| Konu: | İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 24.11.2021 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Öncelikle, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yaklaşırken bütün kadın arkadaşlarımı, özgürlük mücadelesinde olan bütün kadın arkadaşlarımı, sokakları, meydanları terk etmeyen kadın mücadelesini, feminist mücadeleyi buradan selamlamak istiyorum. Erkek şiddetine, erkek devlet şiddetine karşı mücadelemiz sürüyor. Homofobiye, transfobiye karşı, alanlarda olacağız. Mirabal kardeşlerden Deniz Poyraz'a, katledilen tüm kadınlar için meydanları, alanları terk etmeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkmaya "Bizimdir, bizim kazanımımızdır, asla geri verdirmiyoruz." demeye devam edeceğiz. Tekrar tüm kadın arkadaşlarımı selamlayarak devam etmek istiyorum.
Şimdi, yasa, 40'ıncı madde ve devamı için ne diyor? Çocuk teslimine ilişkin eğer çocukla kişisel ilişki kurulması yerine getirilmezse cezai müeyyideden bahsediyor, disiplin hapsinden bahsediyor yani bir kere "Başka bir suç oluştursa dahi, bilfiil suç teşkil etse dahi ayrıyeten disiplin hapsiyle cezalandıracağım." diyor. Öncelikle, bu, Anayasa'ya aykırı bir düzenleme. Bu açıdan, kabul edilebilir değil ama en önemli yanı, aslında yine dönüyor dolaşıyor kadınları cezalandırıyor.
Biraz önce de söylemiştik, çocuk velayeti ağırlıklı olarak kadınlarda; niye kadınlarda olduğunu da söyleyelim. Hani böyle "Hâkimler, mahkemeler çok iyi niyetli, velayeti hep kadınlara veriyor." diye anlatıyorsunuz ama öyle değil çünkü bu erkek egemen anlayış, patriarkal anlayış çocuk bakımının, ev işlerinin, bakım hizmetlerinin kadınların görevi olduğunu varsayıyor ve bu nedenle de çocukların velayetini kadınlara veriyor yani kadınları düşündüklerinden falan vermiyor.
Şimdi, bu düzenlemeyle ne olacak? Kadınlar haklı gerekçelerle çocukla kişisel ilişki kurulmasına karşı çıktıklarında ya da çocuk gitmek istemediğinde, aslında babayla arasındaki sorunlar nedeniyle gitmek istemediğinde dönecek dolaşacak yine kadınları cezalandıracaksınız. Erkek egemen anlayışınız ne hikmetse dönüyor dolaşıyor hep kadınlar aleyhine yasa çıkarmak üzerine çalışıyor, nedense erkek şiddetine yönelik ya da erkeklerin kadınların haklarını yok sayan düzenlemelere ilişkin bir yasa çıkarmayı düşünmüyor; çok ilginç.
Yine, yasal düzenlemede erkekleri düşünmüşsünüz. "Harçları kaldıralım." demişsiniz. İyi, güzel de kadınlar nafaka hakkını zar zor elde edebiliyor, yıllarca süren mahkemeler sonucunda bir nafaka hakkı elde edebiliyor ama tahsil edemiyor. Peki, bu tahsil edebilmeye dair sizin bir düzenlemeniz var mı, buna dair bir çözümünüz var mı? O da yok. Kadınlar alsın ya da almasın, hiç önemli değil; bunu nasıl karşılayacaklar, hayatlarını nasıl geçindirecekler? Acaba çocuğun nafakasını da ödemeyen erkekten bu nafakayı nasıl tahsil edilebilir? Buna dair de hiçbir çözümünüz yok. Zira siz zaten erkekleri koruyan, erkeklerin çıkarına, erkeklerin yararına düzenlemeler yapmayı asıl olarak belirlemişsiniz çünkü sizin için önemli olan; kutsal aile; aman aile dağılmasın da kadınlar burada ne oluyormuş, çocuklar burada ne oluyormuş, bunun bir önemi yok. O nedenle, bu yasal düzenlemenin tamamı aslında -"çocukların üstün yararı" diye başlık atsanız da- erkekleri korumak üzere çıkarılmış bir yasa. Ne kadınları ne çocukları korumaya yönelik bir düzenlemeniz var. Kadınları koruyacak bir mekanizma da varmış gibi olan kısmi mekanizmayı da ortadan kaldırıyorsunuz. Polis eşliğinde çocukla kişisel ilişki kurulmayı da ortadan kaldırdığınızda aslında kadınların da çocukların da can güvenliğini ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
Şimdi, bütün bunlar yaşanırken bir yandan da ülkede yoksulluk çok derinleşmiş durumda. Ekonomik kriz ciddi anlamda yoksulları vuruyor çünkü sermayeden yana siyasetiniz asıl olarak emekçileri, kadınları, çocukları etkiliyor ve yoksullaşma çok derin bir hâl almış durumda. Gençlerin umudu kalmamış. Üniversite mezunu olmak artık bu ülkede hiçbir şey ifade etmiyor. Çoğunluğun umudu... "Yurt dışına gidip belki bir çözüm bulabilir miyim?" diye bakıyor gençler. Açlık sınırında yaşayan yüzde 20 nüfus oluşmuş. "Yoksulluk" demiyorum bakın, yoksulluğu geçtim artık, açlık sınırında yaşayanlardan bahsediyorum. İnsanlar bulabildikleri tüm kanallardan yardım çığlığı atıyor. Sosyal medyadan yapıyor, habere, basına geçmeye çalışıyor "Açım." diyor "Açım." diyor "Bana bir çözüm bulun." diyor ama sizin bunları da duymaya niyetiniz yok.
Artık zamları takip edemez olduk. Her gün ne zam geliyor, neye zam geldi, kimse takip edemiyor, zira takip etmenin anlamı yok çünkü zaten satın alabilecek para kalmadı. Esnaf battı, çiftçi battı, asgari geçim kaynaklarından bile toplum yoksun. Şimdi, bütün bu açlıkla, sefaletle karşı karşıyayken doğal olarak insanlar demokratik haklarını kullanıyorlar. Çanakkale'de, İstanbul'da, Beylikdüzü'nde, Kadıköy'de, Mersin'de, Hatay'da, Antalya'da, Adana'da, İzmir'de, Samsun'da yani Türkiye'nin dört bir yanında insanlar "Geçinemiyoruz." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - "Bu geçinememe hâlinden Hükûmet sorumludur." diyor. "Hükûmet istifa." diyor. Yani ne diyor? En demokratik hakkını kullanıyor. "Hükûmet istifa." demek, demokratik hakkını kullanarak açıklamalar yapmak en olağan durum ama nerede? Demokratik bir ülkede tabii ki. Şimdi, demokrasiden nasibini almamış, demokratik anlayışa sahip olmayan bir iktidar olduğunda buna cevabı nasıl veriyor? Hemen polis müdahalesiyle, gözaltıyla veriyor. Kadıköy'de 50'ye yakın gözaltı var, Beylikdüzü'nde gözaltılar var ve başka şehirlerde gözaltılar var. Oysaki biz demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık, eğer toplum bu taleple sokağa çıkıyor olsaydı, Hükûmetin istifa etmesi gerekirdi ama demokrasinin kırıntısı olmayınca maalesef polis şiddetiyle, devlet şiddetiyle karşı karşıya kalınıyor. Buradan da bir kez daha söyleyelim: Hükûmet istifa! (HDP sıralarından alkışlar)