| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 06.12.2021 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmelerine başlamış bulunuyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun düşünce ve kanaatlerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken aziz vatanımızı bizlere emanet eden atalarımızı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, vatanı uğruna toprağa düşen bütün kahraman şehitlerimizi, partimizin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş'i rahmet ve minnetle anıyorum.
Salgında, yangında, deprem ve sel felaketlerinde, muhtelif kazalarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Terörle mücadelede destan yazan güvenlik güçlerimizi tebrik ediyor, her birini Allah'a emanet ediyoruz.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; bütçe, devletin bir yıllık gelir ve gider tahminlerini gösteren ve uygulanmasına izin veren bir kanun. Bütçe, aynı zamanda Parlamento aracılığıyla millet adına hükûmeti denetleme aracıdır. Bu nedenle bütçe, toplumsal gerçekleri kavramalı "Dik baş, tok karın, mutlu yarın." parolasıyla Türk milletinin beklentilerine ışık tutmalıdır. On iki gün sürecek bütçe görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletin parasının hangi hizmetlere ne kadar harcanacağını değerlendireceğiz. Esnafımızın, çiftçimizin, işçimizin, memurumuzun, sanayicimizin, emeklimizin gençlerimizin, velhasıl bütün sosyal kesimlerin beklentilerini gözeteceğiz. Dünya ve ülke gündemini akıl ve vicdan terazisinde "dün, bugün, yarın" perspektifiyle ele alacağız. Bütçe görüşmelerini sabırla ve dikkatle takip ederek demokratik olgunlukla, objektif ve gerçekçi değerlendirmelerle düşüncelerimizi paylaşacağız.
Sayın milletvekilleri, Cumhur İttifakı, Türkiye ve Türk milleti paydasında kurulan bir siyasi erdem ittifakıdır. Bir sistem ittifakı olan Cumhur İttifakı, beş buçuk yılını başarıyla geride bırakmıştır. Üç buçuk yılını tamamlayan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle parlamenter sistemdeki siyasi istikrarsızlıklara son verilmiş, darbe ve vesayet müdahaleleri tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yönetimde istikrar, temsilde adalet, güçlü yasama, güçlü yürütme, demokratik uzlaşma, siyasi istikrar, denge ve denetim mekanizmaları üzerine inşa edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle siyasi istikrar sağlanmış ve güçlü yürütme, güçlü Meclis hedefine ulaşılmıştır. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli yüzde 50+1'dir. Yürütmenin yüzde 50+1 gibi yüksek bir nispetle temsil edilmesi, millî iradenin güçlü bir şekilde tahkim edilmesini sağlamıştır. Bu durum, dünyaya emsal teşkil edecek bir demokrasi modelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu anda, 14 parti, 5 grup ve 5 bağımsız milletvekiliyle çoğulculuğa ve temsilde adalete sahiptir. 24 Haziran 2018 Seçimleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi 101'inci yılında daha güçlü, daha fonksiyonel ve daha demokratik bir yapıya kavuşmuştur, seçmen iradesinin Meclise yansıma oranı yüzde 99'u bulmuştur. Yani vatandaşlarımızın verdiği oyların yüzde 99'u Meclisimizde temsil edilmektedir. Yasama ve yürütme ilişkileri netleşmiş, sandıkta yürütme ve yasama ayrı ayrı seçilerek kuvvetler ayrılığı daha belirgin hâle gelmiş ve her iki kuvvet de kendi içinde güçlenmiştir. Bu sistemle denge ve denetim mekanizmaları da güçlenmiştir. Meclis, yürütmeye karşı denetim gücüyle donatılmış; Cumhurbaşkanı, Meclise hesap verebilir hâle getirilmiştir. Öyle bazılarının iddia ettiği gibi, ne tek adam rejimi vardır ne de etkisiz bir Meclis vardır.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bravo!
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Aksine, Meclisimiz, tarihin en etkili ve fonksiyonel yapısına kavuşmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle kaybolan yıllarını telafi etmekte, "büyük ve güçlü ülke Türkiye" hedeflerine emin adımlarla yürümektedir.
