin de birtakım verileri var bu konuyla ilgili. Mesela Veda Hutbesi var, mesela Medine Vesikası var. Orada, Medine Vesikası'nda bir hukuku tarif ediyor: "Güçlünün değil, haklının ve hukukun yanında olun." diyor Medine Vesikası'nda. Veda Hutbesi'nde "Tüm insanlar eşittir, erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere hakları vardır." diyor. Burada erkek parmaklarınızla beraber bu ülkeyi idare etmeye çalışıyorsunuz.

Başka bir yerden bakalım. Bir dünya hukuksuzluk var dedim. Bir dünya hukuksuzluğu beraber yaşıyoruz. Berfo anayı hatırladınız mı? Berfo ananın oğlunun dosyasını kapattınız. Sayın Cumhurbaşkanı söz vermişti; ölüsünü ya da dirisini, sorumlusunu bulacağına söz vermişti. Berfo ananın şu sözlerini ben size hatırlatayım, belki vicdanınıza biraz dönme fırsatı bulursunuz. "Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi." Otuz üç yıl boyunca çocuğunun kemiklerini bekleyen Berfo anaya bunu çok gördünüz ve o dosyayı kapattınız.

Siz hukuktan konuşuyorsunuz karşımızda, öyle mi? Roboski katliamını hatırladınız mı?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Roboski neresi?

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - On yıl, on yıldır devam eden bir süreçte henüz doğru düzgün yargılanan kimse yok, ortada bir sonuç yok. İnsanlar ölmüş, devletin biraz kendisine çekidüzen vermesi gerekirken bu olaydan dolayı, sorumluyu bulup çıkarmaksızın geçiştiriyor.

Askerî okul öğrencilerini içeride tutuyorsunuz. Garibanları buldunuz, "Vurun abalıya!" diye bütün sorumluluğu masum çocukların üzerine yıktınız. O melun örgütün finansörünü uçakta gezdiriyorsunuz, kurduğunuz bir kurumun yönetim kuruluna oturttunuz; askerî okuldaki masum çocuklar otuz yıl hüküm giymiş, dosyalarına bakacak kadar yüreği olan milletvekili hukukçular varsa gelsinler, beraber bakalım, desinler ki: "Bu hükümler haklıdır."

KHK'lilere sivil ölüm yaşatıyorsunuz. Hiç yargılanmamış, idari bir kararla beraber görevinden edilmiş insanlar var. Hukukçu kardeşlerim, soruyorum size: Siz hukukçuysanız buna nasıl "kabul" diyebiliyorsunuz? Nasıl diyebiliyorsunuz? Bu Anayasa'nın 125'inci maddesinde yazmıyor mu "İdarenin bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine tabidir." diye? Araya bir komisyon koyuyorsunuz, insanların hak aramasını güçlendirdiniz, hatta beraat kararıyla beraber gelen insanları da işine başlatmıyorsunuz, takipsizlik kararı olanları işine başlatmıyorsunuz.

Bu koltuklarda ne güzel böyle rahat oturuyorsunuz ya! Ne güzel, vicdanınız rahat! Bu kadar insan mağdur, bu kadar insan hukuksuzlukla karşı karşıya; İcra ve İflas Kanunu'nda iki değişikliği "reform" diye yutturacaksınız bu millete. Üstelik, kendi getirdiğiniz İnsan Hakları Eylem Planı'nı bu işlerin üzerine koyarsanız, daha bir tanesini bile yapmadınız, sadece ihlal yapıyorsunuz. Siz burada bize hukuk anlatacaksınız, öyle mi?

Gazetecilere binlerce yıllık cezalar vereceksiniz neredeyse ve medya kuruluşlarını parayla cezalandırarak susturuyorsunuz; yandaşınız, yöredaşınız medya kuruluşları da bu millete nefret tohumlarını ekerken onların dosyalarını sümen altı ediyorsunuz "RTÜK" diye bir tetikçi kurumunuz kanalıyla. Birileri döner, sorar "Bu işler niye doğru yapılmadı?" diye. Bir yürekli adam çıkar, o bürokratlara çağrı yapar "Adam olun! Yaptığınız ve yapmadığınız her şey hukuk karşısında bir sorumluluk oluşturur." der. İyi dinleyin buraları, iyi dinleyin.

Korgan Kaymakamını görevden aldınız, sorulan soruları takip ettiniz mi? Bu ülkede idari olarak bir valinin yarattığı utancı takip ettiniz mi? Milletvekillerini nasıl çağırdınız? "Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanlığından Türk Bayrağı aldınız mı?" diye soruyor vali. Helal olsun aldıysa, helal olsun, anasının ak sütü gibi helal olsun! Türk Bayrağı alınan... Bunu nasıl soruyorsunuz, nasıl soruyorsunuz? O kardeşimizin hakkını ya kısa sürede teslim edeceksiniz ya da bu haksızlıkların gün gelecek hesabı sorulacak; unutmayın, unutmayın! (CHP sıralarından alkışlar)

Adalet kuru bir laf değildir, adalet aslında ekonomik bir meseledir. Çıktı birisi, her şeyi biliyor! Daha dolar geçen hafta 9,5 lirayken, bugün 10,5 lira oldu. Daha ne kadar bedel ödettireceksiniz bu ülkeye ya?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın efendim.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Hiç mi içinizde ekonomiyi bilen bir adam yok? Nasıl bir grupsunuz? Niye uyarmıyorsunuz? Bu memleket nereye götürülüyor? Bu bedeli kim ödüyor, zamların bedelini kim ödüyor? Yoksulluk kime ait yazılıyor? Yolsuzlukların bedelini kim ödüyor? 128 milyar doların eritildiği tarihte dolar kuru 6 liraydı, şimdi 11 lira oldu; 650 milyar lira bu ülkenin hazinesine fatura ettiniz. Duymadınız, görmediniz, öyle mi? Kim yapıyorsa bunu, çıkın biraz sesinizi yükseltin. Bu Mecliste son dakikalarınızı yaşıyorsunuz. Bir daha gelirsiniz, gelmezsiniz; kaçınız gelir, kaçınız gelmez, bilmiyorum. Biraz yürekli olun, biraz milletten yana olun; bu vurguna, bu soyguna, bu fütursuzluğa bizimle beraber "Dur!" deyin, yazık oluyor bu ülkeye, frensiz bir kamyon gidiyor. Şunu da bilin biz buna rastgele...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha verebilir misiniz?

BAŞKAN - Verdim efendim.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Görmedim, tekrar edebilir misiniz rica etsem? Çok özür diliyorum, farkına varmadım; lütfederseniz...

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

TURAN AYDOĞAN (Devamla) - Buradan halkımıza sesleniyorum: Asla bir beisle yaşamasınlar. Bu reklam arası sizdiniz işte, biraz uzun sürdünüz; yirmi yıl. Yirmi yıllık reklam arasısınız, yirmi yıllık bir garip filmsiniz ama bizim umudumuz bitmez çünkü geliyor gelmekte olan, haberiniz olsun, geliyor gelmekte olan ve unutmayın...

Bakın, Edip Cansever'in güzel bir şiiri var, onu okuyayım size: "Nedensiz bir çocuk ağlaması bile/ Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır."

Bugün üzerinde tepindiğiniz Türkiye'nin varlıkları, yarın bizim kuracağımız müreffeh, hukuka dayalı, herkesin birbirine saygılı olduğu, barıştığı, yüzleştiği, helalleştiği Türkiye olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)