| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 11.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu üzerine söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle ekranları başında bizleri izleyen bütün halklarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, çok konuştuk burada, bu ekranlarda, bu kürsüden de; Sağlıkta Dönüşüm Programı AKP'li yıllarda başladı ve bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın yarattığı yıkımlar üzerine çok sözler sarf ettik ve bu sağlıkta dönüşümün sağlık parametrelerini nasıl bozduğunu da çok iyi biliyoruz ama ne yazık ki Sağlık Bakanlığı çok uzun süredir bizlere veri açıklamayarak aslında bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın sağlıkta yarattığı yıkımı görmezden gelmemizi ya da bir şekilde gözlerden sakladığını da ifade etmemiz gerekiyor.
Şimdi, Sağlıkta Dönüşüm'ün en temel başlıklarından birini asıl, sağlığı bir kamusal temel hak olunmaktan çıkarması, piyasanın insafına terk etmesi ve hastayı müşteri, hastaneyi ticarethane hâline getirmesi ve bununla beraber de aslında sağlık hakkını gasbetmesi olarak da özetleyebiliriz. Bu temel bakış açısı neyi önceliyor? Aslında koruyucu sağlık hizmetlerini değil, tedavi edici sağlık hizmetlerini önceliyor ve bu anlamıyla da aslında bütün kaynaklarını ve önceliklerini ne yazık ki tedavi edici sağlık hizmetlerine ayırıyor. Bu anlamıyla Sağlık Bakanlığının bütçe sunuşunda ifade ettiği "2022 yılı merkezî yönetim bütçesinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayırdığımız kaynağı önceki yıla göre yüzde 103 oranında artırarak 38 milyar 729 milyon TL'ye çıkardık." itirafı ya da ifadesi aslında bir şekilde, dolaylı olarak şimdiye kadar koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelenmediğini de bize göstermektedir değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu sağlıktaki dönüşüm neyi getirdi aynı zamanda? Bir defa, sağlık hizmeti ücretli hâle geldi, ana dilinde sağlık hizmeti zaten AKP'nin hiçbir zaman için gündeminde olmadı ve bununla beraber de sadece sağlığa erişimde değil aynı zamanda diğerlerine yani ilaca erişim konusunda da ciddi sorunlar yaşamaya başladık.
Şimdi, AKP yıllarca şöyle bir propaganda yaptı, dedi ki: "Artık istediniz eczaneden ilaç alabilirsiniz. Biz, işte, hastanelerdeki kuyrukları bitirdik." Doğru, hastanedeki kuyrukları bitirdiniz ama MHRS sistemi üzerinden artık kuyruklar evlere taşınmış durumda ve insanlar evde MHRS sistemi üzerinden randevu almaya çalışıyorlar. Sadece bu da değil, eczanelerde de "Herkes istediği eczaneye gidebiliyor." Doğru ama bir koşulla, cebinde parası varsa, cepten ödeme yapabiliyorsa ve diğer bir koşul, eğer eczanede ilaç varsa. Çünkü mevcut durumda eczanelerde ciddi bir ilaç sorunu var, hastalar eczanelerde, eczaneler de ecza depolarından ilaç bulamıyorlar. Neden? Çünkü aslında ilaç kuru şu anda 4,75 TL'de sabitlenmiş durumda ama avronun TL karşısındaki değeri 14-15 civarında. O zaman, bu aradaki ciddi farkla ilaç bulunmaması normalleşmiş oluyor çünkü biz ilaçta dışa bağımlı bir ülkeyiz ve artan kur fiyatları tabii ki ilaç tedarikini de bire bir etkilemek durumunda ya da etkiliyor diye de ifade edebiliriz.
Şimdi, diğer bir mesele değerli arkadaşlar, sadece ilaca erişimde sorun yok, aynı zamanda yerli ilaca erişimde de ciddi bir sorun var. Neden? Çünkü yerli ilaç üretiminde de aynı zamanda ithal ara maddeye ya da ham maddeye bağımlı bir durumdayız ve bu anlamıyla aslında büyük bir ilaç krizi yaşanıyor. Türk Eczacıları Birliğinin açıklamasına göre, 657 ilaca erişimde sorun yaşanıyor ve bu eğer giderilmezse büyük bir ilaç kriziyle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmemiz gerekir.
