| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 09.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusunu isterseniz her buraya çıkışımda özellikle iktidar partisinin bütçesi konuşulurken gördüğünüz gibi bomboş sıralar. Yani bu esasında bu bütçenin ne anlama geldiği...
MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Ses Hocam, ses, biraz ses ver.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Çıkaracağım, çıkaracağım sesimi, merak etmeyin, tamam.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - İktidar bütçeye sahip çıkmıyor, iktidar. Ramazan, nerede bu millet? Ayıp ya!
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Bu bütçenin ne anlama geldiğini sanırım bu boş masalar ve boş sandalyeler ifade ediyor gibi geliyor bana.
NURAN İMİR (Şırnak) - Ama dün şakşakçılar doldurmuştu burayı!
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) - Çok esprilisiniz arkadaşlar!
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Nerede o dünkü mafyalar...
BAŞKAN - Sayın Katırcıoğlu, devam ediniz efendim.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Her neyse... Bu, anlaşılan... Ben de üç seneden beri buradayım, buna ne demek lazım bilmiyorum ama bir tür oyun bu anlaşılan. İşte, herkes burada böyle bir şeyler yapıyor ve sonra da bütçeler geliyor gidiyor vesaire.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) - Böyle, arkadaşlarınıza "şakşakçı" demek çok ayıp. Aynı şakşakçılığı siz de yapıyorsunuz.
TAMER DAĞLI (Adana) - Ne demek mafya ya? Ne demek mafya? Ayıp! Sen buraya dönüp "mafya" diyemezsin!
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ve biz de sanki bir şey yapıyormuşuz gibi oluyoruz ama doğrusunu isterseniz anlamlı hiçbir şey yaptığınız kanaatinde değilim.
Sayın Bakan, şöyle başlayayım ben konuşmama...
TAMER DAĞLI (Adana) - Buraya dönüp "mafya" diyemezsin!
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Hadi be!
TAMER DAĞLI (Adana) - Diyemezsin!
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ne oldu ya?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Arkadaşlar...
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Süreyi başa alalım lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Başkanım... Sayın Başkan...
TAMER DAĞLI (Adana) - Hayır, dönüp "mafya" diyemez bize.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Ne?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Siz değil, siz değil, burası.
BAŞKAN - Sayın Dağlı...
TAMER DAĞLI (Adana) - Başkan "Mafyasınız." diyor, "Mafyasınız." diyor.
BAŞKAN - Sayın Dağlı, lütfen, lütfen oturur musunuz efendim.
Süreyi baştan alıyoruz.
TAMER DAĞLI (Adana) - Terbiyesize bak ya!
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) - Arkadaşlar ya, güne böyle başlamayın ya!
BAŞKAN - Hatip kürsüde sayın milletvekilleri.
TAMER DAĞLI (Adana) - Sana iade ediyorum o söylediğin sözü.
BAŞKAN - Sayın Dağlı... Sayın Dağlı... Lütfen Sayın Dağlı...
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) - Ya, rica ediyorum arkadaşlar ya, bir ağzınızı bozmayın.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, ben konuşmama şöyle başlamak istiyorum: Ticaret Bakanlığı üzerine konuşacağım. Doğrusunu isterseniz Ticaret Bakanlığına bağlı olan kurumları dikkate aldığımızda aslında Ticaret Bakanlığının bir tür serbest piyasa bakanlığı olarak oluşmuş olduğunu gösteriyor.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bu konuşma devam ediyor. Ben...
TAMER DAĞLI (Adana) - "Nerede mafyalar..." diyor.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Allah Allah!
BAŞKAN - Biz ilave ederiz efendim, siz buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Nasıl devam edeyim?
BAŞKAN - Sayın Hocam, siz buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Peki.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Erol Hoca, boş verin, onlar konuşsun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Tamam, peki.
Demek istediğim şuydu: Ticaret Bakanlığını, esas itibarıyla Hükûmetiniz serbest piyasa ekonomisine bağlıydı ya -her seferinde bunu söylemek zorunda hissediyorsunuz kendinizi- işte sizin Bakanlığınızı da bu serbest piyasa ekonomisinin sapmalarını önlemek üzere oluşmuş olan bir Bakanlık olarak tanımlamak daha doğru olur gibi geliyor bana. Neden böyle? Çünkü piyasayla ilgili, serbest piyasayla ilgili bütün kavramları içeren kurumlara sahipsiniz. Kamu İhale Kurumundan Rekabet Kurumuna, efendime söyleyeyim, BDDK'den işte Sigorta Kurumuna kadar çeşitli kurumların sizin arkanızda oturduğunu da biliyoruz yani size bağlı kurumlar bunlar.
