| Konu: | İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 23.11.2021 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 285 sıra sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 24'üncü maddesi hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Biz olumlu olan düzenlemeleri destekliyoruz. Bu teklifte özellikle Anayasa'ya ve kamu yararına aykırı olan 1; 40 ve 44'üncü maddelere ilişkin muhalefet şerhlerimiz var diğerlerinde olduğu gibi ama genel olarak "Olumlu." diyoruz çünkü biz olumlu olanı destekliyoruz. Aslında biz öneriyoruz, hazırlıyoruz; öneriyoruz, muhalefet etmiyoruz ancak doğruları söylemek de bu vesileyle bizim anayasal yükümlülüğümüzdür.
Bu açıdan ne rastlantıdır ki "beşinci yargı paketi" olarak adlandırılan bu yasa önerisinin görüşüldüğü sırada Türkiye'de ekonomik kurtuluş seferberliği ilan ediliyor. Hukuk ve iktisat arasındaki ilişki dikkate alındığı zaman, altyapı-üstyapı ilişkisi tamamen tersine çevrilmiş durumda çünkü ne hukuk bilimine saygı ne de iktisat bilimine saygı duyulmadığı için, yürürlükteki Anayasa'ya bile saygı duyulmadığı için Türkiye, iktisadi bakımdan bir seferberliği gerekli kılacak şekilde en üst düzeyde telaffuz edilebiliyor.
Şimdi, burada, bu öneri, beşinci yargı paketi olarak gündeme geldi. Acaba, bu bir reform paketi midir? Anayasa'mıza göre değil, kendilerinin hazırladığı yani birinci partinin hazırladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı'na göre çok geride kalan ve gerçekten hiçbir biçimde "yargı reformu" olarak nitelenemeyecek bir belge. Niçin nitelenemiyor, neden nitelenemiyor? Aslında yapılan düzenleme metni ve uygulama bunu gösteriyor. Peki, uygulamadan ne kastediyoruz? Uygulamadan, öncelikle, yürürlükte olan Anayasa'ya ve yasalara uyma gereğini kastediyoruz. Uyulmadığı sürece bu paketler içerik olarak da göstermelik kalır, samimiyet olarak da göstermelik kalır. Uyulmuyor çünkü mahkeme kararlarına meydan okunuyor. Uyulmuyor, bunun ötesinde, parti grup toplantılarında ikinci parti liderine yapılan linç girişimleri gösterilebiliyor, suça azmettirici sahneler ortaya konulabiliyor. Bu kürsüden Anayasa Komisyonu Başkan Vekili "Anayasa Mahkemesi kararları memurlar için geçerli değildir." diyebiliyor, herhâlde "Kelebekler için geçerlidir." demek istiyor. Demek ki burada Anayasa Mahkemesi kararlarına "Hayır." deniyor "Ceza mahkemesi kararlarına uymayabiliriz." deniyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına meydan okunabiliyor. Böyle bir ortamda çok ideal bir yasa, düzenleme yapılsa bile bunun bir inandırıcılığı veya etkililiği olamaz.
Demokratik hukuk devletinin asgari gerekleri için üç ön koşul bulunmaktadır. Birincisi, Anayasa'nın üstünlüğü ilkesine saygıdır. İkincisi, parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütmenin Türkiye'yi giderek felakete sürüklediğinin ortaklaşa olarak kabul edilmesidir. Üçüncüsü Anayasa'nın demokratik hukuk devletine aykırı hükümlerinden arındırılmasıdır. Bunun için, önce hükûmete ihtiyacımız var; sonra, hesap verebilir bir hükûmete ihtiyacımız var; daha sonra, görev, yetki ve sorumluluk ilkelerinin Anayasa'da kabul edilmesi, anayasal denge ve denetim düzeneklerinin konulması... Çünkü bunlar olmadan, tıpkı şimdi olduğu gibi, yargı bağımsızlığı Anayasa'da yazsa da bunlar geçerli olmaz, bunlara saygı duyulamaz, bugün olduğu üzere.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, bütün yetkilerin bir kişide toplandığı bir sistem Türkiye'de ve dünyada anayasa hukuku ve siyaset bilimi tarihinin gösterdiği gelişmelere ters düşmektedir. Bunun gerekleri; paylaşmaktır, yetkileri paylaşmaktır, demokratik siyasal rejim ve demokratik siyasal sistem gereği kurumlar, kurallar ve değerler bütününü bilimsel yaklaşım temelinde yeniden ihdas etmektir. Eğer bunu yapamaz isek iktisadi kurtuluşa gitmek mümkün değildir. Hukuki kurtuluş olmadan iktisadi kurtuluş mümkün değildir. Hangi rejim olarak adlandırılırsa adlandırılsın, dünyada hiçbir biçimde bütün yetkilerin bir kişide toplandığı bir demokratik siyasal rejim mevcut değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İmran Kılıç önünde de saygıyla eğiliyorum, nur içinde yatsın. (CHP sıralarından alkışlar)