| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 11.12.2021 |
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen değerli halkımız; cezaevlerinde rehin tutulan başta Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Selahattin Demirtaş olmak üzere bütün arkadaşlarımızı buradan saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Ben de partimiz adına Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı üzerinde söz aldım. Tabii ki bu yıl da her yıl olduğu gibi bu bütçenin içerisinde kadının ismi yok. Şaşırdık mı? Hayır, şaşırmadık çünkü AKP iktidarı on dokuz yıllık iktidarı boyunca çok sinsi bir biçimde, aslında sanki toplum hiç anlamıyormuş gibi bir yöntemle, kendi 2023 hedeflerini ortaya koyarken kadınlara da bir yaşam biçimi, bir form belirledi ve kadınları bu formun, bu yaşam biçiminin içerisine sıkıştırmak için elinden gelen bütün adımları, elindeki bütün mekanizmaları işleterek gerçekleştirdi. Tabii, bunu yargıyla, yürütmeyle, yasamayla, medyayla, Diyanetle ve dediğim gibi neredeyse elindeki bütün aygıtları, bütün mekanizmaları işleterek gerçekleştirmeye çalıştı ve bir taraftan da bu mekanizmaları işletirken iktidar, erkeklerle, toplum içerisindeki erkeklerle hem fikrî hem eylemsel bir ittifak gerçekleştirdi. Bu ittifakla kendi söylemlerini, eylemlerini organize ederken erkekleri de toplum içerisinde kadınlara karşı kışkırttı, kadınlara karşı şiddetin en yüksek olduğu dönemlerden birini yaşamamıza vesile oldu. Şimdi, "Bunu nasıl yaptı?" diye sorarsanız birkaç tane sadece örnek vermek istiyorum. Tabii ki bunları çoğaltabiliriz. AKP Genel Başkanı -şu anda da Cumhurbaşkanı- Kadın ve Adalet Zirvesi'nde konuşmuş. Bakın, Kadın ve Adalet Zirvesi. Bu zirvede kadınların ve erkeklerin fıtraten eşit olmayacağını ifade etmiş. Yine Başbakanlık döneminde Erdoğan "O kadın mıdır, kız mıdır..." gibi bir söylemde bulunmuş. Yine Maliye Bakanı da -hatırlarsınız Mehmet Şimşek, bu ülkede çokça Maliye Bakanı değiştiği için belki hatırınızda değildir ama- "İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde iş gücüne katılım oranı artıyor." diyor. Yani kadınların istihdama katılımını işsizliği artıran bir veri olarak sunuyor. Yine, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun söylemi. Kadın "İş istiyoruz Sayın Bakanım." diye kendisine seslendiğinde "Evdeki işler size yetmiyor mu?" gibi söylemler kullanmıştı. Şimdi, iktidar bu söylemleri en yüksek perdeden söylerken...
Yine, bir dönem hatırlarsınız bütün televizyon programlarında evlilik programları vardı, işte insanları evlendiriyorlardı çünkü buna özendirme ihtiyacı vardı. Şimdi ne yapıyorlar? Kadınlara yemek yaptırıyorlar. Şimdi ne yapıyorlar? Yine, şiddetin pornografisini televizyon programlarında izliyoruz çünkü şiddeti meşrulaştıran, normalleştiren, magazinselleştiren bir medya çemberinin içerisindeyiz. İktidar, medya bunu yürütürken yargı nasıl bir politika izliyor? Yargı da kadınlarla ilgili her türlü dosyalarda erkekleri aklamak için elinden gelen her gayreti gösteriyor. Kravat indirimi uyguluyor, takım elbise giyince erkeklere indirim uyguluyor, yetmiyor, işte duruşma salonlarında iyi göründükleri için indirimler uyguluyor. Tahrik indirimleri uyguluyor çünkü kadın, işte, gece bir vakitte çıkmış, yüksek sesle konuşmuş, yüksek sesle gülmüş. Hatırlarsınız, gülmeyi bile iffetsizlik olarak kabul eden bu iktidarın üyeleri vardı.