Muhterem milletvekilleri, güvenlik, adalet ve refah; bu üç unsur, bağımsız ve güçlü devlet olmanın, esenlik içinde yaşamanın ön koşuludur. Güvenlik olmadan huzur ve esenlik olmaz, adalet tesis edilemez ve refah da olmaz. Bu nedenle, on binlerce insanımızın hayatına mal olan, ülkemizin atılım hamlesine engel teşkil eden, enerjimizi içimize hapsettirmeye çalışan terör Türkiye'nin öncelikli meselelerindendir. Dünyada hiçbir ülke Türkiye kadar terörün ve iş birlikçilerinin hedefi olmamıştır. Aynı zamanda, Türkiye dışında, terörle böylesine etkin ve başarılı mücadele veren bir başka ülke daha yoktur. Sınırlarımız içindeki terör odakları yok edilerek terörle anılan il, ilçe ve köylerimiz huzur beldeleri hâline gelmiştir. 15 Temmuz 2016 sonrasında sınır ötesinde gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı, Pençe-Kaplan Harekâtlarıyla sınır güvenliğimiz teminat altına alınmış, oluşturulmak istenen terör koridoru bertaraf edilmiştir.
Fakat emperyalist odakların ve onların yerli iş birlikçilerinin farklı kisveler altında terörü semirtme çabalarına karşı daima teyakkuz hâlinde olmalıyız. "Eğit-donat-saldır" politikasıyla terör örgütlerini besleyen devletlerin, terör destekçisi kravatlı teröristlerin kimler olduklarını biliyoruz. "Ama"lı, "fakat"lı sözlerle FETÖ'ye ve PKK'ya karşı yürütülen mücadeleyi engellemeye çalışanları da tanıyoruz. Ancak bunların bütün çabaları boşunadır. Türkiye, "ara-bul-yok et" parolasıyla terörün kökünü kazımaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bravo!
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Muhterem milletvekilleri, siyasetin mihenk noktası millet, gündemi ülke, istikameti milletin ve ülkenin esenliğidir. Bu sebeple "Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben." diyoruz. Siyasi motivasyonunu polemiklerden, demagojilerden, yalandan, tahriklerden devşirenler; sırtını yabancı ülkelere, terör örgütlerine, küresel para simsarlarına yaslayanlar pusulasını kaybetmiş bedbahtlardır. Washington, Brüksel ve Kandil merkezli siyaset yürütenler açık bir ihanet içindedirler. "Türkiye'de can ve mal güvenliği yok, yatırım yapılamaz." diyerek küresel simsarlara taşeronluk yapanlar, Türkiye'ye parmak sallamaya tevessül eden büyükelçilerle ağız birliği içindedirler. Bu iş birlikçiler, yabancı elçilerle yaptıkları toplantılarda, yazdıkları mektuplarda yatırımcılara gözdağı vermeye kalkışmış, Türkiye'yi kötülemişlerdir. "İktidar yıkılsın da nasıl yıkılırsa yıkılsın." anlayışıyla hareket eden bu zihniyet, öğretmeni, bürokratı, kurumları, esnafı, çiftçiyi, işçiyi, yargı mensuplarını tehdit ve hakaret ederek kaos oluşturma hevesine düşmüşlerdir. Bunların tek derdi, Türkiye'yi uluslararası arenada sıkıntıya düşürmek ve kaos çıkarmaktır.