Değerli arkadaşlar, şimdi, özellikle bu Bakanlık bağlamında özellikle Sayın Cumhurbaşkanının 2 temel meselede, iktisatla ilgili temel meselede tamamen yanlış düşündüğü ve maalesef tek adam olduğu için de bütün kararları o verdiği için de kimsenin itiraz etmediği bir sistem oluşmuş durumda. Ne demek istiyorum, biraz açayım. Bir, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Ekonominin kitabını biz yazdık." Efendim, "Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur." diyor, evet ve ondan sonra diyor ki "Biz faizi savunanlarla beraber yürüyemeyiz." ve o sebeple de değerli Bakan Lütfi Elvan'ı da bir tür istifaya zorlamış oldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Tayyip Erdoğan öğrenciyken ben o kurumda asistandım. Yani yüksekokulu bitirip bitirmediğini bilmiyoruz ama bitirmiş olsa bile... (HDP sıralarından alkışlar) Şöyle düşündüm: Oraya, Aksaray Yüksekokuluna hocalar gitmezdi, genellikle asistanları gönderirlerdi. Ben de şöyle düşündüm, ya, herhâlde mesleğinin başında olan asistanlar yanlış bir şeyler anlatmışlar Sayın Cumhurbaşkanına ve o da böyle öğrenmiş diye düşündüm. (HDP sıralarından alkışlar)
Fakat değerli arkadaşlar, biraz konuşunca Sayın Cumhurbaşkanı anlıyoruz ki sadece -ki kendisi öyle diyor "öğrendiklerim" diyor ama "Bu bir nastır." diyor. Biliyorsunuz, nas içtihadın karşıtı olan bir İslami kavram ve Allah'ın ve Peygamber'in sözlerine referans veriyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ben size basit bir örnek vereyim faiz ve enflasyon arasındaki ilişkiyle ilgili olarak ama başka bir yerden vereceğim. Şimdi, varsayalım ki bir ülke var ve bu ülkede ücretler sürekli olarak artıyor. Ne olur? Ücretler sürekli artıyorsa iki şey olur esasında, bunlardan bir tanesi şirketlerin ücret maliyetleri yükselmeye başlar, tamam mı? Şirketlerin ücret maliyetleri yükselmeye başlarken o şirketler o artan maliyetleri, ücret maliyetlerini fiyatlarına geçirirlerse -bu sürekli olduğu zaman da- bir enflasyon ortaya çıkar, bunun sebebi ücretlerdir. Ama değerli arkadaşlar, ücretler, aynı zamanda toplumun geliridir. Dolayısıyla da sürekli ücret artışı toplumun gelir artışı anlamına geldiğine göre yani talebin artışı anlamına geldiğine göre aynı oranda artmayan bir arz karşısında enflasyona sebep olur. Dolayısıyla da bu örnekten bakarsak -hani faizi dışında tutarak belki daha iyi anlaşılabilir diye düşündüm- yani ikili bir etkisi var. Şimdi, hangisinin hangisine etki yaptığını -doğrusunu isterseniz- nasla açıklayamazsınız ve şunu söyleyeyim: Faiz de aynı şekilde, faiz, aynı zamanda insanların harcamalarıyla ilgili. Faizi düşürdüğünüz zaman insanların harcamaları artar, harcamaları arttığı zaman talep artar ve fiyatlar yükselmeye başlar; şu anda yaşadığımız bu. Ha, ama aynı zamanda faizler arttığında şirketlerin maliyetleri de artar, o da doğru efendim ama o şirketler o maliyetleri yani faiz maliyetlerini zaten fiyatlarına geçirdiği için sonuçta yine enflasyon demektir. Dolayısıyla da arkadaşlar, Sayın Erdoğan'ın bu yanlış aksiyomu, bu yanlış varsayımı inanılmaz bir şekilde -açıkça söyleyeyim- hepimizi esir almış vaziyette. Yani burada, tabii, bence en suçlanması gereken Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleridir diye düşünüyorum çünkü -tırnak içinde söylüyorum- bu saçmalığa bir şekilde karşı çıkmak lazım.
Sayın Erdoğan'ın bir başka takıntısı daha var, onu da söyleyeceğim size. Bu takıntı da şu: Birkaç cümleyle söyledi bunu zaten. Şimdi, değerli arkadaşlar, serbest piyasa ekonomisi arz ve taleple çalışır ama arz ve talepte sapmalar olursa eğer bazı kurumlar oluşur ve onları düzeltmeye çalışır. Dolayısıyla da bu kurumlar sadece özel sektörden gelecek olan çarpıtmalara değil, aynı zamanda siyasetten gelebilecek olan çarpıtmalara karşı da durması lazımdır. O sebeple de bu kurumlar bağımsız olması lazımdır, o sebeple de bu kurumlar özerk olması lazımdır. Bakın bu kurumların hepsine, emin olun, bütün hepsinin kanununda mali bakımdan, idari bakımdan özerk olduğu yazar ama asla böyle değil, en azından 2011'den sonra Sayın Cumhurbaşkanı bütün bunları kaldırdı, ne dedi? "Davul benim boynumda..." Ee... "...tokmak onların elinde; bu olmaz, kararı ben vereceğim." dedi. Yani yine inanılmaz bir şekilde serbest piyasa ekonomisiyle ilgili en ufak bir fikri içermeyen bu aksiyom, esas itibarıyla şu anda tek adam sisteminin ve dolayısıyla da bu içinde bulunduğumuz ekonomik krizin de asıl sebebidir.