Şimdi, yargı da kadınlara yönelik her türlü suçta cezasızlık politikalarını sistematik bir biçimde uyguluyor. Bu, bilmeyerek, istenmeyerek uygulanan bir yöntem değil. Bunun en yakın örneğini ne zaman gördük? Erkekti ama bir de üstüne, bir baskı daha vardı, üniformalıydı. Bu ülkede erkekseniz, hele hele üniformalı bir erkekseniz her türlü suçu işleme özgürlüğünüz vardır. Musa Orhan bir genç kadına tecavüz etti, kadını günlerce hürriyetinden yoksun bıraktı. Kadın, en son başvurularından sonuç alamayınca -İpek Er- bir mektupla yaşamına son verdi. Musa Orhan ne kadar ceza aldı biliyor musunuz? On yıl. On iki yıldan da indirildi iyi hâlden -çok iyi hâlliydi ya- ve hâlâ elini kolunu sallayarak serbest bir biçimde kadınlara tehlike oluşturmaya devam ediyor. Ama bir tane de kadınlar açısından size örnek vereyim ki hani bu iktidarın yarattığı erkek yargının pratiklerini görmeniz için. Ayşe Gökkan, Nusaybin Belediye Başkanlığı da dâhil olmak üzere bütün ömrünü kadın mücadelesi için harcayan bir arkadaşımız, erkek egemen sistemin kadınları nefessiz bıraktığını söyleyen bir kadın arkadaşımız, bunun için bütün yaşamını mücadeleye vermiş bir arkadaşımız. Defalarca ifadeye çağrılmış, defalarca yürüttüğü kadın mücadelesi nedeniyle yargılanmak istenmiş. En son sadece kadın faaliyetleri yürüttüğü, TJA yani "..."(x) aktivisti olduğu için, bir Kürt kadını olduğu için, kadın mücadelesi yürüttüğü için otuz yıl cezaya çarptırıldı. İşte, erkek yargının pratiği. Bir taraftan tecavüzcü, bir kadını ölüme sürükleyen bir uzman çavuşa verdiği on yıl, bir taraftan da kendi kimliğini, kendi cinsini savunduğu için otuz yılla cezalandırılan Ayşe Gökkan. İşte, 2'si arasında ortaya çıkan farkı hep beraber görüyoruz ve deneyimliyoruz.
Şimdi, iktidar, dediğim gibi, bütün bu aygıtları işletirken bir taraftan da ne yapıyor? Bütün kadınların kazanımlarını gasbetmek için her türlü uygulamaları da adımları da atmaktan geri durmuyor. Bakın, bu ülkede nafaka hakkı tartışmaya açıldı. Başaramadılar ama hâlâ nafaka hakkını, kadınların nafaka hakkını gasbetmek için ellerinden gelen her türlü çabayı gösteriyorlar. Bu kürsülere, bu Meclis zeminine defalarca çocuk yaştaki kız çocuklarının istismarını meşrulaştırmak için küçük yaşta evlilik adı altında kanunlar getirilmeye çalışıldı. Yine, İnfaz Kanunu'yla, bu Mecliste biz defalarca itiraz etmemize rağmen kadın ve çocuklara karşı suç işleyenler serbest bırakıldı ama mücadele eden kadınlar yine cezaevlerinde dört duvar arasında rehin tutulmaya devam edildi. En son ne yapıldı, biliyor musunuz? Bu Mecliste bir taraftan işte gerçekten kadına yönelik şiddetle mücadele ediliyormuş gibi bir algı yaratılıp şiddete karşı komisyon kurulurken bir taraftan da İstanbul Sözleşmesi'nden bir gece yarısı tek adamın imzasıyla geri çekildiğimiz ilan edildi. Peki, bu arada Aile Bakanı ne yaptı dersiniz? Sustu. Tarihe tek kadın Bakan olarak... Yani bu Hükûmetin tek kadın Bakanı, o da aileden sorumlu, o da yine aileyle görevlendirilmiş kadın Bakan, İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekildiğini ilan ettiğinde Cumhurbaşkanı, tek kelime etmedi ama ne yaptı biliyor musunuz? İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekildikten sonra kadına yönelik şiddetin azaldığı üzerinden veriler paylaştı, bunu meşrulaştırmaya çalıştı. Bununla da tarihe böyle bir Bakan olarak da geçmiş oldu.
