| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 07.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Nükleer Düzenleme Kurumu bütçesi üzerine söz aldım.
İnsanlar çeşitli enerjilerden on binlerce yıldır faydalanmaktadır. Yerleşik düzene geçildikçe, insanın doğaya egemen olduğu algısı yerleştikçe, kentler büyüyüp metropolleştikçe enerji ihtiyacı artmıştır ancak radyoaktivitenin kullanımı son iki yıllık süreçte açığa çıkmıştır.
Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi kapitalizm ve piyasa koşullarına terk edilmiş bir enerji piyasası egemen durumdadır. Sizin enerji politikalarınızda da halkların ihtiyaçları değil; rantın, sermayenin ve sömürünün öncelikleri esas alınmaktadır. Kanser vakalarının çok hızlı ve kontrolsüz bir şekilde arttığı çağda, radyasyona maruz kalan milyonlarca insanın yaşamları tehdit altındadır. Maalesef, bu konuda bir farkındalık ve bilinçlendirme amaçlı bir politika ve sağlıklı işleyen bir denetim mekanizması da yoktur.
Radyasyon kaynağı olan radyoterapi diş ve diğer tıbbi radyoloji cihazları ve bu cihazları kullanan merkezler ile hastaneler ciddi bir şekilde denetlenerek sağlık emekçileri ve yurttaşların sağlığı için gerekli tedbirler alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, doğa talanı ve tahribatı sonucu salgınlar, hastalıklar, kanser vakaları hızla artıyorken, küresel iklim krizi tüm dünyanın gündemindeyken ve su kaynakları hızla tükeniyorken iktidarların nükleerdeki ısrarını anlamak mümkün değil. Bu ısrar nedeniyle dünya bir nükleer çöplük üzerinde patlamaya hazır bir bomba gibidir. Üstünden otuz beş yıl geçmesine rağmen Çernobil faciasının etkilerini hâlen yaşamaktayız. Türkiye sınırına 16 kilometre uzaklıkta olan Metzamor Nükleer Santrali'nde oluşabilecek herhangi bir sızıntının sadece Ermenistan'ı etkilemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Şimdiye kadar nükleer santrallerde etkileri binlerce yıl süren ve telafisi mümkün olmayan onlarca ölümcül kaza yaşanmış, binlerce insan yaşamından olmuş ya da engelli kalmıştır. Bu felaketlere kaza demek çok hafif kalır, bunlar göz göre göre gelen felaketlerdir.
Değerli milletvekilleri, nükleer reaktörlerin çıkartıldığı yerlerde özellikle sıvı ve gaz atıkların geri dönüşümü de çok büyük tehlikeler barındırmaktadır. Ayrıca, katı atıkların geri dönüşümü için de yüksek teknoloji ve mutlak denetim süreçleri zorunludur. Hafızalarımızdan Soma'da, Ermenek'te, Şirvan'da yaşanan maden katliamları silinmemişken, Sakarya Hendek'teki barut fabrikasındaki iş cinayetlerinin acısı hâlâ canlıyken nükleer felaketlerin sonuçlarının daha büyük acılara neden olacağını tahmin etmek zor değil. Japonya'da yaşanan deprem sonrası meydana gelen nükleer sızıntının sonuçları ortadayken nükleerde ısrar etmek intihar girişimidir. Çernobil'den Fukuşima'ya ortaya çıkmıştır ki deprem, ihmal, sabotaj veya altyapı yetersizlikleri nedeniyle nükleer felaket riski her zaman vardır; Türkiye gibi, yaşamın değersizleştirildiği ülkelerde bu risk daha da fazladır. Herhangi bir sızıntı durumu milyonlarca kişinin acil tahliyesini gerektirir. Türkiye'de depremler sonrasında yaşanan kargaşa ve yetersizliklere baktığımızda bile bunun ne kadar zor olabileceğini tahmin edebiliriz. Daha bu yaz yaşanan yangınlara müdahalede yetersiz kalan bir altyapının olası bir nükleer faciaya müdahalesi mümkün görülmemektedir.
2021 yılı ekolojik yıkım ve doğal afetlerin yaygın yaşandığı bir yıl oldu. Yaşanan deprem, sel ve orman yangınlarından sonra insanlar yalnız, çaresiz, evsiz ve yoksul kalmıştır bu ülkede. Felaketlerde bile bölgesel ayrımcılık yaptınız; kürdistandaki orman yangınlarına müdahale etmediniz, ettirmediniz. Van, yaşanan onlarca afet sonrası doğal afet bölgesi ilan edilmedi, halkın zararları hâlâ karşılanmadı. Bu ayrımcı politikalarıyla gözünü rant bürümüş iktidarınız tüm ülkeyi felakete sürüklemektedir.
