GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:35
Tarih:13.12.2021

HDP GRUBU ADINA EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımızı buradan saygıyla selamlıyorum.

Bugün günlerden 13 Aralık, Erdal Eren... Erdal Eren, Türkiye halklarının mücadelesinde yaşamaya devam edecektir.

Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu üzerinde konuşmak üzere söz aldım. Milliyetçi, tekçi ve cinsiyetçi bir anlayışla çalışmalar yürüten ve sadece Türklüğü merkeze alan bu iki kurum, Türkiye'deki diğer halkları yok sayan, onlara dair hiçbir çalışma yapmayan ve onlara hizmet vermeyen kurumlardır.

Siyasetin etkisi altında kalan, tamamen milliyetçi düşüncelerle hareket eden bu kurumlar, Kürtler başta olmak üzere Türkiye'de yaşayan tüm halkları yok sayan bir pratiğe sahiptir. Kuruluşundan bugüne Türk Dil Kurumunun Kürtçeye yönelik yaptığı tek çalışma Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı yüksek lisans öğrencilerinin hazırladığı ve 2014 yılında basılan bir sözlük çıkarmak olmuştur. Kültür Bakanlığı ise bu zaman zarfında sadece 5 tane Kürtçe kitap basmıştır.

İktidara geldiği günden bu yana Kürtçe ve Kürt kültürüne karşı baskıcı, yasaklayıcı, engelleyici, ayrımcı, ötekileştirici yaklaşımını sürdüren ve döneme göre, işine geldiğinde esnek yaklaşımlar gösteren mevcut iktidar, son yıllarda Kürtçeye karşı düşmanca tutumunu derinleştirmiştir. Özellikle kayyumlar eliyle kültür kırımına girişen Hükûmet, Kürt dil ve kültür kurumlarının neredeyse tümünü kapatmış ve Kürt dilini kamusal alandan tamamıyla dışlamıştır.

Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi ana dilini kullanma haklarını kapsayan 17, 29 ve 30'uncu maddelerine koyduğu çekince Türkiye'nin dil kırım politikasının kanıtıdır. Evet, üniversitelerde bölümler açtınız ama mezun olan öğretmenlerden sadece 2 ya da 3'ünün atamasını yaptınız, onlar da okullarda başka derslere girmek zorunda kaldılar.

Bakın, daha birkaç gün önce bu kürsüde Kürtçe iki kelam etmeye çalışan vekil arkadaşlarımızın sesi kesildi, Meclis Başkan Vekili "Zaten dinleyen milletvekilleri ve vatandaşlar anlamıyor." dedi. Bu kadar mı toplumdan uzaksınız? Ben size bir şey söyleyeyim: Vallahi, biz Kürtler, Kürtçe konuşuyoruz, Kürtçe düşünüyoruz; Kürtçe konuşulanları anlamayan yüz yıllardır Kürtlerle bir arada yaşayıp tek kelime Kürtçe öğrenmeyen sizlersiniz. (HDP sıralarından alkışlar) Anlamayan, tutanaklara "bilinmeyen dil" veya "(x)" diye yazan da sizlersiniz ama nedense Genel Başkanınız Diyarbakır'a gittiğinde Kürtçeyi anlayıp konuşmaya bile çalışıyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceğim ama anlayana. Ana dillere, özellikle de Kürtçeye yönelik baskı ve yasaklamalar anlat anlat bitmez. Ancak devletin yasakçı, baskıcı politikasına rağmen, Kürtler, kendi dillerini ve kültürlerini korumak amacıyla örneği olmayan bir azim göstermiş ve bizler sizlere rağmen kendi dilimizi koruyup geliştirmek için mücadele etmeye de devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin çok dilli ve çok kültürlü yapısının korunması için Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının yapısal bir değişime tabi tutularak yeniden radikal bir biçimde organize edilmesi ve tüm halkları kapsayan gerçek anlamda bir dil, kültür ve tarih kurumu hâline gelmesi sağlanmalıdır.

Ana dili Türkçe olmayan çocukların kendi ana dillerinde eğitim görmelerinin sağlanması için bütüncül politikalar geliştirilmeli, bu politikaların hayata geçirilmesi için de bütçe etkin bir biçimde kullanılmalıdır.

Kürtçenin kamusal alanda kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması için anayasal zeminde gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.

Türkiye'de çocukların ana dil hakkının güvence altına alınması ve çocuklara yönelik ihlallerin son bulması için Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde konulan çekinceler bir an önce kaldırılmalıdır.

Türkiye'nin çok dilli ve çok kültürlü toplumsal yapısı göz önünde bulundurularak bütüncül politikalar geliştirilip tekçi, dayatmacı eğitim politikalarından bir an önce vazgeçilmelidir. Tüm okullar, ana dili farklı olan çocuklar için yeni baştan donatılmalı, gerekli materyaller sağlanmalı, çok dilli programlar desteklenmelidir. Bütçe bu imkânların sağlanması için de seferber edilmelidir. Devlet, kültürel ve dilsel olarak farklılık gösteren çocukları öteki ve çözülmesi gereken bir problem olarak görmekten vazgeçmeli, tam tersine okul içindeki tüm süreçlerde geçerli bir dil politikası geliştirmeli, müfredatlar buna göre hazırlanmalıdır.