Yine, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı ne yaptı? Bir pandemi süreci yaşadık. Biz defalarca söyledik, kriz ve savaş süreçleri en fazla kadına yönelik şiddetin arttığı süreçlerdir dedik ve çağrı yaptık, acil eylem planı yapın dedik. Yine, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı ne yaptı? "Şu anki şiddet verileri tolere edilebilir seviyede." dedi. Ama biz buradan kendisine bir kez daha söylüyoruz: Kendisi için tolere edilebilir seviyede olabilir ama biz kadınlar şiddeti artık tolere etmiyoruz. Bu ülkede değil şu anda açıklanan rakamlardaki kadar yüksek rakamda şiddet ve cinayeti, tek bir kadının yaşamını yitirmesini, tek bir kadının artık bu ülkede şiddete uğramasını kabul etmiyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
Bakın "Tolere edilebilir." dediği verileri açıklamak istiyorum Bakana: İlk on bir ayda 411 kadın, erkek şiddeti sonucunda katledilmiş. Bugün bile kadın katliamı haberi aldık, yine bir kadın. Bir iki gün önce Garibe Gezer cezaevinde şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi. Tabii ki bu aldığımız veriler kadınların büyük emek ve çabasıyla elde ettikleri veriler çünkü uzun bir süredir zaten Bakanlık sağlıklı bir veri kamuoyuyla paylaşmıyor. Çünkü kendilerine göre kadına yönelik her türlü şiddet kadına yönelik şiddet sayılmıyormuş, onun için bu verileri de zaten sağlıklı bir biçimde de kamuoyuyla paylaşmıyor. Şimdi, bu kadar ağır bir tablo karşımızdayken bizden tolere edilmesini bekliyor, tolere etmiyoruz. Sadece şiddetle mi yüz yüze kalıyor kadınlar bu iktidarın yürüttüğü politikalar nedeniyle? Hayır, işsizlikle de yani hem bedenimiz hem de emeğimiz sömürülüyor bu ülkede. Bu süreçte biz HDP Kadın Meclisi olarak kampanya yürüttük "Kadın yoksulluğuna hayır, kadınlar için adalet." diye. Onlarca şehir gezdik, binlerce kilometre yol gittik, yüzlerce kadınla bir araya geldik ve gördük ki kadınların tümü güvencesiz ve ucuz iş gücünde çalışıyorlar. Kadınların hiçbirinin kendi sağlık güvencesi neredeyse yok, olanların rakamı da çok az sayıda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bu kadınlar sürekli aile bireylerine bağımlı oldukları için de şiddet ortamlarından uzaklaşma konusunda büyük zorlanma yaşıyorlar.
Yine, sadece engelli, mülteci kadınlardan da söz ederek bitirmek istiyorum. Bu ülkede bir de engelli kadınlar var; sizin tamamen sağlamcı ideolojiniz nedeniyle toplumdan yüzde 100 soyutladığınız, izole ettiğiniz engelli kadınlar var. Aylık bakımlarla evde kalma koşulu getirdiğiniz ve toplumun hiçbir alanına ve toplumsal alana karışmasına izin vermediğiniz kadınlar, engelli kadınlar bu toplumun bir parçası ve bu toplumdan izole edilmek istemiyorlar.
Mülteci kadınların yaşadıklarını arkadaşlarımız zaten ifade etti ama şunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz: İktidar, kadınlara bir savaş açmış durumda, kendini, rejimini kurumsallaştırmak için ama dün de gördünüz, kadınlar bu saldırılarınızın karşısında geri adım atmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Kadınlar sizin bu tekçi sisteminizin karşısında çoğulcu, kadın özgürlükçü bir sistemi kuracak.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)