Sayın milletvekilleri, dünya önemli bir iklim ve çevre kriziyle karşı karşıyadır. Sanayileşme ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda kaynakların bilinçsizce kullanılması nedeniyle iklim ve çevre krizi tüm insanlığı etkileyen küresel bir sorun hâline gelmiştir. Batı emperyalizmi Sanayi Devrimi'yle birlikte doğa üzerinde tahakküm kurmuş, doğayı bir meta olarak istismar etmiştir. Türk kültürü ve medeniyeti, insanı doğadan, doğayı insandan ayrı görmeyen bir anlayışa sahiptir. Türkiye, medeniyetimizin temel referanslarını çağdaş bir vizyonla yorumlayarak iklim ve çevre politikaları üretmektedir. Bu kapsamda, 14 Temmuzda Ticaret Bakanlığımız tarafından yayımlanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı'nı uluslararası ticaret ve ekonomide meydana gelen yeşil dönüşümlere uyum sağlama açısından önemli görüyoruz. Türkiye'nin yeşil kalkınma hamleleri 7 Ekim 2021'de Meclisimiz tarafından onaylanan Paris İklim Anlaşması'yla ivme kazanmıştır. Türkiye, çevreyi yok etme pahasına büyümeyi amaçlayan bir ekonomi anlayışı yerine, tüm canlıların çevre üzerindeki haklarını gözeten bir anlayış ve iklim krizinin çözümünde öncü bir rol üstlenecektir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, küresel para simsarlarının saldırıları ve dünyayı etkisi altına alan coronavirüs salgını nedeniyle ekonomide çok çetin bir mücadele vermektedir. Küresel para simsarları, kur silahıyla, dış ticaret tehditleriyle, yüksek faiz dayatmasıyla, kasıtlı not indirimleriyle Türkiye'yi defalarca hedef almış ve almaya devam etmektedir. Hatırlanacağı üzere, bazı yabancı devlet başkanları Türkiye ekonomisine yönelik "Türkiye ekonomisini mahvedeceğiz." şeklinde açık tehditler savurdu, 2 Bakanımıza yönelik ambargo uyguladı. Küresel para tetikçileri ve yerli iş birlikçileri ekonomik saldırılara organize bir şekilde devam etmektedir. Bunlar, döviz kurunun ve enflasyonun artmasını amaçlayarak kaos oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Covid-19 salgını nedeniyle son iki yıldır olağanüstü bir dönemden geçmekteyiz. Salgın, dünyada makroekonomik dengeleri ve küresel ticaretin işleyişini ciddi şekilde sarsmıştır. Salgın nedeniyle tüm dünyada bütçe açıkları, borçluluk, işsizlik ve enflasyonda yüksek artışlar meydana gelmiş, gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk artmış, fiyat istikrarı bozulmuştur. Pek çok ülke salgının ekonomik etkilerini hafifletmek için genişletici maliye ve para politikaları uygulamıştır. Dünya ekonomisi aşı çalışmaları ve kısıtlamaların kaldırılmasıyla kısmi bir toparlanmaya girmiştir fakat ekonomik belirsizlikler varlığını korumaktadır. Türkiye, salgın sürecinde zamanında alınan ekonomik ve mali tedbirler sayesinde ekonomik türbülanstan başarıyla çıkarak diğer ülkelerden olumlu yönde ayrışmıştır. Türkiye, salgın koşullarına rağmen 2020 yılında yüzde 1,8 büyümüş, G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen 2'nci ülke olmuştur ve 2021 yılının birinci, ikinci ve üçüncü çeyreğinde de bu büyüme rakamları devam etmiş ve Türkiye üçüncü çeyrekte de G20 ülkeleri arasında 1'inci sırada yer almıştır. Bütün veriler Türkiye'nin, 2021 yılı sonunda, OVP'de öngörülen yüzde 9 büyüme tahmininin üzerinde, yüzde 10 civarında büyüyeceğini göstermektedir. Üçüncü çeyrekteki büyümede düşük faiz, artan yatırım, istihdama bağlı üretim ve ihracat artışının olumlu etkisi açıkça görülmektedir.
Coronavirüs salgını nedeniyle artan küresel belirsizlik ve enflasyon kaynaklı sıkıntıların farkındayız. Türkiye, arz ve maliyet yönlü yüksek enflasyonla karşı karşıyadır. Dolar başta olmak üzere, döviz kuru beklenmedik şekilde artmıştır. Bu nedenle gıda fiyatları başta olmak üzere fahiş fiyat artışları da gözlenmektedir. Vatandaşlarımızın yaşadığı ekonomik sıkıntıları biliyoruz, artan döviz kurlarından kaynaklı şikâyetlerin de farkındayız. Yüksek enflasyon, sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Emtia piyasalarındaki dalgalanmalar, enerji ve ham madde fiyatlarındaki hızlı artış, lojistik ve tedarik zincirlerindeki aksaklıklar sorunlu alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır fakat güçlü sanayi altyapımız, yetişmiş iş gücümüz, yeniliklere hızlı uyum sağlama kapasitemizle aşamayacağımız hiçbir engel yoktur. Enflasyonla mücadele, arz yönlü yaklaşımı da içeren ekonomik tedbirlerle başarılacaktır. Bu doğrultuda, para ve maliye politikaları uyum içinde sürdürülmeli ve enflasyon tek haneye indirilmelidir; indirileceğine de inanıyoruz.