Yine, bir rant projesi olan Akkuyu Nükleer Santrali'nde herhangi bir risk oluşmasa bile faaliyete başladığı andan itibaren ekolojik bir felakete sebep olacak, reaktör soğutmak için yapılacak işlemler Akdeniz'deki canlı yaşamı yok edecektir. Türkiye'nin nefesi olan ormanlarının, bacasız sanayi olan turizminin bu kadar riske edilmesi, kısacası, kısa vadeli rant hesaplarıyla açıklanabilir. Elbette ki bizler enerji üretimine karşı değiliz ama enerji üretiminin yandaşlara, yandaş şirketlere, güvenlikçi politikalara ve ranta odaklı yaklaşımla yapılmasına karşıyız. Tabii ki halkın barınma, ulaşım, üretim, istihdam ve refahı için yeterli düzeyde ve ucuz enerji üretilmelidir ancak bu üretim rant uğruna doğayı ve yaşamı yok ederek yapılmamalıdır. Soluduğumuz havadan içtiğimiz suya, genetiğimize kadar etkili olan enerji çeşitlerinden en az zararlı olanları tercih etmek zorundayız. Ayrıca, nükleer enerji dövize endeksli olduğu için hiç de ucuz bir enerji değildir. Bu tesisler her yönüyle yabancı sermayeye aittir, Türkiye halklarının değildir. Nükleer bir çılgınlığa savrulmadan yenilenebilir ve halkın yararına bir enerji politikası oluşturulmalıdır. Nükleer enerji için ayrılan bütçe güneş ve rüzgâr enerjisi için ayrılmalıdır. Dünya nükleerden vazgeçmeye başlamışken Türkiye'nin bu ısrarı ülkeyi felakete götürmektedir.
Değerli milletvekilleri, maalesef Türkiye enerji üretiminde de dışa bağımlıdır. Türkiye'de tüm kaynaklar yabancı sermayeye satılmıştır; bu nedenle, enerjinin üretimi kadar tüketimi de pahalıdır. Kayyum belediyeleri başta olmak üzere birçok şehirde aşırı bir ışık kirliliği mevcuttur; bu durum sadece gösteriş için değil, aynı zamanda rant amaçlıdır. Şehirlerin kırsallarında birçok mahalle, sokak ve evlerde yeterli düzeyde elektrik yokken şehirlerin girişlerinden merkezlerine 15-20 metrede bir ucube ışıklandırmalar yapılmıştır. Birçok şehirde olduğu gibi Van'da da 20 metrede bir dikilen ışıklandırma direklerinde Erdoğan'ın fotoğrafları asılıdır. Amaç ışıklandırma değil; rant, AKP ve Erdoğan propagandasıdır.
Sizin görgüsüz şatafatınız uğruna elektrik israf edilmekteyken birçok köy ve mahalle karanlıkta ve soğukta kalmaktadır. Van'dan sadece bir saat uzaklıkta olan Geliya Karker bölgesindeki 13 köyde yılın yarısında elektrik yoktur. Sadece bu bölgede değil, Van'ın ve bölgenin birçok köyünde durum böyledir. Yaprak düşse bu köylerde elektrik kesilmektedir.
Başka bir sorun da kış saati uygulamasına beş yıldır geçilmemesidir. Özellikle nüfusun çok yoğun olduğu batı illerinde gün yaklaşık olarak bir saat geç başladığı için milyonlarca kişi fazladan bir saat elektrik kullanmaktadır. Uzmanlar bu durumun tasarruf getirmediğini yıllardır ifade ediyor. Enerji istatistikleri de son beş yılda enerji kullanımının arttığını gösteriyor ama AKP bu konuda her nedense ısrar etmeye devam ediyor. Ülkede ihtiyaçtan fazla elektrik olduğu, yapılmakta olan ve yapılması planlanan projelerle elektrik üretim kapasitesinin en az on beş yıla yeteceği de ifade edilmektedir. Üretim ve kapasite fazlası olması doğal olabilir ancak Türkiye'de yandaş firmalara alım garantileri verildiği için politik tercihlerle bir planlama yapılmaktadır. Buradaki öncelik halkın ihtiyaçlarını karşılamak değil, yandaşlara sermaye transferi yapmaktır. AKP döneminde elektrik üretimi için verilen desteklerin ve alım garantilerinin hangi işletmelere, ne kadar, hangi kur değerleri üzerinden ve kaç yıllığına verildiği, bunun halka maliyetinin ne olduğu bilinmemektedir. Elektriğin halka maliyeti her ay gelen zamlarla da artmaktadır. Milyonlarca abonenin elektrik borcunu ödeyemediği için elektrikleri kesilmektedir. Zaten borcunu ödeyemeyen bu yurttaşlardan bir de diş kirası ister gibi açma kapama bedeli alınmaktadır. Elektrik temel bir hak ve yaşamsal bir ihtiyaçtır. Öyle ki SSPE hastaları ve solunum cihazlarına bağlı hastaların yaşamı elektriğe bağlı olduğundan elektrik kesintisi hayati önemdedir.
Elektrik ve doğal gaz yoksullar ve dar gelirli haneler için lüks hâle gelmiştir. Yoksullara ve engellilere belirli bir kilovata kadar elektrik ücretsiz verilmelidir. Elektrik kullanım miktarı arttıkça fiyatları da oransal artırılabilir. Bu şekilde faturalandırılırsa nüfusun büyük bir bölümü de tasarrufa yönelmiş olur. Enerji üretiminde yenilenebilir enerji esas alınmalıdır. Yandaş şirketlere tanınan imtiyaz ve ayrıcalıklar iptal edilmelidir. Elektrik üretim ve tüketimi kamusallaştırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Devamla) - Yoksul ve engelli yurttaşların enerji hakkı korunmalıdır.
2022 yılı bütçesi saray ekonomistlerinin döviz darbesiyle halka ulaşmadan sıfırlanmıştır. Bu bütçe saraydan hazırlandığı için ne bilim insanlarının tespitleri ve önerileri ne de halkın temel enerji ihtiyaçları dikkate alınmamıştır. Bu bütçe halk için değil, rant, yandaş ve sermaye odaklı hazırlanmıştır. Doğayı, kadınları, gençleri, emekçileri, çiftçiyi, engellileri ve yoksulları esas almayan bu saray ve savaş bütçesini reddediyoruz.
Tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)