Normalde ilaçta yaşanan tedarik sıkıntısı her yılın kasım ayından itibaren başlarken -kasım-aralık gibi- bu yıl bu eylül ayına, hatta ağustos sonlarına taşınmış durumda ve bu konuda da ne yazık ki hiçbir önlem alınmış değil. Bunun yerine Bakanlığın, ne yazık ki -AKP iktidarının genel aklı olan- depoları basma ve eczaneleri denetleme gibi aslında insanın "akıl tutulması" diyebileceği bir yönteme başvurduğunu da görüyoruz. Evet, bu ülkede yaklaşık 28 bini aşkın eczane var ama Sağlık Bakanlığı, 261 eczanenin stoklarında sorun olduğunu ya da uyumsuzluk olduğunu fark etmiş. Yani 28 bin eczanenin karşısında 261 eczanenin stokunda sorun olmasını "Eczacılar stok yapıyor." diye kamuoyuna sunmak ve bunun üzerinden manipülasyon yapmak aslında topu taca atmaktır, sorunla muhatap olmamak, sorunu da görmezden gelmektir değerli arkadaşlar.
Diğer bir mesele, zaten katkı, katılım paylarıyla ücretli hâle gelen sağlık hizmeti diğer bir sorunla karşı karşıya. En son yine, Bakanlık 8 Eylül tarihinde Resmî Gazete'de, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ'i yayımladı ve bununla da 52 ilacın SGK kapsamından çıkarılmasına hükmetti. Yani artık 52 ilaç da ödeme kapsamından çıkarıldı. Son iki yıl içerisinde 1.308 ilaç ya ödeme kapsamından çıkarılmış ya da pasif duruma alınmış. Yani Sayın Bakan, ne yazık ki ve ne yazık ki o çokça ifade ettiğiniz sağlığa erişim sorununda ciddi sorun var ve sağlık paralı hâle gelmiş durumda, piyasanın koşullarına ne yazık ki bırakılmış durumda. Peki, kapsam dışına aldığınız ilaçların içerisinde ne var: Kas gevşetici kremler, ağrı kesiciler, iltihap giderici spreyler ve pandemi döneminde çok kullanılan ağız ve boğaz spreyleri ve en önemlisi, bebeklerin diş çıkarma döneminde kullandıkları ağrı kesici jeller. Yani artık, anneler, bebeklerinin dişi çıktığında gidip para verip o jelleri almak zorundalar çünkü Bakanlığınız, onların ücretsiz alınmasını uygun bulmamış.
Diğer bir mesele, şimdi, en nihayetinde, sağlıktaki bu ilaca erişim meselesinin sarf malzemesinde de yaşandığını görüyoruz. Geçen gün bir seçmenimiz aradı ve şunu söyledi: "Vekilim, ben hastaneye gittim, çocuğumu muayene ettiler ve bana dediler ki 'Serum takılması lazım.' Ama hastanede, Muş Devlet Hastanesinde serum yoktu, bu nedenle çocuğumu aldım, eve geldim." Yani düşünün bu ülkedeki hastanelerde artık en sıradan olan sarf malzemesi bile yok, serum bile yok ama bütün bunlara gözünü, kulağını tıkayan bir Sağlık Bakanlığı var ne yazık ki.
Değerli arkadaşlar, diğer bir mesele SMA ve ALS hastalarında. 2018 yılında ben ve yine birçok milletvekili arkadaşımız SMA'yla ilgili kanun teklifi verdik ve dedik ki evlilik öncesi SMA tarama testleri yapılsın ve SMA'nın bütün tipleri için SGK ödeme yapsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Ve aradan geçen bunca zamana rağmen bir düzenleme yapılmadı. En son, Sayın Bakan, bütçe görüşmelerinde buna dair bir düzenlemeye gittiklerini ifade ettiler ama aradan geçen dört yılda binlerce SMA'lı çocuk doğdu, binlerce SMA'lı çocuk ilaca erişimde sorun yaşadı.
Yine HPV aşısı için kanun teklifi verdik ve dedik ki: Kız çocuklarına çocukluk çağında HPV aşısı yapın, bunu ulusal aşı takvimine alın, böylelikle serviks kanserinden çocuklarımızı koruyun. Sayın Bakanlığın cevabı var burada, diyor ki: İşte "Bilmem ne kurulumuz var, o kurul uygun görürse yapacağız." Yani sizin kurulunuz bir defa demokratik değil; ikincisi, katılımcı değil; üçüncüsü, hangi saiklerle hareket ettiğini bilmiyoruz. Siz burada demişsiniz ki: "Biz tarama yapıyoruz ve serviks kanserlerini erken dönemde tespit edip tedavi ediyoruz." Oysa biz diyoruz ki: Çocukları aşılayın ki serviks kanseri olmasınlar, serviks kanserine yakalanmasınlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)