Hükûmet doğru bir ekonomi politikası uygulamaktadır. Mevcut ekonomi politikaları üzerinden polemik yaratmak "Bittik, tükendik, mahvolduk." demek, felaket tellallığından başka bir şey değildir. Devletimiz bu zorlu süreçte bütün imkânlarıyla vatandaşımızın yanındadır. Sanayi yatırımları ve ihracat, rekorlar kırarak artmaktadır. Ekonomik büyümedeki artış, ihracat performansındaki rekor yükseliş, sanayi üretimindeki tırmanış ülkemizin salgından kaynaklı türbülanstan güçlenerek çıktığını göstermektedir. Türkiye, düşük faiz, yüksek yatırım, üretim, istihdam ve ihracat yoluyla büyümeye devam edecektir.
Cari dengede yaşanan iyileşme ülkemizin dış finansman ihtiyacındaki azalmaya ve yapısal cari açığın kapatılmasına önemli katkılar sunmuştur. Cari işlemler dengesinin orta ve uzun vadede kalıcı olarak iyileştirilmesi gerekmektedir. Türkiye, salgının küresel arz ve talep üzerindeki etkilerine rağmen 2021 yılının ilk on ayında cumhuriyet tarihinin en yüksek ihracat rakamlarına ulaşmıştır. On iki aylık ihracatımız ekim ayı itibarıyla 215 milyar doları aşmıştır. Kasım ayına ilişkin öncü veriler ihracatımızın artarak devam ettiğini göstermektedir. İhracat artışındaki bu başarıda ihracat desteklerinin verimli kullanılması, sanayici ve ihracatçılarımızın yoğun talebe kapasite artırımlarıyla karşılık verebilmeleri ve piyasaya kaliteli mal sunmaları, ayrıca rekabetçi fiyatlar ile coğrafi avantajların yerinde kullanılması etkili olmuştur.
Muhterem milletvekilleri, yüksek faizin uzun vadede üretim sistemine hasar vererek ekonomik atılımların önünü keseceği, bu durumun işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığına neden olacağı açıktır. Makroekonomik göstergelerdeki gelişmeler gurur ve umut vericidir ancak bunlara ilaveten enflasyonun kaynağı doğru tespit edilerek Türkiye faiz yükünden mutlaka kurtulmalıdır. Yüksek faizden kademeli şekilde vazgeçilerek yatırım, üretim ve istihdamın artırılması ve ithalatta bağımlılığın azaltılması temel politikamız olmalıdır. Yüksek oranlı ve istikrarlı büyümenin sağlanmasında finansmanın sürdürülebilir ve sağlam kaynaklardan temin edilmesi elzemdir. Türkiye gibi birçok yükselen piyasa ekonomisinin üretim yapısının temelinde yatan ana sorun, üretimde kullanılan ham madde ve girdiyle birlikte makine, teçhizat ve enerjideki ithal bağımlılığıdır. Dış kaynaklara olan bağımlılığın azaltılması ve kaynakların gelir artırıcı, istihdam sağlayıcı ve verimlilik potansiyeli yüksek alanlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Üretim, ihracat ve inovasyon öncülüğünde büyüme süreci devam ettirilmelidir. Güçlü sanayi altyapımız, yetişmiş iş gücümüz, yeniliklere uyum sağlama kabiliyetimiz buna müsaittir. Kaynak dağılımında adalet ve etkinlik, hizmet üretiminde verimlilik artırılmalıdır. Bu kapsamda, yatırımcılara ve müteşebbislere yönelik vergi indirimi ve kolaylığı sağlayan programlar hayata geçirilmelidir. Türkiye, katma değerli ve ileri teknolojili üretimde küresel bir üs hâline getirilmelidir.