Bir diğer konu ise kadınlara yönelik cinsiyetçi dil, maalesef ki her alanda söz konusu ve kabul edilemez. Türk Dil Kurumunun cinsiyetçi diline özellikle de değinmek gerekiyor. Cinsiyetçi, kadınları ötekileştiren, yok sayan, dilde ayrımcılık yaratan ifadelerle dolu olan Türk Dil Kurumu sözlüğü acilen yeni baştan düzenlenmelidir. Evet, sözlüklerde toplumun kullandığı tüm kelimeler yer almalı, ancak cinsiyetçi kelimelerin işaretlenmesi, buna dair çalışmaların yapılması gerekir. Başta Türk Dil Kurumu olmak üzere tüm kurumların cinsiyetçi dilden arındırılması için bir an önce çalışmalar yürütülmelidir.

Değerli milletvekilleri, yapılarıyla, kaleleriyle, antik kentleriyle, kiliseleriyle bir tarih cenneti olan Türkiye'de bugün, bütçesi üzerinde konuştuğumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gereken özen gösterilmediği için tarih ve kültürel yapılar harabe hâline gelmiştir. Bu yapıların korunması, restorasyonu, turistik mekânlar hâline getirilmesi için gereken bütçe maalesef, yıllardır olduğu gibi bu bütçede de göz ardı ediliyor. Gereken bütçe ayrılmadığı için atıl bir hâl alan bir kültür mirasından da örnek vermek istiyorum. 500'lü yıllarda Romalılar tarafından Sasaniler'e karşı yapılan ve daha sonra antik mezar olarak kullanılan Dara Antik Kenti, yıllar önce bir arkeolog tarafından keşfedilen antik mezarlar dışında köyün altında kalmış bir tarih barındırıyor. Tarihî güzelliği ve günümüz mimarisine taş çıkartan dokusuyla bellek kokan Dara Antik Kenti hiçbir yenileme ve restorasyon olmadan tarihin derinliğine hapsedilmiş durumda. Kazı çalışmalarına gerekli ödenek ayrılmadığı için çalışmaya açılmayan antik kentin 12 kilometrelik bir kısmı toprağa gömülü hâlde keşfedilmeyi bekliyor. Arkeologlar tarafından çok az bir kısmı kazılan ve hayata geçirilen tarihin çoğu hâlen toprak altında. Gün yüzüne çıkarılan ve tellerle korunmaya alınan küçük mağaralar, güneş tapınağı ve mezarlıklardan oluşan kentse Mardin Büyükşehir Belediyesine kayyum olarak atanan yaman hırsız tarafından, ödenek olmadığı için güvenlik görevlisinin işten çıkarılması gerekçesiyle ziyaretçilere kapatıldı. Fakat sonradan, tepkiler üzerine tekrar açıldı. "İtibardan tasarruf olmaz." diyerek lükse, şatafata, yolsuzluğa devasa bütçeler ayrılırken Dara Antik Kenti'nin ödenek olmadığı için ziyaretçilere kapatılması da iktidarın ayıbı olarak tarihe geçti.

Değerli milletvekilleri, tarihe, doğaya, kültüre düşman AKP iktidarı için daha fazlasını yapamaz, yapmaz diye düşündükçe iktidar her gün yine, yeniden bu düşmanlıkla kendi rekorunu kırıyor ve kırmaya da devam ediyor. Biliyorsunuz, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve tüm dünyanın dikkatini çeken Urfa'daki Göbeklitepe insanlık tarihinin bilinen ilk tapınakları arasında yer alıyor. Milattan önce 12000'lerde inşa edildiği bilinen tapınaklarıyla dinler tarihini etkileyen Göbeklitepe bilinen ilk ibadet merkezidir. Yeryüzündeki ilk inanç merkezi olmasından ve buğday kalıntıları ile büyük kaya parçalarının şekilli bir biçimde buraya taşınmasından ötürü yerleşik hayatın ilk dönemlerinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Göbeklitepe'de F yapısı yani "Kaya Tapınağı" denilen bölgenin hemen yanına "iyileştirme çalışmaları" adı altında beton döküldü. Evet, tarihin bilinen en eski ilk yerleşim yerine beton döküldü, Neolitik Dönem'e ait mimari kalıntılara 3 metre uzaklıkta bulunan alan iş makineleriyle ezildi. Bakanlığınız tarafından yapılan açıklamada "Göbeklitepe'de gerçekleştirilen tüm çalışmalar Kültür ve Turizm Bakanlığının gözetimi altında yapılmaktadır." denildi. Sorun tam da burada işte, tüm yıkım sizin gözetiminizde, sizin elinizle ve sizin talimatlarınızla yapılıyor ve yapılmaya da devam ediyor.

Bugün Kültür Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz ve Kapadokya Alan Başkanlığı da bu konunun içerisinde. Burada yürütülen rant ve talanı da unutmamak gerekiyor. Çıkarılan yönetmelikle talan ve işgal meşrulaştırıldı, hassas sit alanları yine bu yönetmelikle tehlike altında bırakıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

EBRÜ GÜNAY (Devamla) - Buradan bir kez daha tekrar ediyoruz: Yok ede ede tarih de kültür de hafıza da bırakmadınız, derhâl bu kıyıma son verin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)