Şimdi, bakın, her bakanlığa bakıyorsunuz, bakanlığın bağımsız olması gereken kurumları, efendim, ilişkili, ilgili, bağımlı vesaire diyerek bakanlığın arkasında yer alıyorlar. Hâlbuki bu kurumların esasında bakanlıkların da bazı faaliyetlerine karşı tavır alması lazımdı eğer toplumun genel çıkarına aykırı bir faaliyet görüyorlarsa. Mesela, Kamu İhale Kanunu bağlamında düşünürseniz bunu anlayabiliriz herhâlde.
Değerli arkadaşlar, ikinci konuya geçeceğim, kulvar değiştirme meselesi. Vallahi billahi ben hakikaten anlamıyorum, bu nasıl bir mantık? Ya, arkadaşlar, önerilen şey yani düşük faiz, düşük Türk lirası, efendime söyleyeyim, cari açıkta pozitif ilerleme vesaire. Bu kimsenin aklına gelmiş bir şey değilmiş gibi davranıyorlar. Arkadaşlar, öyle değil yani öyle değil, bu, iktisat tarihinde çok denenmiş olan bir modele tekabül ediyor. Herkes Çin diye konuşuyor ama bence Güney Kore modeli bu yani ithal ikameci bir model.
Şimdi, efendim, bu nedir? Diyorlar ki: "Efendim -ne diyorlar, iktisatçılara bir şey diyorlardı, bizim gibi iktisatçılara- bunlar...
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Mandacı.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Mandacı, evet.
...mandacı iktisatçılar, bunu anlamıyor ve sürekli faiz artırmakla problemi çözeceklerini sanıyorlar." Ya, arkadaşlar, yani Allah aşkına Lütfi Elvan faiz âşığı mıydı? Yani faizi artırmak gerekliliği, bir gereklilik olarak karşınıza çıkabilir. Sizin bu faizi sevmeniz gerekmiyor ki. Nitekim şu anda eğer siz enflasyonu indirmek istiyorsanız harcamaları kısmak zorundasınız ve o sebeple de faizi artırmak zorundasınız, yapmanız gereken şey bu ama siz bunun tam tersini söylüyorsunuz. Ve olanı söyleyeyim ben size, şimdi diyorlar ki arkadaşlar... Nasıl diyeyim? "Bir şans belirdi, bu pandemiden vesaireden ortaya çıkan bir durum ve bundan dolayı biz esasında ithalata olan bağımlılığımızı giderebilecek koşullara sahibiz galiba." dediler, diyorlar; bu modelin esası bu. Niçin böyle söylüyorlar? Diyorlar ki: "Unutmayın çünkü bu ülkenin ekonomisinin en temel yapısal sorunu ithalata olan bağımlılığıdır. Gerek fiyat sorunlarının ortaya çıkması yani enflasyonun ortaya çıkması gerek finansal sorunların ortaya çıkmasının ana sebebi ithalata bağımlı bir ekonomi olmasından kaynaklanıyor." Şimdi bunlar diyorlar ki: Bir, "Çin tedarik zincirlerinden koptu, biz Avrupa sermayesi bağlamında Çin'in yerini alabiliriz." Evet, olabilir bu efendim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - İki, bunu da söylüyorlar, diyorlar ki: "Efendim, ithalata konu olan ara malları ve yatırım mallarıyla ilgili büyük bir iştah var, bunu gördük. İkincisi bu yönde kredi talebi var, artan bir kredi talebi var, bunu da görüyoruz ve 30 milyar dolar hatta daha fazla reeskont kredileri verelim, böylelikle de ithalata konu olan malları içeride üretelim."
Değerli arkadaşlar, 1960 ile 80 arasında bu ülke ithal ikameci politikalar uyguladı. Nasıl yaptı? Gümrük duvarlarını yükseltti, faizleri vesaireyi indirdi, bir iş dünyası yarattı ama sonunda ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlar? 1980'e geldiğimizde rahmetli Demirel'in söylediği gibi 70 cente muhtaç bir ülke ekonomisi oldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, daha konular vardı ama maalesef zamanım yetmediği için söyleyemeyeceğim, belki başka vesileyle...
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)