Muhterem milletvekilleri, sadece dolar kuru ve faiz üzerinden değerlendirmeler yaparak ekonominin battığını iddia etmek yalandır, kara propagandadır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bazı odaklar döviz kurundaki, ekonomik gerçeklerle bağdaşmayan, suni dalgalanmaları istismar etmektedirler, âdeta zil takıp oynamaktadırlar; zil takıp oynayanlar, dış güçlerin uzantısı iç güçlerdir. Bu odaklar kur, faiz ve fiyatlar genel düzeyindeki dengesizlikler üzerinden manipülasyon üreterek vatandaşlarımızı karamsarlığa, umutsuzluğa ve sokakların kör karanlığına çekmeye çalışmaktadırlar. Ekonomideki ihracat, istihdam ve üretim verileri gayet iyiyken, piyasalardan olumlu veriler gelirken ne oldu da dolar bir anda 13 TL'ye yükseldi; hangi dağda kurt öldü de haberimiz olmadı? Millî çıkarlarımıza sahip çıkmanın bedelini suni döviz artışıyla ödetmeye çalışıyorlar, terörle mücadelemizin rövanşını kur üzerinden almaya çalışıyorlar. Faiz lobilerinin döviz operasyonları, sinsice faiz kulisi yapan IMF'ci odakların kaos yaratma hayali boşunadır. Doların yükselmesi tamamen psikolojik algı operasyonları neticesinde oluşmuştur ve bir kriz ortamı da, bu kadar saydığımız olumlu veriler varken böyle bir ortam da yoktur. Sanayi ve tarımda üretim devam etmekte, ticaret işlemektedir. Hiçbir fabrika işçi çıkarmamıştır, aksine, istihdam artmaya devam etmektedir. Türkiye, binlerce yıllık devlet ve medeniyet birikimini çağdaş politik bir vizyona kavuşturmuş bölgesel ve küresel bir aktördür. Türkiye kendi gündemine hâkimdir. Türkiye, millî ekonomisini mutlaka inşa edecek, küresel ekonomiye insanı merkeze alan bir model sunacaktır. Sömürgeci ve emperyalist Batı paradigması çökmüştür. Yeni yüzyıla Türkiye'nin adil ve hakkaniyetli nizam felsefesi mührünü vuracaktır. Türkiye küresel sermaye tetikçilerine ve para baronlarına teslim olmayacaktır. Türkiye, döviz sabotajlarına, hayat pahalılığına da asla boyun eğmeyecektir. Bizimle yani Türkiye'yle artık emir komutalı hiyerarşik ilişki kuramayacaksınız. Bize biçtiğiniz rolleri, hapsetmeye çalıştığınız blokları reddediyoruz. Hiçbir ülkenin hakkında, hukukunda, toprağında gözümüz yoktur ancak hakkımızı yedirmeyiz, hukukumuzu da çiğnetmeyiz ve asla boyun eğmeyeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletinin refahı ve esenliği için atılacak her adıma katkı ve destek vereceğiz.
Muhterem milletvekilleri, salgının üretime ve iş gücü piyasasına doğrudan olumsuz etkileri olmuştur. 2021 yılında birçok ülkede üretim ve istihdam açığı devam etmektedir. Oysa Türkiye'de alınan tedbirlerin etkisiyle üretim ve istihdam 2020 yılının ikinci yarısından itibaren önemli ölçüde artmıştır. Türkiye 2021 Ocak-Eylül döneminde 2,2 milyon istihdam artışıyla salgın öncesi dönemin üstüne çıkmıştır. Salgının başından bu yana imalat sektöründeki kayıtlı istihdamın sayısı 4 milyon 700 bini geçmiştir ancak sanayi işletmeleri, KOBİ'ler ve esnafımız yeterli kalifiye ve ara eleman; çırak, kalfa ve usta bulamadıklarından şikâyet etmektedirler.
Sayın milletvekilleri, ekonomide ve sosyal alanda ülkemizin yapısal sorunlarının çözümü için mesleki eğitimin teşvik edilmesi, yaygınlaştırılması ve özendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mesleki eğitimi ülkemizin geleceği bakımından stratejik önemde görüyoruz. Şu anda 19 milyon evladımız ilk ve ortaöğretimde, 8 milyon gencimiz yükseköğretimde öğrenim görmektedir. 84 milyonluk nüfusumuz içinde eğitim öğretim gören 27 milyon gencimiz ülkemizin dinamizmi ve enerjisi bakımından ne büyük bir değer, ne büyük bir nimet, ne büyük bir potansiyeldir. Bu gençlerimiz yakın gelecekte iş ve istikbal beklemektedirler. Gençlerimizin daha küçük yaşlardan itibaren meslek edinerek eğitim almaları, yetişmeleri Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasına çok büyük ivme kazandıracaktır. Türkiye mesleki eğitim sayesinde yakın gelecekte mesleksiz ve genç işsizler ordusu olma tehlikesinden kurtulacaktır. 11 Ekim 2021'de Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın Mesleki Eğitimde 1000 Okul Projesi ve 50 AR-GE açılış merkezinin töreninde mesleki eğitim konusunda yaptığı açıklamaları ve verdiği müjdeleri önemli görüyoruz. Bu önemli atılımlar nedeniyle de Millî Eğitim Bakanlığımızı ve Sayın Cumhurbaşkanımızı tebrik ediyorum.
