| Konu: | İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 24.11.2021 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Türkiye'de yaklaşık 23 milyon çocuk olmasına rağmen çocukların sorunları maalesef görmezlikten geliniyor. Bütünlüklü bir çocuk politikası yok. Türkiye'nin çocuk karnesi içerisinde, çocuk istismarı, kız çocuklarına uygulanan ayrımcılık ve şiddet, çocuk işçiliği, mülteci çocuklar, engelli çocuklar, cezaevindeki çocuklar, savaş ve fiziksel şiddet kıskacındaki çocuklar, ana dilde eğitim almayan ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılan çocuklar, sosyal ve ekonomik durumları nedeniyle yoksulluğun sınırında yaşayan çocuklar var. Milyonlarca çocuk, ücretsiz aile işçisi, tarım işçisi ya da ucuz iş gücü olarak piyasada ağır sömürüye maruz kalıyor. Özellikle kız çocukları ise eğitim haklarından mahrumlar. Eğitim, sağlık, beslenme, barınma gibi temel haklara erişim oranlarında ciddi azalmalar, sorunlar yaşanıyor. İHD'nin 2018 raporuna göre, 2002'den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı, 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15.937.
Türkiye'de çalışan çocuk sayısı 2 milyon civarında. Çalışmaya zorlanan çocukların en temel hakları olan sağlık ve eğitim hakları ellerinden alınıyor, daha da önemlisi yaşam hakları dahi ellerinden alınıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre, 2013'ten 2021'in Mayıs ayına kadar en az 513 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Çocuklar, sadece çalıştırılırken yaşamlarını yitirmiyor, sokaklarda oynarken panzerler tarafından da öldürülüyor. 2008-2021 yılları arasında zırhlı araç çarpması sonucu en az 20 çocuk öldürüldü, 21'i ise yaralandı. Öte yandan "istihdama teşvik programları" adı altında iş yerlerinde 1,5 milyonun üzerindeki stajyer öğrenci "mesleki eğitim ve çıraklık" yasal kılıfı adı altında işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinden ve sosyal güvenlikten yoksun bir şekilde çoğu zaman yetişkinlerle aynı iş yaptırılarak çalışmaya mecbur bırakılıyor. Engelli çocukların eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakları görmezden geliniyor. Mülteci çocuklar ise kötü çevre koşullarında, beslenme ve temel ihtiyaçları dahi karşılanmadan yaşamak zorunda bırakılıyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi temelinde demokratik, eşit ve özgürlükçü politikaların üretilmesi gerekiyor. Sadece kendi çocuklarınızı düşünmekten vazgeçip bu ülkede yaşayan milyonlarca çocuğu da görmeniz gerekiyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne konulan çekincelerin kaldırılması, tüm çocukların parasız, nitelikli, laik, bilimsel, kendi ana dilinde kamusal eğitim alabilmesinin koşullarının yaratılması gerekiyor. Çocukların işçilik yapmak zorunda olmadığı bir ülke yaratmak gerekiyor. Her engel grubundaki çocuğun engel durumuna uygun bakım, eğitim ve rehabilitasyon olanaklarından faydalanabilmesi gerekiyor ve en önemlisi de çocuk haklarını koruyan çocuk bakanlığının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Tabii, tüm bunların yapılabilmesi için bu iktidarın önceliği çocuklara vermesi gerekiyor, erkeklere değil.
Şimdi, bu kanun teklifinin 33'üncü maddesine baktığımızda ne deniyor? Eğer çocukla kişisel ilişki kurulmasına engel oluşturulursa çocuğun velayetinin değiştirilmesinden bahsediyor. Geçen sefer de söylemiştim, oranlar şöyle: Genellikle boşanma davası sonucunda velayet yüzde 80'e yakın oranda annede kalıyor. Aslında siz bu düzenlemeyle, sanki eşitler arası bir ilişki varmış gibi ne demiş oluyorsunuz? "Çocukların velayetini kadınlardan alacağız, erkeklere vereceğiz." demiş oluyorsunuz ve bunu yaparken de "Kadının nasıl bir tehdit altında olduğunu, çocukların nasıl bir tehdit altında olduğunu, acaba yaşam güvencelerinin olup olmadığını, hangi tür sorunlarla karşı karşıya kaldığını da umursamayacağız, önemsemeyeceğiz." diyorsunuz.
Şimdi, biz şunu çok iyi biliyoruz ki kadına şiddet uygulayan erkeklerin ağırlıklı bir kesimi çocuklara da şiddet uyguluyor. Boşanma davalarının çoğunda, ilk başta görünmez kılınsa da, aslında dava süreciyle birlikte genelde erkek şiddetinin varlığı da ortaya çıkar ve erkek şiddetinin olduğu her yerde çocuklar ya psikolojik olarak ya da fiziksel olarak erkekler tarafından araçsallaştırılır, kadına baskı uygulamak üzere çocuklar üzerinden tehdit edilir; hatta daha sonrasında çocukları kaçırmakla, anneye göstermemekle tehdit edilerek kadına istemediği şeyleri, rıza dışı olan şeyleri kabul ettirmeye çalışır. Şimdi siz bunu yaptığınızda aslında ne yapacaksınız? Erkek gidecek, şikâyet edecek "Çocukla kişisel ilişki kurmamı engelliyor." diye çeşitli bahanelerle velayeti almaya çalışacaksınız ve tabii ki erkekler de bunu kullanacaklar, "Seni şikâyet ederim, çocuğun velayetini senden alırım, dolayısıyla benim isteklerime boyun eğeceksin." diyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Dolayısıyla erkeklerin isteklerine boyun eğmesini kolaylaştıracak bir zemin sunacaksınız. Bundan önce boşanma süreçlerinde zaten bu yaşanıyordu, zaten erkekler çocukları araçsallaştırarak kadınlar üzerinde bir tehdit oluşturuyordu, bir pazarlık aracı hâline getiriyordu; bugünkü düzenlemenizle boşandıktan sonra da aynı araçsallaştırmayı, aynı tehditleri yapabilmesinin önünü açıyorsunuz. Burada gözetilen çocukların üstün yararı değil çünkü çocukların üstün yararı anne babanın davranışları üzerinden şekillenmez; çocuğun hakları, çocuğun geleceği, çocuk için iyi olanın ne olduğunun tespiti ancak toplamın üzerinden karar verilebilir. Velayetin ya da kişisel ilişkilerin kurulup kurulmaması değildir kriter olan, çocuğun üstün yararıdır; biraz da buradan bakın. (HDP sıralarından alkışlar)