Üreten ülke Türkiye, güçlü sanayi, güçlü ekonomi hedeflerine ulaşmak ve iş arayan değil, işte aranan nesil yetiştirmek için mesleki eğitim konusunda atılması gereken adımlar hakkında da bazı düşünce ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Mesleki eğitimin teşvik edilmesine, yaygınlaştırılmasına ve özendirilmesine yönelik çalışmalar âdeta bir millî seferberlik hâlinde yürütülmelidir. Mesleki eğitimde okul temelli ve iş yeri temelli modeller birleştirilerek ikili eğitim modeli oluşturulmalıdır. Mesleki eğitim veren okulların sayısı artırılmalı ve kalitesi yükseltilmelidir. Teknolojiyle iç içe mesleki eğitim veren öğretmenler istihdam edilmeli, öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları zorunlu olmalıdır. Mesleki eğitimin ortaöğretim içindeki payı yüzde 35'lerden yüzde 70'lere kadar yükseltilmelidir. Geleneksel çıraklık, kalfalık, ustalık eğitimi veren mesleki eğitim merkezleri de teşvik edilerek sayıları ve nitelikleri artırılmalıdır. Mesleki eğitim merkezleri ile sanayi ve KOBİ'ler arasında sektörel bağ kuran bir yapı oluşturulmalıdır. Meslek okulları ve mesleki eğitim merkezleri sektörün olduğu yerlerde ve sektörün ihtiyacına göre kümelenmelidir.
Öğrenci ve velilerin mesleki eğitime yönlendirilmesine ve özendirilmesine ilkokuldan itibaren başlanılmalı, mesleki okullar sınavlarda yüksek puan alan öğrencilerimizin tercih ettiği bir okul hâline getirilmelidir. Bugün meslek liseleri, düşük kaliteli eğitim, üniversite yolu kapalı okul imajına sahiptir. Bu imaj değiştirilmeli, üniversitenin yolu mesleki eğitimden geçirilmelidir. Üniversite sınavlarında kendi alanlarını tercih edecek öğrencilere ek puan uygulaması yapılmalıdır. Mesleki eğitim kurumlarında başarılı öğrencilere burs desteği sağlanmalı, mezunlara istihdamda öncelik verilmelidir. Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları ile meslek yüksekokulları arasında program bütünlüğü sağlanmalı, iş hayatı ile mesleki teknik eğitim arasında ilişki geliştirilmelidir. Meslek liselerinin tüm cihaz ve makinelerinde zamanın koşullarına göre yenilik yapılmalı, atölyeler ve laboratuvarlar modern bir hâle getirilmelidir. Mesleki eğitim programlarının içeriğinin belirlenmesinde, öğrencilerin rehberlik ve yönlendirilmesinde organize sanayi bölgelerinin ve meslek odalarının etkinliği artırılmalıdır. Meslek okullarının yaygınlaştırılmasıyla sanayi ve üretim ivme kazanacak; üreten ülke Türkiye, güçlü ekonomi ve güçlü sanayi hedeflerine çok daha rahat bir şekilde ulaşılacağına inanıyoruz.
Muhterem milletvekilleri, 21'inci yüzyıl Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk milletinin şahlanışına şahitlik etmektedir. Bu doğrultuda "dilde, fikirde, işte birlik" parolasıyla gelecek yüzyıllara mührünü vuracak olan Türk Devletleri Teşkilatının vizyonu oldukça önemlidir. 1992'de temeli atılan, 2009'da uluslararası bir teşkilat olarak kurulan Türk Konseyi, 12 Kasım 2021'de İstanbul'da düzenlenen zirvede "Türk Devletleri Teşkilatı" hâline gelmiştir. Türk Devletleri Teşkilatı Türk dünyasına ve bütün dünyaya armağan olsun. Zirvede kabul edilen Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi ve 2022-2026 Türk Devletleri Teşkilatı Stratejik Yol Haritası doğrultusunda küresel ve bölgesel düzeyde atılacak adımlar gelecek yüzyılların istikametini tayin edecektir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti için yorulmadan, usanmadan, azimle çalışacağız. Bu düşüncelerle Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2022 bütçesine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, bütçenin ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)